RENK

(الرنك)

Eyyûbîler ile Memlükler’de sultan ve ümerâ tarafından kullanılan özel işaret, arma.

Eyyûbîler ve Memlükler’de sultanların ve emîrlerin kendilerine mahsus özel işaret ve armalarına renk (çoğulu rünûk) adı verilmiştir. Hükümdar ve saray görevlilerinin yürüttükleri işleri sembolize eden renk kullanma âdeti Suriye, el-Cezîre bölgesi ve Mısır’da Atabegler ve Eyyûbîler döneminde ortaya çıkmış, Memlükler zamanında yaygınlık kazanmıştır. Bununla birlikte rengin özel işaret olarak kullanılmasıyla ilgili ilk haber IV. (X.) yüzyılın son çeyreğine aittir. İbnü’d-Devâdârî, Fâtımîler devrinde daha önceleri toprakla meşgul olan Kassâm et-Türrâb’ın 368 (978) yılında Dımaşk’ta çıkardığı isyanla idareyi ele geçirdiğinde kendisine önceki mesleğini hatırlatan kıhfı (çanak, yarım kadeh şeklinde tahta kap) renk / sembol edindiğini kaydeder (Kenzü’d-dürer, VI, 195, 210). Bu bilgi doğru olsa bile geleneğin kalıcı olmadığı anlaşılmaktadır.

Renk kelimesinin bir idareciye mahsus özel işaret mânasına kullanımıyla ilgili yeni haberler XII. yüzyılın ortalarından itibaren başlamakta ve genellikle Mısır, Suriye ve el-Cezîre bölgesiyle sınırlı kalmaktadır. Nûreddin Mahmud Zengî, Dımaşk’ta inşa ettirdiği medresenin mihrabının üzerinde ve Humus’taki Câmi-i Kebîr’in iki sütununda nilüfer (lotüs) çiçeğini sembol olarak benimsemiştir. Ancak nilüferin terim anlamıyla bir renk değil, başkaları tarafından da kullanılan bitkisel bir süsleme motifi olduğu görüşü yaygındır. Nilüfer çiçeği sembolüne diğer sultanlarda, ayrıca para ve kıymetli eşyalar üzerinde sıkça rastlanması buna delil gösterilir. Bu çiçek Memlük paralarında da kullanılmıştır (Balog, s. 22-34). Ebü’l-Fidâ, Hârizmşahlar Hükümdarı Muhammed b. Tekiş’in ölümünden bahsederken üst düzey saray görevlileri ve armaları hakkında bilgi vermekte, devâdârın armasının yazı takımı, silâhdarın armasının yay, taştdârın ibrik, câmedarın bohça, imrahorun at nalı, câvîşin altın kubbe olduğunu söylemektedir. Ancak Ebü’l-Fidâ bu armalar için renk kelimesini değil alâmet kelimesini kullanmıştır (el-Muħtaśar, VI, 49). Eyyûbîler’in Diyarbekir kolu hükümdarı el-Melikü’l-Muzaffer Şehâbeddin’in kendine arma olarak aslan figürünü seçtiği ve 608’de (1211) babasından aldığı Urfa’nın Harran Kapısı’nın üzerine onu nakşettirdiği görülmektedir (Mayer, Saracenic Heraldry, s. 118, lv. I/8). Eyyûbîler’in son zamanlarında sultanların, emîrleri bir göreve tayin ederken onlara görevleriyle alâkalı bir renk tahsis ettikleri anlaşılmaktadır. Nitekim el-Melikü’s-Sâlih Necmeddin Eyyûb, memlükü İzzeddin Aybek’i kendisine çaşngir tayin ederken ona vazifesine uygun bir işaret olarak sofra figürünü seçmiştir (İbn Tağrîberdî, VII, 4).

