SÂDIK VİCDÂNÎ

(1866-1939)

Tarikat silsilelerine dair Tomar-ı Turuk-ı Aliyye adlı eseriyle tanınan müellif.

9 Kasım 1866’da Safranbolu’da doğdu. Ziraat Bankası Kastamonu Şubesi İdare Meclisi kâtibi Kayıkçızâde Mustafa Sâdık Efendi’nin oğludur. Kastamonu Rüşdiyesi’nde iki yıl okudu. Sülüs ve nesih hatlarından icâzet aldı. Kādiriyye tarikatına mensup bir aile çevresinde yetişmesine rağmen Nakşî-Hâlidî şeyhi Ahmed Mâhir Efendi’ye intisap etti. Kastamonu Vilâyeti İstînaf Mahkemesi’nde başkâtip olan babasının yanında kalem mülâzımı olarak çalışmaya başladı (Temmuz 1880). İki yıl sonra aynı mahkemenin ceza dairesinde zabıt kâtipliği görevine tayin edildi. 1887’de Merkez-i Bidâyet Mahkemesi Hukuk Dairesi âza mülâzımlığına seçildi. Aynı yıl Kastamonu Mülkî Rüşdiyesi’nde hüsnühat, askerî rüşdiyede imlâ dersleri verdi. Ertesi yıl Kastamonu Vilâyeti Mektupçuluk Kalemi’nde müsevvidliğe geçerek hayatı boyunca sürdürdüğü mektupçuluk görevine başladı. 1893’te seyrü sülûkünü tamamlayarak Ahmed Mâhir Efendi’den Nakşî-Hâlidî icâzetnâmesi aldı. Mektupçuluk görevinin yanında 1894’te Kastamonu vilâyet gazetesinin başmuharrirliğine getirildi. 1312 (1894) tarihli Kastamonu Salnâmesi’ni hazırladı. Kastamonu Telgraf başmüdürünün saraya gönderdiği jurnalin ardından valinin tasdikiyle vilâyet memurlarının dağıtılması sırasında Diyarbekir Mektûbî mümeyyizliğine tayin edildi. Tayini kabul etmemesi üzerine aynı görevle Görice’ye gönderildi. Kastamonu’daki vilâyet mektupçuluğu ve vilâyet gazetesindeki görevi, Rumeli-Manastır vilâyetindeki Görice sancağı tahrirat müdürlüğüne tayiniyle 3 Mart 1897’de sona erdi.

Sâdık Vicdânî’ye Görice’deki yeni göreviyle birlikte Rumeli kazalarından Kolonya, Istarve, Kesriye ve Komanova’nın âşârını toplama görevi verildi. Bu sırada Arnavutlar arasındaki kan davası gütme âdetinin ortadan kaldırılması için kurulan Musâlaha-i Dem komisyonlarında görev aldı. Mayıs 1900’de Kosova Vilâyeti İdare Meclisi başkâtibi oldu. Mayıs 1902’de Basra vilâyeti mektupçuluğuna tayin edildi. Basra’da Hamidiye Hicaz demiryolunun inşası için halktan yardım toplamada gösterdiği başarıdan dolayı çeşitli nişan, derece terfii ve maaş artımıyla ödüllendirildi.


Ocak 1904’te yeniden Manastır vilâyet mektupçuluğuna gönderildi. Basra’dan dönerken deniz yoluyla Bombay’a gitti. Bir hafta kadar burada kalarak Kādiriyye’nin Hindiyye koluna mensup dervişlerle tanıştı. Manastır vilâyeti mektupçuluğu esnasında hürriyet yanlısı bir tavır sergilediğinden 11 Temmuz 1908’de Manastır’dan Trabzon mektupçuluğuna sürgün edildi. Meşrutiyet’in ardından bazı yüksek memurların tasfiyesi sürecinde Ocak 1909’da Trabzon mektupçuluğundan azledildi. Dört yıl kadar mâzuliyet maaşıyla geçindikten sonra Ocak 1913’te Ankara Vilâyeti Tahrirat müdürlüğüne getirildi. Temmuz 1919’da Hudâvendigâr (Bursa) vilâyet mektupçuluğuna tayin edildi. Bursa’da vali vekilliği yaptı. Bursa işgal edilince görevinden ayrılarak İstanbul’a döndü. 7 Mart 1925’te yeni bir vazifeye tayinini istemesi üzerine Aydın’da Tasfiye Komisyonu üyeliğine gönderildi, bu görevden emekli oldu. 1934’te soyadı kanunu çıktıktan sonra aile lakapları olan Kayıkçıoğlu soyadını aldı. 22 Ekim 1939’da İstanbul’da vefat etti ve Merkezefendi Kabristanı’na defnedildi. Oğlu Mehmet Rıdvan’ın iki yaşında iken ölümünden büyük üzüntü duyan Sâdık Vicdânî, ilk eserlerinde Kastamonulu Sâdık Vicdânî, bu tarihten sonra Ebû Rıdvan Mustafa Sâdık Vicdânî adını kullanmıştır. Sâdık Vicdânî’nin bürokrasideki faaliyetlerinin yanında memleketi Kastamonu’da vilâyet gazetesinde başlayan verimli bir yazı hayatı vardır. Mektupçuluk vazifesi gereği tayin edildiği illerdeki vilâyet gazetelerinde dinî, ahlâkî ve içtimaî konularda makaleler ve şiirler yazmış, eserlerini görev yaptığı vilâyetlerin matbaalarında bastırmıştır. Cerîde-i Sûfiyye mecmuasında şiir ve makaleleri yayımlanmıştır.

