RE’SÜLHAYME

(رأس الخيمة)

Birleşik Arap Emirlikleri’ni oluşturan yedi emirlikten biri.

Adı, eski Culfâr şehrinin yerinde bulunan yönetim merkezi Re’sülhayme’den gelen emirlik Arabistan yarımadasının güneydoğu köşesinde, Uman körfeziyle Basra körfezini birleştiren Hürmüz Boğazı’na hâkim stratejik bir noktada yer alır. Zamanla Culfâr’ı unutturan Re’sülhayme (çadırbaşı) adı aslında eskiden beri halk arasında, denizden bakıldığında bedevî çadırlarına benzetilen küçük tepelerden dolayı bütün sahil için kullanılıyordu. XVIII. yüzyılda Culfâr’a küçük bir şehir niteliğinde yeni bir kesim eklendiğinde şehirle birlikte merkezi olduğu yeni kurulan devlet de

bu adla anılmaya başlandı. Ülke toprakları birbirinden farklı iki coğrafî bölgeden oluşur; Basra körfezi sahilindeki birinci bölge daha geniş ve ovalık, içte kalan ikinci bölge ise dağlıktır. Sahil kesiminde yapılan arkeolojik araştırmalar ilk iskân izlerinin milâttan önce VII. binyıla kadar gittiğini göstermektedir. Me’rib Seddi’nin yıkılmasının (m.s. VI. yüzyıl) ardından yaşanan göçler sırasında Kahtânîler’e mensup Ezd kabilesinin bazı kolları bu bölgeye intikal etmiş, İslâmî dönemde ise Kavâsim ve Yâs gibi Adnânî kabileler Orta ve Kuzey Arabistan ile Irak’tan gelerek sahile yerleşmiştir.

Hz. Ömer zamanında Osman b. Ebü’l-Âs, Basra körfezi üzerinden İran’a düzenlediği sefere körfezin en eski limanlarından olan Culfâr’dan çıkmıştır (16/637). Basra körfezi-Hindistan ticaret yolu üzerinde bulunması sebebiyle tarihinin her safhasında ticarî bir önem taşıyan Culfâr, Emevî ve Abbasî dönemlerinde Uman İbâzîleri’ne karşı düzenlenen seferler için de askerî üs olarak kullanılmıştır. XV. yüzyılda inci ticareti ve gemi yapımıyla meşhur olan Culfâr ve Hürmüz Boğazı’na adını veren stratejik Hürmüz adası sömürgecilerin dikkatini çekti. Afrika kıyılarını dolaşıp Hindistan yolunu açan Portekizliler XVI. yüzyılın başlarında körfeze yönelerek buraları ele geçirdiler ve tahkim edip askerî garnizona dönüştürdüler (bk. HÜRMÜZ). Böylece Portekizliler, Basra körfezinin girişini kontrolleri altında tutarak ticaret gemilerinden ve deniz yoluyla giden hac kafilelerinden haraç alıp yolculara eziyet etmeye başladılar. İran Şahı I. Abbas’ın 1031’de (1622) Hürmüz adasını ve Uman Ya‘rubî Sultanı Nâsır b. Mürşid’in 1633’te Culfâr’ı zaptetmesiyle bölge işgalden kurtarıldı. Culfâr sahiline bölgenin kurtarılmasında büyük rol oynayan Kavâsim kabilesi yerleşti.


Bir asır sonra Ya‘rubîler’in çöküş dönemine girmesiyle kabilenin şeyhi Rahmet el-Matarî serbest davranmaya başladı ve yüzyılın ortalarına doğru eski Culfâr’ın yanına kurduğu Re’sülhayme’de bağımsızlığını ilân etti. Daha sonra Re’sülhayme ile Şârika’da güçlü bir donanma ve kara ordusu oluşturan Rahmet el-Matarî, Nâdir Şah’ın öldürülmesi (1160/1747) ve İran’ın körfezdeki nüfuzunu kaybetmesi üzerine çevredeki Kavâsim hâkimiyetini ve Hürmüz Boğazı trafiğindeki kontrolünü pekiştirdi; bu durum bir asır kadar devam etti.

Doğu Hindistan Şirketi vasıtasıyla Basra körfezine yönelik ticarî ve siyasî faaliyetlerini arttıran İngiltere, XIX. yüzyılın ilk yıllarından itibaren güç kullanarak razı ettiği bölgedeki bazı Arap emirlikleri ve kabileleriyle saldırmazlık antlaşmaları imzaladı ve 1819’da da bir saldırıyla ele geçirip kısa bir süre işgal altında tuttuğu Re’sülhayme’yi ve limandaki gemileri tahrip etti. Bunun üzerine Şârika’ya çekilen (1820) Emîr Sultan b. Sakr da bir saldırmazlık antlaşması imzalamak zorunda kaldı. 1869’da Kavâsim toprakları ikiye bölündü ve Re’sülhayme, Şârika emîrinin yeğeni Humeyd b. Abdullah’ın idaresinde müstakil bir emirlik haline geldi. Bu yıllarda İngilizler’in körfezdeki nüfuzunu zayıflatmak için harekete geçen Osmanlı Devleti, Arap yarımadasının Katar’a kadar olan kısmını yeniden ele geçirdiyse de İngilizler’i bölgeden çıkaramadı. İngiltere, 1892’de sahil boyundaki Arap emirlikleriyle yeni antlaşmalar imzalayarak nüfuzunu daha da arttırdı. Bu antlaşmalarla iç işlerinde bağımsızlık hakkı verilen emirlikler dış işlerinde ve savunma konusunda İngiltere’ye bağlandılar.

