ÖZKENT

Karahanlı Devleti’ne başkentlik yapmış, günümüzde Kırgızistan sınırları içinde bulunan tarihî şehir.

Kırgızistan’ın güneybatısında Özbekistan sınırına çok yakın bir kesimde Karaderya’nın sağ tarafında deniz seviyesinden 1012 m. yüksekliktedir. Günümüz Kırgız Türkçesi’nde Özgön, Uzgen olarak yazılan şehrin adı İslâm tarihi kaynaklarında Yüzkent, bazan da Özcent şeklinde geçer. Dîvânü lugāti’t-Türk’e göre Özkent, Fergana kasabasının bir adıdır ve “özümüzün şehri” anlamına gelir (I, 344).

Özkent’in içinde bulunduğu Fergana havzası tarihin ilk devirlerinden itibaren Türkistan coğrafyasının en önemli bölgelerinden biri olmuştur. Eski Çin kayıtlarında Dayüan (büyük bahçe) adıyla kaydedilen Fergana yöresi Büyük Hun İmparatorluğu zamanında Wusunlar’a yurtluk yapıyordu. Zamanla Hunlar’a bağlandı. Ardından Akhun Devleti’nin sınırlarına dahil oldu. Daha sonra Göktürkler ve özellikle Batı Göktürkler’in hâkimiyet alanına girdi. Karluklar başta olmak üzere birçok Türk boyunun göçlerine sahne oldu ve esas önemini Karahanlılar döneminde kazandı. Bu arada Fergana ile Özkent’te yerleşmiş bulunan Ezgişler’in Onoklar’dan olduğu, yani Türgiş boylarından geldiği bilinmektedir.

Bölgeye İslâm dininin ilk defa ulaştığı devirlerde Fergana vadisinin doğusunda İslâmiyet’i kabul etmemiş Türkler’le sınır


konumundaydı. IX. yüzyıl ortalarında Özkent’te Gür (Kür) Tegin adlı bir Türk beyi idareci olarak görülmektedir. Özkent, eski Türk şehirlerinin ordu kalesi etrafında kademeli şekilde gelişmiş durumunu aksettirmekteydi. Ortaçağ İslâm coğrafyacıları da Özkent’in diğer müslüman şehirleri gibi kale, iç şehir ve dış mahalleler şeklinde üç kısımdan oluştuğunu kaydeder.

Ortaçağ’da önemli coğrafî eserlerden Ĥudûdü’l-Ǿâlem’de bildirildiğine göre Karluk (Halluh) dağının arkasından çıkan Uzgend ile Kuba ırmakları şehrin yakınından geçiyordu. Zeynü’l-aħbâr’da ise Kâşgar’dan Özkent’e iki dağ arasından geçilerek gelindiği kayıtlıdır. Özkent, o devirlerde coğrafî konumu gereği Çiğil ve Türgiş gibi önde gelen Türk boylarının yolları üzerinde yer alıyordu ve bütün Fergana bölgesinin merkezi durumundaydı. Kaynaklarda söz konusu dönemde Özkent’in Oş şehrinin üçte biri büyüklüğünde, ancak kalabalık ve çok asker çıkaran bir şehir olduğu, çevresindeki dağlarda demir, bakır, kurşun ve nişadır bulunduğu bildirilmektedir. İslâm coğrafyacısı İdrîsî, Özkent’in büyük ve mâmur bir şehir olduğunu, şehirde çok sayıda askerin bulunduğunu, halkının cesur, onurlu ve ihtiyatlı olduğunu, Şâş nehrinin ana kolunun Özkent’teki kaynaktan çıktığını, şehrin Türkler’in ticaret yeri sayıldığını, surlarla çevrili olup dört kapısının, çarşı ve camilerinin bulunduğunu söyler. Yâkūt el-Hamevî de Özkent’i Fergana bölgesinin dârülharbe en yakın sınır şehri olduğunu, bir kalesi ve birçok kapısı olan şehrin surlarla çevrili, akarsuları ve bahçeleri bol bir şehir olduğunu kaydeder.

