PANZEHİR

Zehirlenmelere karşı kullanılan ilâç, antidot.

Farsça pâd-zehr (bâzehr) kelimesinin Türkçeleşmiş şekli olan panzehir “zehirin etkisini ortadan kaldıran madde” demektir. Aynı anlamı ifade eden tiryâk da Grekçe theriakeden Arapça yoluyla Türkçe’ye geçmiştir. İlkçağ’lardan itibaren devlet yöneticileri ve zenginler, zehirlenmelere karşı kendilerini korumak için zehirin etkisini azaltacak veya yok edecek arayışlara girmişler, dolayısıyla saray hekimleri ve diğer hekimler pek çok panzehir terkibi hazırlamışlardır. Mahiyeti bilinen ilk panzehir, Pontus Kralı VI. Mitridates (m.ö. 132-63) tarafından 48 drogun birleştirilmesiyle bizzat hazırlanmış, “mitridatium” adıyla anılan bu panzehir daha sonra Roma’da Neron’un hekimi Andromak tarafından geliştirilerek “theriake” adını almıştır. Mitridates’in Romalılar karşısındaki son yenilgisinin ardından zehir içerek intihar etmek istediği, fakat bu panzehir sebebiyle vücudu bağışıklık kazanmış olduğu için zehirin etkisiz kaldığı, onun da kendini bir askerine öldürttüğü rivayet edilir. Başlangıçta zehirlenmelere karşı kullanılan mitridatium-theriake giderek her derde deva bir ilâç niteliğiyle yaygınlık kazanmıştır. Ünlü hekim Câlînûs (Galen) 100 maddeyi bal ve şarapla karıştırarak daha değişik bir tiryak çeşidi hazırlamıştır. Panzehirle ilgili formüllerin Ortaçağ hıristiyanlarınca da kullanıldığı, manastır bahçelerinde yetiştirilen bitkilerin altın, inci ve zümrüt gibi değerli maddelerin tozlarıyla zenginleştirilip yeni formüller elde edildiği ve bunların çok pahalıya alınıp satıldığı bilinmektedir.

Ünlü kimyacı Câbir b. Hayyân’ın zehirler ve panzehirleri konusunda kaleme aldığı Kitâbü’s-Sümûm ve defǾi mażârrihâ adlı eseri günümüze ulaşmıştır. İbn Sînâ el-Ķānûn fi’ŧ-ŧıb adlı eserinde, Batı’da olduğu gibi Doğu’da da daima en pahalı tüketim maddeleri arasında yer alan tiryakı birleşik ilâçların en yararlısı olarak niteler; bu ilâcın yılan ve akrep sokmaları ile diğer bazı hastalıklara karşı kullanıldığını belirtir. Kendisi de "tiryâk-ı kebîr" ve "tiryâk-ı sagīr” adını verdiği panzehir terkipleri yapmıştır. Verdiği bilgilere göre karışıma girecek maddeler önce dövülüp elekten geçiriliyor, sonra hepsi birden bal içinde yoğurulup macun haline getirilerek toprak, kalay veya gümüşten yapılmış bir kaba konuluyordu. İbn Sînâ’dan önce Ali b. Abbas el-Mecûsî’nin, XIV. yüzyılda Türkçe’ye de çevrilen Kâmilü’ś-śınâǾati’ŧ-ŧıbbiyye adlı eserinde ve daha sonra


XV. yüzyıl hekimlerinden Ahmedî’nin Tervîhu’l-ervâh’ında da çeşitli tiryak terkipleri görülmektedir. Ayrıca Tîfâşî’nin Ezhârü’l-efkâr fî cevâhiri’l-aĥcâr’ında panzehirlerin çeşitleri ve özellikleri, hekimbaşı Sâlih b. Nasrullah’ın Ġāyetü’l-beyân fî tedbîri bedeni’l-insân adlı eserinde de yılan sokmasına ve kuduza karşı kullanılan tiryak formülleri yer alır. XV. yüzyıl hekimlerinden Muhammed b. Mahmûd Şirvânî’nin Tuhfe-i Murâdî’sinde geyik, antilop ve keçi gibi memeli hayvanların mide ve bağırsaklarında teşekkül eden ve panzehir taşı denilen kalkerli taşların zehirlenmelere karşı etkili olduğu, ayrıca maden kökenli opal ve zümrüt tozlarının da panzehir bileşimlerine katıldığı anlatılır. Osmanlı sarayında padişahlar için yapılan tiryak çeşitleri arasında mâcîn-ı tiryâk-ı erbaa, tiryâk-ı semâniyye, tiryâk-ı askerî vb. sayılabilir; mesir macunu da zehirlenmelere karşı kullanılmıştır. Topkapı Sarayı Müzesi’nde irili ufaklı çeşitli panzehir taşları bulunmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Muhammed b. Mahmûd eş-Şirvânî, Tuhfe-i Murâdî (haz. Mustafa Argunşah), Ankara 1999, s. 150-157; Brockelmann, GAL, I, 652; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 94; II, 225; Naşid Baylav, Eczacılık Tarihi, İstanbul 1968, s. 67-92; Bedi N. Şehsuvaroğlu, Eczacılık Tarihi Dersleri, İstanbul 1970, s. 246; Ayşegül Demirhan Erdemir, Tıbbî Deontoloji ve Genel Tıp Tarihi, Bursa 1996, s. 201-205; Ali Haydar Bayat, Tıp Tarihi, İzmir 2003, s. 122-124; J. Ruska, “Panzehir”, İA, IX, 508; a.mlf. - M. Plessner, “Bāzahr”, EI² (İng.), I, 1155-1156.

Necdet Okumuş