REÎSÜLKURRÂ

(رئيس القرّاء)

Kıraat ilminde icâzeti olanların reisi anlamında bir tabir.

Kārî (okuyucu) kelimesinin çoğulu olan kurrâ ile reîs kelimesinden oluşan terkip kıraat ilmini tamamlayan hâfız ve kārilerin reisini ifade eder. Kıraat ilmiyle ilgili literatürde daha çok şeyh kelimesi kullanılmış ve terkip şeyhülkurrâ olarak yaygınlık kazanmıştır. Türkiye’de Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde yüzlerce şeyhülkurrâlık cihetinin bulunduğu görülmektedir.

Bu terimle, kıraat ilmini öğreten ve bu ilimdeki uzmanlığı ile bölgesinde temayüz eden kıraat âlimleri kastedilmektedir. Buna göre terim bir bölgede veya şehirde birden çok kıraat âlimi için kullanılabilmektedir. Tabiri ilk defa reîsülkurrâ şeklinde Eyyûbî Molla Mehmed Emin Efendi (ö. 1859) ǾUmdetü’l-ħullân fî îżâĥi Zübdeti’l-Ǿirfân adlı eserinin mukaddimesinde babası Abdullah Eyyûbî için kullanmıştır. Tanzimat ve Meşrutiyet devirlerinde kaleme alınan eserlerde de bu terimin yer aldığı görülmektedir. Ancak şeyhülkurrâ tabirinin kullanımı sürdürülmüş, reîsülkurrâ yerine “reîsü meşâyihi’l-kurrâ” terkibinin kullanıldığı da olmuştur.

Kur’ân-ı Kerîm kıraatinin ve kitâbetinin aslına uygun biçimde korunması amacıyla 1887’de İstanbul’da meşihata bağlı “meclis-i huffâz” birimi oluşturulmuştur. 1891’de bu meclis Meclis-i Teftîş-i Mesâhif-i Şerîfe adıyla yeniden yapılandırılmış, başına da kıraat ilmini İbnü’l-Cezerî’nin Taķrîbü’n-Neşr’inin muhtevası seviyesinde bilen, bu konuda icâzeti bulunan ve İstanbul’da oturan bir şeyhülkurrânın tayin edilmesi usulü benimsenmiştir. Günümüzde Türkiye’de bu hizmetin mushafların doğru basımının sağlanmasıyla ilgili yönü Diyanet İşleri Başkanlığı Mushafları İnceleme Kurulu, Kur’an kıraatlerinin öğretimiyle ilgili yönü de aynı başkanlığa bağlı Pendik Haseki Eğitim Merkezi tarafından yerine getirilmektedir.

Meclis-i Teftîş-i Mesâhif-i Şerîfe’ye 1911’de üye sayısı arttırılarak dinî nitelikli bütün kitapları inceleme görevi de verilmiş, adı da Teftîş-i Mesâhif-i Şerîfe ve Müellefât-ı Şer‘iyye Meclisi olarak değiştirilmiştir. Ancak yeni yapılanmada da başkanı reîsülkurrâ olmuştur. Diyanet İşleri Başkanlığı Mushafları İnceleme Kurulu Arşivi’nde bulunan 1 numaralı defterde yer alan ve Tensîkat Komisyonu Riyâseti’ne yazılan 30 Şâban 1327 (16 Eylül 1909) tarihli yazıda Teftîş-i Mesâhif-i Şerîfe ve Müellefât-ı Şer‘iyye Meclisi üyeleri kıdem sırasına göre sıralandıktan sonra reîsülkurrâ hakkında şu bilgiye yer verilmiştir: “Bu ana kadar meclis-i dâiyânemizin riyâseti reîsülkurrâya ve reîsülkurrâlık dahi Dârü’l-hilâfeti’l-aliyye’deki mevcut kurrânın en kıdemlisine ait olduğu cihetle 16 Zilkade 1322 (22 Ocak 1905) tarihinde reîsülkurrâ tayin kılınan Abdülaziz Vasfi Efendi meclis-i dâiyânemize dahi reis tayin olunmuş ise de şeyhûhet ve mâlûliyet hasebiyle hîn-i ta‘yîninde ancak birkaç defa gelebilmiştir”.

