SA‘DEDDÎN-i HAMMÛYE

(سعد الدين حمويّة)

Sa‘düddîn Muhammed b. Müeyyed b. Abdillâh b. Alî Hammûye Bahrâbâdî Cüveynî (ö. 671/1272-73’ten sonra [?])

Kübrevî şeyhi.

Nîşâbur civarındaki Cüveyn kasabasına bağlı Bahrâbâd köyünde dünyaya geldi. Doğum tarihi hakkında farklı yıllar verilmekle birlikte hayatının belli başlı safhaları dikkate alındığında 587 (1191) yılı civarında doğduğu söylenebilir. Hammûye (Hamûî, Hammûî, Hameviyye) nisbesi mensup olduğu, Benî Hameviyye diye bilinen sûfî ve fukaha ailesinden gelmektedir. Aslen İran’ın Serahs bölgesinden olan bu ailenin bir kolu daha sonra Suriye’ye göç ederek Eyyûbî hükümdarlarının hizmetine girmişti (bk. BENÎ HAMEVİYYE). Ailenin Suriye koluna mensup olan Sa‘deddin’in hayatıyla ilgili en geniş bilgi torununun oğlu Hâce Gıyâseddin’in Murâdü’l-mürîdîn adlı eserinde bulunmaktadır. Muhammed Takī Dânişpejûh, bir nüshası Tahran Üniversitesi Merkez Kütüphanesi’nde bulunan (nr. 2143) bu eserdeki bilgileri özetleyerek aktarmıştır (Ferheng-i Îrân-zemîn, XIII, 301-306).

Sa‘deddin, Nîşâbur’da Sultâniye (Nizâmiye) Medresesi’nde Muînüddin Câcermî’den dinî ilimleri tahsil ettikten sonra 605 (1208-1209) yılında Hârizm bölgesine gitti. Burada Şehâbeddin Hîvekî’nin öğrencisi oldu. Şüşterî’nin kaydettiği vasiyetnâmesinde belirttiğine göre hadis, fıkıh, hilâf, lugat ve nahiv ilimlerini öğrendi (Mecâlisü’l-müǿminîn, II, 76). Kübreviyye tarikatının kurucusu Necmeddîn-i Kübrâ’nın halifelerinden olan babasının kuzeni


Ebü’l-Hasan Sadreddin Muhammed’e intisap ederek ondan hırka giydi. Ardından hacca gitti. Hac dönüşü Hârizm’de Necmeddîn-i Kübrâ’nın halkasına katıldı ve 616 (1219) veya 617’de şeyhten icâzet alıp önde gelen halifelerinden oldu. Moğol istilâsı sırasında Necmeddîn-i Kübrâ’nın tavsiyesiyle Hârizm’den ayrıldı. Herat, Nîşâbur, Âmül, Câcerm, Buhara, Tebriz, Musul, Halep, Hama, Humus, Bağdat, Dımaşk, Kudüs, Ba‘lebek, Mekke, Medine, Diyarbekir, Harran, Nusaybin ve Gîlân (Gürcistan) şehirlerini ziyaret etti. Dımaşk’ta Kāsiyûn dağı eteklerindeki zâviyesinde bir süre irşad faaliyetinde bulundu. Halep’te Evhadüddîn-i Kirmânî ile görüştü. Birçok defa gittiği Dımaşk’ta “sonsuz okyanus” diye tanımladığı Muhyiddin İbnü’l-Arabî ile sohbetlerde bulunduğu, İbnü’l-Arabî’nin de ona “tükenmez hazine” diye iltifat ettiği belirtilmektedir. Yine Dımaşk’ta Sadreddin Konevî ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ile de sohbet etti.