388 Muharremi sonlarında (Ocak 998 sonları) ölen Karahanlı Ebü’l-Hasan Ali Arslan Han zamanında Fergana Karahanlı hâkimiyetine girince şehir de onların idaresine geçti. Bu hânedana mensup hanlar Özkent’te para bastırdılar. Daha sonra Ebû Nasr Ahmed b. Ali’nin (Togan Han) büyük kağanlığı zamanında kardeşi İlig Han Nasr, Fergana taraflarının yöneticisi olarak Özkent’te oturmaya başladı. Burada iken Mâverâünnehir’deki Sâmânîler ile uzun mücadeleye girişti. Buhara’yı işgal ederek Sâmânî Devleti’ni yıktıktan sonra (389/999) Mâverâünnehir’den getirdiği Sâmânî hânedanından Abdülmelik’i ve diğer vârislerini Özkent’te hapsetti. Ardından, el-Müntasır lakabını alacak olan İsmâil b. Nûh kaçıp Hârizm’e gitti ve orada etrafına adam toplayarak Sâmânî hânedanını diriltmeye çalıştı. Ancak kendisi Merv’de 395 (1005) yılında öldürüldüğü gibi kardeşleriyle taraftarları esir edilerek tekrar Özkent’e götürüldü. Mâverâünnehir’de İlig Han’ın yerine geçen (403/ 1012-13) kardeşi Mansûr (Arslan İlig Han) kendi gücünü Talas, Şâş, Tünhas, Binhas, Fergana, Özkent, Hucend, Üsrûşene ve Buhara’da tanıtmıştı. Bu arada Karahanlılar arasında iç mücadelelerin başlamasıyla birlikte Özkent de bazı olaylara sahne oldu. 407’den (1016) önce Özkent’te oturan Arslan Han ile Kâşgar’da oturan Mahmud, Özkent yakınında savaştılar.

Yûsuf Kadır Han’ın kardeşi Ahmed b. Hasan 409’da (1019) Arslan İlig Muhammed’in başşehri Özkent’i ele geçirdi. 416’da (1025) Özkent’te Kadır Han adına sikke basılıyordu. 417-418’de (1026-1027) Karahanlılar’ın büyük kağanı olan Yûsuf Kadır Han 416’da (1025) muhaliflerini yenerek Özkent’i zaptetti ve 423’e (1032) kadar elinde tuttu. 424-425 (1033-1034) yıllarında Özkent’e sahip olan Aynüddevle Muhammed 426’da (1035) uzaklaştırıldığı şehre 428’de (1037) daha güçlü şekilde hâkim oldu. 429’da (1038) Böri Tegin (Tamgaç Buğra Karahan) unvanını taşıyan İlig Han Nasr’ın oğlu Ebû İshak İbrâhim, Ali Tegin’in oğulları tarafından kapatıldığı hapishaneden kaçarak Özkent’te kardeşi Aynüddevle’nin yanına sığındı.

Kaynaklara göre şehir 438’de (1046-47) Batı Karahanlı Devleti’nin ilk başkenti durumundaydı. Nitekim devletin ikiye ayrılmasının ardından Batı Karahanlılar’da hâkimiyet Aynüddevle I. Muhammed b. Nasr’ın elinde kalmış, ardından Doğu Karahanlılar’dan Şerefüddevle Süleyman Arslan Han 435’te (1043-44) bir süre Özkent’i ele geçirmiş, fakat yeniden Batı Karahanlı idaresi kurularak merkez haline gelmişti. Bundan sonra Özkent, Selçuklular’ın baskısına mâruz kaldı. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah, 481 yılının ilk aylarında (Nisan-Mayıs 1088) Ceyhun’u (Amuderya) geçerek çıktığı doğu seferinde Özkent’e kadar ilerledi ve Batı Karahanlılar bir süre Selçuklular’a bağlandı. Melikşah adına hutbe okunmaya ve sikke bastırılmaya başlandı. Melikşah 482 (1090) sonunda ikinci defa Özkent’e kadar geldi ve bölgeyi itaat altına aldı. 536’da (1141) Karahıtaylar’ın Mâverâünnehir’i istilâ etmesinden sonra Fergana’da merkezi Özkent olmak üzere bağımsız küçük bir Karahanlı Devleti (Fergana Hanlığı) kuruldu. Bu devirde Özkent’te bol miktarda sikke basıldı. Hükümdarları ise Tuğrul Kara Hakan unvanını taşıyordu. Bu hanlık 608’e (1212) kadar sürdü.

