ŞA‘BÎ

(الشعبي)

Ebû Amr Âmir b. Şerâhîl b. Abd(illâh) el-Hemdânî eş-Şa‘bî (ö. 104/722)

Hadis âlimi, tâbiî.

19 (640) yılında Kûfe’de dünyaya geldi. Ayrıca 17, 20, 21 (642), 28 (649), 30 ve 31 (652) yıllarında doğduğu söylenmiş, bazı kaynaklarda babasının adı Abdullah, dedesinin adı Şerâhîl olarak da kaydedilmiştir. Soyu Yemen’de yaşayan Himyerî hânedanından Benî Şa‘bân b. Amr’a dayanmaktadır. Bu kabileden Kûfe’de yaşayanlar Şa‘bî, Mısır’da yaşayanlar Üş‘ûbî, Yemen’de yaşayanlar Âlü Zî Şa‘beyn, Suriye’de yaşayanlar Şa‘bânî diye anılır. Annesinin, Hz. Ömer devrinde Irak’ta müslümanlarla Sâsânîler arasında cereyan eden Celûlâ Savaşı’nda alınan esirlerden olduğu belirtilmektedir.

Kendi ifadesine göre Şa‘bî 500 sahâbîyi görüp tanıdı (Buhârî, I, 254). Tâbiîn neslinin ünlü fakihlerinden olan İbrâhim en-Nehaî ile birlikte Abdullah b. Mes‘ûd’un önde gelen talebesi oldu. Sa‘d b. Ebû Vakkās, Saîd b. Zeyd, Ebû Mûsâ el-Eş‘arî, Adî b. Hâtim, Üsâme b. Zeyd, Ebû Mes‘ûd el-Bedrî, Ebû Hüreyre, bir yıl süreyle talebelik yaptığı Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas, Mugīre b. Şu‘be, Cerîr b. Abdullah, İmrân b. Husayn, Nu‘mân b. Beşîr, Berâ b. Âzib, Câbir b. Abdullah, Abdullah b. Ebû Evfâ, Enes b. Mâlik, Hz. Âişe, Meymûne, Ümmü Seleme, Avf b. Mâlik, Âsım b. Adî, Abdullah b. Ca‘fer b. Ebû Tâlib ve Abdullah b. Utbe gibi yetmişten fazla sahâbîden hadis öğrendi. Resûl-i Ekrem’in elçisi Amr b. Ümeyye’den siyer rivayet etti. Şa‘bî’nin kırk sekiz sahâbîden rivayette bulunduğunu söyleyenler de vardır. Bazı kaynaklarda Şa‘bî’nin Hz. Ali’yi görmekle beraber ondan hadis rivayet etmediği kaydedilmekteyse de hocaları arasında Hz. Ali’nin de olduğu anlaşılmaktadır (İbn Hacer, V, 65). Bazı sahâbîlerden sadece onun rivayette bulunduğu bilinmektedir. Şa‘bî önde gelen tâbiîlerden Alkame b. Kays, Esved b. Yezîd, Abdurrahman b. Ebû Leylâ, Kādî Şüreyh, Abîde es-Selmânî, Mesrûk b. Ecda‘, İkrime el-Berberî, Ebû Abdurrahman es-Sülemî, Kûfe Kadısı Ebû Bürde el-Eş‘arî, Kāsım b. Muhammed b. Ebû Bekir’den hadis rivayet etti. Hz. Ali’nin talebesi olan Hâris el-A‘ver’den hesap ilmini öğrendi. Kendisinden tâbiîn ve tebeu’t-tâbiîn neslinden Emevî Halifesi Abdülmelik b. Mervân, A‘meş, İbn Sîrîn, Katâde b. Diâme, Amr b. Meymûn, Amr b. Şürahbîl, Hammâd b. Ebû Süleyman, Şiî muhaddis Câbir el-Cu‘fî, İbn Şübrüme, Osman el-Bettî, Haccâc b. Ertât, Muhammed b. Sâib el-Kelbî, Muhammed b. Abdurrahman b. Ebû Leylâ, Abdullah b. Avn, Ebû Mihnef rivayette bulundu.