Vasiyetnâmesinde belirttiğine göre ömrünün yirmi beş yılını seyahatle geçiren Sa‘deddîn-i Hammûye 641 (1243-44) yılında memleketine dönüp Bahrâbâd’a yerleşti. Buradaki mescid-hankahı onararak irşad faaliyetini sürdürdü; bu sırada Moğol yöneticileriyle iyi ilişkiler kurup onların maddî desteğini sağlamayı başardı. Öldüğünde büyük dedesi Muhammed b. Hameveyh’in Bahrâbâd’daki kabri yanında defnedildi. Daha sonra oğlu Sadreddin İbrâhim kabrinin üzerine bir kubbe ve yanına imaret yaptırdı. Sa‘deddîn-i Hammûye’nin ölüm tarihi konusunda da kesin bilgi yoktur. Çağdaşı Sıbt İbnü’l-Cevzî, 651 (1253) yılını kaydettikten sonra 650’de öldüğünü söyleyenlerin olduğunu da belirtmektedir (Mirǿâtü’z-zamân, VIII, 790). Abdurrahman-ı Câmî gibi sonraki birçok müellif 650 yılını doğru kabul etmiştir; ancak halifelerinden Azîz Nesefî’nin Keşfü’l-ĥaķāǿiķ adlı eserindeki ifadeler onun 671’de (1272-73) hayatta olduğunu göstermektedir (Düzen, s. 31).

M. Fuad Köprülü’nün, Hammûye’nin Zehebiyye-i Kübreviyye’nin kurucusu Necmeddîn-i Kübrâ’nın halifesi olduğu şeklindeki ifadesi (İA, X, 26) doğru değildir. Zira Zehebiyye, Kübreviyye’den XV. yüzyılda ayrılan Şiîleşmiş bir koldur. Sa‘deddîn-i Hammûye ayrıca Sühreverdiyye tarikatının kurucusu Şehâbeddin es-Sühreverdî’ye intisap ederek ondan Mekke’de hilâfet almıştır. Fasîh-i Hâfî, Necmeddîn-i Kübrâ’nın Şehâbeddin es-Sühreverdî’nin şeyhi Ebü’n-Necîb es-Sühreverdî’den hilâfet aldığını belirtmiş ve Sa‘deddîn-i Hammûye’nin bu iki şeyh vasıtasıyla Sühreverdiyye silsilesine dahil olduğunu gösteren bir silsilesini kaydetmiştir (Mücmel-i Faśîĥî, II, 319). Öte yandan Sa‘deddîn-i Hammûye, Ebû Ali el-Fârmedî’den hırka giymiş olan büyük dedesi Muhammed b. Hameveyh’ten (ö. 530/1135-36) kendisine biri sohbet, diğeri hırka icâzeti olmak üzere iki icâzet geldiğini belirtmektedir. Sohbet icâzetini Hızır vasıtasıyla ruhanî olarak aldığı kaydedilmiş, hırka icâzeti ise Muhammed b. Hameveyh, İmâdüddin Ömer b. Hameviyye, Ebü’l-Hasan Ömer şeklinde devam eden bir silsileyle kendisine ulaşmıştır (Haydar el-Âmülî, s. 220-221).

Sa‘deddîn-i Hammûye, Bahrâbâd’daki hankahına oğlu Sadreddin İbrâhim’i halife tayin etmiştir. Sadreddin İbrâhim’in, İlhanlı Hükümdarı Gāzân Han’ın yaklaşık 100.000 Moğol askeriyle birlikte İslâmiyet’i kabul etmesinde önemli rol oynadığı bilinmektedir (DİA, XIII, 429). Sadreddin İbrâhim’den sonra bu hankahta tasavvufî faaliyetlerin asırlarca devam ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim Sa‘dî-i Şîrâzî’nin Gülistân’ına nazîre yazan Muînüddîn-i Cüveynî (Devletşah, s. 340), Bahrâbâdlı Mevlânâ Sa‘deddin (ö. 900/1495) gibi şahsiyetlerin Sa‘deddîn-i Hammûye yoluna mensup sûfîler olduğu kaydedilmiştir (Ali Şîr Nevâî, s. 399-400). Ayrıca Mevlânâ Sa‘deddin’in Hammûye’nin evrâdını okuduğuna dair bilgi (a.g.e., a.y.) Hammûye’nin tarikatta yeni bir evrâd tertip ettiğini göstermektedir. M. Fuad Köprülü, XI. (XVII.) yüzyıla kadar silsilesi Sa‘deddîn-i Hammûye’ye ulaşan Bahrâbâd dervişlerine rastlandığını belirtmiştir. Hammûye’nin bir diğer halifesi Azîz Nesefî’dir. Nesefî, 641 (1243-44) yılında Bahrâbâd’da Hammûye’ye intisap etmesinin ardından Buhara’ya dönmüş, şeyhi on yıl sonra onu Buhara’da ziyaret etmiştir. Nesefî Keşfü’l-ĥaķāǿiķ ve İnsân-ı Kâmil adlı eserlerinde Hammûye’den kendi şeyhi olarak bahsetmekte ve bazı görüşlerine yer vermektedir. Sa‘deddîn-i Hammûye ayrıca 628 (1231) yılında Mısır’da Alâeddin Mısrî’ye, 641’de (1243-44) Herat’ta Kādî Kemâleddin Ahmed’e, Cemâziyelevvel 645’te (Eylül 1247) Horasan’da Necmeddin Osman b. Muvaffak Edkânî’ye, 648’de (1250) yine Horasan’da İmam Şerefeddin’e icâzetnâme yazmış, 647’de (1249) Âmül’de Sâlih Muhammed b. Zekeriyyâ er-Râzî’ye ve 20 Rebîülâhir 649’da (12 Temmuz 1251) Şehâbeddin Muhammed Simnânî’ye hırka giydirmiştir.

