NİHAYET

(النهاية)

Sülûkün sonu anlamında tasavvuf terimi.

Tasavvufta sülûkün başlangıcına bidâyet, sonuna nihâyet, sülûke yeni başlayanlara mübtedî (ehl-i bidâyet), sonuna gelenlere müntehî (ehl-i nihâyet, vâsıl, ehl-i vuslât, eren, ermiş) adı verilir. Bidâyetle nihayet arasında bulunan sâliklere ehl-i vasat (evâsıt) denilir. Sûfîlere göre tasavvuf yoluna girenlerin önünde aşmaları gereken birçok menzil (makam) vardır. Hâce Abdullah-ı Herevî Menâzilü’s-sâǿirîn adlı eserinde bu menzillerin sayısını 100 olarak verir ve açıklamalarını yapar. Ebû Bekir Muhammed b. Ali el-Kettânî’nin Allah ile kul arasında 1000 menzil bulunduğunu söylediğini belirten Herevî, bunlardan 100 temel menzili her birinde on menzil bulunacak şekilde on kısma ayırmış, bidâyet başlığı altında yakaza, tövbe, muhasebe, inâbe, tefekkür, tezekkür, i‘tisâm, firar, riyâzet, semâ; nihayet başlığı altında mârifet, fenâ, bekā, tahkik, telbîs, vücûd, tecrîd, tefrîd, cem‘, tevhid menzillerini saymıştır. Abbâdî ise mübtedîlerin menzillerini on, evâsıt ve müntehîlerinkini de yedişer olarak tesbit eder (Śûfînâme, s. 45-133). Allah’a giden yolda son diye bir şey olmadığından nihayet itibarîdir. Nitekim Cüneyd-i Bağdâdî nihayeti “bidâyete dönmek” şeklinde tarif etmiştir. Sona varıldıktan sonra başa dönülür ve seyr devam eder.

Sûfîler ayrıca belli bir hal ve makam için de bidâyet, vasat, nihayet noktaları tesbit etmiştir. Meselâ Kuşeyrî tevâcüdün bidâyet, vücudun nihâyet, vecdin ise ikisi arasında olduğunu söyler (er-Risâle, s. 204). Nihâyetin sağlıklı olması için bidâyetin sağlıklı olması şarttır. Çünkü binasını takvâ ve Allah’ın rızâsı temeli üzerine kuranla uçurumun kenarında çürük bir yerde kuran bir olmaz (et-Tevbe 9/109). Nihayette bir aksaklık ve noksanlık görülürse bunun sebebinin bidâyette yapılan hatalarda ve eksikliklerde aramak gerekir. Çünkü bidâyet temel, nihayet bunun üzerine inşa edilen binadır (Herevî, s. 3; Kuşeyrî, s. 191). Bidâyetteki bozukluk nihayete kadar sürer. Ebû Ubeydullah Busrî’ye göre Allah bazı kullarına nihayette gösterdiği hususları diğer bazılarına bidâyette gösterebilir (Herevî, s. 3). Bahâeddin Nakşibend’in, “Bizim tarikatımızda bidâyet nihayeti içerir” sözünden hareket eden Nakşibendiyye sâlikleri diğer tarikatların nihayetinde kazanılan hallerin bu tarikatta işin başında elde edildiğini söyler.

Tasavvufta şathiyyât denilen, “Ben Hakkım”; “Kendimi tenzih ederim, şanım ne yüce!” gibi sözleri bazı sûfîler bidâyet halinde söylemişler, nihayete erdiklerinde böyle iddialarda bulunmamışlardır. Çünkü nihayet bir kemal halidir; bu halde bulunan bir sûfî şer‘î hükümlerin zâhiriyle tam bir uyum içindedir. Cüneyd-i Bağdâdî, şathiyeleriyle tanınan Bâyezîd-i Bistâmî’nin bu tür sözlerinin onun bidâyet haliyle ilgili olduğunu belirtmiştir (Serrâc, s. 422, 453, 559).

BİBLİYOGRAFYA:

Serrâc, el-LümaǾ, s. 422, 453, 559; Sülemî, Ŧabaķāt, s. 456; Kuşeyrî, er-Risâle (nşr. Abdülhalîm Mahmûd), Kahire 1966, s. 191, 204; Herevî, Menâzil, s. 3, 6-11, 47-51; Ebû Mansûr el-Abbâdî, Śûfînâme, Tahran 1343 hş., s. 45-133; Şehâbeddin es-Sühreverdî, ǾAvârifü’l-maǾârif, Beyrut 1966, s. 543; Seyyid Sâdık-ı Gûherîn, Şerĥ-i Iśŧılâĥât-ı Taśavvuf, Tahran 1383, IX, 368; X, 178; Cevâd Nûrbahş, Ferheng-i Nûrbaħş, London 1367 hş., X, 20-21.

Süleyman Uludağ