RIZIK

(الرزق)

Devlet tarafından hak sahiplerine dağıtılan maaş anlamında bir terim.

Sözlükte “nasip, pay; kendisinden faydalanılan şey, yiyecek, azık” anlamlarına gelen rızk kelimesi (çoğulu erzâk) İslâm tarihinde hak sahiplerine devlet tarafından aynî (erzak) veya nakdî (atâ, atıyye) olarak dağıtılan şeyleri ifade eder. Rızık kavramının Hz. Peygamber döneminden itibaren kullanıldığı görülmektedir. Vali, kadı, âmil gibi görevlilere rızık tahsis edilerek devlet hizmetinde çalışanların geçimlerinin sağlanması gerektiğine işaret eden Resûl-i Ekrem, “Eşlerimin nafakası ve âmilimin rızkından başka bıraktığım her şey sadakadır” (Buhârî, “Veśâyâ”, 32; Müslim, “Cihâd”, 55); “Bizim devlet işinde çalıştırarak kendisine rızık verdiğimiz kimsenin bu rızık dışında beytülmâlden bir şey alması hainliktir” (Ebû Dâvûd, “Ħarâc”, 10) diyerek bu uygulamanın esaslarını belirlemiştir.

Beytülmâl gelirleri harcama kalemleri bakımından ikiye ayrılır. Bunların başında maaşlar (rızık) gelmektedir. Başta halife, vali ve kadı olmak üzere mülkî ve askerî erkânın maaşları beytülmâlin fey gelirlerinden karşılanırken zekât memurlarının maaşları zekât gelirlerinden verilir (Ebû Yûsuf, II, 414-416). Malı ölçen veya tartanların masrafları mükellefe ait olup maaşları zekât gelirlerinden ödenmez (İbn Kudâme, II, 654-655). Öte yandan vergi toplamada çalışan memurların maaşlarının tamamı beytülmâlden karşılanır ve bu hususta mükellefe hiçbir masraf yüklenmez (Ebû Yûsuf, II, 21-22). Beytülmâl gelirleri yetmediği zaman sivil ve askerî erkânın maaşlarını ödemek için halktan yeni vergiler tahsil edilir.

Devlet hizmetinde çalışan görevlilere verilecek maaşların miktarı devlet tarafından takdir edilir. Bunlara düzenli biçimde maaş tahsis edilmesine Hz. Ömer döneminde başlanmıştır. Hz. Ömer valiler, yargı görevlileri, kâtipler, dinî ve ilmî hizmette bulunanlar başta olmak üzere bütün görevlilere maaş ve erzak tahsis etmiştir. İbn Haldûn, ilmî faaliyet gösteren ve dinî hizmet ifa edenlerin Me’mûn dönemine ait erzak cetvellerini örnek göstererek bunlara ancak ihtiyaçları kadar maaş verildiğini söyler (Muķaddime, II, 927-928). Hz. Ömer, Ebû Bekir’in halife olduktan sonra ticaret yapmayı sürdürmek istemesine karşı çıkarak beytülmâl görevlisi Ebû Ubeyde vasıtasıyla yıllık 2000 veya 3000 dirhem maaş bağlanmasını sağlamış (İbn Sa‘d, III, 138; Taberî, III, 432), kendisi halife olunca maaş olarak günlük 2 dirhem tahsis edilmiştir (İbn Sa‘d, III, 234). Halifelere maaş verilmesi uygulaması daha sonraki dönemlerde de sürdürülmüştür (Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, XI, 184).

