NİSBE

(النسبة)

Bir kabile, yer, mezhep veya mesleğe mensubiyeti veya ilişkiyi ifade eden isim.

Sözlükte “ilgi kurmak, nisbet etmek, atfetmek; akraba olmak, yakınlık kurmak” gibi anlamlar taşıyan neseb kökünden gelen nisbe kelimesi (çoğulu niseb) “bir şeyin bir yere, bir aile, kabile veya topluluğa, bir din yahut mezhebe, bir meslek ya da sanata, bir sıfata vb. bağlanması, onunla ilişkilendirilmesi” demektir. Nisbeye neseb (çoğulu ensâb) veya izâfe adı da verilmektedir. Arapça’da genellikle ismin sonuna mâkabli kesreli olan şeddeli bir yâ harfi (yâ-yı nisbet) getirilmek suretiyle yapılır ve nisbet “yâ”sı almış olan isme ism-i mensûb denir. Nisbeler ma‘rife olur (el-Halebî, el-Mısrî, el-Mâlikî, el-Hanbelî, et-Temîmî, el-Abbâsî). Kendisine nisbet yapılan isme mensûbun ileyh adı verilir. İsm-i mensûbun müennes, tesniye ve çoğul şekillerinde ekler nisbet “yâ”sından sonra getirilir (Halebiyye, Mısriyyân / Mısriyyetân, Lübnâniyyûn / Lübnâniyyât). Nisbet “yâ”sı ile yapılan ism-i mensûblardan başka “fa‘‘âl” ve “fâ‘il” vezninde ism-i mensûblar da vardır. Bunlardan “fa‘‘âl” daha çok meslek ve sanat erbabını ifade etmek için kullanılır (attâr, bezzâz, cerrâh, hallâc, hammâl, bevvâb, serrâc, sayyâd, kassâb, bakkāl). “Fâ‘il” veznindekiler ise bir şeye sahip olmak suretiyle mensubiyet gösterir (lâbin = sütçü, tâmir = hurmacı, kâhin = falcı, sâhir = büyücü, lâbis = elbiseli, kāif = izci, dâri‘ = zırhlı).

Nisbet “yâ”sı ile yapılan ism-i mensûblarda özel durumlarla ilgili bazı nisbet kaideleri bulunmaktadır. Bunlardan önemlileri şöylece sıralanabilir: 1. Sonu sahih olup aynü’l-fiili kesreli olan sülâsî isimlerin nisbetinde kesre fethaya çevrilir (melik-melekî, Düil-Düelî, Nemir-Nemerî). 2. Sonunda te’nîs “tâ”sı bulunan isimlerde tâ hazfedilir (Mekke-Mekkî, Basra-Basrî, Fâtıma-Fâtımî, Nâsıra-Nâsırî, Sünnet-Sünnî, Şîa-Şiî, zimmet-zimmî). Te’nîs “tâ”sından önce yâ varsa hazfedilir (Malatıye-Malatî, Sıkılliye-Sıkıllî, İfrîkıye-İfrîkī). 3. Sonunda te’nîs “tâ”sı bulunan üç harflı maksûr isimlerde tâ hazfedilir ve elif “vâv”a çevrilir (Herât-Herevî, nevât-nevevî, hayât-hayevî). 4. Maksûr isimlerde elif-i maksûre ikinci harfi sâkin bir kelimenin dördüncü harfi ise “elif”in hazfi, “elif”in “vâv”a kalbi veya “elif”ten sonra bir “vâv”ın ziyadesi şeklinde üç durum câizdir (Tantâ-Tantî, Tantavî, Tantâvî; kübrâ-kübrî, kübrevî, kübrâvî; ma‘nâ-ma‘nî, ma‘nevî, ma‘nâvî; Îsâ-Îsî, Îsevî, Îsâvî). 5. Sonunda şeddeli yâ bulunan isimlerde “yâ”dan önce iki harf varsa şeddeli yâ hazfedilip mâkabli fethaya çevrildikten sonra nisbet “yâ”sından önce bir vâv getirilir (nebî-nebevî, Alî-Alevî, Safî-Safevî, Adî-Adevî). 6. Memdûd isimlerde ismin hemzesi te’nîs içinse (memdûd kelime “fa‘lâ’” vezninde ise) hemze “vâv”a çevrilir (sahrâ’-sahrâvî, beyzâ’-beyzâvî). 7. Lâmü’l-fiili mahzuf olan isimlerde mahzuf harf yerine başka bir harf verilmemişse nisbet esnasında mahzuf harf iade edilir (yed-yedevî, dem-demevî, ah-ahavî). Mahzuf harf yerine te’nîs “tâ”sı (tâ-i merbûta) bedel olarak verilmişse nisbet yapılırken tâ-i merbûta hazfedilip mahzuf harf iade edilir (sene-senevî, luga-lugavî, şefe-şefevî). 8. “Fuayl” ve “faîl” veznindeki isimlerin nisbeti genel kurala göre yapılmakla birlikte (Zübeyr-Zübeyrî, Nu‘aym-Nu‘aymî, salîb-salîbî, hadîd-hadîdî, Mesîh-Mesîhî, Temîm-Temîmî) Sakīf, Kureyş, Hüzeyl, Süleym kelimeleri kural dışı olarak “yâ”ları düşürülmek suretiyle nisbetleri Sekafî,


