REFREF

(الرفرف)

Mi‘rac gecesinde Hz. Peygamber’i taşıdığı kabul edilen binek.

Sözlükte “kanat çırpmak, konmak için havada çırpınmak; parlamak” mânalarındaki reff (refîf) kökünden türeyen refref “döşek, yaygı, yastık”, ayrıca “kuşun havada çırpınması veya konacağı zaman kanatlarını yayarak hareket ettirmesi” demektir (İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, II, 242-243; Lisânü’l-ǾArab, “rff” md.). İbrânîce’de ve yahudi kaynaklarında refref genellikle bu son anlamda kullanılır (Jastrow, s. 1491).

Kur’ân-ı Kerîm’de refref kelimesi cennetin tasviri sırasında geçer (er-Rahmân 55/76). “Yeşil yastıklara ve hârikulâde güzel döşemelere yaslanırlar” meâlindeki bu âyette refref kelimesi müfessirler tarafından “yeşil döşekler, yaygılar ve yastıklar” şeklinde yorumlanmıştır (Taberî, XXVII, 212-214; Elmalılı, VI, 4694-4697). Râgıb el-İsfahânî, buradaki refrefin bahçelerin yeşilliğini andıran bir tür elbise olduğunu belirtmektedir (el-Müfredât, “rff” md.). Necm sûresinde mi‘racdan bahsedilirken Resûlullah’ın rabbinin en büyük alâmetlerinden (âyet) bir kısmını gördüğü ifade edilir (53/ 18). Buradaki büyük alâmetten maksat bazılarına göre ufku kaplayan yeşil refref (belki yaygı) veya ufku kaplayan cennetten yeşil refreftir (belki cennetin yeşil görünümünün bir uzantısı, Buhârî, “Bedǿü’l-ħalķ”, 7, “Tefsîr”, 53/1; Taberî, XXVII, 76-77; Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, VI, 452-453).

İslâmî gelenekte Hz. Peygamber’in mi‘racda kullandığı bineğin (burak) bir nevi merdiven (mi‘rac), meleklerin kanatları, Cebrâil’in kanadı veya refref olduğu (Davudoğlu, II, 622), Resûl-i Ekrem’in sidretü’l-müntehâdan sonraki merhaleye kadar olan mesafeyi bir çeşit örtü olan refrefin üzerinde katettiği zikredilirse de buna dair âyet ve hadislerde herhangi bir bilgi yer almamaktadır (Mollaibrahimoğlu, s. 67). Buhârî ve Müslim gibi hadis kaynaklarında (“Bedǿü’l-ħalķ”, 6; “Îmân”, 259) mi‘racda Resûlullah’ın bineğinin burak olduğu zikredilir, aynı adlandırma İbn Hişâm’ın es-Sîretü’n-nebeviyye’sinde de yer alır (I, 396-398), fakat refref adı geçmez. “Parlamak, süratle hareket etmek” mânasında müşterek olan iki kelimenin birbirinin yerine kullanılmış olması muhtemeldir. Esasen mi‘rac bineğini refref olarak kabul eden açıklamalar daha çok kelimenin sözlük anlamına dayanmaktadır. Mi‘racda Hz. Peygamber’i sidretü’l-müntehâdan alıp daha ileriye ulaştıran yeşil halı veya elbise nevinden bir araç olan refref (Şehâbeddin el-Hafâcî, II, 310) Resûlullah’a yaklaştırılmış ve onun üzerine oturtulup rabbine yükseltilmiştir. Beyhakī’nin Enes’ten naklettiği hadiste, Resûl-i Ekrem’in mi‘rac esnasında en yüce nuru müşahede ettiğinde perdenin önünde inci ve yakut refrefini gördüğü kaydedilmektedir (Delâǿilü’n-nübüvve, II, 369).