606’da (1210) Karahıtaylar’ı bozguna uğratan Hârizmşah Muhammed kaçan Karahıtaylar’ı Özkent’e kadar kovaladı. Nümismatik belgelerine göre o devirde Özkent hükümdarı bulunan ve Uluğ Sultan unvanını taşıyan Celâleddin Kadır Han’ın da aynı âkıbete uğramış olması muhtemeldir. Bu dönemde Fergana’nın kuzey tarafları Nayman asıllı Güçlüg’ün (Küçlük) kontrolü altındaydı ve Güçlüg Özkent’i yağmalamıştı. Şehir Moğol istilâsı sırasında Cengiz Han’a itaat eden ilk müslüman hükümdar olan Karluk Hanı II. Arslan’ın oğluna verildi. Büyük Moğol hanları devrinde Fergana, Çağatay hânedanına ait olmasına rağmen Özkent’te yerli bir sülâle hüküm sürüyordu. Şehir Moğol Büyük Kağanı Mengü (Möngke) tarafından Karluklar’ın idaresine verildi. Daha sonraları


Çağatay hânedanından Barak Han orada tahta çıktı.

Şehirde XII-XIV. yüzyıllardan kalma pek çok mezar taşı yanında bazı binalar ve sanatkârane yapılmış bir türbe-mescidin büyük kapısı bugüne ulaşmıştır. Üzerindeki kitâbeden türbede yatan zatın 588 (1192) yılında öldüğü anlaşılmaktadır. Bunun yanında diğer bir türbe ile Karahanlı mimarisine ait kuşaklar halinde tuğla süslemeli 20 m. yüksekliğinde bir minare vardır. Bu türbelerin kimlere ait olduğu konusunda halk arasındaki rivayetlerden başka bilgi yoktur. Bazılarına göre bunlar evliyadan Burhâneddin Kılıç ile anne ve babasının türbeleridir. Diğerlerine göre ise İlig Mazî ile Sancar Mazî’nin mezarlarıdır. Ancak Sancar Mazî’nin kabri Merv’dedir. İlig Mazî ise tarihçilerin bildirdiğine göre Özkent’te defnedilmiştir. Buna göre yan yana bulunan üç türbeden en eskisi 403 (1012) tarihli ve tromplu kubbeli olup Nasr b. Ali’ye (İlig Mazî) aittir. 547 (1152) tarihli ikinci türbe Celâleddin Hüseyin tarafından yaptırılmıştır. 582 (1186) tarihli üçüncü türbe muhtemelen Hüseyin’in torunu Muhammed b. Nasr’a aittir. İlk iki türbedeki sade yazı dekoruna karşılık üçüncü türbede bir zenginleşme ve süsleme sanatı bakımından gelişme olduğu görülmektedir.

Zaman içinde Özkent eski önemini kaybetse de kaynaklarda adından sıkça söz edilmiştir. Timur, 778’den (1376) sonra bir seferden dönerken Yesi’den geçerek Özkent’e ulaştığında Kutluğ Terken Ağa ve diğer hatunlar, noyanlar, emîrler orada huzura girip etek öptüler. Burada verilen ziyafetin ardından Hucend’e gittiler. Timur’un ölümünden sonraki yıllarda da şehrin önemini koruduğu anlaşılmaktadır. Hudaydâd tehlikesi ortadan kalkınca Timurlu Şâhruh’un Emîrek Ahmed’e Özkent’i timar (soyurgal) olarak verip işleri yoluna koyuncaya kadar kalmak üzere Emîrzâde Baykara ve Emîr Mızrab’ı onun yanına tayin ettiği bilinmektedir. Fakat zamanla Fergana vadisinde Endican’ın ön plana çıkması ile Özkent’in önemi azaldı. Bunun sebeplerinden biri olarak Kâşgar merkezli Hocalar devri hâkimiyetinin başarısızlığı gösterilir. Bu esnada çıkan karışıklıklar neticesinde ahalisinin başka yerlere göç etmesinden sonra Özkent XVII. yüzyılda tamamen önemini kaybetti ve 1710’da bölgede kurulan Hokand Hanlığı sınırlarına dahil edildi. 1874 yılında kesin biçimde Rus hâkimiyetine girdi. 1924’te Sovyetler Birliği bünyesindeki Kırgız Özerk Cumhuriyeti’ne bağlandı. 1936’da ilân edilen Kırgızistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nde yer aldı. Sovyetler Birliği idaresi zamanında Özkent yeni gelişen bir mahallesine doğru kaydı ve burada gelişti (1927). Yeni iskân alanında lokantalar ve atölyeler açıldı. Şehirde süt işleme tesisleri, ekmek, bira, şarap fabrikaları kuruldu. Günümüzde burası 45.000’e yaklaşan nüfusa sahip önemli bir yerleşim yeridir. Ortaçağ’da Özkendî nisbesiyle tanınan âlimler arasında Fetâvâ adlı eseriyle tanınan Hanefî fakihi Kādîhan ve muhaddis Ali b. Süleyman b. Dâvûd sayılabilir.

