OSMAN b. TALHA

(عثمان بن طلحة)

Osmân b. Talha b. Ebî Talha el-Kureşî el-Abderî (ö. 42/662 [?])

Sahâbî.

Mekke’de doğdu. Kureyş’in Abdüddâroğulları boyuna mensuptur. Abdüddâroğulları, Kureyş’in atası Kusay’dan beri Kâbe’nin bakımı, kapısı ve anahtarlarının muhafazası ile ziyarete açılması gibi önemli bir görev (hicâbe) ifa etti. Bu görev babadan oğula geçerek Osman b. Talha’ya kadar geldiği, ayrıca savaşlarda Kureyş’in sancağını taşıma görevini üstlendiği için Osman’ın ailesi büyük bir itibara sahipti. İslâm’a davetin ilk yıllarında Hz. Peygamber’e ve diğer müslümanlara şiddetle muhalefet eden Osman b. Talha, kendi boyundan olan genç Mus‘ab b. Umeyr’in müslüman olup gizlice namaz kıldığını görünce onu ailesine şikâyet etti ve Resûlullah ile görüşmemesi için evde bir müddet göz hapsinde tutulmasına sebep oldu. Resûl-i Ekrem bir gün Mekke’de Osman’la karşılaşınca İslâm’a girmesini teklif etti. Ancak o bu teklifi reddettiği gibi atalarının dininden ayrılmaması yolunda Resûlullah’a nasihatte bulunmaya kalkıştı. Resûl-i Ekrem ona ileride Kâbe anahtarlarına kendisinin sahip olacağını ve onları istediği kimseye vereceğini söyledi. Osman’ın böyle bir durumun Kureyş’i zillete düşüreceğini ileri sürmesi üzerine Hz. Peygamber o gün Kureyş’in şerefinin yükseleceğini belirtti (Vâkıdî, II, 837-838). Osman b. Talha’nın İslâmiyet’e düşmanlığı hicretten sonra da devam etti. Uhud Gazvesi’ne bütün yakınlarıyla birlikte katıldı. Babası ile dört kardeşi ve amcası Osman b. Ebû Talha bu savaşta müşriklerin sancağını sırayla taşırken peşpeşe öldürüldü. Kendisi canını zor kurtararak Mekke’ye kaçtı. Hendek Gazvesi’nde kabilesi adına müşriklerin sancağını yine Osman taşıdı. Başarısızlıkla sonuçlanan bu savaşın ardından Mekke’ye döndü. Hudeybiye Antlaşması ve Umretü’l-kazâ esnasında görüp yaşadıkları İslâmiyet’e olan düşmanlığını hafifletti. Resûl-i Ekrem, Umretü’l-kazâ için Mekke’ye geldiğinde başta Hâlid b. Velîd olmak üzere Mekke’nin kabiliyetli gençlerine haber bırakarak Medine’ye gelmelerini istedi. Hâlid b. Velîd bu teklifi yakın arkadaşı olan Osman b. Talha ile görüşünce birlikte müslüman olmaya karar verdiler. Daha sonra Amr b. Âs’ın da kendilerine katılmasıyla 1 Safer 8 (31 Mayıs 629) tarihinde Medine’de Hz. Peygamber’in huzurunda İslâmiyet’i kabul ettiler. Resûlullah onların geldiğini görünce yanındaki sahâbîlere, “Mekke ciğerpârelerini size gönderdi” diyerek onların gelişinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi (İbn Abdülber, III, 1034).

Osman b. Talha müslüman olduktan kısa bir süre sonra Mekke’nin fethine katıldı. Medine’ye hicret etmeden önce elinde bulundurduğu Kâbe anahtarlarını annesine bırakmıştı. Mekke fethedilince Hz. Peygamber, Kâbe’yi tavaf edip Osman’a Kâbe kapısını açtırdı. İçerideki resim ve heykelleri temizleyip namaz kıldı. Dışarı çıkınca Abbas ve Hz. Ali’nin Kâbe anahtarlarının kendilerine verilmesini istemeleri üzerine Resûl-i Ekrem, Osman b. Talha’ya dönerek bir zamanlar Kâbe anahtarları konusundaki konuşmalarını hatırlattı. Ardından da Kâbe anahtarlarını ona ve amcasının oğlu Şeybe b. Osman’a verip bu anahtarların kıyamete kadar kendilerinde kalacağını söyledi (İbn Sa‘d, II, 136-137; Ezrakī, I, 266-267). Huneyn seferi ve Tâif fethinin ardından Medine’ye dönen Osman b. Talha, Resûlullah’ın vefatına kadar burada kaldı. Daha sonra Mekke’ye giderek Kâbe’deki hicâbe görevini sürdürdü. Dört halife devrinde idarî işlerde ve savaşlarda ismine rastlanmaması onun Mekke’den pek ayrılmadığını göstermektedir. Osman b. Talha 41 (661) veya 42 (662) yılında Mekke’de vefat etti. Ecnâdeyn Savaşı’nda şehid düştüğüne ve Medine’de öldüğüne dair rivayetler kabul görmemiştir. Osman b. Talha’dan hadis kaynaklarına beş rivayet intikal etmiş olup başlıca râvileri Şeybe b. Osman, Abdullah b. Ömer ve Urve b. Zübeyr’dir. Hz. Peygamber’in Kâbe’nin içinde kıldığı namaz ve bu namazın yeri konusunda naklettiği bilgi onun en meşhur rivayetidir.

BİBLİYOGRAFYA:

Müsned, III, 410; IV, 68; Müslim, “Ĥac”, 394; Vâkıdî, el-Meġāzî, II, 744-745, 748-749, 833-834, 837-838; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, II, 66, 136-137; III, 116; V, 448; Mus‘ab b. Abdullah ez-Zübeyrî, Nesebü Ķureyş (nşr. E. Lévi-Provençal), Kahire 1982, s. 251-252; Ezrakī, Aħbâru Mekke (Melhas), I, 265-267; Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), III, 485-486; İbn Abdülber, el-İstîǾâb (Bicâvî), III, 1034; İbn Hazm, Cemhere, s. 127-128; Muvaffakuddin İbn Kudâme, et-Tebyîn fî ensâbi’l-Ķureşiyyîn (nşr. M. Nâyif ed-Düleymî), Beyrut 1408/1988, s. 249-251; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe, [baskı yeri ve tarihi yok] (Dârü’l-fikr), III, 474-475; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, III, 10-12; İbn Hacer, el-İśâbe (Bicâvî), IV, 450-451; a.mlf., Tehźîbü’t-Tehźîb, Beyrut 1404/ 1984, VII, 114-115; İbrahim Sarıçam, “Hicâbe”, DİA, XVII, 432.

Mehmet Efendioğlu