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, II, 242-243; İbn Hişâm, es-Sîre2, I, 396-398; Taberî, CâmiǾu’l-beyân (nşr. Sıdkī Cemîl el-Attâr), Beyrut 1415/1995, XXVII, 76-77, 212-214; Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, Delâǿilü’n-nübüvve (nşr. Abdülmu‘tî Kal‘acî), Beyrut 1405/1985, II, 369; Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ķurǿâni’l-Ǿažîm, Beyrut 1385/1966, VI, 452-453; Şehâbeddin el-Hafâcî, Nesîmü’r-riyâż fî şerĥi Şifâǿi’l-Ķāđî Ǿİyâż, Beyrut, ts. (Dârü’l-kütübi’l-Arabî), II, 310; Elmalılı, Hak Dini, VI, 4694-4697; Ahmed Davudoğlu, Sahîh-i Müslim Tercemesi ve Şerhi, İstanbul 1974, II, 622; Abdülmün‘im el-Hifnî, MuǾcemü muśŧalaĥâti’ś-śûfiyye, Beyrut 1400/1980, s. 113; Süleyman Mollaibrahimoğlu, Mi’raç Gerçeği, İstanbul 1991, s. 67; M. Jastrow, A Dictionnary of the Torgumim, the Talmud Babli and Yurushalmi and the Midrashic Literature, New York 1996, s. 1491.

İsmail Taşpınar




Edebiyat. Mi‘rac hadisesiyle bağlantılı olduğundan refref motifine daha çok siyer, mevlid, mi‘racnâme ve mi‘râciyye türü eserlerde rastlanır. Abdülvâsi Çelebi, XV. yüzyıl şairlerinden Ârif, İsmâil Hakkı Bursevî, Nâyî Osman Dede, Nahîfî, Abdülbâki Ârif, Hâfız Ömer Yenişehrî, Seyyidî, Mehmed Fevzi ve Receb Vahyî’nin mi‘râciyyelerinde


refref motifine yer verilmiştir. Nahîfî’nin Mi‘râciyye’si refrefin en geniş biçimde işlendiği eser olarak dikkat çekmektedir. Mi‘râciyyelerdeki tarife göre refref gözlerin hiç görmediği kadar güzel, iki ufku kaplayacak kadar büyük yeşil bir örtüdür: “Bil ki refref bir yeşil nesne ey hümâm / Sed kılmış ol ufukaynı tamâm” (Ârif). Refref ayrıca altın bir döşek ve yanında meleklerin bulunduğu bir kürsü olarak tanımlanmıştır. Hz. Peygamber’in Mekke’den Kudüs’e burakla, buradan dünya semasına mi‘racla, yedinci semaya meleklerin kanatlarıyla, sidretü’l-müntehâya Cebrâil’in kanadı ile ve oradan kābe kavseyne refrefle gittiğine dair rivayet (Elmalılı, V, 3149) XV. yüzyıl şairlerinden Ârif’in Mi‘râcnâme’sine şöyle yansımıştır: “Bil Resûl’e oldu beş merkeb ey yâr / Hazrete varınca diyem âşikâr // Beşini dahi sana takrîr edem / Dinle bu sözü girü ey muhterem // Mescid-i Aksâ’ya dek evvel Burâk / Biri mi‘râc göğe denlü bî-şikāk // Bil melekler kanadı biri dahi / Ol yedinci göğe denlü ey ahî // Biri Cebrâil kanadıdır ey yâr / Sidreye varınca bilgil âşikâr // Ol beşinci refref idi bî-gümân / Bindi ana dostuna oldu revân”. Abdülvâsi Çelebi, “Melâik anda durmuş idi sâf sâf / Getirdiler bana bir ulu refref / Ki anın gibi gözler gördüğü yok / Anın hubluğunun vasfı igen çok / Oturdum üstüne götürdü derhâl / Beni arşa eriştirdi be-her-hâl” diyerek refrefin görevini ve güzelliğini tarif eder. Hz. Peygamber mi‘racda Cebrâil ile görüşürken refref huzuruna gelip ona selâm verir: “Söyleşirken Cebrâil ile kelâm / Geldi refref önüne verdi selâm // Aldı ol şâh-ı cihânı ol zamân / Sidreden götürdü ve gitti hemân” (Süleyman Çelebi).

