NÎŞÂBUR

(نيشابور)

İran’da tarihî bir şehir.

İlk İslâmî devirde Ebreşehr (Eberşehr) ve Îranşehr adlarıyla da anılan (Yâkūt, V, 331) Nîşâbur (Nîşâpûr, Arapça Nîsâbur, Neysâbûr) Ortaçağ’da Horasan bölgesindeki dört büyük şehrin en önemlisiydi (diğerleri Merv, Herat ve Belh). Binâlûd dağının güneybatısında, denizden 1210 m. yükseklikte ve Tahran’ı Meşhed’e bağlayan yol üzerinde yer almaktadır. Şûrahrûd ve Dizbâd gibi akarsuların hayat verdiği şehrin çevresinde bakır, gümüş, demir ve çok zengin fîrûze ocakları bulunmaktadır. Nîşâbûr, bugün İran’ın Horasan idarî bölümünde pamuk ticaretinin ve sanayiinin merkezi olan, ayrıca halıcılık ve çömlekçilikte meşhur 231.379 nüfuslu bir şehirdir (2006). Orta Asya ve Hindistan’ı İran üzerinden batıya ve İran körfezini Hârizm üzerinden Volga boylarına bağlayan tarihî doğu-batı ve güney-kuzey ticaret yolları üzerinde kurulan şehirle ilgili efsane ve rivayetlere göre Nîşâbur adı Pehlevîce “nev-Şâpûr” (yeni ve güzel Şâpûr) kelimesine bağlanmakta ve kuruluşu I. Şâpûr’a (241-272) veya II. Şâpûr’a (309-379) dayandırılmaktadır (Taberî, II, 58; Yâkūt, V, 331). Şehir, yakınlarındaki Azar Burzinmihr adlı âteşkede sebebiyle Sâsânîler devrinin en önemli dinî merkezlerinden biri haline gelmişti.

Nîşâbur, Sâsânî Hükümdarı III. Yezdicerd’in İslâm orduları karşısında yenilmesinin ardından Vali Kanâreng’in teslim olmasıyla 30 veya 31 (651-652) yılında Basra Valisi Abdullah b. Âmir’in eline geçti. Kaynaklarda gösterilen, şehrin ve çevresinin ödediği haraç miktarı 700.000 dirhemdir. Fethi müteakip Abdullah b. Âmir tarafından kalede bulunan âteşkede yıktırılarak yerine bir cami inşa ettirildi. Hz. Ali-Muâviye mücadelesi sırasındaki bir isyanla şehir kontrolden çıktıysa da Muâviye zamanında 42 (662) yılında yine Basra Valisi Abdullah b. Âmir tarafından itaat altına alındı. Emevîler devrinde ve Abbâsî hâkimiyetinin başlarında Merv’in gerisinde kalan Nîşâbur’un asıl gelişimi Tâhirîler’den Abdullah b. Tâhir’in (830-844) idare merkezini Merv’den buraya taşımasıyla başladı. Şehir 259 (873) yılında Saffârî Emîri Ya‘kūb b. Leys’in eline geçti. Saffârîler zamanında gelişmesini sürdüren Nîşâbur, Sâmânîler tarafından Merv’in yerine askerî-idarî merkez haline getirildi ve aynı zamanda Horasan’ın en büyük sanat, ilim ve ticaret merkezi oldu (İstahrî, s. 204; İbn Havkal, s. 168; Ĥudûdü’l-Ǿâlem, s. 89). Ticaret, pamuk ve ipek üretimi, dokumacılık şehirdeki iş kollarının başında geliyordu. Çinicilik, seramik ve demir işçiliği çok gelişmişti. Burada üretilen mallar işlek ticaret yolları vasıtasıyla çeşitli yerlere pazarlanmaktaydı. Gazneliler zamanında da Horasan’ın her hususta merkezi olma özelliğini koruyan Nîşâbur, kırk yedi mahallesi ve 1680 hektarlık yerleşim alanıyla Ortaçağ İslâm dünyasının en büyük şehirleri


arasında yer almaktaydı (Hâkim en-Nîsâbûrî, s. 200). Bu dönemde halkın önemli bir kısmı Şâfiî, Hanefî ve Kerrâmiyye mezheplerine mensuptu; ayrıca burada Mecûsîler’le yahudi ve hıristiyanlar da yaşıyordu.