Valilere maaş ödenmesine Resûl-i Ekrem devrinde başlanmış, Mekke’nin fethinden sonra Attâb b. Esîd’e günlük 1 dirhem veya diğer bir rivayete göre yıllık 40 ukıyye (1600 dirhem) maaş tahsis edilmiştir. Hz. Ömer zamanında Dımaşk valisine aylık 80 dinar, Basra ve Kûfe valilerine aylık 600’er dirhem, Mısır valisine yıllık 200 dinar gibi farklı maaşlar verilmiştir. Hz. Ömer Humus, Kınnesrîn ve el-Cezîre valiliğine getirdiği İyâz b. Ganm’e her gün 1 dinar, 1 koyun ve 1 müd erzak (İbn Sa‘d, VII, 280), vali olarak Ammâr b. Yâsir’i, beytülmâl için İbn Mes‘ûd’u, araziyi ölçmek için Osman b. Huneyf’i Kûfe’de görevlendirdiğinde her birine günde bir koyun tahsis etmiştir (Abdülhay el-Kettânî, I, 578). Hz. Peygamber zamanından itibaren kadılık görevini üstlenenlere de maaş ödenmiş, kendilerine takdir edilen maaş miktarı sosyal konumları dikkate alınarak diğer görevlilere göre daha yüksek tutulmuş, diğer maaşlarda kesintiye gidildiği zaman yargı işlerini üstlenenlere yüksek miktarda maaş ödenmesi sürdürülmüştür. Büveyhîler devrinde bu görevi yapanların maaşları iltizam usulünde verilmeye başlanmıştır. Hulefâ-yi Râşidîn döneminden itibaren dinî hizmetler, eğitim ve öğretim alanlarında çalışan görevlilere de maaş bağlanmıştır. Hz. Ömer, hilâfetinin ilk yıllarında hâfız sayısının azalabileceği endişesiyle Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyenlere maaş tahsis etmiş, Ömer b. Abdülazîz de valilerinden ilim tahsiliyle uğraşanlara maaş bağlanmasını istemiştir (a.g.e., I, 579; II, 350).

Beytülmâlin önemli gelir kaynaklarının başında gelen, fey felirlerinin kimlere ve nasıl dağıtılacağı hususu Hz. Ömer’in ictihadıyla tesbit edilmiş, bunlar müslümanlar arasında her ay erzak adı altında yiyecek ve yılda bir defa atıyye adıyla para şeklinde dağıtılmıştır. Atıyye miktarını kişilerin İslâmiyet’teki önceliklerine ve Resûl-i Ekrem’e yakınlıklarına göre farklı miktarlarda belirleyen Hz. Ömer, erzak konusunda herhangi bir ayırım gözetmeyip köleler dahil herkese eşit biçimde dağıtılmasını kararlaştırmış, bir ailedeki her fert için aylık erzak tahsis etmiştir (Ebû Yûsuf, I, 335; İbn Sa‘d, III, 231). Hz. Ömer döneminde yiyeceklerin saklanacağı “dârürrızık” adı verilen yerlerin yapılmasına da başlanmıştır. Medine’de erzak dağıtma işi bizzat halife tarafından yapılmış, taşrada bu görevi valiler üstlenmiştir. Emevîler devrinde taşra teşkilâtında maaş ödeme ve erzak tahsisi emâret-i tefvîz tarafından gerçekleştirilmiş, Abbâsîler döneminde bu görev eyalet valilerince yerine getirilmiştir.

Abbâsîler devrinde merkezdeki maaş ödemeleri başta olmak üzere beytülmâl giderleri Dîvânü’n-nafakāt tarafından yönetilmiştir. Dîvânü’n-nafakāt’ın işleri taşra teşkilâtında Dîvânü’l-harâc tarafından üstlenilmiş, tahsis edilen maaşların denetlenmesi için Dîvân-ı İşrâf oluşturulmuştur.

Abbâsîler’in ikinci yarısından itibaren maaş ödemeleri bütçe açıklarına sebep olmaya başlayınca, maaşların ödenebilmesi için çeşitli tedbirler alınmıştır. Mu‘tazıd-Billâh döneminde bütçe açıkları sebebiyle maaşlara yönelik düzenlemeler çerçevesinde divanda çalışan memurlara haftada iki gün (salı ve cuma) ücretsiz izin verilmiştir (Hilâl b. Muhsin es-Sâbî, s. 17). Abbâsîler’in ünlü vezirlerinden İbnü’l-Furât el-Âkūlî, memur maaşlarını ödeyebilmek için yahudi Yûsuf b. Finhâs’tan borç almak zorunda kalmış, İbnü’l-Cerrâh Ali b. Îsâ da Yûsuf b. Finhâs ve Hârûn b. İmrân ile iç borçlanma anlaşması yaparak maaşları ödeme yoluna gitmiştir. İbnü’l-Cerrâh’ın 314’te (926) bazı memurların maaşlarında kesintiye giderek bazı hakları kaldırmasına rağmen maaş dağıtımında yine gecikmeler olmuş ve tekrar kesinti yapılmaya başlanmıştır.