Hâce Gıyâseddin, Sa‘deddîn-i Hammûye’nin Şâfiî mezhebine mensup olduğunu belirttiği halde sonraki bazı müelliflerce onun on iki imam ve mehdî hakkındaki görüşlerinden dolayı Şiî olduğu iddia edilmiştir. Ancak Hammûye’nin görüşlerinde Şiîliği çağrıştıracak bir taraf bulunmamaktadır (DİA, XXXII, 501). Zehebî’nin “ittihat tariki” (vahdet-i vücûd) üzere sohbetler ettiğini kaydettiği Hammûye ile birlikte (el-Ǿİber, III, 265) Kübrevîlik’te vahdet-i vücûd anlayışı daha yoğun biçimde benimsenmiştir. Sa‘deddîn-i Hammûye’nin vahdet-i vücûd görüşünün yanı sıra diğer önemli bir görüşü nübüvvet-velâyet ilişkisine dairdir. Ona göre velâyet nübüvvetin nihayetinde başlamaktadır (el-Miśbâĥ fi’t-taśavvuf, s. 137-138). Dolayısıyla evliyanın bâtınî hakikatlerini izhar etmesinin, ancak nübüvvetin hâtemü’l-enbiyâ Hz. Muhammed ile mühürlenmesinden sonra başlayabileceğini vurgular. Her peygamberin kendine has bir velâyet yönüne sahip bulunduğunu belirten Hammûye peygamberlerin Allah’a yönelik tavrıyla velî, insana yönelik tavrıyla nebî olduklarını ve nebînin velâyetinin nübüvvetinden üstün olduğunu söyler. Öte yandan Hammûye hâtemü’l-evliyânın özelliklerini küçük bir risâlede açıklamıştır (Risâle fî ħatmi’l-velâye, Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 2058, vr. 206a-207b).

Hammûye’nin bir diğer yönü harflerin içerdiği bâtınî-tasavvufî anlamlar üzerinde durmasıdır. Bu hususta müstakil risâleler kaleme almış (meselâ bk. Risâle fî Ǿilmi’l-ĥurûf, Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 1342, vr. 263b-266b; Kitâbü’t-Teheccî, Süleymaniye Ktp., Cârullah Efendi, nr. 2077, vr. 96b-101a, Mahmud Paşa, nr. 278, vr. 26b-42a, Pertev Paşa, nr. 606, vr. 13b-18a), ayrıca birçok eserinde dinî-tasavvufî konuları bu bağlamda yorumlamıştır. Şüşterî, onun Maĥbûbü’l-muĥibbîn ve maŧlûbü’l-vâśılîn isimli eserinde harflerin ihtiva ettiği işaretleri gelecek olan mehdînin çözeceğini söylediğini belirtmektedir (Mecâlisü’l-müǿminîn, II, 76).