Eserleri. 1. Tomar-ı Turuk-ı Aliyye*. Tarikatlar, silsileleri ve şubeleri hakkında dört kitaptan oluşan külliyat (Melâmîlik, İstanbul 1338-1340; Kādiriyye Silsilenâmesi, İstanbul 1338-1340; Halvetiyye Silsilenâmesi, İstanbul 1338-1340; Sûfî ve Tasavvuf, İstanbul 1340-1342) Sâdık Vicdânî’nin en önemli çalışmasıdır. Eser İrfan Gündüz tarafından sadeleştirilerek Tarikatlar ve Silsileleri adıyla neşredilmiştir (İstanbul 1995). 2. Perişan (İstanbul 1308). İlk dönemlerde yazdığı şiirlerini, Gülistân ve Bahâristân’dan yaptığı şiir tercümelerini, Kastamonu gazetelerindeki bazı yazılarını, şeyhi Ahmed Mâhir Efendi’ye takdim ettiği mektupları ihtiva etmektedir. 3. Nağamât-ı Vicdâniyye (Kastamonu 1312). Eserde Ahmed Mâhir Efendi’nin gazellerine terbî‘, tahmîs ve tesdîsler, yakınları için yazdığı mezar taşı kitâbeleri, tarihler, önemli siyasal ve sosyal olaylara dair şiirler, İkinci Perişan ya da Kahkaha adlı basılmamış şiir kitabından alınan manzumeler yer almaktadır. 4. Cennetmekân Murad Hân-ı Hâmis Hazretlerinin Hapis Hâli ve Son Vedâı (İstanbul 1326). 5. Berk-ı Fezâ (İstanbul 1327). Eserin mukaddimesinde kitaptaki yazıların edîbane dörtlüklerden ibaret olup toplumu ilgilendiren ciddi konuları, sızlanış ve serzenişleri, garamiyyâtı ve kendi hayatına dair manzum ve mensur yazıları içereceği belirtilmektedir. Kitapta ayrıca 1324 (1906) tarihli “Hürriyet”, “Sürûd-i Hürriyet”, “Padişah ve Millet” ile Midhat Paşa için söylenmiş “Tazmin” başlıklı şiirler yer almaktadır. 6. Fihrist-i Kur’ân-ı Kerîm (İstanbul 1330). 7. Mahallât ve Kurâ Hey’ât-ı İhtiyâriyyesinin Bâhusus Muhtarların Kavânîn-i Devlet ve Evâmir-i Hükûmet ile Muayyen Vezâif-i Umûmiyyesini Câmi ve Muvazzah Tâlîmâtnâmedir (Ankara 1329-1331). 8. Neşîde-i Cihâd-ı Ekber (Ankara 1330). 9. Dâstânnâme-i Vicdânî (Ankara 1330). 10. Musahhah ve Muvazzah Tefe’ülnâme-i Muhyiddîn-i Arabî (1332). Muhyiddin İbnü’l-Arabî’ye nisbet edilen eserin tahkik ve açıklamasını, tefe’ül âdâbı ve usulünü içermektedir. 11. Gülbang-i Cihâd-ı Ekber (Ankara 1333). 12. Cuma Namazı (İstanbul 1335-1337). 13. Bayram Namazları (İstanbul 1335-1337). 14. Parasız (İstanbul 1337-1340). Eski jandarma kumandanlarından Âgâh Paşa’nın aynı vezin ve kafiyede söylediği şiirden uyarlanan “parasız” redifli şiirini ihtiva etmektedir. 15. Hitâbiyyât (Bursa 1336-1338). Ankara’da verdiği bir konferansın genişletilmiş şeklidir. 16. Hazret-i Muhammed (a.s.) Niçin Çok Evlendi? (İstanbul 1928). Ahmet Karadut tarafından sadeleştirilerek aynı adla (Ankara 1998) ve Dursun Gürlek tarafından Peygamberimiz Niçin Çok Evlendi? ismiyle (İstanbul 1993) neşredilmiştir. 17. Lübbü’l-ahzâb li-cemîi’l-ihvân ve’l-ahbâb (İstanbul, ts.). Birçok defa basılan bir hizb mecmuasıdır. Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi’nin hizbiyle (Vird-i Ebüssuûd) sıkıntılı zamanlarda okunan salât-ı nâriyyenin metin ve tercümelerini ihtiva eder.

BİBLİYOGRAFYA:

Tomar-Kādiriyye, s. 4, 26, 52, 56, 73; İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, s. 2005-2008; Aziz Demircioğlu, 100 Yıllık Kastamonu Basınında Kim Kimdir 1872-1972, Kastamonu 1980, s. 54-55; Mustafa Aşkar, Tasavvuf Tarihi Literatürü, Ankara 2001, s. 234-236; Ali Birinci, Tarihin Gölgesinde Meşâhir-i Meçhûleden Birkaç Zât, İstanbul 2001, s. 23-30; a.mlf. - İsmail Kara, “Mektupçu, Mutasavvıf, Yazar, Şair Sadık Vicdanî”, TT, XIII/78 (1990), s. 35-38; Mustafa Kara, “İşgal Günlerinde Vali Vekili Sâdık Vicdanî”, Bursa Araştırmaları, sy. 11, Bursa 2005, s. 22-24; Abdülkerim Abdülkadiroğlu, “Ahmed Mâhir Efendi”, DİA, II, 98.

Semih Ceyhan