Askerlere maaş ödenmesine Hz. Ömer zamanında divanın kurulmasıyla başlanmıştır. Hz. Ömer devrindeki sistemi


devam ettiren Hz. Osman askerlerin maaşlarını yıllık 100 dirhem arttırmıştır. İlk dönemlerde en düşük asker maaşı 200 ile 300 dirhemdi. Ordu, mecburi askerlik sistemine geçilen Emevîler devrinde kabile esasına göre düzenlenen aylık, birkaç aylık yahut yıllık maaş ödenen ve “mürtezika” adı verilen askerlerden oluşmaya başlamıştır. Muâviye b. Ebû Süfyân’dan itibaren Abdülmelik b. Mervân döneminin sonuna kadar askerlere tahsis edilen maaş miktarlarında önemli artışlar gerçekleştirilmişse de Emevîler’in sonlarına doğru bunlarda ciddi oranda düşüşler olmuş, ekonomik sıkıntılar yüzünden ödemeler bazan gecikmeli olarak yapılabilmiştir. Daha önce bir piyadenin yıllık 1000 dirhem olan maaşı 500 dirheme kadar düşmüş ve maaş yerine geçmek üzere iktâ uygulaması yaygınlaştırılmıştır. Araplar’a ve mevâlîye aynı şekilde davranılan önceki dönemin aksine Emevîler mevâlî ile Araplar arasında ayırım yapan bir siyaset benimsemiştir. Abdülmelik zamanından itibaren bazı bölgelerde savaşlara katılan mevâlî Dîvânü’l-cünd’e kaydedilmemeye, kayıtlı olanlara da düşük maaş ödenmeye başlanmıştır (İbn Abdürabbih, V, 148). Ömer b. Abdülazîz seferlere katıldıkları halde rızık ve atıyyeden mahrum bırakılan mevâlîye maaş ve erzak tahsis ederek askerler arasında eşitliği sağlamıştır.

Abbâsîler iktidara gelince çoğunluğunu Arap olmayan unsurların oluşturduğu düzenli ve maaşlı bir orduya dayanmış, ilk zamanlarda piyadelere erzakları dışında aylık 80 dirhem, süvarilere bunun iki katı ücret tahsis edilmiştir. Abbâsîler’in ikinci yarısından itibaren askerlere ödenen maaş miktarlarında azalma olmuş, bunun üzerine Emevîler’in sonlarına doğru başlayan maaş yerine iktâ verme usulü yaygınlaştırılmıştır. Muktedir-Billâh zamanında maaşların ödenebilmesi için haraç gelirleri damân ve mukātaa usulleriyle nüfuzlu şahıslara havale edilmiş, ardından askerlerin maaşlarının iktâ ve timar sistemiyle ödenmesi usulü yaygınlaşmıştır. Mürtezikaya mensup olan askerlere ödenecek maaş ve erzakın miktarı ile ödeme zamanı Dîvânü’l-ceyş (cünd) tarafından belirlenir, bu gruba mensup askerlerden hasta olanların maaşları da ödenir, öldürülen veya ölenlerin hakları vârislerine intikal ederdi.

Fâtımîler döneminden itibaren rızık teriminin yerine “revâtib” (maaş, tayin, vazife) kelimesinin kullanımı yaygınlaşmış, bürokraside görev alan memurların yanı sıra askerlere maaş ödemeleri ve erzak tahsisatı Dîvânü’r-revâtib tarafından yapılmıştır (Kalkaşendî, III, 165). Fâtımîler devrinde memurlara, kadılara ve büyük emîrlere maaşlarına karşılık olarak iktâlar verilirdi. Mısır donanmasının başında görev yapan ve Fâtımîler döneminde “emîrü’l-ceyş”, Memlükler döneminde “nâzırü’l-ceyş” unvanı verilen kumandanlara 20 dinar maaş ödeniyordu. Zengîler’de Dîvânü’r-revâtib sivil bürokrasinin maaşlarını öderken askerlerin maaşlarının dağıtımı Dîvânü’l-mâl tarafından yapılıyordu. Eyyûbîler’de askerî ve sivil kesimin maaşlarının ödenmesi Dîvânü’l-ceyş’in (Dîvânü’l-iktâ ve’r-revâtib) göreviydi. Eyyûbîler’den sonra iktisadî müesseseleri büyük ölçüde askerîleştiren Memlükler döneminde ise askerlere ödemeler yine Dîvânü’l-ceyş, diğer ödemeler Dîvânü’n-nazar tarafından yapılıyordu.