Teftîş-i Mesâhif-i Şerîfe ve Müellefât-ı Şer‘iyye Meclisi’nin değişik tarihlerde aldığı kararlarla reîsülkurrâda bulunması gereken nitelikler tesbit edilmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı Mushafları İnceleme Kurulu Arşivi’nde bulunan Esâmî-i Kurrâ Defteri’nin mukaddimesinde zikredildiği üzere reîsülkurrâ, İbnü’l-Cezerî’nin Taķrîbü’n-Neşr’inden icâzetli olması yanında icâzet tarihi itibariyle de en kıdemli kişi olmalı, ayrıca ilm-i kırâat tedrîsiyle fiilen meşgul bulunmalıdır.

Son reîsülkurrâlardan Hendekli Abdurrahman Gürses’ten alınan bilgiye göre reîsülkurrânın başkanlığında yapılan kıraat cemiyetleri pazartesi ve perşembe günleri icra edilir ve şöyle olurdu: Cemiyetin yapılacağı caminin mihrabının hemen önüne reîsülkurrâ kürsüsü kurulur. Teşrifatçı adı verilen kıdemli kārilerden biri, Kur’an tilâvet edecek hâfız ve kurrânın kıdem sırasına göre reîsülkurrâ kürsüsü merkez alınmak suretiyle yerlerini almalarına yardımcı olur. Bunun üzerine reîsülkurrânın verdiği tâlimat doğrultusunda tilâvete başlanır ve her kārinin okuyuşu onun işaretiyle son bulur. Daha sonra icâzet alacak kişi “indirâc” metoduyla (DİA, XXV, 431) İhlâs, Felak ve Nâs sûrelerini tilâvet eder. Ardından icâzetnâme yüksek sesle okunur ve yapılan dua ile merasim son bulur (ayrıca bk. İCÂZET).

Türkiye Cumhuriyeti’nde Diyanet İşleri Riyâseti kurulunca Teftîş-i Mesâhif-i Şerîfe ve Müellefât-ı Şer‘iyye Meclisi kaldırılmış, yerine Hey’et-i Müşâvere ve Tetkîk-i Mesâhif Heyeti adlarıyla iki heyet oluşturulmuştur. Hey’et-i Müşâvere, Diyanet İşleri Riyâseti bünyesine Ankara’ya alınırken Tetkîk-i Mesâhif Heyeti çalışmalarını İstanbul Müftülüğü içinde sürdürmüştür. Fâtih Camii imam-hatibi Ömer Fazıl Aköz’ün ölümüne kadar (1952) heyetin başkanlığı reîsülkurrâlar tarafından yürütülmüşse de Hüseyin Fikri Aksoy’un göreve getirilmesinde bu gelenek dikkate alınmamış ve bu uygulama daha sonra da sürdürülmüştür. 1950’li yıllardan bu yana reîsülkurrâlık, Mushafları İnceme Kurulu Arşivi’nde saklanan Esâmî-i Kurrâ Defteri’nde mevcut icâzet tescillerine göre gayri resmî olarak devam ettirilmekte olup Abdurrahman Gürses’ten sonra bu unvanı Eyüp Camii emekli imam-hatiplerinden Ahmet Arslanlar taşımaktadır (2007).

BİBLİYOGRAFYA:

VGMA, Defter, nr. İst. Esas/1961, İst. Esas/ 1962, s. 440/18 ve 401/7 (Molla Gürânî ve İsmail Ağa camilerine ait şeyhülkurrâlık vakfiyeleri); VGMA, Eski Hazine Defteri, s. 5; Esâmî-i Kurrâ Defteri, DİB Mushafları İnceleme Kurulu Arşivi; Teftîş-i Mesâhif-i Şerîfe Meclisi Karar Defteri, DİB Mushafları İnceleme Kurulu Arşivi;


Defter, DİB Mushafları İnceleme Kurulu Arşivi, nr. I, s. 126; Sultan III. Osman Vakfiyesi (haz. Ali Öngül), Manisa 2003, s. 17; Molla Mehmed Emin Efendi, ǾUmdetü’l-ħullân fî îżâĥi Zübdeti’l-Ǿirfân, İstanbul 1270, s. 6-8; Düstûr, Birinci tertip, İstanbul 1289, II, 177 vd.; İlmiyye Sâlnâmesi, s. 608-609; Cahit Baltacı, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul 1976, s. 583-611; Abdülhamit Birışık, “Kıraat”, DİA, XXV, 431.

Recep Akakuş