RÜŞDİYE

(رشديّه)

Tanzimat döneminde Batı tarzında oluşturulan, zamanla ilk öğretim kademesiyle birleşen orta öğretim kurumu.

Rüşdiye adı verilen mekteplerin açılmasına zemin hazırlayan eğitim hareketleri II. Mahmud devrinin sonlarında başlamıştır. 1838’de kurulan Meclis-i Umûr-ı Nâfia, sıbyan / mahalle mektebinin üzerinde “selâtîn-i izâm mektepleri” adıyla yüksek öğretime öğrenci yetiştirecek orta öğretim


kurumlarının açılmasını teklif etmişti. Bu teklifi hayata geçirecek çalışmaları yürütmek üzere aynı yıl Mekâtib-i Rüşdiyye Nezâreti kuruldu. Ancak bu çalışmaların sonunda Meclis-i Umûr-ı Nâfia’nın öngördüğü şekilde Batı tarzı genel orta öğretim kurumları açılamadı; yeni gelişmekte olan Bâbıâli bürokrasisine memur yetiştirmek için Mekteb-i Maârif-i Adliyye (1839) ve Mekteb-i Ulûm-i Edebiyye’nin (1839) kurulması ile yetinildi.

Rüşdiyelerin açılmasını hazırlayan süreç, Sultan Abdülmecid’in 1845 yılında, Tanzimat Fermanı’nda sözü edilen düzenlemelerin gerçekleştirilmesi için ülkede Avrupaî standartlarda yeni bir eğitim sistemi kurulmasını öngören bir ferman yayımlamasıyla başladı. Gerekli ön hazırlıkları yapmak üzere aynı yıl oluşturulan Muvakkat Meclis-i Maârif, Ağustos 1846’da sunduğu raporda sıbyan ve rüşdiye mektepleriyle dârülfünundan meydana gelen, Avrupa’da olduğu gibi üç kademeli bir eğitim sistemi kurulmasını teklif etti. Bu projeyi gerçekleştirmek için bir danışma ve karar organı niteliğindeki Meclis-i Maârif-i Umûmiyye ile bu meclisin kararlarını uygulayacak Mekâtib-i Umûmiyye Nezâreti tesis edildi. İlk rüşdiye 1847’de, daha sonra Maarif nâzırlığına kadar yükselecek olan Mekâtib-i Umûmiyye Nâzırı Kemal Efendi’nin özel gayretleriyle İstanbul’da Dâvud Paşa Mektebi’nde açıldı. Bu okulda “usûl-i cedîde” yöntemlerine göre eğitim ve öğretim gerçekleştirildi. İlk öğretim yılının sonunda Bâbıâli’de padişahın huzurunda yapılan sınavda öğrenciler üstün başarı gösterince ertesi yıl rüşdiyeler beşe çıkarıldı. Okul sayısındaki artış medrese dışında usûl-i cedîdeye göre öğretmen yetiştirecek bir okulun açılmasını zorunlu hale getirdi. 1848’de bu amaçla İstanbul Fatih’te Dârülmuallimîn-i Rüşdî açıldı. Türkiye’nin ilk öğretmen okulu olan Dârülmuallimîn-i Rüşdî’den mezun olanların sayısı arttıkça taşradaki belli başlı yerleşim merkezlerinde de rüşdiyeler ortaya çıkmaya başladı. Rüşdiyelerin mezun vermesiyle saray ve Bâbıâli’nin büyük ümit bağladığı askerî idâdîler nitelikli öğrenciler bulmuş oldu. Aynı şekilde Tanzimat devrinden itibaren açılmaya başlanan sivil orta / yüksek öğretim kurumları için de öğrenci kaynağı oluşturdu. Tanzimat döneminde rüşdiyelerin mezunları genellikle devlet bürokrasisinde memur olarak istihdam edildi. Gerek bu durum gerekse mevcut rüşdiyelerden mezun olanların askerî okullardaki eğitim öğretime intibak etmekte zorlanması Bâbıâli’yi askerî idâdîler için askerî rüşdiyeler açmaya mecbur etti. 1875’ten itibaren İstanbul ve taşrada askerî rüşdiyeler kuruldu.