Selçuklular’da Dîvân-ı İstîfâ sivil kesimin, Dîvân-ı Arz ise askerî kesimin maaş ödemelerini gerçekleştiriyordu. Belirlenen maaşları denetleyen Divân-ı İşrâf bazan ödemelerde tasarrufa gidilmesini isterdi. Gazneliler ile Hindistan’da kurulan diğer müslüman Türk devletlerinde askerlerin maaşları Dîvânü’l-ceyş, maaş ödemeleri dahil olmak üzere diğer giderler müstevfî tarafından düzenlenirdi. Hârizmşahlar’da memurların ve emeklilerin maaşlarının belirlenmesi yetkisi vezire aitti. Dîvân-ı Arz askerlerin erzak ve mevâcibiyle ilgileniyordu. Selçuklular’da maaş için “idrâr” (çoğulu idrârât) terimi yaygındı. Memlükler’de memur ve askerlere verilen maaş için kullanılan “mevâcib” kelimesi Osmanlılar tarafından benimsenerek “ulûfe, vakıflardan veya devlet bütçesinden verilen aylık” anlamında “câmekiyye” ve “bürokraside görev alanların maaş ve tayinleri” anlamında “vazife” terimleriyle birlikte kullanılmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Ebû Yûsuf, Kitâbü’l-Ħarâc (Abdülazîz b. Muhammed er-Rahbî, Fıķhü’l-mülûk içinde, nşr. Ahmed Abîd el-Kübeysî), Bağdad 1973-75, I, 307-310, 335; II, 21-22, 414-416; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt (nşr. M. Abdülkādir Atâ), Beyrut 1410/1990, III, 138, 214, 226, 231, 234, 262; VII, 280; Ya‘kūbî, Târîħ, II, 221; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), III, 432; IV, 206, 466; VI, 559-560; İbn Abdürabbih, el-Ǿİķdü’l-ferîd (nşr. Abdülmecîd et-Terhînî - Müfîd M. Kumeyha), Beyrut 1407/1987, IV, 186; V, 24, 148, 180-181; İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem (nşr. Ebü’l-Kāsım Emâmî), Tahran 2001, V, 221, 449; Hilâl b. Muhassin es-Sâbî, el-Vüzerâǿ (nşr. Hasan ez-Zeyn), Beyrut 1990, s. 15-27, 48-49; Nizâmülmülk, Siyâsetnâme (Köymen), s. 79; İbn Kudâme, el-Muġnî, II, 654-655; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, 502; VIII, 68-69; Muhammed b. Ahmed en-Nesevî, Sîretü’s-Sulŧân Celâliddîn Mengübertî, Paris 1891, s. 233; Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye (nşr. Ali Abdüssâtir v.dğr.), Kahire 1408/1988, VIII, 124, 317; IX, 24; XI, 184; XIII, 52, 139, 325; XIV, 282, 306; İbn Haldûn, Muķaddime, II, 927-928; Kalkaşendî, Śubĥu’l-aǾşâ (Şemseddin), III, 165, 565-566, 598-600; IV, 51-53; IX, 337-338; C. Zeydân, Târîħ, I, 156-157, 181-183; II, 138-146; H. Horst, Die Staatsverwaltung der Grosselğūqen und Ħorazmšāhs: 1038-1231, Wiesbaden 1964, s. 26, 37, 39-40, 85, 120; Ramazan Şeşen, Salâhaddîn Devrinde Eyyûbîler Devleti, İstanbul 1983, s. 155-162; Mustafa Fayda, “Hz. Ömer’in Divân Teşkilâtı”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 1986, II, 172-173; Dayfullah Yahyâ ez-Zehrânî, en-Nafaķāt ve idâretühâ fi’d-devleti’l-ǾAbbâsiyye, Mekke 1406/1986, s. 469-470; Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar, Ankara 1988, s. 56, 58-59; Abdülhay el-Kettânî, et-Terâtîbü’l-idâriyye (Özel), I, 133, 272, 379, 578, 579; II, 101, 350; Abdülkerim Özaydın, Sultan Berkyaruk Devri Selçuklu Tarihi (485-498/1092-1104), İstanbul 2001, s. 199-202; Ahmet Aydın, Klasik Dönemde Kadı (Hakim) Maaşlarında İzlenen Politika ve Uygulamalar, İstanbul 2004, tür.yer.; Cengiz Kallek, İslâm İktisat Düşüncesi Tarihi, İstanbul 2004, s. 59-61.

Mustafa Sabri Küçükaşcı