Şa‘bî, Abdullah b. Zübeyr tarafından Kûfe valiliğine tayin edilen Abdullah b. Mutî‘ ve Abdullah b. Yezîd el-Hatmî’nin kâtipliğini yaptı. Haccâc Irak valisi olunca Şa‘bî’yi tanıdı; onun hadis ilmi yanında kıraat ve ferâiz ilimlerini de çok iyi bildiğini, Arap diline vâkıf olduğunu, şiir, hesap ve megāzîde benzeri bulunmadığını görüp ilmine hayran kaldı; onu Kûfe’deki Şa‘bîler’in ve bütün Hemdanlılar’ın sorumlusu (arîf) olarak tayin etti. Emevî kumandanı Abdurrahman b. Muhammed İbnü’l-Eş‘as, Emevîler’e karşı isyan ettiği zaman Kûfeli âlimlerle birlikte Şa‘bî de onun yanında yer aldı. Haccâc bunu duyunca çok öfkelendi ve kendisini ele geçirdiği takdirde öldüreceğini söyledi. İbnü’l-Eş‘as, Deyrülcemâcim’de Emevî kuvvetlerine yenilince (82/701) zor durumda kalan Şa‘bî dokuz ay süreyle gizlendi; daha sonra Kuteybe b. Müslim, Horasan valisi olduğunda onun birliğine katılarak Horasan’a gitti. Haccâc, Şa‘bî’nin orada bulunduğunu öğrenip onu huzuruna getirtti. Fakat Şa‘bî’ye hayran olduğundan onun pek zarif bir üslûpla af dilemesi üzerine kendisini affetti. Emevî Halifesi Abdülmelik b. Mervân, Haccâc’dan çocuklarını eğitmek üzere kültürlü ve üstün ahlâklı bir âlim tavsiye etmesini istediği zaman Haccâc ona Şa‘bî’nin adını verdi, Halife de Şa‘bî’yi çocuklarını eğitmekle görevlendirdi. Bu arada Şa‘bî’nin üstün temsil kabiliyetini farkedip kendisini Bizans’a elçi olarak gönderdi. Bizans imparatorunun Şa‘bî’nin geniş kültürünü takdir ettiği ve konuşmasını çok beğendiği, hatta onu kıskandığı rivayet edilmektedir. Şa‘bî’nin sohbetlerinden büyük zevk alan Abdülmelik b. Mervân, onu Mısır valisi olan kardeşi Abdülazîz’e elçi sıfatıyla gönderdiğinde vali Şa‘bî’nin kendi yanında kalmasını istedi. Halife de onun sadece bir ay süreyle Mısır’da kalmasına izin verdi. Daha sonra Şa‘bî, Halife Ömer b. Abdülazîz’in arzusu üzerine Kûfe kadılığını kabul etti, ancak bir yıl sonra bu görevden ayrıldı. Abdülmelik’in onu Basra kadılığına tayin ettiğine dair rivayet güvenilir bulunmamıştır. Şa‘bî’nin vefatıyla ilgili olarak 103 (721) yılından 110 (728) yılına kadar çeşitli tarihler ileri sürülmekle birlikte yaygın kanaate göre 104’te (722)


Kûfe’de vefat etti. Şa‘bî, Emevîler devri Arap şairi A‘şâ Hemdân’ın kız kardeşiyle, A‘şâ Hemdân da onun kız kardeşiyle evlenmiştir. Yemenli muhaddis ve tarihçi Mufaddal b. Muhammed el-Cenedî Şa‘bî’nin torunlarındandır.

Şa‘bî, devrinin önde gelen hadis âlimi ve münekkitlerindendi. İbn Sîrîn’in belirttiğine göre Kûfe’de birçok sahâbî henüz hayattayken Şa‘bî’nin geniş bir ilim halkası vardı. Yahyâ b. Saîd el-Kattân isnad hakkındaki ilk araştırmayı onun yaptığını, Râmhürmüzî de isnadın onunla başladığını söylemektedir (bk. İSNAD). Şa‘bî’nin güvenilir olduğunda ittifak edildiği gibi Yahyâ b. Maîn’e göre onun adını zikredip kendisinden hadis rivayet eden kimse de güvenilir sayılırdı (İbn Ebû Hâtim, VI, 323-324). Zayıf kabul edilen mürsel rivayetler genellikle delil olarak kullanılmadığı halde Şa‘bî’nin mürsellerinin sıhhatinde ittifak edilmesi ona duyulan güveni ortaya koymaktadır.