Rüşdiyeler, Osmanlı Devleti’nde kız çocuklarının sıbyan / mahalle mektebi üzerine öğrenim görme imkânına sahip olabildikleri ilk eğitim kurumları olmuştur. 1858’de kızların da orta öğrenim görmesini sağlamak için İstanbul Sultanahmet’te Cevrî Kalfa İnâs Rüşdiyesi açıldı. Ancak bu okul başlangıçta sekiz on yaşına gelen kız çocuklarını okula göndermeye alışkın olmayan halktan fazla ilgi görmedi. Kızların okula gönderilmesi için Takvîm-i Vekāyi‘ aracılığı ile duyuruda bulunuldu. Özellikle, ergenlik çağındaki kızların okula gitmesinin önünde dinen hiçbir engel olmadığı, aksine İslâmiyet’in erkeklerin yanı sıra kızların da iyi bir eğitim almasını emrettiği vurgulandı. Bu çabalar neticesinde öğrenci sayısı yeterli olmamakla birlikte her geçen gün arttı. Buna paralel olarak Tanzimat’ın son yıllarında İstanbul’da başka kız rüşdiyeleri kuruldu. Mevcut rüşdiyelerde ev idaresi, dikiş, ütü gibi dersler kadınlar tarafından verildiği halde teorik dersler için yeterli sayıda kadın öğretmen bulunamadığından bu dersler yaşlı erkek öğretmenlerce yürütülüyordu. Buna rağmen birçok aile kızlarını erkek öğretmenlerin görev yaptığı okullara göndermek istemiyordu. 1860’lı yıllarda bile kız rüşdiyelerindeki öğrenci sayısı beklenenin altında kaldı. Bunun üzerine 1870’te İstanbul Sultanahmet’te kız rüşdiyelerine öğretmen yetiştirmek için bir kız öğretmen okulu (Dârülmuallimât) açıldı. Bu okulun açılışı, İslâm dünyasında kızların / kadınların eğitimi için olduğu kadar çalışma hayatı ve sosyal statü edinme bakımından da bir dönüm noktası teşkil eder. Böylece kızlara / kadınlara rüşdiyeden sonra öğrenimlerini sürdürerek öğretmen olma ve ücretle kamu kurumlarında çalışma yolu açılmış oluyordu.

Osmanlı eğitim sistemini Fransız eğitim sistemine göre üç kademeli olarak yapılandıran 1869 tarihli Maârif-i Umûmiyye Nizamnâmesi erkek ve kız rüşdiyelerinin açılış esasları ve programlarını yeniden düzenledi. Buna göre nüfusu 500 hâneyi geçen her yerleşim biriminde birer erkek rüşdiyesi, şimdilik vilâyet merkezlerinde, daha sonra büyük şehirlerde birer kız rüşdiyesi açılacaktı. Nüfusu karma olan yerleşim birimlerinde söz konusu dinî grubun hâne sayısı 500’ü geçmek kaydıyla hem müslümanlar hem de gayri müslimler için rüşdiye açılabilecekti. Nizamnâmeye göre


bu okulların yapım masrafı ile öğretmen maaşları yerel maarif idaresi sandığınca karşılanacaktı. Öğretim süresi sıbyan mektebi üzerine dört yıldı.

Maârif-i Umûmiyye Nizamnâmesi, diğer Osmanlı eğitim kurumlarında olduğu gibi rüşdiyelerde de eğitim ve öğretimin niteliğini arttırmayı amaçlamış ve bunu gerçekleştirmek için eğitim programını yeniden düzenlemiştir. Buna göre erkek rüşdiyelerinin programı şöyledir: Mebâdî-i ulûm-i dîniyye, lisân-ı Osmânî kavâidi, imlâ ve inşâ, kavâid-i Arabiyye ve Fârisiyye (tertîb-i cedîd üzere), tersîm-i hutût, mebâdî-i hendese, defter tutma usulü, târîh-i umûmî, târîh-i Osmânî, coğrafya, jimnastik, mahallî dil (okulun bulunduğu yerdeki halkın çoğunluğunun dili), Fransızca (ticaret merkezlerinde bulunan okullarda dördüncü yılda başarılı öğrencilerden isteklilere). Nizamnâme gayri müslimler için açılacak rüşdiyelerin programını da belirlemişti. Buna göre gayri müslim milletlerin mezheple ilgili dersleri bağlı oldukları ruhanî otorite tarafından tayin edilecek öğretmenlerce yürütülecek ve söz konusu dersler bu milletlerin kendi dillerinde verilecekti.

