ÖZBEKLER TEKKESİ

İstanbul Kadırga’da Orta Asya’dan gelen dervişlerin barınması için inşa edilen Nakşibendî tekkesi.

Kadırga’da Küçük Ayasofya mahallesinde Şehid Mehmet Paşa Yokuşu’nda Sokullu Külliyesi’nin yanında bulunan Nakşibendiyye’ye bağlı tekke Orta Asya’dan gelen Nakşî dervişleri için 1104’te (1692-93) İstanbul Defterdarı İsmâil Efendi tarafından kurulmuştur. Özbek kökenli şeyhlerin Osmanlı Devleti ile Orta Asya hanlıkları arasındaki ilişkilerde oynadıkları önemli rollerden dolayı İstanbul’daki Özbek tekkeleri içinde en önemlisi sayılmaktadır. Kaynaklara Buhara Tekkesi, Buhârî Tekkesi adlarıyla da geçen tesisin vakfiyesinden dışında altı adet oda, şeyh odası önünde bir sofa, etrafında bahçesi olan bir mescid, abdesthane, üç adet helâ ve avlu, içeride bir oda, karşısında yarım sofalı bir oda ve iki oda ortasında bir sofa, meyve ağaçları olan bahçe, bir hamam ve bir kâgir mahzenden oluştuğu anlaşılmaktadır. II. Abdülhamid’in emriyle 1305’te (1887-88) yenilenmiş, bugünkü mescid-tevhidhâne bölümü de Buhara Hanlığı’nın ileri gelen devlet adamlarından Astankul Bey tarafından 1900’de inşa ettirilmiştir. Tekkelerin 1925’te kapatılmasının ardından Buhara Tekkesi Türkistan Gençler Birliği, Türkistanlılar Kültür ve Sosyal Yardım Derneği, Türkistanlılar Talebe Yurdu gibi kurumları bünyesinde barındırmış, harem dairesinde son şeyh Abdurrahman Efendi (ö. 1953) ailesiyle ikamete devam etmiştir. Daha sonra harem bölümü yanmış, işlevsiz ve bakımsız kalan mescid-tevhidhâne de diğer bir yangında harap olmuştur.

Osmanlı sultanları, XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren tekkenin şeyhlerini Osmanlı Devleti ile Orta Asya’daki hanlıklar arasında elçi olarak görevlendirmişlerdir. Meselâ XVIII. yüzyılda Şeyh Yahyâ Efendi’nin, XIX. yüzyıl ortalarında Şeyh Mehmed Efendi’nin resmî temasları zikredilebilir. Buhara Emirliği’nden İstanbul’a gelen birçok önemli kişinin burada konakladığına bakılırsa tekkenin Orta Asya’da da aynı şekilde telakki edildiği söylenebilir.

Alman şarkiyatçısı M. Hartmann’ın Çağatay dili ve kültürü üzerine yayımladığı eserlerinde yer alan bilgilerin önemli bir kısmını bu tekkeden derlemiş olması, öte yandan tekke şeyhlerinden Süleyman Efendi’nin XIX. yüzyıl sonlarında bir Çağatayca-Osmanlıca sözlük yayımlaması, Ahmed Yesevî’nin şiirlerini Türkiye Türkçesi’ne aktarması tekkenin Orta Asya ve Osmanlı kültürleri arasındaki iletişimde oynadığı önemli rolü gösterir. Süleyman Efendi ayrıca II. Abdülhamid’in panislâmist politikası çerçevesinde çeşitli görevlerle Hindistan, Afganistan ve Orta Asya’ya yollanmış, 1877’de Macaristan’ın Peşte şehrinde toplanan Turan Kongresi’ne padişah adına katılmıştır. Âyin günü cuma olan tekkede dokuz erkekle dört kadının ikamet ettiği Dahiliye Nezâreti’nin rûmî 1301 (1885-86) tarihli istatistik cetvellerinde belirtilmektedir.

Günümüze ulaşmayan kuzeydeki ahşap harem dairesi dışında kâgir olarak inşa edilen tekkenin diğer bölümleri ortak bir taban oluşturan zemin katın üzerinde birbiriyle bağlantılı bağımsız kitleler halinde tasarlanmıştır. Zemin katın batısında Şehid Mehmetpaşa Yokuşu üzerinde ortada


cümle kapısı, bunun üzerinde mescid-tevhidhâneden bağımsız olarak tasarlanmış minare yükselir. Bunların güneyinde (sağda) zemin katta mutfak-kiler-taamhâne grubunu, birinci katta meydan odasını, ikinci katta mescid-tevhidhâneyi barındıran kitle yer alır. Cümle kapısı ile minarenin kuzeyinde (solda) cadde üzerinde üç katlı selâmlık, bunun arkasında derviş hücrelerini içine alan misafirhane binası bulunur. Zemin katı güneydoğu kesimi altta su haznesi, üstte fevkanî avlu olarak değerlendirilmiş, avludan meydan odasına, bunun üzerindeki mescid-tevhidhâneye ve derviş hücrelerine geçiş sağlanmıştır.

