RAMAZAN İLÂHİSİ

Cami ve tekkelerde cemaatle kılınan teravih namazının her dört rek‘atı arasında okunan ilâhi.

Bu tarzın, selâtin camilerinde uygulanan cumhur müezzinliğinin bir parçası halinde cami mûsikisine taşınarak geliştiği anlaşılmaktadır. Teravihin farklı makamlardan ilâhiler eşliğinde kılınmasına dair esasların Buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi tarafından belirlendiği kabul edilir. Bundan hareketle ramazan ilâhilerinin ortaya çıkışını onun yaşadığı XVII. yüzyıl öncesine kadar götürmek mümkündür.

Teravih namazına başlanırken okunan, “Sübhânellāhi ve’l-hamdü li’llâhi ve lâ ilâhe illâllāhu va’llāhu ekber; ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ bi’llâhi’l-aliyyi’l-azîm” şeklindeki tesbihin ısfahan makamında olması gerekir. Klasikleşmiş sıralamaya ilk dört rek‘atla


ardından okunacak ilâhinin rast, ikinci dört rek‘atla bunu takip eden ilâhinin uşşak, üçüncü dört rek‘atla bunun arkasından okunacak eserin sabâ, dördüncüsünün eviç, beşincisinin acem-aşiran makamında olması gerekir. Teravihin ramazan ilâhileriyle birlikte kılınmasının unutulmaya yüz tuttuğu günümüzde rek‘at aralarında topluca salât-ı ümmiyye okunmakta, son dört rek‘atın ardından bu salât üç defa tekrarlanmaktadır. Bazan salât-ı ümmiyye yerine mâhur makamındaki, “Allāhümme salli ale’l-Mustafâ / Bedîu’l-cemâli ve bahri’l-vefâ” şuğulünün okunduğu da görülmektedir. Ramazan ilâhileri beş ayrı makamdan seçilen beş ilâhiden meydana gelen bir takım halinde tertiplenmiştir (Okur, s. 2). Uygulamalardan, her gece aynı ilâhi takımı okunabileceği gibi değişik makamlarda bestelenmiş farklı ilâhilerin de okunduğu anlaşılmaktadır.

Şuğul adı verilen Arapça ilâhiler arasında ramazan için tertiplenmiş olanlar da vardır. “Esselâmü aleyke yâ şehre’l-lutfi ve’l-ihsân / Esselâmü aleyke yâ şehre’n-nûri ve’l-îmân // Ente şehrün azîmün ünzile fîke’l-Kur’ân / Ente dayfün kerîmün vu‘ide fîke’l-gufrân” bunlara bir örnektir (notası için bk. Türk Mûsıkîsi Klasiklerinden İlâhîler, II, 124). XIX. yüzyıldan itibaren bazı şuğullerin ramazan ilâhisi şeklinde okunmaya başlandığı görülmektedir (örnekler için bk. Okur, s. 8, 20, 21). Ancak bu uygulama günümüzde ortadan kalkmıştır. Güftelerinin çoğu Farsça olan Mevlevî âyinlerinin -meselâ Hamâmîzâde İsmâil Dede Efendi’ye ait hüzzam âyininin birinci selâmının ilk kısmı gibi- bazılarından alınmış kısa bölümlerin ramazan ilâhisi olarak okunduğu bilinmektedir (a.g.e., s. 6, 8, 10, 12, 14, 15).

Ramazan ilâhilerinin güfteleri genellikle Üftâde, Aziz Mahmud Hüdâyî, Bursalı İsmâil Hakkı, Erzurumlu İbrâhim Hakkı gibi mutasavvıf şairlere aittir. Besteleri çoğu tekke mensubu olan klasik Türk mûsikisi bestekârları tarafından yapılmıştır. Ramazanın ilk on gecesinde okunan ilâhilerin güfteleri çoğunlukla, “Merhabâ yâ şehr-i ramazân / Hoş geldin yâ şehr-i mağfiret ve’l-gufrân / Yâ şehr-i nüzûl-i sûre” gibi mısralarla başlar veya benzer mısra ve beyitler nakarat halinde beyit aralarında yahut sonlarında tekrar edilirdi. İkinci on gecede bu ay hürmetine Allah’tan rahmet ve merhamet dilenir, son on gecede ise, “Elvedâ yâ şehr-i ramazân / Elvedâ şehr-i saâdet elvedâ” gibi mısra ve nakaratlara yer verilirdi.

XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren güfteleri ramazanla ilgili olmayan, dinî, tasavvufî ve ahlâkî öğütler veren eserler de ramazan ilâhisi olarak okunmuştur. Rifâî şeyhi Hayrullah Taceddin (Yalım) Efendi’nin Ramazan-ı Şerîfe Mahsus Mecmûa-i İlâhiyyât (İstanbul 1326), Hâfız Yaşar Okur’un Ramazan-ı Şerîfe Mahsus Elli Yıllık Ünlü İlâhiler (İstanbul 1963) adlı derlemeleri içinde bu tür ilâhiler de yer almaktadır. El yazması ilâhi mecmualarında da pek çok ramazan ilâhisi güftesi bulunmaktadır (Özcan, Onsekizinci Asırda Osmanlılarda Dînî Mûsikî, tür.yer.).

Güfteleri ve mûsiki yapıları, özellikle de usulleri bakımından cami ve tekke ilâhileri kısmen birbirinden farklıdır. Ancak her iki türde sevilen eserler hem cami hem tekkelerde, bazan da dinî toplantılarda okunmuştur. Güftesinin Yûnus Emre’ye ait olduğu söylenen, Zekâi Dede’nin uşşak makamında bestelediği, “Ey enbiyâlar serveri / Ey evliyâlar rehberi / Ey ins ü can peygamberi / Ehlen ve sehlen merhabâ” mısralarıyla başlayan, güftesi ve bestesi itibariyle tevşîh formundaki ilâhi ramazan ayında, “Yâ merhabâ dost merhabâ / Mâh-ı mübârek merhabâ” veya, “Yâ elvedâ dost elvedâ / Şehr-i ramazan elvedâ” nakaratının ilâvesiyle teravih namazının ilk dört rek‘atından sonra okunduğu gibi minareden verilen temcidlerde de okunurdu. Ayrıca Hz. Peygamber vasfında yazılmış tevşîhlerin ramazan ilâhisi şeklinde okunduğuna işaret edilmelidir. Bu tevşîhlerin en tanınmışları arasında yer alan Dede Ömer Rûşenî’nin, “Çün doğup tuttu cihan yüzünü hüsnün güneşi / Kim ola sevmeye bu vechile sen mâhveşi” matla‘lı na‘tı ile Nazîm, Nahîfî, Kânî, Râkım, Müstakimzâde gibi şairlerin yaptığı tahmîs veya tanzîrlerin başta Itrî, Ali Rıza (Şengel), Muallim İsmâil Hakkı Bey gibi bestekârlar tarafından tevşîh formundaki yirmi beşten fazla bestenin birçoğu ramazan ilâhisi şeklinde okunmuştur.

Hz. Hüseyin’in şehâdeti dolayısıyla yazılmış mersiye ve muharremiyyelerin ramazan ilâhisi şeklinde okunduğu bilinmektedir. Bazı Arapça tesbihler de güfteleri itibariyle ramazan ilâhisi niteliğindedir. Çoğu “sübhâneke” diye başlayan, bir kısmının başında bulunan, “Sübhâne’l-meliki’l-mevlâ, sübhâne’l-meliki’l-a‘lâ” mısralarının ardından esmâ-i hüsnâdan bazı isimlerin zikredildiği mısraların yer aldığı bu tür tesbihler “merhabâ (elvedâ) yâ şehr-i ramazân” mısraıyla son bulmaktadır (örnek için bk. Türk Mûsıkîsi Klasiklerinden İlâhîler, II, 125). Nevâ makamındaki şu eser bu türün güzel bir örneğidir: “Yâ ibâde’llāhi yâ ehle’l-kelâm / Kad etâ şehre’s-sıyâmi ve’l-kelâm / Ma‘şere’l-ihvân kūlû merhabâ / Merhabâ yâ merhabâ şehre’s-sıyâm / Sübbûhun, kuddûsün rabbü’l-melâiketi ve’r-rûh.” Güfte ve bestesi İmâm-ı Sultânî İbrâhim Efendi’ye ait bûselik makamındaki ilâhi de bu gruba giren eserlerdendir: “Yâ mürîde’l-hayri yâ sadre’l-kirâm / Merhabâ kūlû yâ şehre’s-sıyâm / Verdı annâ inde hallâkı’l-enâm / Yâ kerîme’d-dayfi yâ şehre’s-sıyâm.”

