PANARABİZM

Bütün Araplar’I tek bir siyasî birlik altında birleştirme ideolojisi.

Sözlükte “Arap milliyetçiliği” anlamına gelen el-kavmiyyetü’l-Arabiyye’den farklı olarak “Araplar’ın birliği” mânasındaki el-vahdetü’l-Arabiyye yerine kullanılan bir kavramdır. Arap milliyetçiliğiyle alâkası bakımından fikrî temelleri XIX. yüzyılın sonlarına kadar giden panarabizm (Fr. panarabisme) başlangıçta Osmanlı hâkimiyetindeki bazı bölgelerin Araplar’ını, I. Dünya Savaşı’ndan sonraki yarım asırlık dönem içerisinde Fas’tan Uman’a kadar bütün Araplar’ı içine alan bir siyasî birlik kurmak amacıyla geliştirilen fikir ve faaliyetler için kullanılmıştır. XIX. yüzyılda gelişen ve milliyete vurgu yapan diğer “pan hareketleri”ne göre daha geç ortaya çıkmıştır.

XIX. yüzyılın ikinci yarısında Araplar’ın geleceğini tartışmaya başlayan Arap düşünürlerinin önemli bir kısmı, problemlerinin Osmanlı Devleti çatısı altında kalarak çözülebileceğini savunurken azınlık bir grup Lübnan gibi bazı bölgelerde Araplar’ın bağımsız bir yönetime geçmeleri gerektiğini


savunmaktaydı. Daha çok Arap dili ve kültürü ekseninde sürdürülen bu tartışmalar Arap milliyetçiliği açısından önemli olmakla birlikte panarabizm anlamına gelmemekteydi. Uzun zaman Osmanlıcı fikirleriyle tanınmış olan Sâtı‘ el-Husrî ve Emîr Şekîb Arslan gibi XX. yüzyıl Arap milliyetçiliğinin önemli isimleri, ancak Osmanlı Devleti’nin yıkılışının ardından Arap birliği fikrini geliştirmeye başlamışlardır.

Panarabizm esas itibariyle I. Dünya Savaşı sonrasında gelişmiş bir ideolojidir. Öncelikle Arap topraklarında manda yönetiminin uygulandığı bölgelerde tartışılmaya başlanmış, ardından diğer bölgelerde yaygınlaşmıştır. Bu sebeple özelliklerinden biri Avrupa emperyalizmine karşı bir tavır olarak şekillenmiş olmasıdır. Nitekim 1920-1930 yılları arasında bu hareketin önde gelen savunucularından biri de İngilizler’in büyük Arap krallığı vaadlerine inanarak 1916’da Osmanlı Devleti’ne isyan eden Şerîf Hüseyin’in oğlu Irak Kralı I. Faysal idi. Faysal babasına vaad edilen coğrafyada bir krallık kuramasa da Irak, Suriye, Filistin, Ürdün ve Hicaz arasında bir konfederasyonun oluşturulmasını savunuyordu. Hâşimî projesi diye bilinen bu girişime Suudi Arabistan başta olmak üzere Mısır ve Lübnan muhalefet etmişse de bölge Araplar’ı arasında belli bir etki yaptığı bilinmektedir.

Kral Faysal’ın 1933’te ölümünün ardından kardeşi Ürdün Kralı Abdullah projenin önderliğini üstlendi. Abdullah’ın liderliğinde öncelikle Suriye ve Ürdün’ün yer alacağı bu birliğe sonradan Irak ve Filistin’in katılması planlanmaktaydı. Aynı dönemde Irak Başbakanı Nûri Said Paşa da söz konusu ülkelerden oluşacak Irak merkezli bir Arap birliği fikrini savunmaktaydı. Her iki projenin de başarısız olmasında, Kral Abdullah ile Nûri Said’in birbirlerine karşı olmalarının yanı sıra Mısır ve Suudi Arabistan gibi güçlü Arap devletlerinin “verimli hilâl” etrafında oluşturulmaya çalışılan bu tür birlik çabalarına muhalif olmalarının payı vardır.

1930’lu yıllarda Araplar arasında birlik fikrinin canlı tutulmasında Filistin meselesi önemli rol oynadı. Özellikle İngilizler’in 1933 yılından sonra yahudileri Filistin’e göç etmeye teşviki dolayısıyla Suudi Arabistan’ın Arap birliği fikrine sempati ile bakmaya başlaması bu fikrin hayata geçirilebileceği umutlarını arttırdı. Aynı yıllarda başta Mısır, Suriye ve Irak olmak üzere aydınlar arasında panarabizmin önemine vurgu arttı. Ancak İhvân-ı Müslimîn gibi İslâm vurgusunu öne çıkaran gruplarla Baasçılar gibi sosyalist ve laik temelli birlik için çalışanlar arasında farklılaşma giderek belirginleşmekteydi. Arap birliği yolunda yaşanan bu gelişmelere rağmen Suriye, Irak ve Mısır gibi ülkelerde Arap birliği fikrine karşı olan bölgesel milliyetçi tavırların da etkin olduğu görülmektedir.