Güçlü bir hâfızaya sahip olan ve rivayetleri Kütüb-i Sitte’de yer alan Şa‘bî duyduğunu hemen ezberler, bu sebeple hadis yazmaya gerek duymazdı. Hocalarından rivayetlerini bir defa daha tekrar etmelerini istemezdi. Ancak talebelerine kendisinden duydukları hadisleri duvara bile olsa yazmalarını tavsiye ederdi. Bilgilerini çeşitli münasebetlerle tekrarlar, bir yere beraberce gittiği muhaddislere birbirine hadis rivayet etmeyi teklif ederdi. Bununla birlikte bazı bilgileri zamanla unuttuğunu ve bu bilgilerin bir kişiyi âlim yapacak kadar çok olduğunu söylerdi. Şa‘bî geniş hadis ve fıkıh bilgisi yanında megāzî, şiir, tarih ve eyyâmü’l-Arap’ta da önde gelen râvilerden biriydi. Onun megāzî rivayetini dinleyen Abdullah b. Ömer, “Bu zat anlattığı gazvelerde bizimle beraber bulunmuş gibi konuşuyor ve bu gazveleri benden daha iyi biliyor” demişti. Şa‘bî, hâfızasında bir ay boyunca okuyacak kadar çok şiir bulunduğunu söylemekle beraber hadise nisbetle az şiir rivayet ederdi.

Sünnete göre yaşamaya gayret eden Şa‘bî müttaki bir âlimdi. Geniş ilmine ve devrinin en fakihi diye bilinmesine rağmen (Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, IV, 299) fetva vermekten çekinir, kendisine sorulan sorulara çoğu zaman, “Bilmiyorum” diye cevap verir, bilinmeyen bir konu hakkında, “Allah bilir” demenin en güzel ilim olduğunu söylerdi. Sorulan meseleleri âyet, hadis ve sahâbe kavline göre cevaplar, meseleleri kıyas yaparak çözmeyi doğru bulmaz, bu hususta yapılan tekliflere kızardı. Nitekim âyet ve hadislerden kaynak bulamadığı bir meselede kendisinden re’yi ile cevap vermesi istenince şiddetli tepki gösterdiği kaydedilmektedir (İbn Sa‘d, VI, 250). Meseleleri kıyasla çözmenin helâli haram, haramı helâl kılmaya yol açacağından endişe ederdi. Basralı hadis âlimi Abdullah b. Avn’in, arkadaşlarıyla müzakere ettikleri konularda rivayetin bulunmadığını sandıkları durumlarda hocası Şa‘bî’nin kendilerine mutlaka bir hadis okuduğunu söylemesi onun re’y ve kıyasa neden itibar etmediğini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte Şa‘bî nas bulamadığı zaman re’y ile fetva veren tâbiîn âlimleri arasında zikredilmiştir (İbn Abdülber, II, 859). Öte yandan Şa‘bî fakih olmadığını, sadece öğrendiği hadisleri rivayet ettiğini söyler, “Fakih bildiğiyle amel eden kişidir” derdi.

Şa‘bî neşeli ve nüktedan bir tabiata sahipti; fakat kendisine fetva sorulduğunda hemen ciddileşir, doğru cevap verebilmenin sıkıntısını çekerdi. Bir gün hamamda peştamalsız yıkanan birini görünce gözlerini yummuş, bu kişinin ne zamandan beri âmâ olduğunu sorması üzerine, “Allah senin hayâ perdeni yırttığından beri” cevabını vermiştir. Gereksiz bilgilere meraklı olan bir kişi ona İblîs’in karısının adını sorunca İblîs’in düğününde bulunmadığını söylemiştir. Kendisine hakarete yeltenen bir kimseye de, “Eğer doğru söylüyorsan Allah beni, yalan söylüyorsan seni affetsin” demiştir. Şa‘bî kıyafetinin düzgün olmasına dikkat eder, sakalını kınayla boyardı. Akrabalarıyla ilgilenir, onlardan borçlu ölenlerin borcunu öderdi.