Kız rüşdiyelerinin programı ise şöyledir: Mebâdî-i ulûm-i dîniyye, lisân-ı Osmânî kavâidi, imlâ ve inşâ, mebâdî-i kavâid-i Arabiyye ve Fârisiyye, muhtasar tarih ve coğrafya, müntehabât-ı edebiyye, hesap ve defter tutma usulü, resim (nakışa yardımcı olacak kadar), ameliyyât-ı hıyâtiyye, tedbîr-i menzil, mûsiki (mecburi değil). Erkek rüşdiyelerinde olduğu gibi kız gayri müslim rüşdiyelerinde dinî dersler bağlı olunan dine göre ilgili dinî otorite tarafından tayin edilen öğretmenler tarafından verilecek, aynı zamanda Mebâdî-i kavâid-i Arabiyye ve Fârisiyye yerine kendi dilleri öğretilecektir. Nizamnâme kız rüşdiyelerinin öğretmenlerinin kadın olmasıyla ilgili kuralı hüküm altına almış, bununla birlikte yeterli sayıda kadın öğretmen yetiştirilinceye kadar yaşlı erkeklerin öğretmen olarak tayinine izin vermiştir.

Maârif-i Umûmiyye Nizamnâmesi tarafından rüşdiyeler için belirlenen program zaman içinde bazı değişikliklere uğradı. Her şeyden önce nizamnâmenin yayımlanışını izleyen yıllardan itibaren lisân-ı Osmânî adı yerine 1913 yılına kadar lisân-ı Türkî veya Türkçe adları tercih edildi. Öte yandan Fransızca II. Abdülhamid devrinde bir süre mecburi ders haline getirildiyse de zamanla programdan tamamıyla çıkarıldı ve II. Meşrutiyet devrinde yeniden programa alındı. Bu dönemde II. Meşrutiyet’le birlikte kurulan anayasal düzenin öngördüğü vatandaşlık eğitimini vermek üzere programa ma‘lûmât-ı vataniyye dersi konuldu. Bu yıllarda rüşdiyelerin programında meydana gelen en önemli değişikliklerden biri de ma‘lûmât-ı fenniyye adıyla yeni bir derse yer verilmesidir.

Açıldıkları yıllarda yüksek öğretime öğrenci hazırlayan birer orta öğretim kurumu şeklinde kabul edilen rüşdiyeler geçen süre içinde giderek ilk öğretim kademesine doğru kaydı. 1880’li yıllarda ilki 1874’te açılan mülkî idâdîlerin birinci kademesi olarak rüşdiyeler kuruldu. Buna göre vilâyet merkezlerinde rüşdiye ile birlikte yedi, sancak merkezlerinde ise rüşdiye ile birlikte beş yıllık iki tür idâdî ortaya çıktı. Tanzimat’ın sonlarında İstanbul’da yirmi beş rüşdiye bulunuyordu ve bunların sekizi kızlara mahsustu. 1880’li yıllarda mülkî idâdîlerin bünyesinde rüşdiyelerin açılması bu okulların sayısını arttırdı. II. Abdülhamid devrinin sonlarında imparatorlukta toplam 619 rüşdiye vardı; bunların yetmiş dördü kızlara aitti. Bütün rüşdiyelerde 40.000 kadar öğrenci öğrenim görüyordu. Bu yıllarda müstakil rüşdiyeler büyük nahiye merkezlerine kadar yayıldı. 1910 yılında imparatorluktaki 463 rüşdiye öğretmeninden yalnız % 32’si Dârülmuallimîn-i Rüşdî mezunu idi. Diğer öğretmenler başka kurumlardan mezundu, bir bölümü de yeterlilik sınavına girmiş “ehliyetnâmeli” öğretmendi. Çok farklı kaynaklardan gelen ve yeterli meslekî formasyonu olmayan öğretmenler rüşdiyelerde eğitimin niteliğini düşüren faktörler arasında yer almıştır. II. Meşrutiyet devrinde diğer rüşdiyelere model oluşturmak üzere “numune rüşdiyeleri” açıldı. 1909-1910 öğretim yılında bu okulların sayısı yirmi bire ulaştı. 1913 reformuyla genel rüşdiyelerle birlikte bu okulların bir kısmı kadroları ve öğrencileri altı yıllık ibtidâî mekteplerine aktarılmak suretiyle kapatıldı, bir kısmı da numune rüşdiyeleri adıyla Cumhuriyet’e kadar varlığını sürdürdü.