Kureşî, Hüzelî ve Sülemî olur. 9. “Faîle” ve “fuayle” veznindeki isimlerde aynü’l-fiil sahih ise ve muzaf değilse nisbette te’nîs “tâ”sı ile beraber yâ harfi de hazfedilir ve düşen “yâ”dan önceki harf fetha ile harekelenir (sahîfe-sahafî, kabîle-kabelî, Medîne-Medenî, Hanîfe-Hanefî, Cezîre-Cezerî, Müzeyne-Müzenî, Cüheyne-Cühenî, Kurayza-Kurazî, Ümeyye-Ümevî, Nümeyre-Nümerî). 10. Tesniye ve çoğul olan isimler genellikle müfrede çevrildikten sonra nisbet yapılır (mesâcid-mescidî, tâlibât-tâlibî, muvâtınûn-muvâtınî, recülâni-recülî). 11. Mürekkeb (birleşik veya tamlama halinde olan) isimlerin bazılarında birinci, bazılarında ikinci kelimeye nisbet yapılır ve diğer kelime hazfedilir (Râmellâh-Râmî, Beytülmakdis-Makdisî, Maarretünnu‘mân-Maarrî, Kālîkalā [Hasankale / Erzurum]-Kālî, Nizâmülmülk-Nizâmî, Abdullah-Abdî, Abdülmuttalib-Muttalibî, Abdülvehhâb-Vehhâbî, Nûreddin-Nûrî, Fahreddin-Fahrî, Seyfeddin-Seyfî, Şemseddin-Şemsî). Yalnız Dârülkutn tamlamasının nisbeti Dârekutnî şeklinde olur.