Eserleri. Sa‘deddîn-i Hammûye’nin halifesi Azîz Nesefî onun eserlerinin sayısını 400 cilt olarak vermektedir. Bunların bir kısmı Arapça, bir kısmı Farsça’dır. Hâce Gıyâseddin, verdiği icâzetnâmeler dahil olmak üzere 626-649 (1229-1251) yılları arasında kaleme aldığı otuz iki eserinin adını kaydetmiştir. Bunların dışında kütüphanelerde daha başka kitaplarının nüshaları bulunmaktadır. Abdurrahman-ı Câmî onun eserlerinin sırlı ifadeler, zor kelimeler, rakam, şekil ve devirler ihtiva ettiğini, basiret gözü ve keşif nuruyla açılmayan akıl ve fikrin bunları anlayamayacağını belirtmiştir (Nefeĥât, s. 429). Belli başlı eserleri şunlardır:


1. el-Miśbâĥ fi’t-taśavvuf (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 3832, vr. 249a-319a). Çeşitli isimlerin, terimlerin, dinî ve dünyevî varlıkların, Arap harflerinin ve harfleri birbirinden ayıran noktaların yorumunu içermektedir. Farsça olan eser Necîb Mâyil-i Herevî tarafından yayımlanmıştır (Tahran 1362 hş./1403/1982). 2. Maĥbûbü’l-muĥibbîn ve maŧlûbü’l-vâśılîn (Maĥbûbü’l-ķulûb, Maĥbûbü’l-evliyâǿ) (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 2058; Şehid Ali Paşa, nr. 1342; Cârullah Efendi, nr. 1078). Eserde harflerin esrarı ve ihtiva ettiği mânalar çerçevesinde tasavvufî konuları ele almıştır. 3. Secencelü’l-ervâĥ ve nuķūşü’l-elvâĥ (Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 2645; Cârullah Efendi, nr. 1541). 630’da (1232-33) Humus’ta yazılan eserde (Keşfü’ž-žunûn, II, 980) Kur’an âyetlerinin tefsir ve te’vili, Allah’ın isim ve sıfatlarının şerhi yapılmakta, sırlı ifadeler, cetveller ve devirlere yer verilmektedir. Bir bölümü Kur’an’da geçen duaları ve zikirleri ihtiva etmektedir. 4. Mefâtîĥu’l-esrâr (Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 491; Süleymaniye Ktp., Hâşim Paşa, nr. 4). Kırk hadis şerhidir. 5. Teǿvîl-i Eĥâdîŝ-i ǾAşere (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 1760). 6. Risâle fî beyâni taĥķīķi’ś-śalât (Süleymaniye Ktp., Serez, nr. 3931). Namazın zâhir ve bâtın yönlerine, rükünlerinin hikmetlerine dair Farsça bir eserdir.