Önceleri körfezdeki emirliklerle yalnız stratejik konumları açısından siyasî ve ticarî sebeplerle ilgilenen İngiltere, XX. yüzyılın ilk yarısında bölgede petrol bulunması üzerine bunlarla daha fazla ilgilenmeye başladı ve buraya iyice yerleşmeye karar vererek 1952’de kendisine bağlı Antlaşmalı Emirlikler Konseyi’ni kurdu. Fakat şartların giderek zorlaşması karşısında 1968’de körfezden çekileceğini açıkladı. Bunun üzerine bölgedeki emirlikler 30 Mart 1968’de kendi aralarında birlik oluşturma kararı aldılar ve 2 Aralık 1971 tarihinde Birleşik Arap Emirlikleri Devleti’ni kurdular. Ancak Re’sülhayme, Ebûzabî ve Dübey emirliklerinin ayrıcalıklarını kabul etmediği ve İran ile kıyı petrollerinden pay alma hususunda bir anlaşma yaptığı için Şubat 1972’de birliğe katılabildi. Kırk üyeli Millî Meclis’in altı üyesi Re’sülhayme’ye aittir.

Yüzölçümü 1700 km² olan ve nüfusu 200.000’i aşan Re’sülhayme Emirliği toprak genişliği ve nüfus bakımından federasyonun dördüncü üyesidir. Bol yağış alan geniş ovalara sahip bulunduğu için yedi emirlik arasında tarıma en elverişli olanı Re’sülhayme’dir. Son yıllarda tarım ve hayvancılık alanında büyük gelişme olmuş ve 2000’den fazla örnek çiftlik kurulmuştur. İhtiyacın üzerinde üretilen sebze ve meyveler diğer emirliklere ihraç edilir. Ülke toprakları petrol ve doğal gaz kaynakları bakımından pek zengin değilse de günlük çıkarılan petrol 6500 varili bulmakta ve yıllık gelirin % 65’ten fazlası petrolden sağlanmaktadır. Nüfusun yarıdan fazlasını petrole bağımlı iş kollarında çalışmak üzere Hindistan, Pakistan, Bengladeş ve İran’dan gelen işçiler oluşturur. Yerli halkın çoğunluğu Sünnî müslümandır. Başşehir Re’sülhayme, büyük bir köprüyle birbirine bağlanan eski ve günümüzde Nahl denilen modern şehirden meydana gelmiştir. Liman, petrol ve sanayi tesisleriyle uluslararası havaalanı şehrin kuzeyindeki Rems bölgesinde yer almaktadır. 1999 yılında Re’sülhayme’de Câmiatü’l-ittihâd adıyla bir üniversite kurulmuştur.

BİBLİYOGRAFYA:

Kahire Kasr-ı Âbidîn Vesikaları, Mahfaza, nr. 1255, vesika nr. 194, Ks. 3, tarih 4 Mayıs 1853; Anglo-Ottoman Convention 1913, BA, Muahede, nr. 366 (bu antlaşmanın İngiltere arşivindeki nüshası için bk. Public Record Office, FO, nr. 78/5113); A Collection of Treaties, Engagements and Sanads Relating to India and Neighbouring Countries (ed. C. U. Aitchison), Calcutta 1892, X, 135-137; Delîlü’l-Ħalîc (Tarih), I, 307-328; II, 966-977, 993-1022; Cemâl Zekeriyyâ Kāsım, el-Ħalîcü’l-ǾArabî (1840-1914), Kahire 1966, s. 457-462; J. D. Anthony, Arab States of the Lower Gulf, Washington 1975, s. 97-122; Cevde Haseneyn Cevde, el-ǾÂlemü’l-ǾArabî: Dirâse fi’l-coġrâfiya’l-iķlîmiyye, İskenderiye, ts. (Dârü’l-ma‘rifeti’l-câmiiyye), s. 327-364; Sultan Muhammad al-Kāsīmī, The Myth of Arab Piracy in the Gulf, London 1988, s. 84-150; Şâkir Mustafa, MevsûǾatü düveli’l-Ǿâlemi’l-İslâmî ve ricâlihâ, Beyrut 1995, IV, 2128-2134; M. İsmâil Deştî, Şeķāǿiķu’n-nuǾmân fî târîħi’l-Ħalîc, Dımaşk-Beyrut 1425/2005, s. 458-461, 476-491; Wahid al-Rifaat, “Constitution of the U. A. A.”, MEJ, XXVII/3 (1972), s. 307-325; G. Rentz, “Ķawāsim”, EI² (İng.), IV, 778; G. R. D. King, “Raǿs al-Қћayma”, a.e., VIII, 435-436; G. Nonneman, “al-Ѕћāriķa”, a.e., IX, 349; B. Kelly, “al-Imārāt al-ǾArabiyya al-Muttaĥida”, a.e. Suppl., s. 416-419; Mustafa L. Bilge, “Birleşik Arap Emirlikleri”, DİA, VI, 200-203; Mahmûd Remzî, “Reǿsü’l-ħayme”, el-MevsûǾatü’l-ǾArabiyye, Dımaşk 2004, IX, 702-703.

Mustafa L. Bilge