Dikdörtgen cümle kapısı neo-gotik üslûpta bir sivri kemerin içine alınmış ve II. Abdülhamid’in 1305 (1887-88) tarihli yenileme kitâbesiyle taçlandırılmıştır. Cümle kapısından ufak bir taşlığa girilmekte, bu taşlık kuzey yönünde selâmlıkla misafirhanenin arasındaki ince uzun avluya bağlanmakta, daha ziyade bir havalandırma-aydınlatma boşluğu niteliğindeki bu mekândan fevkanî avluya çıkılmaktadır. Selâmlığın ve misafirhanenin birinci ve ikinci katları arasındaki bu boşluğa bakan, kuzeyde harem bölümüyle hazîreyi tekkenin diğer bölümlerinden soyutlayan duvarın önünden dolaşarak “U” biçimini alan balkonlarla donatılmış, birinci kattaki balkonda “U”nun uçları fevkanî avluyla birleştirilmiştir. Geleneksel mimarideki revakların yerini tutan, her iki taraftan kapıların ve pencerelerin açıldığı bu balkonlar demir putrelli volta döşemeleri, bunları birbirlerine bağlayan düşey demir gergileri ve aynı malzemeden yapılmış sade korkuluklarıyla dönemleri için oldukça modern bir görünüm sergiler.

Misafirhane kanadının her iki katı “karnı yarık” denilen plan tipinde olup doğu-batı doğrultusuna uzanan sofaların çevresinde dervişlerin barınmasına mahsus odalarla helâ-abdestlik birimleri sıralanmaktadır. Selâmlığın içerdiği en ilginç mekân ise ikinci kattaki şeyh odasıdır. Kahve ocağıyla bağlantılı ufak bir sofadan geçilerek ulaşılan bu bölümde girişin bulunduğu doğu duvarı yüklüklerle donatılmış, güney ve kuzey duvarlarına birer dikdörtgen pencere, güney duvarına küçük bir köprüyle mescid-tevhidhâneye ulaştıran kapı, batı duvarına ise önünde balkon bulunan, sivri kemerli geniş bir kapı-pencere yerleştirilmiştir. Nefis bir manzaraya sahip olan balkon yanlardan birinci ulusal mimarlık üslûbunda birer büyük konsolla takviye edilmiş, bunların arasına da aynı üslûpta bir dizi küçük konsol yerleştirilmiştir. Balkonun basit ahşap korkulukları, köşelerde üstleri soğan kubbeciklerle donatılmış masif ahşap babalara bağlanmaktadır. Selâmlığın geniş saçağı balkonun üzerine gelen yerde ahşap konsollarla desteklenmiştir.

Kareye yakın yamuk bir plan gösteren (yaklaşık 7,50 × 8,40 m.) mescid-tevhidhânenin duvarları tuğlayla örülmüş, kalkan duvarlarıyla kısmen gizlendiği anlaşılan ahşap çatı yanmıştır. Açıklığı içeriden bir basık kemerle, dışarıdan demir putrelli bir lentoyla geçilmiş olan giriş kuzey duvarının ortasında yer almakta, bunun üzerinde 1 Receb 1318 (25 Ekim1900) tarihli, ta‘lik hatlı inşa kitâbesi bulunmaktadır. Mescid-tevhidhânenin duvarlarında sıralanan ikili pencere gruplarından alttakiler dilimli Bursa kemerleriyle taçlandırılmıştır. Yuvarlak tepe pencerelerinin zamanında alçı revzenlerle dolgulandığı tahmin edilebilir. Mihrap nişinde seçilen alçı mukarnas izleri birinci ulusal mimarlık üslûbunda bir süslemenin varlığına işaret eder.

Özbekler Tekkesi’nin, geleneksel plan şemalarıyla Batı kökenli inşaat tekniklerini ve birinci ulusal mimarlık akımına bağlanan birtakım ayrıntıları bağdaştıran ilginç tasarımı gibi Şehid Mehmet Paşa Yokuşu üzerindeki batı (giriş) cephesinin düzenlemesi de kendine özgüdür. Yatay silmelerle ayrılmış olan katlarda farklı örgüler kullanılmış, bodrumda kesme taş, zemin katta Roma ve Erken Bizans dönemlerinde kullanılan, ancak Osmanlı mimarlığında hemen hiç görülmeyen “opus sectile”ye benzer bir tür örgü, birinci ve ikinci katlarda ise üzeri sıvalı tuğla örgü tercih edilmiştir. Söz konusu cephede gözlenen anıtsallık ve özgünlük iddiasının odağı, şüphesiz minarenin -İstanbul Mevlânâkapı’da XVII. yüzyıla ait Tulumcu Hüsam Mescidi dışında- Osmanlı mimarlığında görülmeyen bir biçimde cümle kapısı üzerine oturtulmuş olmasıdır. Öte yandan şeyh odasının cephesi gerek içerdiği mimari öğeler (sivri kemerli geniş açıklık, balkon ve saçak konsolları) gerekse oranları bakımından Konya Alâeddin tepesinde yer alan XII. yüzyılın ikinci yarısına ait Kılıcarslan Köşkü’nü hatırlatır. Şeyh odasının manzaraya hâkim konumuyla tekkeye gelen hatırlı misafirlerin ağırlandığı bir tür köşk niteliğinde oluşu bu iki yapı arasında bilinçli bir etkilenmenin varlığını destekler. Birinci ulusal mimarlık akımının öncü yapılarından biri olan Özbekler Tekkesi’nin giriş cephesindeki ayrıntıların benzerlerine Alexandre Vallaury’nin günümüzde İstanbul (Erkek) Lisesi olarak kullanılan Cağaloğlu’ndaki Düyûn-ı Umûmiyye binasında rastlanması, 1887’deki yeniden inşa işleminin adı geçen mimara havale edilmiş olduğunu düşündürmektedir.