Nîşâbur, Selçuklular’ın Gazneliler’e karşı Serahs yakınlarında kazandığı zaferin ardından 429 (1038) yılı ilkbaharında Tuğrul Bey’in eline geçti. Ancak ertesi yıl Horasan’ı kurtarmak amacıyla sefere çıkan Sultan Mesud, Selçuklular’la Nesâ, Bâverd ve Ferâve’nin onlarda, Nîşâbur, Serahs ve Merv’in kendilerinde kalması şartıyla geçici bir barış antlaşması imzaladı ve 27 Rebîülâhir 431’de (16 Ocak 1040) Nîşâbur’a girerek kışı orada geçirdi. Fakat ilkbaharla birlikte nihaî mücadele için yeniden Selçuklular’ın üzerine yürüyen Sultan Mesud’un Dandanakan Savaşı’nda büyük bir hezimete uğraması üzerine şehir tekrar Selçuklular’a geçti. Nîşâbur bu dönemde Tuğrul Bey’in idare merkezi oldu. Selçuklu-Gazneli mücadelesi sırasında yaşanan kıtlık ve savaşlar yüzünden büyük zararlar gören şehir Selçuklu hâkimiyetinden itibaren yeniden toparlanmaya başladı; ilk Selçuklu sikkesi de burada basıldı. Nîşâbur, V. (XI.) yüzyılın ortalarına doğru dinî-mezhebî birtakım karışıklıklara sahne olduysa da hâlâ Horasan’ın en önemli yerleşim merkezi durumundaydı. İslâm dünyasında ilk medreselerin kurulduğu yerlerin başında gelen Nîşâbur’da IV. (X.) yüzyılın ortalarından itibaren birçok medrese kurulmuş olup Bağdat’taki Nizâmiye’den önce Doğu İslâm dünyasında tesis edilen otuzdan fazla medresenin çoğu burada yer almaktaydı. Bunlar arasında Ebû Bekir Ahmed b. İshak es-Sıbgī tarafından kurulan dârüssünne, İbn Fûrek ve Ebû İshak el-İsferâyînî için yaptırılan medreseler, Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī’nin inşa ettirdiği Beyhakıyye, Gazneli Mahmud’un kardeşi Emîr Nasr b. Sebük Tegin’in yaptırdığı Sa‘diyye (Saîdiyye) ve Büyük Selçuklu Veziri Nizâmülmülk tarafından İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî adına kurulan Nîşâbur Nizâmiye Medresesi önemlidir. Darphanenin yoğun faaliyetleri ekonomik, dönemin pek çok âliminin yetiştiği medreseler de ilmî canlılığını göstermektedir. İlk Selçuklu hastahanesi ve tıp medresesinin Vezir Nizâmülmülk tarafından Nîşâbur’da kurulduğu kabul edilmektedir. Sultan Melikşah zamanında Nîşâbur’un Horasan hâkimi Melik Togan Şah’ın idaresinde olduğu anlaşılmaktadır. 488-489’da (1095-1096) Şâfiî ve Hanefîler’le Kerrâmîler arasında büyük olaylar yaşandı ve Kerrâmîler’in güçleri zayıfladı. Şehir, Sultan Melikşah’ın vefatının ardından Berkyaruk ile Muhammed Tapar arasında vuku bulan iç savaş sırasında durumdan faydalanarak ayaklanan Alparslan’ın oğlu Arslan Argun’un eline geçti. Kısa sürede Horasan’a hâkim olmayı başaran Arslan Argun, Sultan Berkyaruk’tan, daha önce dedesi Çağrı Bey’in hâkimiyetinde bulunan toprakları istedi. Fakat isteği reddedildiği gibi kardeşi Böripars bir orduyla üzerine gönderildi. Arslan Argun kardeşini yenerek katlettiyse de bir adamı tarafından öldürüldü (490/ 1097). Nîşâbur Sultan Sencer’in, Sâve savaşından (513/1119) sonra devlete hâkim olarak idare merkezini Merv’e taşımasının ardından önemini kaybetmeye başladı. Hükümdarın 536 (1141) yılında Katvân’da Karahıtaylar’a yenilmesi üzerine Hârizmşah Atsız b. Muhammed’in eline geçen şehir (Şevval 536 / Mayıs 1142) Sencer’in 548’de (1153) Oğuzlar tarafından esir alınmasından sonra da yağma ve tahribata uğradı; 557 (1162) yılında ise büyük ölçüde terkedildi. Sultan Sencer’in ölümünün ardından Müeyyed Ayaba ile halefleri Doğan Şah ve Sencer Şah, Nîşâbur’da hüküm sürdüler. Onların ardından Hârizmşahlar’la Gurlular arasında birkaç defa el değiştiren şehir, nihayet Sultan Alâeddin Muhammed b. Tekiş tarafından kesin olarak Hârizmşah topraklarına katıldı (598/ 1202). 613’te (1216) buraya gelen Yâkūt el-Hamevî gezdiği şehirler arasında onun benzerini görmediğini, faziletli ve âlim insanların menbaı olduğunu ve halkının, adını Neşâvûr şeklinde telaffuz ettiğini söyler (MuǾcemü’l-büldân, V, 331). Şehir bu dönemde yeniden gelişme sürecine girdiyse de 15 Safer 618 (10 Nisan 1221) tarihinde bütün Orta Asya ve Ortadoğu’yu viraneye çeviren Moğol istilâsına mâruz kaldı.