Özellikle künyelerde nisbet muzâfun ileyhe yapılır (Ebû Bekir-Bekrî, Ebû Tâlib-Tâlibî, Ebû Hanîfe-Hanefî, İbn Abbas-Abbâsî, İbnü’z-Zübeyr-Zübeyrî, İbn Mes‘ûd-Mes‘ûdî, İbnü’l-Ezrak-Ezrakī). Bazı isim tamlamaları veya terkîb-i mezcî şeklindeki isimlerde iki kelimeden bazı harfler alınarak bir kelime oluşturulduktan (naht) sonra nisbet yapılır (Abdüşşems-Abşemî, Abdüddâr-Abderî, Abdülkays-Abkasî, Hadramevt-Hadramî, Hısnıkeyfâ-Haskefî, İmruülkays-Merkasî; diğer kurallar için bk. Kılıç, s. 307-314). Aynı türden birden fazla mensûbun ileyhin bir kısım harfleri alınıp birleştirilmek suretiyle yapay kelime oluşturularak nisbet yapıldığı da görülmektedir. Meselâ babası Hârizmli, annesi Taberistanlı olan şair Ebû Bekir el-Hârizmî her iki yere nisbetle Taberhazî (Taberhazmî) diye bilinmektedir (Sem‘ânî, VIII, 202; İbnü’l-Esîr, II, 273). Aynı şekilde Ebû Ravh Abdülhay b. Abdullah b. Mûsâ es-Selâmî de Bağdatlı bir baba ve Hazar kökenli bir anneden Semerkant’ta dünyaya geldiği için üç yere nisbetle Bağdahzerkandî nisbesiyle kaydedilmektedir (Sem‘ânî, II, 251; Yâkūt, I, 456; İbnü’l-Esîr, I, 162-163). İsmin sonuna mâkabli kesreli bir yâ getirilmek suretiyle yapılan nisbetlerde kural dışı (şâz) uygulamalar söz konusudur (San‘â’-San‘ânî, Hîre-Hârî, Behrâ’-Behrânî, İskenderiye-İskenderânî, Taberiye-Taberânî, Kaysâriye-Kayserânî, Rab-Rabbânî, Nâsıra-Nasrânî, Bahreyn-Bahrânî, nefs-nefsânî, rûh-rûhânî, kesîrü’ş-şa’r-şa‘rânî, Merv-Mervezî, Rey-Râzî, Sicistân-Siczî, bâdiye-bedevî, Yemen-Yemânî, Harûrâ’-Harûrî, taht-tahtânî, fevk-fevkānî).

Kendisine nisbet yapılan isimler birkaç grupta ele alınabilir: 1. Şahıs, aile, kabile, kavim isimleri (Hâşimî, Esedî, Himyerî, Arabî). Bu isimlerle irtibat genellikle nesep bağı gibi doğrudan yapılmakla birlikte bir kabilenin mevlâsı, bir emîrin memlükü olmak gibi dolaylı sebeplerle de olabilmektedir. Meselâ Asmaî dedelerinden Asma‘a nisbetle bu nisbeyi alırken Sîbeveyhi, Benî Hâris b. Kâ‘b’ın mevlâsı olduğu için Hârisî nisbesiyle; aslen Belhli olan Basra dil mektebinin tanınmış âlimi Ahfeş el-Evsat, Mücâşi‘ b. Dârim oğullarının âzatlısı olduğu için Mücâşiî nisbesiyle kaydedilmektedir (Süyûtî, II, 444-445). Özellikle memlükler efendilerine nisbet edilirdi. Memlük Sultanı I. Baybars, Eyyûbî Hükümdarı el-Melikü’s-Sâlih Necmeddin Eyyûb tarafından kurulan Bahrî Memlükleri’ne dahil edildiği için Sâlihî nisbesiyle anılmıştır. Beg Timur el-Hüsâmî ve Balaban el-Bedrî gibi Memlük emîrleri de memlükü oldukları Hüsâmeddin ve Bedreddin’e izâfetle bu nisbelerle tanınmıştır (ayrıntılı bilgi için bk. Ayalon, V [1975], s. 213-223). 2. Köy, kasaba, şehir, bölge, ülke gibi yer adları (Buhârî, Bağdâdî, Dımaşkī, Kûfî, Hicâzî, Mağribî, Mısrî, Endelüsî, Rûmî). Şahıslara ait nisbelerde çok defa kişinin doğduğu veya bir süre yaşadığı yerler kastedilir. Meselâ Bağdat’ın Dârülkutn semtinde dünyaya gelen Ebü’l-Hasan Ali b. Ömer, Bağdâdî nisbesiyle de kaydedilmekle birlikte Dârekutnî diye meşhurdur. Aynı şekilde Semerkant’ın Mâtürîd köyünden olan Ebû Mansûr Muhammed de Mâtürîdî, Semerkandî nisbeleriyle anılır. Bazı nisbeler kişinin ailesinin geldiği memleketi gösterir. Meselâ hadis âlimi Ebü’l-Kāsım el-Begavî, Bağdat’ta doğup büyümesine rağmen ailesinin memleketi olan Horasan’ın Bağşûr (Bağ) kasabasına nisbetle Begavî diye meşhur olmuştur. Doğduğu yerde bir süre yaşadıktan sonra başka bir yere gidip yerleşmiş olan şahıslar her iki yere nisbet edilir ve aralarına “sümme” getirilir (el-Bağdâdî sümme’d-Dımaşkī gibi). 3. Din, mezhep, tarikat ismi (Nasrânî, Şâfiî, Mu‘tezilî, Hâricî, Kādirî). 4. Sanat, meslek veya bir ilim dalı (sükkerî, attâr, nahvî). Bazı şahıslar nisbelerinin işaret ettiği sanatla meşgul olmadıkları halde babalarının nisbeleriyle bilinir. Şâfiî fakihi Ebû Muhammed Hüseyin b. Mes‘ûd el-Begavî’nin Ferrâ nisbesi kürkçülük yapan babasına aittir; bundan dolayı kendisi İbnü’l-Ferrâ diye de anılır. Öte yandan Arap dili ve tefsir âlimi Yahyâ b. Ziyâd el-Ferrâ’ın kürk yapım ve satımıyla herhangi bir ilgisi bilinmemekte, ona bu nisbenin Arap dilindeki üstün başarısından dolayı verildiği ifade edilmektedir (Sem‘ânî, IX, 247). 5. Sınıf veya topluluk ismi (sahâbî, ensârî, Bedrî). 6. Durum, keyfiyet vb. bildiren isimler (tecribî, ma‘nevî, fevkānî, kisâî, kalânisî).