II. Dünya Savaşı yıllarında İngilizler’in Irak ve Mısır üzerindeki kontrolünü azaltması ve Suriye’de Fransız manda yönetiminin sona ermesi Arap birliği fikrini tekrar canlandırmaya başladı. Mısır, Nil vadisinde Mısır-Sudan birlikteliği çağrısı yaparken diğer Arap devletleri arasında dayanışma ve iş birliğinin geliştirilmesini savunuyordu. Bu hareket ilk meyvesini Arap tabiplerinin 1943’te İskenderiye’de toplanmasıyla verdi. Kısa bir süre sonra Irak başbakanı Mısır’ı ziyaret etti; ardından Kahire’de Arap Kulübü’nün gayri resmî açılışı gerçekleştirildi ve resmî hale dönüştürülmesi için çalışmalar yapıldığı ilân edildi.

II. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Arap birliği yolunda Mısır ve Irak arasında iş birliği girişimleri arttı. Sürdürülen müzakereler sonunda Arap Birliği Konferansı’nın toplanacağı ve Arap Birliği Teşkilâtı’nın kurulacağı ilân edildi. Ardından Mısır 28 Ağustos 1944’te Kahire’de bir konferans düzenleneceğini açıklayarak Arap liderlerini bu konferansa davet etti. Öncelikle Filistin meselesinin halledilmesi gerektiğini savunan Suudi Arabistan’ın alt düzeyde katıldığı hazırlık toplantıları sonucunda 1945’te panarabizm fikri açısından önemli bir başarı sayılabilecek olan Arap Birliği Teşkilâtı kuruldu. Filistin’in temsilci bulundurduğu birliğin kurucu ülkeleri Mısır, Suudi Arabistan, Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün ve Yemen idi. Birliğin amacı Arap devletleri arasında ekonomi, kültür, sağlık, hukuk alanlarında iş birliği politikaları üretmekti. Birliğin üye sayısı zamanla artarak yirmi ikiye ulaştı.

Cemal Abdünnâsır’ın 1952’de Mısır’da gerçekleştirdiği ihtilâl panarabizm açısından yeni bir etki unsuru ortaya çıkardı. Batı desteğiyle 1948’de kurulan İsrail Devleti’nin Filistin meselesine yeni bir boyut kazandırması ve Mısır ihtilâl yönetiminin Batı karşıtı tavır alması, 1955’te İngiltere’nin öncülüğünde kurulan Bağdat Paktı’nın etkisiz kalmasına yol açtı. Bu dönemde Mısır, Arap birliği konusunu daha canlı tutmakta kararlılık gösterdi. Arap siyasî birliğinin ilk adımı olarak Şubat 1958’de Mısır ve Suriye Birleşik Arap Cumhuriyeti adı altında birleşti. Bu oluşuma bir tepki olarak denenmiş olan, Hâşimî ailesinin yönettiği Irak ve Ürdün’ün yine Şubat 1958’de Arap Federasyonu adıyla birleşme çabası uzun ömürlü olmadı ve Temmuz 1958 Irak askerî darbesiyle dağıldı. Birleşik Arap Cumhuriyeti ve Yemen Krallığı arasında Mart 1958’deki konfederasyon denemesi de başarısız oldu. Panarabizm konusunda daha önemli bir hayal kırıklığı ise Mısır-Suriye Birliği’nin Eylül 1961’de Suriye tarafından sona erdirilmesiydi. Bu başarısızlığın ardından yapılan bir başka önemli girişim de 17 Nisan 1963’te Mısır, Irak ve Suriye’nin imzaladığı, fakat yürürlüğe konulamayan federasyon anlaşmasıdır. Nâsır’ın güçlü liderliğinin etkisiyle Mayıs 1964’te Mısır ve Irak arasında, Temmuz 1964’te Mısır ve Yemen arasında anlaşmalar imzalansa da uygulamaya konulamadı. 1967 Arap-İsrail savaşının hezimetle sonuçlanmasının ardından 1970’li yıllarda Mısır, Sudan, Libya ve Suriye arasında benzeri başarısız federasyon çabaları tekrarlanmıştır.

Birlik fikrini uygulamaya koymak adına yapılan girişimler Arap devletleri arasındaki ihtilâfları da gündemde tuttu. Özellikle Arap-İsrail savaşlarındaki yenilgiler ve birlik konusundaki başarısız girişimler Araplar’ı başka organizasyonlara sevketti. Arap birliğinden ziyade İslâm ülkeleri arasında iş birliğinin geleceğine inanan Fas, Ürdün ve Suudi Arabistan’ın girişimleriyle 1969 yılında İslâm Konferansı Teşkilâtı’nın kurulması panarabizmi olumsuz yönde etkiledi. Ayrıca 1969 Libya ihtilâlinden sonra panarabizmin gerçekleşmesi için uzun yıllar çaba harcayan Muammer el-Kaddâfî’nin Mağrib Birliği (Fas, Cezayir, Libya ve Moritanya) gibi bölgesel veya Afrika birliği gibi kıta birlikteliklerine yönelmesi de panarabizmin başarısızlıkları arasında zikredilebilir. Aynı şekilde Körfez İşbirliği Ülkeleri Konseyi (Suudi Arabistan, Küveyt, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve gözlemci olarak Yemen), Arap İşbirliği Teşkilâtı (Mısır, Ürdün, Irak ve Yemen) gibi oluşumlar da bütüncül Arap birliği fikrini ikinci plana iten kuruluşlardır.