Memlükler döneminde renk kullanımı daha da yaygınlaşmıştır. Memlük hükümdarları başta kendileri için olmak üzere hayvan ve kuş figürlerinden renk edinirlerdi. I. Baybars arma olarak aslanı seçmiş ve Kahire’de inşa ettirdiği Kanâtırü’s-sibâ’nın üzerine bir aslan heykeli yaptırmıştı. Bu heykel halen yerindedir. Onun arması ayrıca yaptırdığı diğer mimari eserlerde bastırdığı paralarda görülmektedir. Son dönem sultanlarından Barsbay da kendisine renk olarak aslanı seçmiş, diğer sultanlar pars ve kartal gibi hayvanları renk edinmişlerdir. Memlükler’de sadece sultanların kullandığı yazı / mühür şeklinde işaretler vardı. Bilhassa cam ve madenî kaplarda görülen bu işaretlerde üst sırada sultanın adı, orta satırda ona övgü, alt satırda dua ifadesi yer alıyordu (Ahmed Abdürrâzık Ahmed, sy. 21 [1974], s. 89).

Eyyûbîler’de olduğu gibi Memlük sultanları da önemli bir göreve tayin ettikleri emîrlere görevleriyle alâkalı bir renk verirlerdi. Kalkaşendî, Mısır’da küçük büyük her emîrin kendine ait renklerinin bulunduğunu söylemektedir (Śubĥu’l-aǾşâ, IV, 63). Emîrlerin görevlerini sembolize eden renklerden devâdârın rengi yazı takımı, taştdârın ibrik, silâhdarın kılıç, bundukdârın yay, câmedarın bohça, imrahorun at nalı, câvîşin altın kubbe, sâkînin kadeh, çevgândarın küre (polo) sopaları, çaşnigîrin sofra, alemdarın iki bayrak, başmakdarın nalın, teberdarın balta olduğu görülmektedir (Memlükler döneminden günümüze ulaşan armaların şekilleri için bk. Ahmed Abdürrâzık Ahmed, sy. 21 [1974], s. 70-74, 84-88).

Renklerin yer alacağı genellikle daire şeklindeki zemin “şatfe” denilen yatay çizgilerle ikiye, üçe veya satranç tahtası biçiminde karelere ayrılırdı. Hükümdarın renkleri (er-rünûkü’s-sultâniyye) bayrak üzerine işlenir, paralara basılır, kullanılan eşyaya özelliğine göre ahşap veya taşsa oyma, cam veya seramikse boyayıp fırınlama, kumaşsa boyama veya aplike, halıysa dokuma, metalse çalma veya kakma tekniğiyle nakşedilirdi. Bu armalar saray, medrese, hastahane, dükkân gibi binaların cephelerine kabartma olarak yerleştirilirdi. Yine çeşitli renklerdeki armalar at ve develerin eyer ve semerlerinin üzerindeki kumaşlara nakşedilirdi. Değerli madenlere nakşedilen renkler sultan veya önemli biri karşılanırken şehrin girişlerine, temizlenip


boyanan kapıların ve duvarların üstüne yerleştirilirdi (İbn İyâs, III, 76, 161). Kılıç, yay ve hayvan donanımları gibi eşya üzerine de sultanların arması nakşedilirdi. Bir hükümdar saltanatı boyunca değişik renkler kullanabilirdi. Paralar üzerine nakşedilen renklerin genellikle şatfe ile ayırmaksızın veya paralel iki şatfe ile üçe ayrılan yüzde ortada bulunan bölüme ya da bir daire içine yerleştirilmiş değişik aslan yahut pars figürleri, stilize nilüfer, kartal, kadeh, bohça, Süleyman mührü ortasında rozet, hilâl veya yazı şeklinde olduğu görülmektedir (Balog, s. 21 vd., 84 vd., 273 vd.).

Memlük sultanlarının eşlerinin ve çocuklarının kullandığı eşyada da sultanın arması yer alırdı. Bir göreve tayin edilen emîr, sultanın armasının altına daha küçük olmak üzere kendi armasını yerleştirebilirdi. Nitekim önceleri Muhammed b. Kalavun’un sâkîliğini yapan Tokuztemir’in renginde üstte sultanın arması kartal, altta göreviyle alâkalı olarak kadeh şekli yer alıyordu (Atıl, s. 92, lv. 27, s.190, lv. 96). Renkler tek renk veya siyah beyaz, kırmızı beyaz gibi birkaç renkte olabilirdi.

