PÎRÎ MEHMED PAŞA, Ramazanoğlu

(ö. 974/1567)

Ramazanoğulları beyi ve Osmanlı devlet adamı.

Adana merkezli bir beylik olan Ramazanoğulları Beyliği’nin Osmanlı idaresi altına girmesinden sonra sancak beyliğini irsen sürdüren Ramazanoğulları ailesine mensup olup 916 (1510-11) yılında vefat eden Halil Bey’in oğludur. Ramazanoğulları Beyliği’nin bir sancak haline getirilmesi üzerine sancak beyi tayin edilen Halil Bey’in kardeşi Mahmud Bey’in 922’de (1517) Ridâniye’de şehid olmasının ardından yerine Pîrî Bey’in kardeşi Kubâd Bey getirilmişti. Daha sonra Pîrî Bey sancak beyliğini ele geçirip kardeşleri Kubâd, Dâvud, Korkut ve Mahmud’a Rumeli’de zeâmet verdirerek onları uzaklaştırdı. Bu şekilde eski Ramazanoğulları Beyliği’nin sınırlarını kapsayan Adana sancağının özel statüde (ocaklık, hâkimlik) yöneticisi oldu.

Hayatının ilk yılları hakkında fazla bilgi yoktur. Resmî Osmanlı kayıtlarından 926’dan


(1520) itibaren Adana sancak beyliğini yürüttüğü anlaşılır. İlk bilinen faaliyeti, 932’de (1526) Bozok bölgesinde isyan çıkaran Zünnûn’a karşı Sivas Beylerbeyi Hüseyin Paşa ile birlikte harekete geçmesidir. Bunun ardından kendi bölgesi olan Çukurova’da ortaya çıkan ayaklanmaların bertaraf edilmesinde önemli rol oynadı. Ceyhan yakınlarındaki Berendi nahiyesinden Domuzoğlan, Tarsus’a bağlı Ulaş nahiyesinden Beğce (Yeğce / Yekçe) ve Karaisalı’dan Mustafa oğlu Velî Halîfe’nin ayaklanmalarını bastırdı. Özellikle bu sonuncu isyan sırasında Tarsus Kalesi’ne kapanan âsileri buradan çıkarmayı başarmış, bu bölgedeki hizmetleri sebebiyle Kanûnî Sultan Süleyman’ın takdirini kazanmıştı. Vezîriâzam İbrâhim Paşa hizmetlerinden dolayı onu İstanbul’a çağırttı. Pîrî Bey İstanbul’da padişahın huzuruna çıktı ve kendisine hil‘at giydirildi. Adana’ya dönüşünde hastalandı, onun bu durumundan istifade eden Üzeyir sancağı beyi Ahmed’in kardeşinin oğlu Seydi yeni bir isyan başlattı. Pîrî Bey 1500 askeriyle onun üzerine yürüdü. Ayas’ı terkeden âsiler kaçarak Kadirli taraflarında İnciryemez adlı bir başka âsi ile birleşti. Pîrî Bey, Kozan yöresinde bunları dağıtmaya muvaffak oldu (935/1529).

Pîrî Bey bu başarılarının da etkisiyle daha sonra Karaman beylerbeyiliğine getirildi (948/1541). Ardından Şam beylerbeyi oldu. 951’de (1544) düşünülen bir sefer için Belgrad’a çağrıldı. Şam’da iken bölgenin asayişini sağlamaya çalıştı. Hükümet merkezine eyaletin durumuyla ilgili rapor gönderdi (Topkapı Sarayı Arşivi H. 951-952 Tarihli ve E. 12321 Mühimme Defteri, s. 181-182, 343-344, 348-350). Daha sonra tekrar Adana’ya döndü. 1548’deki ikinci İran seferi sırasında Karaman beylerbeyi sıfatıyla hizmet gördü. Erzurum Beylerbeyi Tekeli Ulama Paşa ile birlikte Van Kalesi kuşatmasında bulundu (955/1548). Pîrî Paşa bu sırada yeniden Şam beylerbeyi oldu. 956 (1549) tarihli bir belgede Adana hâkimi diye anılmış ve Şam beylerbeyi olarak zikredilmiştir. Ardından Nahcıvan seferine katıldığında Adana sancak beyi idi. 7 Cemâziyelâhir 960’ta (21 Mayıs 1553) Kızıltepe mevkiinde Kanûnî Sultan Süleyman’ın ordusuna katıldı. Bundan sonra ölümüne kadar Adana beyliğinde bulundu. 966’da (1559) Şehzade Selim ile Şehzade Bayezid arasında cereyan eden Konya savaşında Selim’in yanında yer aldı. 973’te (1566) Sigetvar seferi sırasında Kayseri’nin muhafazası ile görevlendirildi. 974’te (1567) Adana sancağı oğlu Derviş Mehmed’e verildi. Vefatının da bu sıralarda olduğu bilinmektedir. Mustafa Âlî Efendi onun 976’da (1568) öldüğünü bildirirse de 975’te (1567) kendisinden “merhum” diye söz edilir (BA, MD, nr. 7, hk. 342, 372). Vefatında yaşının doksanın üzerinde olduğu belirtilir.

Kaynaklarda daima övgü ile zikredilen Pîrî Paşa’nın etrafında bir kültür çevresi oluşturduğu, döneminin ünlü şair ve sanat adamlarınca bir hâmi olarak görüldüğü anlaşılır. Tarihçi Celâlzâde Mustafa eserinde ondan sitayişle bahseder. Kendisine damat yapmak istediği Mustafa Âlî de onun hakkında takdirkâr ifadelere yer verir. Babası ve kendisiyle ilgili ondan dinlediklerini aktararak Kanûnî Sultan Süleyman’ın kendisine beyzade diye hitap ettiğini nakleder (Künhü’l-ahbâr, IV, 58-60). Pîrî Paşa’nın 946-962 (1539-1555) yılları arasında düzenlediği sekiz vakfiye ile babasından devraldığı Ramazanoğulları vakfının gelirlerini arttırmış, Adana’da ulucami yanında büyük bir imarethâne (aşevi) açtırmıştır. Yağ Camii içinde bulunan Yenimedrese de onun eseridir. Adana’da daha başka hayratı da vardır.

BİBLİYOGRAFYA:

Topkapı Sarayı Arşivi H. 951-952 Tarihli ve E. 12321 Numaralı Mühimme Defteri (nşr. Halil Sahillioğlu), İstanbul 2002, s. 181-182, 343-344, 348-350; Celâlzâde, Tabakātü’l-memâlik, vr. 158b, 162a-b; Âlî Mustafa Efendi, Künhü’l-ahbâr, İstanbul 1277, IV, 58-60; Peçuylu İbrâhim, Târih, I, 391, 450; Müneccimbaşı, Sahâifü’l-ahbâr, III, 172; Enver Kartekin, Ramazanoğulları Beyliği Tarihi, İstanbul 1979, tür.yer.; Kasım Ener, Tarih Boyunca Adana Ovasına (Çukurova’ya) Bir Bakış, İstanbul 1986, tür.yer.; Naci Kum, “Ramazanoğulları Tarihi ve Adana Şehrindeki Eserleri”, Görüşler, sy. 35, Adana 1941, s. 6-8, 22-23; Faruk Sümer, “Çukurova Tarihine Dair Araştırmalar (Fetihden XVI. Yüzyılın İkinci Yarısına Kadar)”, TAD, I/1 (1963), s. 1-113; a.mlf., “Ramazan-Oğulları”, İA, IX, 618.

Yılmaz Kurt