Müellifin diğer bazı eserleri de şunlardır: ǾUlûmü’l-ĥaķāǿiķ ve ĥikemü’d-deķāǿiķ (MecmûǾatü’r-resâǿil içinde, Mısır 1328 hş., s. 487-498); Risâle fî beyâni inbisâŧi’l-vücûdi’l-muŧlaķ Ǿale’l-mežâhir (Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 491, vr. 1b-3b); Risâle fi’s-semâǿ (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 3741, vr. 185a-186a); Veśâyâ (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 3741, vr. 186a-190a); Risâletü’s-seyr ve’ŧ-ŧayr (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 6465, vr. 3b-4b); Risâle-i Źikr-i Cibrîl (Süleymaniye Ktp., Reşid Efendi, vr. 205a-208b); Risâle-i Ķalb-i Münķalib (Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 491, vr. 4b-7b); el-Vesîle fî keşfi’l-vaśîle (Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 491, vr. 120b-123b). Sa‘deddîn-i Hammûye’nin Arapça ve Farsça tasavvufî şiirleri ve rubâîleri de vardır. Seyyid Nizâmeddin Mahmûd onun rubâîlerinin şerhine dair Cevâhirü’l-künûz adıyla bir eser yazmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Sa‘deddîn-i Hammûye, el-Miśbâĥ fi’t-taśavvuf (nşr. Necîb Mâyil-i Herevî), Tahran 1403/1982, s. 100-102, 111, 137-138; ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 9-52; a.mlf., Risâle der Taśavvuf, Süleymaniye Ktp., Serez, nr. 3931, vr. 33b-43b; Menâķıb-ı Evĥadüddîn-i Kirmânî (nşr. Bedîüzzaman Fürûzanfer), Tahran 1347 hş., s. 96; Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mirǿâtü’z-zamân, VIII, 790; Cendî, Şerĥu Fuśûśi’l-ĥikem (nşr. Seyyid Celâleddin Âştiyânî), Meşhed 1361, s. 107; Saîdüddin el-Fergānî, Meşâriķu’d-derârî (nşr. Seyyid Celâleddin Âştiyânî), Meşhed 1398/1978, s. 128; Azîz Nesefî, el-İnsânü’l-kâmil (nşr. Marijan Molé), Tahran 1962, s. 316, 320-321, 371; Ferîdûn-i Sipehsâlâr, Risâle-i Sipehsâlâr (nşr. Saîd-i Nefîsî), Tahran 1325, s. 24-25, 30; Nûreddin İsferâyînî, Kâşifü’l-esrâr (nşr. H. Landolt), Tahran 1980, s. 54-55; Zehebî, el-Ǿİber, III, 265; Müstevfî, Târîħ-i Güzîde (Nevâî), s. 669-671; Yâfiî, Mirǿâtü’l-cenân, IV, 121; Haydar el-Âmülî, el-Muķaddimât min Kitâbi Naśśı’n-nuśûś fî şerĥi Fuśûśi’l-ĥikem (nşr. H. Corbin - Osman İsmâil Yahyâ), Tahran 1352/1974, s. 220-221; Fasîh-i Hâfî, Mücmel-i Faśîĥî (nşr. Mahmûd Ferruh), Meşhed 1340 hş., II, 268-269, 319; Câmî, Nefeĥât, s. 423-424, 428-430, 472-473, 556; Devletşah, Teźkire, s. 222, 340; Ali Şîr Nevâî, Nesâyimü’l-mahabbe min şemâyimi’l-fütüvve (nşr. Kemal Eraslan), İstanbul 1979, s. 399-400; Şüşterî, Mecâlisü’l-müǿminîn, Tahran 1365 hş., II, 75-77; Keşfü’ž-žunûn, II, 980, 1612; İbnü’l-İmâd, Şeźerât (Arnaût), V, 434; Îżâĥu’l-meknûn, I, 166; II, 17, 19; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, II, 124; Ma‘sûm Ali Şah, Ŧarâǿiķ, II, 340-341, 359; III, 51; Cl. Cahen, Les peuples musulmans dans l’histoire médiévale, Damas 1977, s. 457-482; İbrahim Düzen, Aziz Nesefî’ye Göre Allah Kâinât ve İnsan, Ankara 1991, s. 30-32, 35; M. Takī Dânişpejûh, “Keşfü’l-ĥaķāǿiķ”, Ferheng-i Îrân-zemîn, XIII, Tahran 1344 hş., s. 298-310; Necîb Mâyil-i Herevî, “Cevâhirü’lkünûz: Şerĥ-i Dâǿî-i Şîrâzî ber RubâǾiyyât-ı SaǾdeddîn-i Ĥammûye”, MaǾârif, III, Tahran 1365, s. 79-108; M. Fuad Köprülü, “Sa’d-eddin: Sa‘d al-Din Hamavî”, İA, X, 26-27; H. Landolt, “SaǾd al-Dīn al-Ĥammūǿī”, EI² (İng.), VIII, 703-704; Abdülkadir Yuvalı, “Gāzân Han”, DİA, XIII, 429; Muhammed Seyyid el-Celyend, “İbn Hameveyh, Muhammed”, a.e., XX, 23; Hamid Algar, “Necmeddîn-i Kübrâ”, a.e., XXXII, 501-502, 504; Şehîdî Sâlihî, “Cüveynî Ĥamevî”, DMT, V, 532.

Reşat Öngören