SAFFÂR, Ebû İshak

(أبو إسحاق الصفّار)

Ebû İshâk Rüknüddîn (Rüknülislâm) İbrâhîm b. İsmâîl b. Ahmed ez-Zâhid es-Saffâr el-Ensârî el-Buhârî (ö. 534/1139)

Hanefî fakihi ve Mâtürîdî kelâmcısı.

460 (1068) yılı civarında Buhara’da doğdu. Daha çok Saffâr ve Zâhid Saffâr diye bilinir. Yetiştirdiği âlimlerle tanınan bir aile içinde büyüdü. Babası, dedesi ve büyük dedesi kendi dönemlerinde Hanefî mezhebinin ileri gelenlerindendi. Özellikle dedesi Ebü’n-Nasr es-Saffâr’dan yaptığı nakillerden onun önemli bir Hanefî-Mâtürîdî âlimi olduğu anlaşılmaktadır (Telħîśü’l-edille, vr. 8b). İlk olarak babasından ilim tahsiline başladı. Ebû Hafs Ömer b. Mansûr el-Bezzâz, Ebû Bekir Muhammed b. Ahmed el-Mervezî, Ebû Ya‘kūb Yûsuf b. Mansûr es-Seyyârî ve Ebû Muhammed Abdülazîz b. Müstakar el-Kermînî de hocaları arasında yer alır. Hak bildiği şeyleri söylemekten çekinmediği, ilâhî emirlere aykırı gördüğü uygulamalara karşı tepkisini sertçe ortaya koyduğu için Sultan Sencer tarafından bir süre Merv’de ikamete mecbur edildi. Orada Abdülkerîm es-Sem‘ânî ile görüşme imkânı buldu. Daha sonra döndüğü Buhara’da vefat etti.

Zühd ve takvâsıyla tanınan Ebû İshak es-Saffâr hayatı boyunca dinî ilimlerle meşgul olmuş ve çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir. Buhara’da cuma imamlığı yapan oğlu Hammâd ve ünlü Hanefî fakihi Kādîhan öğrencileri arasında yer alır. Fakih olmakla birlikte daha çok kelâmcılığıyla tanınmıştır. Günümüze intikal eden Telħîśü’l-edille adlı eseri bunu teyit etmektedir. Onun kelâma dair belli başlı görüşleri şöylece sıralanabilir: Kelâm ilmiyle uğraşmak ve bu konuda bilgi üretmek peygamberlere vâris olmak demektir. İnsanların iman etmekle yükümlü kılınması Allah’ın varlığına dair bilgilerin zaruri değil nazarî olduğunu gösterir. Akıl “bilgi” anlamına gelmez, aksine o nuranî bir cevherdir. Peygamber gönderilmeseydi bile insanlar akıl yürüterek Allah’ın varlığına iman etmekle


yükümlü olurlardı. İlâhî isimler tevkīfî olup naslarda yer almayan isim ve sıfatlar Allah’a nisbet edilemez. İmanın gerçekleşmesi için “Allah” lafzını söylemenin şart kılınması esmâ-i hüsnânın tevkīfî olduğuna dair bir delildir. Engelleyici bir sebep bulunmadığı takdirde kelime-i tevhidi dille ifade etmek imanın geçerliliği için şarttır (Telħîśü’l-edille, vr. 75a-77b, 139a-141a). İnsanlara ait fiillerin Allah’ın yaratmasıyla gerçekleştiğine inanmayan kimse mümin sayılmaz (a.g.e., vr. 147b). İlâhî mesajları iletmekle görevli (rusül) meleklerin peygamber olmayan insanlardan üstün olduğunu söyleyen Mâtürîdî’nin görüşü bu konudaki diğer görüşlerden daha isabetlidir (a.g.e., vr. 157b). Her ne kadar Muhammed b. Mukātil er-Râzî gibi bazı âlimler velîlerin mûcizeye benzer kevnî kerametler gösterebileceğini söyleyenleri tekfir etmişse de Ehl-i sünnet âlimlerinin çoğu bu tür kerametlerin zuhur etmesini mümkün görür (a.g.e., vr. 157b-158a). Allah’ın Tûr’a tecelli etmesini, alâmetlerinin tecelli etmesi şeklinde yorumlamak isabetsizdir. Zira ilgili âyetten Allah’ın ilâhî zâtıyla keyfiyetsiz bir şekilde tecelli ettiği anlaşılmaktadır (a.g.e., vr. 169b). Saffâr, Ebû Hanîfe’yi Ehl-i sünnet’in kurucusu olarak kabul eder ve eserinde daha çok onun görüşlerine yer verir. Ebû Hafs el-Kebîr’in zamanımıza ulaşmayan er-Redâ Ǿalâ ehli’l-ehvâǿ adlı eserinden nakillerde bulunduğu için Saffâr’ın kelâm tarihi açısından önemli bir yere sahip olduğu kabul edilir. Ayrıca Ebû Hanîfe’ye dair pek çok rivayeti nakletmesiyle de dikkat çeker.

Eserleri. 1. Telħîśü’l-edille li-ķavâǾidi’t-tevĥîd. Çeşitli yazma nüshaları bulunan eserde (meselâ bk. Âtıf Efendi Ktp., nr. 1220) bütün kelâm konuları ayrıntılı biçimde ele alınmakta ve Mâtürîdiyye konusunda önemli bilgiler nakledilmektedir. Eserde Mâtürîdiyye yerine Hanefiyye ve daha çok Ehl-i sünnet adı öne çıkarılır. Mâtürîdî’ye de nâdiren atıfta bulunularak genellikle Ehl-i sünnet mezhebi Ebû Hanîfe’ye nisbet edilir. Eserde esmâ-i hüsnâ alfabetik sıraya göre oldukça geniş biçimde işlenmiş, birçok kelâm konusu esmâ-i hüsnâ ile irtibatlandırılarak anlatılmıştır. 2. el-İbâne. Nübüvvet ve risâlet konularına dair bir eserdir (a.g.e., vr. 156b). 3. Ecvibe. Fıkha dair olup bir nüshası bilinmektedir (her ikisi için bk. Brockelmann, GAL, I, 548; Suppl., I, 758). Saffâr’ın ayrıca Kitâbü’s-Sünne ve’l-cemâǾa, Śakkü’l-cenne (Farsça) ve Telħîśü’z-zâhid adlı eserleri kaynaklarda zikredilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Ebû İshak es-Saffâr, Telħîśü’l-edille, Âtıf Efendi Ktp., nr. 1220, vr. 3a-b, 7a, 8b, 19b-22b, 72a-b, 75a-77b, 139a-141a, 143b, 147b, 156b, 157b-158a, 169b; Sem‘ânî, el-Ensâb, VIII, 77-78; a.mlf., et-Taĥbîr fi’l-muǾcemi’l-kebîr (nşr. Münîre Nâcî Sâlim), Bağdad 1395/1975, I, 71; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XXI, 92-93; Kureşî, el-Cevâhirü’l-muđıyye, I, 73-74; Temîmî, eŧ-Ŧabaķātü’s-seniyye, I, 185-186; Keşfü’ž-žunûn, I, 472; Leknevî, el-Fevâǿidü’l-behiyye, s. 7-9; Brockelmann, GAL, I, 548; Suppl., I, 758; Îżâĥu’l-meknûn, I, 270; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 9; Ziriklî, el-AǾlâm (Fethullah), I, 32.

İlyas Üzüm