Muhammed b. Kalavun döneminden itibaren mürekkep renkler kullanılmaya başlanmıştır. Mürekkep renklerin bazılarında emîrlerin üstlendikleri görevlerin tamamını sembolize eden armalar bir araya getirilmiştir. Kayıtbay ve daha sonra tahta çıkan emîrleri Canbolat ve Kansu Gavri tarafından kullanılan renkte daire şeklindeki zemin iki şatfe ile üç alana ayrılmış, üstte bohça, iki şatfe arasında büyük bir kadeh, kadehin üst tarafına yazı takımı, iki yanına ayağına doğru uzanan boynuz şeklinde iki kısa hançer, alttaki bölümde yayvan bir kadeh figürü yer almaktadır (a.g.e., s. 108, lv. 39, 123, 240, s. 241, lv. 124).

Memlükler devrinde sultan ve ümerânın yanı sıra esnaf loncalarının da yaptıkları işlere uygun arma kullandıkları görülmektedir. Loncalar bayram kutlamalarına kendilerine ait renkleri taşıyan flamalarla katılırlardı (Kalkaşendî, V, 201). Ayrıca limana gelen gemilere burada kaldıkları süre içinde takılan bandıralara da renk denirdi (a.g.e., V, 9). I. Baybars’ı ziyarete gelen Tunuslu bedevî kabile reislerinin renklerinden bahsedilmesi (İzzeddin İbn Şeddâd, s. 196), renk geleneğinin Memlükler’in komşuları tarafından da benimsendiği izlenimini vermektedir. Mısır’da renk uygulamasının Osmanlılar döneminde uzun süre devam ettiğini ortaya koyan bilgiler vardır (Ahmed Abdürrâzık Ahmed, sy. 21 [1974], s. 94). Öte yandan renk / arma geleneği Ortaçağ Avrupa devletlerinde de görülmektedir. Ancak müslüman ülkelerde resmî görevin bir sembolü olarak kullanılan renk Batı’da kişi ve ailelerin sembolü şeklinde kullanılmış ve bir miras gibi gelecek nesillere aktarılmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

İzzeddin İbn Şeddâd, Târîħu’l-Meliki’ž-Žâhir (nşr. Ahmed Hutayt), Wiesbaden 1403/1983, s. 196; Ebü’l-Fidâ, el-Muħtaśar fî aħbâri’l-beşer, Beyrut 1381/1961, VI, 49; İbnü’d-Devâdârî, Kenzü’d-dürer, VI, 195, 210; Kalkaşendî, Śubĥu’l-aǾşâ (Şemseddin), IV, 63; V, 9, 201, 289; Makrîzî, el-Ħıŧaŧ, II, 47, 146; a.mlf., Histoire des sultans mamlouks (trc. M. Quatremère), Paris 1845, tercüme edenin dipnotu, II, 14, 15; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, VII, 4; İbn İyâs, BedâǿiǾu’z-zühûr, III, 76, 161; Uzunçarşılı, Medhal, s. 314, 340; P. Balog, The Coinage of the Mamluk Sultans of Egypt and Syria, New York 1964, s. 21 vd., 84 vd., 273 vd.; L. A. Mayer, el-Melâbisü’l-Memlûkiyye (trc. Sâlih eş-Şîttî), Kahire 1972, s. 66, 68, 70, 79, 86, 87; a.mlf., Saracenic Heraldry, New York 1999, s. 4 vd., 22 vd., 26 vd., 45 vd., 118, lv. I/8; Esin Atıl, Art of the Mamluks: Renaissance of Islam, Washington 1981, tür.yer.; Muhammed Kındîl el-Baklî, et-TaǾrîf bi-muśŧalaĥâti Śubĥi’l-aǾşâ, Kahire 1983, s. 163-164; Hasan el-Bâşâ, el-Fünûnü’l-İslâmiyye ve’l-vežâǿif Ǿale’l-âŝâri’l-ǾArabiyye, Kahire, ts. (Dârü’n-nehdati’l-Arabiyye), I, 170-172, 177, 298, 304, 359; II, 532, 742, 790; Nasser O. Rabbat, The Citadel of Cairo, A New Interpretation of Royal Mamluk Architecture, Leiden 1995, s. 24, 38, 123, 170, 173, 194, 292; a.mlf., “Rank”, EI² (İng.), VIII, 431-433; Ahmed Abdürrâzık Ahmed, “er-Rünûk Ǿalâ Ǿaśri selâŧîni’l-Memâlîk”, el-Mecelletü’t-târîħiyyetü’l-Mıśriyye, sy. 21, Kahire 1974, s. 67-116.

Nebi Bozkurt