Panarabistler, Arapça konuşan ve kendini Arap kabul eden bütün toplulukların birleştirilmesi hususunda hemfikirdirler. Fakat arzu edilen bu birliğin nasıl gerçekleştirileceği ve araçları hususunda farklı tavırlar sergilemektedirler. Bazıları ihtilâl yöntemini desteklerken bazıları karşılıklı anlaşma ve tedrîcî birliktelikten yana tavır almaktadır. Bu çerçevede kısmî birliktelikler nihaî birliğe doğru birer adım olarak değerlendirilmektedir. Aynı şekilde federasyon veya konfederasyon taraftarları


ile tek bir siyasî çatı altında toplanmayı savunanlar farklı gruplar oluşturmaktadır. Esasen günümüz Araplar’ını birlik fikrine yönelten İsrail karşıtlığı ana unsuruna rağmen Arap devletleri arasında Filistin meselesi hususunda tam bir fikir birliği olduğunu söylemek zordur. İsrail karşıtı tavrın derecesi de Araplar arasında birlik fikrini zayıflatan unsurlardandır. 1990’lı yıllarda Basra körfezindeki gelişmeler ve Amerika’nın Körfez Savaşı karşısında ortak bir tavır belirleyemeyen Arap ülkeleri, 2003’ten beri sürmekte olan Irak’ın işgali karşısında da fikir ayrılıklarını sürdürmektedir. Araplar arasında son olaylara gösterilen farklı tepkiler panarabizm fikrinin gücü ve zaafları bakımından önemli göstergelerdir.

BİBLİYOGRAFYA:

Sâtı‘ el-Husrî, Muĥâđarât fî neşveti’l-fikreti’l-ķavmiyye, Kahire 1951, tür.yer.; W. L. Cleveland, The Making of an Arab Nationalist: Ottomanism and Arabism in the Life and Thought of Sati‘ el-Husri, Princeton 1971, tür.yer.; Arab Nationalism an Antology (ed. Sylvia G. Haim), London 1976, tür.yer.; D. Pipes, Greater Syria: The History of an Ambition, New York 1990; E. Kedourie, Politics in the Middle East, New York 1992, s. 268 vd.; Bessam Tibi, Arap Milliyetçiliği (trc. Taşkın Temiz), İstanbul 1998; C. E. Dawn, Osmanlıcılıktan Arapçılığa (trc. Bahattin Aydın - Taşkın Temiz), İstanbul 1998, tür.yer.; Adid Davişa, Arap Milliyetçiliği: Zaferden Umutsuzluğa (trc. Lütfi Yalçın), İstanbul 2004; Zeynep Güler, Süveyş’in Batısında Arap Milliyetçiliği: Mısır ve Nasırcılık, İstanbul 2004; Y. M. Choueiri, “Nationalism in the Middle East: The Case of Pan-Arabism”, A Companion to the History of the Middle East (ed. Y. M. Choueiri), Oxford 2005, s. 291-312; Cumhuriyet, İstanbul 8 Temmuz 1933; 12 Eylül 1935; 16 Ekim 1935; 13 Kasım 1935; 25 Kasım 1935; 20 Nisan 1936; 13 Eylül 1936; 15 Eylül 1936; 13 Ocak 1943; 17 Ocak 1943; 18 Ocak 1943; 20 Ocak 1943; 2 Nisan 1943; 21 Temmuz 1943; 11 Ağustos 1943; 28 Ağustos 1943; 29 Ekim 1943; 7 Ocak 1944; M. Kramer, “Arab Nationalism: Mistaken Identity”, Daedalus, CXXII/3, Massachusetts 1993, s. 171-206; Mahmoud Haddad, “The Rise of Arab Nationalism Reconsidered”, IJMES, XXVI (1994), s. 201-202; D. Walker, “The Rise of Pan-Arab Nationalism in Egypt (1930-1940)”, HI, XIX/4 (1996), s. 67-90; Zekeriya Kurşun, “Şekib Arslan’ın Bazı Mektupları ve İttihadçılar İle İlişkileri”, TED, sy. 15 (1997), s. 597-618; M. Eppel, “The Elite, the Effendiyya and the Growth of Nationalism and Pan-Arabism in Hashemite Iraq 1921-1958”, IJMES, XXX (1998), s. 227-250; J. M. Landau, “Pan-Arabism”, EI² (İng.), VIII, 245-248; Bahgat Korany, “Arab Nationalism”, The Oxford Encyclopedia of the Modern Islamic World (ed. J. L. Esposito), New York 1995, I, 113-116.

Zekeriya Kurşun