Tâbiîn fakihi Mekhûl b. Ebû Müslim, Şa‘bî’den daha âlim ve İslâm büyüklerinin görüş ve yaşayışını ondan daha iyi bilen birini görmediğini söylemiştir. Süfyân b. Uyeyne kendi zamanlarının meşhur üç âliminin Abdullah b. Abbas, Şa‘bî ve Süfyân es-Sevrî olduğunu kaydetmiş, İbn Şihâb ez-Zührî de o dönemin en ünlü âlimlerinin Medine’de Saîd b. Müseyyeb, Kûfe’de Şa‘bî, Basra’da Hasan-ı Basrî, Suriye’de Mekhûl olduğunu belirtmiştir. Zehebî, Şa‘bî’yi hadiste imam ve hâfız, çeşitli ilimlere vâkıf, son derece güvenilir bir kişi diye nitelemiştir. Şa‘bî, Hz. Ebû Bekir ile Ömer’i sevmenin ve onların faziletini kabul etmenin sünnet olduğunu söylerdi. İlmi ehline öğretmeyi tavsiye eder, ehil olmayana ilim öğretmenin günah olduğunu ifade ederdi. Onun güzel sözlerinden bazıları şöyledir: “Ne lehime ne de aleyhime olmadan keşke ilmimin hesabını ucu ucuna verebilsem!”, “Biz ne fakihiz ne de âlim, biz duyduğumuz hadisleri rivayet eden kimseleriz. Fakih Allah’ın haram kıldığı şeylerden sakınan, âlim de Allah’tan korkan kişidir”, “İlim seni cennete yaklaştıran ve cehennemden uzaklaştıran şeydir.”

Şa‘bî’ye bazı eserler nisbet edilmiş, yaşadığı dönemde hesabı en iyi onun bildiği, el-Ferâǿiż ve’l-cirâĥât adlı bir kitap yazdığı söylenmiştir. Onun el-Meġāzî, el-Kifâye fi’l-Ǿibâde ve’ŧ-ŧâǾa, Kitâbü’ş-Şûrâ ve maķtelü ǾOŝmân adlı eserleri kaleme aldığı, İslâm fetihlerine dair bir kitabı Horasan’da Kuteybe b. Müslim’in yanında bulunduğu sırada ezberinden yazdırdığı kaydedilmiştir (Sezgin, I/2, s. 68-69).

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, VI, 246-256; Buhârî, et-Târîħu’ś-śaġīr, I, 253-254; Vekî‘, Aħbârü’l-ķuđât (nşr. Abdülazîz el-Merâgī), Kahire 1947-1950, II, 413-428; İbn Ebû Hâtim, el-Cerĥ ve’t-taǾdîl, VI, 322-324; Ebû Nuaym, Ĥilye, IV, 310-338; Hatîb, Târîħu Baġdâd, XII, 227-233; İbn Abdülber, CâmiǾu beyâni’l-Ǿilm (nşr Ebü’l-Eşbâl ez-Züheyrî), Riyad 1414/1994, II, 859; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, IV, 294-319; a.mlf., Târîħu’l-İslâm: sene 101-120, s. 124-132; İbn Hacer, Tehźîbü’t-Tehźîb, V, 65-69; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 435; Sezgin, GAS (Ar.), I/2, s. 68-69; Süleyman b. Muhammed el-Cârullah, “el-İmâm eş-ŞaǾbî ve Ǿinâyetühû bi’s-sünne”, Mecelletü CâmiǾati’l-İmâm Muĥammed b. SuǾûd el-İslâmiyye, sy. 48, Riyad 1425/2004, s. 15-74; F. Krenkow, “Şa’bî”, İA, XI, 266-268; G. H. A. Juynboll, “al-ShaǾbī”, EI² (Fr.), IX, 167-169; Abdülvâhid Zennûn Tâhâ, “eş-ŞaǾbî”, Mv.AU, XIV, 476-479.

M. Yaşar Kandemir