İstilâ ve yağmalar kadar değişik zamanlarda meydana gelen depremler de Nîşâbur’un tarihinde önemli izler bırakmış, bunların en büyüğü olan 540 (1145) yılındaki depremden sonra halkın önemli bir kısmı şehri terketmiştir (Müstevfî, Târîħ-i Güzîde, s. 813-814).

Nîşâbur, İlhanlı hâkimiyetinde bir ara toparlanma eğilimi gösterdiyse de bir daha V-VI. (XI-XII.) yüzyıllarda yaşadığı parlak dönemi yakalayamadı. Argun Han devrinde (1284-1291) Emîr Nevruz’un isyanı ve sık sık tekrarlanan Çağatay saldırılarında defalarca tahribata uğradı; saldırılar Serbedârîler zamanında da devam etti. Şehir 30 Cemâziyelevvel 808 (23 Kasım 1405) tarihinde yaklaşık 30.000 kişinin hayatını kaybettiği şiddetli depremle bir defa daha tamamen harap oldu ve ardından bugünkü yerinde yeniden kuruldu. Defalarca harap olan Nîşâbur yeniden imar edilmiş ve bazı tarihî yapıları onarılmış veya tamamen yeniden inşa edilmiştir; bir kısmının yerleri de değiştirilmiştir. Timurlu Hükümdarı Hüseyin Baykara zamanında Pehlivan Ali Kerhî adlı biri tarafından yapılan Mescid-i Câmî kitâbesine göre 899 (1494) tarihlidir. X. (XVI.) yüzyıla ait İmamzâde Muhammed Mahrûk Kümbeti, XI. (XVII.) yüzyılda inşa edilmiş Buk‘a-i Kademgâh şehrin önemli tarihî yapılarıdır. Hüseyin Baykara dönemine ait Ferîdüddin Attâr ve Ömer Hayyâm türbeleri de birkaç defa yeniden yaptırılmıştır.

Nîşâbur’da yetişen çok sayıdaki âlim, edip ve şair arasında İbn Şâzân en-Nîsâbûrî, Müslim b. Haccâc, Ebû Ali el-Mâsercisî, Hâkim el-Kebîr, filozof Ebü’l-Hasan el-Âmirî, Hâkim en-Nîsâbûrî, Muhammed b. Hüseyin es-Sülemî, Abdülkerîm el-Kuşeyrî, İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî, Gazzâlî, Ahmed b. Muhammed el-Meydânî, Emîrü’ş-şuarâ el-Muizzî, Ömer Hayyâm, Ferîdüddin Attâr, Fettâhî, Nazîrî ve Edîb-i Nîşâbûrî sayılabilir.