II. Abdülhamid döneminde özellikle taşrada bulunan rüşdiyeler devlet dairelerine memur yetiştiren birer kurum haline geldi. II. Meşrutiyet devrinde rüşdiyeleri ilk öğretim kademesinin içine alma çabaları arttı. Nihayet 1913 yılında yürürlüğe konan Tedrîsât-ı İbtidâiyye Kānûn-ı Muvakkati ile rüşdiyeler, öğretim süresi altı yıla çıkarılan ibtidâî mekteplerinin çatısı altına alınarak bağımsız bir okul olarak tarihe karıştı. Söz konusu yasa ile birlikte başlayan ilk öğretim reformu ile yeni ibtidâî mekteplerinin


programında önemli değişiklikler meydana geldi.

Rüşdiyelerin nicelik ve nitelik olarak geliştirilmesi Osmanlı eğitim reformları bakımından büyük öneme sahiptir. Çünkü bu okullar, imparatorluk coğrafyasının önemli bir bölümünde halkın modern eğitimden faydalanabilme imkânı bulduğu tek eğitim kurumu olmuştur. Maârif-i Umûmiyye Nizamnâmesi, inşa masrafları ve öğretmen maaşları dahil olmak üzere rüşdiyelerin bütün giderlerini karşılama görevini vilâyetlerin maarif idaresi sandığına bırakmıştı. Bu sebeple vilâyetlerin kısıtlı malî imkânları rüşdiyelerin hem nicelik hem nitelik yönünden gelişmesini olumsuz etkilemiştir. Devrin birçok aydını edebî eserlerle gazete ve dergilerdeki yazılarında rüşdiyelerin fizikî şartlar ve eğitim öğretimin niteliği bakımından iyi bir durumda olmadığından söz etmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Mahmud Cevad, Maârif-i Umûmiye Nezâreti Târihçe-i Teşkîlât ve İcrââtı (haz. Mustafa Ergün v.dğr.), Ankara 2002, s. 16-30, 47-48, 86, 111-114, 135-137, 168-172, 232-258, 297-316, 350 vd., 407-411; Nevzad Ayas, Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitimi-Kuruluşlar ve Tarihçeler, Ankara 1948, s. 229-232; Türkiye Maarif Tarihi, I-II, 440-448, 457-459; Faik Reşit Unat, Türkiye Eğitim Sisteminin Gelişmesine Tarihi Bir Bakış, Ankara 1964, s. 40, 42-46; Millî Eğitimle İlgili Mevzuat: 1857-1923 (der. Reşat Özalp), İstanbul 1982, s. 168-171, 233-241; Hasan Ali Koçer, Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi, İstanbul 1991, s. 54-57, 66-67, 93-94, 129-130, 190-193; Mustafa Ergün, İkinci Meşrutiyet Devrinde Eğitim Hareketleri: 1908-1914, Ankara 1996, s. 208-215; Cemil Öztürk, Atatürk Devri Öğretmen Yetiştirme Politikası, Ankara 1996; a.mlf., Türkiye’de Dünden Bugüne Öğretmen Yetiştiren Kurumlar, İstanbul 2005, s. 203-209; a.mlf., “The Emergence of Modern Education in the Ottoman Empire (1776-1876)”, The Education in the Balkans: From the Enlightenment to the Founding of Nation States, Thessaloniki 2000, s. 89-108; Yasemin Tümer, Tanzimat’tan Sonra Osmanlılarda Kızların Eğitimi: 1839-1908 (yüksek lisans tezi, 1999), MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, s. 62-92; Selçuk Akşin Somel, The Modernization of Public Education in the Ottoman Empire: 1839-1908, Leiden 2001, s. 38-42, 44-52, 55-58, 65-75, 112-131, 262-270, 345-377; Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, Ankara 2006, s. 164-166, 232-237, 268-270.

Cemil Öztürk