Mi‘râciyyelerde refrefin bir noktaya kadar yükselip daha ileriye gidemediği, Resûl-i Ekrem’in yüceliğine Cebrâil ve diğer meleklerle birlikte hayran kaldığı özellikle vurgulanmaktadır. “Çünkü kaldı Cebrâil anda ey yâr / Refref oldu Hak’tan ol dem âşikâr // Ol Resûl pes bindi refref üstüne / Gitti anın ile o dem dostuna” (Ârif). Hz. Muhammed’in mi‘racda sidretü’l-müntehâya gelişi ve bundan sonra Cebrâil’i ve diğer melekleri geride bırakarak yükselişinin anlatıldığı kısımlarda arşa çıkarma özelliğine sahip olması sebebiyle refref ayrı bir değer kazanmıştır. Serbestzâde Ahmed Hamdi (ö. 1939) na‘tlarında Hz. Peygamber’i “refref-süvâr” olarak tanımlamıştır: “Riyâz-ı leyle-i İsrâ makām-ı kurb-ı ev ednâ / Sefer-gâhında sen refref-süvâr-ı lâ-mekânîsin”; “Oldun izzetle şehâ refref-süvâr-ı lâ-mekân / Kaddine mahsûs bu hil‘at yâ habîb-i kibriyâ”.

Refref divan şiirinde yaygın biçimde işlenen, cennet ve cennetteki nimetler yerine sevgilinin mahallesini tercih etme şeklinde kendini gösteren anlayış çerçevesinde de söz konusu edilmektedir. Bu tür beyitlerde sevgilinin mahallesindeki taş ve toprak cennetteki refreften üstün görülmektedir. Bu anlayışta sevgiliyle kastedilenin Allah olduğu ve ibadetin cennet için değil O’nun rızâsı için yapılması gerektiği inancı göz ardı edilmemelidir.

Tasavvufta Cebrâil aklı, refref Allah’a ulaşmaya yegâne vasıta olan ilâhî aşkı sembolize eder. Muhyiddin İbnü’l-Arabî’ye göre burak Allah sevgisinin, refref ilâhî aşkın, sidretü’l-müntehâ imanın simgeleridir. Bu noktaya ulaşılınca perde kalkar ve sırlar keşfolunur. Aklı temsil eden Cebrâil’in sidrede kalıp bir adım ileriye gidemeyişi ve refrefin daha yüksek mertebeye çıkışı buna bağlanır: “Akıl Cibrîl, refref aşk, aşkla açtı perr ü bâl” (Kemâlî Efendi). Bu anlayış doğrultusundaki beyitlerin akıl ve aşk tezadıyla örüldüğü görülmektedir. Divan şairleri methiye türü şiirlerinde refref çevresinde oluşan birikimden yararlanmıştır. Övülen kimsenin yaratılış bakımından iki cihan sırlarını yüklenen refrefe benzetilmesi bu tür ifadelerdendir.

BİBLİYOGRAFYA:

Süleyman Çelebi, Mevlid (haz. Faruk K. Timurtaş), İstanbul 1990, s. 115; Elmalılı, Hak Dini, V, 3149; Kemâlî Divanından Aşk Sızıntıları (haz. Baha Doğramacı), İstanbul 1977, s. 116; Metin Akar, Türk Edebiyatında Manzum Mi‘râcnâmeler, Ankara 1987; Nebahat Gülsoy, Arif, Miraçnâme, Vefat, İsimsiz Bir Mesnevi (yüksek lisans tezi, 1993), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul 2002, s. 393.

Ömer Zülfe