Nisbe bir şahsın tanınması, aynı künye, lakap ve adı taşıyanlardan ayırt edilmesi açısından önem taşımaktadır. İslâm dünyasında birçok âlim isminden çok nisbesiyle meşhur olmuştur (Aclûnî, Buhârî, Belâzürî, Bâkıllânî, Fîrûzâbâdî, Gazzâlî, Hücvîrî, İstahrî, Kalkaşendî, Kâsânî, Kindî, Nevevî, Makrîzî, Mâtürîdî, Safedî, Sem‘ânî, Serahsî, Şâtıbî, Şevkânî, Taberî, Tirmizî, Vâkıdî, Zehebî, Zemahşerî). Biyografi kaynaklarında bir kişinin isim, künye ve lakabından başka nisbesi de zikredilmekte, çok defa mensup olduğu (veya nisbet edildiği) kabile, yerleşim birimi, mezhep, meslek gibi hususların belirtilmesi amacıyla birden fazla nisbeye yer verilmektedir. Arap filozofu ve şairi Ebü’l-Alâ el-Maarrî’nin adı künye, lakap ve nisbeleriyle birlikte Ebü’l-Alâ Ahmed b. Abdullah b. Süleyman el-Kahtânî et-Tenûhî el-Maarrî el-A‘mâ el-Lugavî şeklindedir. Kadın isimlerinin nisbeleri genellikle müennes olmakla birlikte bazan baba dikkate alınarak müzekker olabilmektedir (Fâtıma bint Esed b. Hâşim b. Abdümenâf el-Kureşiyye el-Hâşimiyye, Âişe bint Muhammed b. Abdülhâdî el-Kureşî el-Ömerî el-Makdisî es-Sâlihî, Fâtıma bint Ahmed es-Selâvî el-Hilâliyye, Râbia bint İsmâil el-Adeviyye el-Basriyye; meselâ bk. Sehâvî, XII, 81, 89, 102).