BİBLİYOGRAFYA:

Belâzürî, Fütûh (Fayda), s. 586-587, 602; Ya‘kūbî, Kitâbü’l-Büldân (Âyetî), s. 54-55; İbn Hurdâzbih, Mesâlik ve Memâlik (trc. Saîd Hâkrind), Tahran 1371, s. 26, 31-32; İbn Rüste, el-AǾlâķu’n-nefîse (trc. Hüseyin Karaçânlû), Tahran 1365, s. 198-201; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), II, 58; ayrıca bk. İndeks; İstahrî, Mesâlik (trc. Anonim, nşr. Îrec Efşâr), Tahran 1367 hş., s. 203-205; İbn Havkal, Sefernâme-i İbn Ĥavķal: Îrân der Śûretü’l-arż (trc. Ca‘fer-i Şiâr), Tahran 1366 hş./1987, s. 166-170; Ĥudûdü’l-Ǿâlem (Minorsky), s. 89; Makdisî, Aĥsenü’t-teķāsîm (trc. Ali Nakī Münzevî), Tahran 1361 hş., II, 434-436, 459-462; Hâkim en-Nîsâbûrî, Târîħ-i Nîşâbûr (trc. Muhammed b. Hüseyin Halîfe-i Nîşâbûrî, nşr. M. Rızâ Şefîî Kedkenî), Tahran 1375, tür.yer.; The Histories of Nishapur (ed. R. N. Frye), London-Paris 1965, tür.yer.; Muhammed b. Hüseyin el-Beyhakī, Târîħ (nşr. Ali Ekber Feyyâz), Tahran 1375/1996, s. 41-44, 50, 717-719, 728-731, 753-767, 809-816, 843; Abdülgāfir el-Fârisî, Târîħu Nîsâbûr: el-Münteħab mine’s-Siyâķ (nşr. M. Kâzım el-Mahmûdî), Kum 1403/1983, tür.yer.; Sem‘ânî, el-Ensâb, XIII, 234-236; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân, V, 331-333; Cüveynî, Târîħ-i Cihângüşâ, I, 133-140; Zekeriyyâ b. Muhammed el-Kazvînî, Âŝârü’l-bilâd (nşr. F. Wüstenfeld), Göttingen 1848 → (ed. Fuat Sezgin), Frankfurt 1994, s. 264-265, 316-319; Reşîdüddin Fazlullāh-ı Hemedânî, Târîħ-i Mübârek-i Ġāzânî (nşr. K. Jahn), London 1940, s. 43-44; Müstevfî, Nüzhetü’l-ķulûb (Strange), s. 148-149; a.mlf., Târîħ-i Güzîde (Nevâî), s. 813-814; R. N. Frye, “City Chronicles of Central Asia and Khurasan: The Ta’rîx-i Nîsâbûr”, Zeki Velidi Togan’a Armağan, İstanbul 1950-55, s. 405-420; Hâfız-ı Ebrû, Coġrâfyâ-yi Târîħî-yi Ħorâsân der Târîħ-i Ĥâfıž-ı Ebrû (nşr. Gulâm Rızâ Verehrâm), Tahran 1370 hş., s. 33-37; R. W. Bulliet, The Patricians of Nishapur, Cambridge 1972, s. 6-42, 204, 249-255; a.mlf., “The Political-Religious History of Nishapur in the Eleventh Century”, Islamic Civilisation: 950-1050 (ed. D. S. Richards), London 1973, s. 71-91; a.mlf., “Medieval Nishapur: A Topographic and Demographic Reconstruction”, SIr., V (1976), s. 67-89; Ali Müeyyed Sâbitî, Târîħ-i Nîşâbûr, Tahran 1355, s. 42-89; Ferîdun Girâylî, Nîşâbûr: Şehr-i Fîrûze, [baskı yeri yok] 1357 hş.; V. V. Barthold, Teźkire-yi Coġrâfyâ-yi Târîħî-yi Îrân (trc. Hamza Serdâdver), Tahran 1372 hş., s. 124-132; Abdullah Kūçânî, Târîħ-i Ĥükkâm-i Nîşâbûr be-İstinâd-i Sikkehâ (yüksek lisans tezi, 1375/1997), Pejûheşgâh-i Ulûm-i İnsânî ve Mütâlaât-i Ferhengî (Tahran), s. 101-118, 310-365; R. Ghirshman, Nîşâpûr (trc. Ali Asgar Kerîmî), Tahran 1378-79 hş., s. 5-56; E. Honigmann - [C. E. Bosworth], “Nīѕћāpūr”, EI² (İng.), VIII, 62-64.

Osman Gazi Özgüdenli