PENÇE

(پنچه)

Osmanlı diplomatiğinde yüksek dereceli idarecilerin imza tarzında kullandıkları bir sembol.

Merkezde sadrazam ve Haremeyn vakfı nâzırı olan Dârüssaâde ağaları ile eyaletlerde vezir, beylerbeyi, sancak beyi, mutasarrıf ve mütesellimlerin imza yerine kullandıkları pençenin menşei hakkında kesin bilgi yoksa da en geç XV. yüzyıl ortalarından itibaren görülmeye başlandığı söylenebilir. Buna pençe adının verilmesi şeklin sağ elin pençesine benzemesinden dolayı olduğu rivayet edilir. Pençeler bir bakıma tuğraları andırsa da bazı hususlarda onlardan farklıdır. Zira tuğraların


unsurları kesinleştikten sonra sadece isimlerde değişiklik olduğu ve zamanla şeklin eninin biraz toparlanması dışında aynı kaldığı halde pençeler kullanıldıkları belgelere ve gönderenle gönderilenin mevkiine göre değişik biçimlerde çizilmiştir. Tuğra ile pençe arasındaki en önemli fark ise belgelerdeki yerleridir. Tuğralar daima belge metninin üstüne konulurken pençeler pek az istisna dışında yazının başladığı taraftaki marja yerleştirilmiştir (Fekete, s. L; Uzunçarşılı, V/17-18 [1941], vesika: 27).

Pençeler beyzeli, keşîdeli ve imza şeklinde olmak üzere değişik biçimler gösterir. Beyzeli pençeler tuğralar gibi beyze ihtiva ettikleri halde beyzelerinin tek oluşu dolayısıyla onlardan kolaylıkla ayrılır. Bu pençelerde tuğ bulunmakla beraber sayıları, vezir ve beylerbeyilerinkinde üç, sancak beyi, mütesellim ve diğer aşağı derecelerdeki idarecilerinkinde iki olmak üzere değişmektedir. Bunlarda “muzaffer” kelimesinin sonundaki “râ” harfinin tuğralardaki gibi ekseriya uzatıldığı ve yine tuğralardaki gibi beyzeyi kestiği de görülür. Beyzenin içinde bazan “dâimâ”, bazan da “sahh” kelimesine rastlanır. Tuğralarda mutlaka baba adının bulunmasına karşılık pençelerde çok defa buna rastlanmaz. Bazan pençe sahibinin sadece ismi bulunurken bazan ismin altında memuriyetine de yer verilmiştir. Bir kısım pençelerde ise sere kısmı üçgen şekline girmiş, yan taraflardan çıkan sağ-sol istikametli kısa ayaklar aşağıya doğru uzatılıp uçları çengel gibi kıvrılmıştır. Tuğların ucundaki zülfeler başlangıçta çengeli andırırken sonraları tuğra zülfeleri gibi “S” şekli verilmiştir. Her iki şeklin yer aldığı az sayıda pençeler de vardır. Diğer bazı belgelerle birlikte vezir veya beylerbeyileri tarafından verilen tezkiresiz timar beratlarında da beyzeli pençeler kullanılmıştır.

Keşîdeli pençelerin diğer kısımları beyzeli pençelere benzer. Yalnız beyze kaybolurken muzaffer kelimesindeki “râ” harfi sola doğru uzatılmıştır ki buna “keşîde” adı verilir. Bu tür pençeler uzun ve kısa keşîdeli olarak ayrılır. Birinci tipte keşîde yazının sonuna kadar uzatıldıktan sonra yazıyı kucaklayacak şekilde yukarıya doğru kıvrılmış, kıvrım yerine sahh yerleştirilmiştir. Tuğlar yazının ilk iki satırı arasına sokulmuştur. Eflak ve Boğdan voyvodalarına yollanan sadrazam ve sadâret kaymakamı buyruldu ve mektuplarında daima uzun keşîdeli pençe kullanılmıştır. Sadrazamlar tarafından gönderilenlerde yalnız isim olduğu halde sadâret kaymakamının gönderdiklerinde “kāimmakām” kelimesi de bulunur. Keşîde kavsinin içine serenin yakınına pençe sahibinin makam mührü basılmıştır.

İkinci tipte keşîde yazının sonuna kadar devam ettirilmemiş, ortalarda kesilmiştir. Bunlar ya hafif kavisli veya yatay durumdaki bir “S” harfine benzer. Sahh kavsin içinde bir yere yerleştirilmiş, serenin yakınına pençe sahibinin makam mührü basılmıştır. Mührün keşîdenin dışında tuğlar hizasına basıldığı gibi mühür basılmayıp sadece sahh konmuş pençelere de rastlanır (meselâ bk. TSMA, nr. E. 8783, 11130). Tuğlar ilk satırın üstüne konabildiği gibi ortadaki tuğun ilk satırla aynı hizaya getirildiği, hatta daha alttaki satırların hizasına kadar indirildiği de görülür. Diğer bazı belgelerle birlikte Erdel hâkimlerine gönderilen mektup ve buyruldularda, Garp ocakları gibi yarı müstakil eyaletlerdeki beylerbeyilerin yabancı devletlerle yaptıkları sulhnâmelerde kısa keşîdeli pençeler kullanılmıştır.

Beyzeli ve keşîdeli olanlar dışında imza yerinde ve imza görünüşünde olan pençeler de vardır. Bunların bir kısmında sadece sere, tuğlar ve zülfeler varken diğerlerinde pençe seresinin en solundaki ayaktan sağ aşağıya doğru uzayan bir kuyruk bulunur. Bu kuyruk bazan helezonî bir şekil resmeder. Bazılarının yanlarına, bazılarının ise tam arkalarına isabet eden yere mühür basılmıştır. Bir kısmında mührün çengelli ayakların orta yerine basıldığı görülür (BA, TE.ABZ, dosya, nr. 2/124-38).

BİBLİYOGRAFYA:

TSMA, nr. E. 4505, 5448, 5876, 10790; Public Record Office, State Papwers, 102/61 part 2; L. Fekete, Einführung in die osmanisch-türkische Diplomatik der türkischen Botmässigkeit in Ungarn, Budapest 1926, s. L; M. Guboglu, Paleografia şi Diplomatica Turco-Osmana, Bucarest 1958, s. 179, 182; B. Nedkov, Osmanoturska Diplomatika i Paleografiya, Sofia 1966, I, 151, 152; Dündar Günday, Arşiv Belgelerinde Siyakat Yazısı, Özellikleri ve Divan Rakamları, Ankara 1974, tür.yer.; M. Tayyib Gökbilgin, Osmanlı İmparatorluğu Medeniyet Tarihi Çerçevesinde Osmanlı Paleografya ve Diplomatik İlmi, İstanbul 1979, s. 96; Mübahat S. Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili (Diplomatik), İstanbul 1994, s. 76-79; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Tuğra ve Pençeler ile Ferman ve Buyuruldulara Dair”, TTK Belleten, V/17-18 (1941), s. 101-157.

Mübahat S. Kütükoğlu