Biyografi kaynaklarında ve çeşitli ilim dallarına ait kitaplarda şahısların künye ve lakapları yanında nisbelerine de yer verildiği gibi sadece nisbeler esas alınarak telif edilen eserler de vardır. Endülüslü tarihçi ve muhaddis Ruşâtî’nin İķtibâsü’l-envâr ve’ltimâsü’l-ezhâr fî ensâbi’ś-śaĥâbeti ve ruvâti’l-âŝâr’ı, Sem‘ânî’nin el-Ensâb’ı, bu eseri özetleyen tarihçi İzzeddin İbnü’l-Esîr’in el-Lübâb fî tehźîbi’l-Ensâb’ı ve onun eserini yeniden telhis eden Süyûtî’nin Lübbü’l-Lübâb fî taĥrîri’l-Ensâb’ı bu alandaki çalışmaların en meşhurlarıdır. İbnü’n-Neccâr el-Bağdâdî’nin Nesebü (Ensâbü)’l-muĥaddiŝîn ile’l-âbâǿ ve’l-büldân adlı eseri günümüze ulaşmamıştır. Hadis ilminde râvilerin isim, nisbe, lakap ve künyelerinin yazılış ve okunuşlarına, bunlar arasındaki benzerlikler sebebiyle ortaya çıkan karışıklığın çözülmesine dair bazı meseleleri ihtiva eden müştebih


(müteşâbih), mü’telif ve muhtelif, müttefik ve müfterik gibi konularda yazılan eserlerde nisbeler de ele alınmaktadır. Bunlar arasında sadece benzerlikler sebebiyle iltibasa yol açan nisbelere tahsis edilen “müştebihü’n-nisbe” adlı eserler mevcuttur (bk. MÜŞTEBİH; MÜ’TELİF ve MUHTELİF; MÜTTEFİK ve MÜFTERİK). Farsça’da da nisbe için Arapça’daki gibi ismin sonuna nisbet “yâ”sı getirilir (Tahrânî, Kummî, Tebrîzî).

BİBLİYOGRAFYA:

Lisânü’l-ǾArab, “nsb” md.; Sîbeveyhi, Kitâbü Sîbeveyhi (nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire 1977, III, 335-383; Sem‘ânî, el-Ensâb, I-XIII, tür.yer.; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân (Cündî), I, 456; İbnü’l-Esîr, el-Lübâb, I-III, tür.yer.; Radî el-Esterâbâdî, Şerĥu Şâfiyeti İbni’l-Ĥâcib (nşr. M. Nûr el-Hasan v.dğr.), Beyrut 1402/1982, II, 4-89; Safedî, el-Vâfî, I, 33-36; Sehâvî, eđ-Đavǿü’l-lâmiǾ, XII, 81, 89, 102; Süyûtî, el-Müzhir (nşr. M. Ahmed Câdelmevlâ v.dğr.), Kahire, ts. (Dâru İhyâi’l-kütübi’l-Arabiyye), II, 444-447; Mehmed Zihni Efendi, el-Müntehab fî kavâidi’s-sarf, İstanbul, ts., s. 345-372; W. Wright, A Grammar of the Arabic Language, Cambridge 1951, I, 149-165; Abbas Hasan, en-Naĥvü’l-vâfî, Kahire 1974, IV, 713-746; A. Arieli, “Nisba Determinata e Indeterminata: Annotazioni per l’Onomasticon Arabicum”, Studi in onore di Francesco Gabrieli nel suo ottantesimo compleanno (ed. R. Traini), Roma 1984, I, 19-27; Emîn Abdullah Sâlim, en-Neseb fi’l-ǾArabiyye, Kahire 1406/1986; A. Schimmel, Islamic Names, Edinburgh 1989, s. 10-12; Bashir bin Muhammad H. Kabir al-Ma‘sumi, A Guide to Islamic Names, Makkah 1410/1990, s. 24-25; Ahmed Matlûb, MuǾcemü’n-nisbe bi’l-elif ve’n-nûn, Beyrut 2000, s. 5-32; Hulusi Kılıç, Arapça Dilbilgisi: Sarf, İstanbul 2005, s. 306-316; D. Ayalon, “Names, Titles, ‘Nisbas’ of the Mamlûks”, IOS, V (1975), s. 189-232; Jacqueline Sublet, “Nisba”, EI² (İng.), VIII, 53-56.

Casim Avcı