1990’lı yıllara doğru bu tekkenin genel restorasyonu için girişimlerde bulunulmuş ve bir mimarlık bürosu tarafından binayı bütünüyle ele alan çok ayrıntılı bir projesi hazırlanarak İstanbul Anıtlar Kurulu’na sunulmuş ve buradan alınan onay ile yakın zamanda yapının restorasyonuna başlanmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

İstanbul Tekkeleri Listesi, TSMA, nr. E. 1772, 3333, 1805-1826 arası, nr. 5; Melekpaşazâde Kadri Beyefendi, Hankahnâme (İstanbul Tekkeleri Listesi), Süleymaniye Ktp, Nuri Arlasez, nr. 36, 1833-1846 arası, vr. 2b, nr. 34 (Cuma), vr. 8b, nr. 203 (Perşembe); Mehmed Tevfik, Yâdigâr-ı Macaristân-ı Asr-ı Abdülhamîd Hân, İstanbul 1294, s. 17-18; Bandırmalızâde, Mecmûa-i Tekâyâ, İstanbul 1307, s. 3; Mecmûa-i Cevâmi‘, I, 12-13; Âsitâne Tekkeleri, s. 4 (Cuma); Bâb-ı Âlî Nezâret-i Umûr-ı Dâhiliyye Sicil Nüfus İdâre-i Umûmiyyesi, Dersaâdet ve Bilâd-ı Selâse Nüfûs-ı Millîsine Mahsus İstatistik Cetvelidir, İstanbul 1301, s. 50; 1329 Senesi İstanbul Beldesi İhsâiyât Mecmuası, İstanbul 1330, s. 19; Osman Nuri Ergin, Türk Şehirlerinde İmâret Sistemi, İstanbul 1939, s. 26-36; Mehmet Saray, Rus İşgali Devrinde Osmanlı Devleti ile Türkistan Hanlıkları Arasında Siyasi Münasebetler (1775-1875),


İstanbul 1984, s. 84-88, 133-134; Tahsin Öz, İstanbul Camileri, Ankara 1987, I, 114; Eminönü Camileri (nşr. Eminönü Müftülüğü), İstanbul 1987, s. 45-46; Mustafa Özdamar, Dersaâdet Dergâhları, İstanbul 1994, s. 62-63; Ramazan Muslu, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (18. Yüzyıl), İstanbul 2003, s. 298-299; Hür Mahmut Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (19. Yüzyıl), İstanbul 2003, s. 291-292; M. Baha Tanman, “Un champ inexploré de l’architecture domestique ottomane: Les harems et les selamlıks des tekkes”, Actes des VI et VIIe congrès sur le corpus d’archéologie ottomane sur. selsebils, minarets, mausolées et souks a l’époque ottomane, Tunis 2005, s. 57, 70, fig. 23; a.mlf., “Buhara Tekkesi”, DBİst.A, II, 326-327; G. M. Smith, “The Özbek Tekkes of Istanbul”, Isl., LVII/1 (1980), s. 137-139; Atilla Çetin, “İstanbul’daki Tekke, Zaviye ve Hankâhlar Hakkında 1199 (1784) Tarihli Önemli Bir Vesika”, VD, XIII (1981), s. 584; Th. Zarcone, “Histoire et croyances des derviches turkestanais et indiens à Istanbul”, Anatolia Moderna: Yeni Anadolu, II, Paris 1991, s. 150-153; a.mlf., “Buhara Tekkesi”, DBİst.A, II, 325-327; Azmi Özcan, “Özbekler Tekkesi Postnişini”, TT, XVII/100 (1992), s. 12-16; Mehmet Alper, “Buhara Özbekler Tekkesi”, Arkitekt, sy. 424, İstanbul 1995, s. 38-43; A. Hoffmann, “Politik und Architektur im Umbruch-spätosmaniche Tekken in Istanbul”, Architectura, XXXIV, München-Berlin 2004, s. 96-119 (99-105); “Buhârâ Tekkesi ve Mescidi”, İst.A, VI, 3099.

M. Baha Tanman