Sayısı az olan Türkçe tesbihler de bir ramazan ilâhisi hüviyeti göstermektedir. “Hamd ü minnettir sana ey hâlik-ı müsteân / Mürde dilleri ihyâ kıldı şehr-i ramazân” ilâhisi mecmualarda bûselik makamında tesbih olarak kayıtlıdır. Abdülkadir Töre bu ilâhinin beste-ısfahan makamında “ramazana mahsus cumhur ilâhi” kaydıyla Zekâîzâde Hâfız Ahmed Efendi’ye, Sadettin Nüzhet Ergun ise acem-aşiran makamında ve Zekâi Dede’ye ait olduğunu söylemiştir.

Ramazan ayında serbest veya besteli olarak minarelerden cumhur halinde okunan temcidleri de ramazan ilâhileri arasında saymak mümkündür. Nitekim Sultan II. Mustafa’nın, “Şerm-sâr etme Hudâyâ rûz-ı mahşerde beni / Hürmetine hâtemin yandırma dûzahta beni” matla‘lı şiiri bir mecmuada temcid olarak kayıtlıdır (güftenin tamamı ve cumhur ilâhisi olarak bestelenmiş şekli için bk. Töre, V, 114-115; VIII, 126-127). Güfte, 1235 (1820) yılı Ramazanında teravih kılındıktan sonra II. Mahmud’un isteği üzerine camide Şâkir Ağa tarafından ilâhi olarak okunmuştur.

BİBLİYOGRAFYA:

Mecmua, İÜ Ktp., TY, nr. 1049, vr. 56b; Hayrullah Taceddin [Yalım], Ramazân-ı Şerîfe Mahsus Mecmûa-i İlâhiyyât, İstanbul 1326, tür.yer.; Türk Mûsıkîsi Klasiklerinden İlâhîler, İstanbul 1933 (İstanbul Konservatuvarı neşriyatı), II, 120-136; Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Musikisi Antolojisi, İstanbul 1942-43, I, 85; II, 400, 583; Selahaddin Gürer, Âşık Yunus Emre’nin Bestelenmiş Şiirleri, İstanbul 1961, s. 52; Yaşar Okur, Ramazan-ı Şerîfe Mahsus Elli Yıllık Ünlü İlâhiler, İstanbul 1963, tür.yer.; Nuri Özcan, Onsekizinci Asırda Osmanlılarda Dînî Mûsikî (doktora tezi, 1982), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, tür.yer.; a.mlf., “Ramazanda Dînî Mûsıkî”, San‘at ve Kültürde Kök, sy. 6, İstanbul 1981, s. 24-26; a.mlf., “İstanbul Tekkelerinde Musiki”, İstanbul, sy. 45, İstanbul 2003, s. 75-77; a.mlf., “Itrî Efendi, Buhûrîzâde”, DİA, XIX, 221; Töre, İlâhîler, V, 114-115; VII, 24-25; VIII, 126-127; Recep Tutal, Türk Din Mûsıkisinde Na’t, Tesbih ve Temcidler (yüksek lisans tezi, 1994), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 54, 56-58, 62-63, 65, 68, 75, 77, 80, 82, 83, 88, 91, 96, 125, 151-182, 184; Cemâleddin Server Revnakoğlu, “Yûnüs’ün Bestelenmiş İlâhîleri Nerede ve Nasıl Okunurdu?”, TY, V/319


(1966), s. 133-134; a.mlf., “Minâre Musikîmizde Temcidler”, Tarih Konuşuyor, VI/36, İstanbul 1967, s. 2996-2997; Halil Can, “Dinî Türk Musikisi Lügatı”, MM, sy. 221 (1966), s. 147; a.mlf., “Dînî Musiki”, a.e., sy. 300 (1974), s. 28; sy. 308 (1975), s. 23-24; Mustafa Uzun, “Dede Ömer Rûşenî”, DİA, IX, 83.

Mustafa Uzun