BİBLİYOGRAFYA:

Dîvânü lugāti’t-Türk Tercümesi, I, 344; İbn Havkal, Śûretü’l-arż, Beyrut, ts., s. 207, 419, 421; Ĥudûdü’l-Ǿâlem (Minorsky), s. 58, 59, 72, 116, 211, 280, 288, 355; Gerdîzî, Zeynü’l-aħbâr (nşr. Abdülhay Habîbî), Tahran 1347 hş., s. 264, 279; Şerîf el-İdrîsî, Nüzhetü’l-müştâķ, Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 3502, s. 508, 509; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân (Cündî), I, 333; Atâ Melik el-Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ (trc. Mürsel Öztürk), Ankara 1999, s. 108, 124; Nizâmeddin Şâmî, Zafernâme (trc. Necati Lugal), Ankara 1987, s. 45; Bâbür, Vekāyi‘ (Arat), s. 15, 17, 66, 70, 74, 75, 77, 81, 110, 115; Mirza Haydar Duglat, Târîħ-i Reşîdî: A History of the Moghuls of Central Asia (trc. E. D. Ross, nşr. N. Elias), London 1895, s. 43, 50, 289, 320, 376; Baymirza Hayit, Türkistan: Rusya ile Çin Arasında (trc. Abdülkadir Sadak), Ankara 1975, tür.yer.; Emel Esin, İslâmiyetten Önceki Türk Kültür Tarihi ve İslâma Giriş, İstanbul 1978, V, 79; VI, 32, 33, 37; V. V. Barthold, Moğol İstilâsına Kadar Türkistan (trc. Hakkı Dursun Yıldız), İstanbul 1981, s. 202, 203, 211, 212, 338, 345, 346, 358, 375, 394, 438, 627, 628; a.mlf., “Fergana”, İA, IV, 560, 561; İbrahim Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, İstanbul 1983, s. 140, 146, 343; a.mlf., Harezmşahlar Devleti Tarihi, Ankara 1984, s. 185, 189, 192; Ramazan Şeşen, İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, Ankara 1988, s. 78, 83, 88, 96, 129, 173, 196, 239, 246, 250; İsmail Aka, Mirza Şahruh ve Zamanı (1405-1447), Ankara 1994, s. 58, 87, 88, 92; İstoriya Kırgızov i Kırgızistana, Bişkek 1996, s. 32-35, 43-45, 57-59, 76-83, 104-108, 139-141; O. Roy, La nouvelle Asie centrale, Paris 1997, s. 61 vd., 87 vd., 204, 206; A. N. Bernştam, İzbrannie Trudı Po Arheologii i İstorii Kırgızov i Kırgızistana, Bişkek 1997, I, 244-275, 412 vd., 421; E. A. Davidovich, The Karakhanids, History of Civilisations of Central Asia, Paris 1998, IV, 123, 126-128, 133, 135, 136, 140; G. A. Brıkina - N. G. Gorbunova, “Fergana”, Srednyaya Azia i Dalnıy Vostok v Epohu Srednevekov’ya, Moskva 1999, s. 94; S. Madvanov - M. Şalekenov, İstoriya Vzaimootneşeniy Naradov Turkestana v XVII-naçale XX vv., Turkestan 2000, s. 24-61; N. A. Aristov, Usuni Kırgızı ili Kara-Kırgızı, Bişkek 2001, s. 5-21, 53 vd.; a.mlf., Trudı Po İstorii i Etniçeskomu sostavu Tyurkskih Plemen, Bişkek 2003, s. 99-276; Reşat Genç, Karahanlı Devlet Teşkilâtı, Ankara 2002, s. 11-13, 15-17, 20, 21, 27, 29, 31, 32, 89, 183, 184; Materialı Po İstorii Kırgızov i Kırgızistana, Bişkek 2003, I, 25, 36-38, 44, 51, 55, 56, 65, 71, 83, 84, 116-118, 123, 135-140, 149, 166, 168, 169, 175, 220, 222, 225, 227; II, 81; C. E. Bosworth, “Özkend”, EI² (İng.), VIII, 236.

Ahmet Taşağıl