SAFKA

(الصفقة)

Akid anlamında bir fıkıh terimi.

Sözlükte “ses çıkaracak şekilde vurmak, (taraflar) alışveriş sırasında ellerini hızlıca birbirine vurmak” anlamına gelen safk kökünden türeyen safka, ticarî işlemlerde ve siyasî muahedelerde bağlayıcılığı şeklî olarak göstermek üzere âdet haline gelmiş olan el sıkışma uygulamasını ifade etmektedir. Ancak safka zamanla satım başta olmak üzere kira, nikâh gibi işlemleri içine alacak şekilde akid terimiyle eş anlama sahip bir terim haline gelmiştir. Bununla birlikte safka daha çok akid bütünlüğü / bölünmezliği (ittihâdü’s-safka) ve bir akid içinde iki akid yapılması (safkatân fî safka) konularında öne çıkmaktadır.

Akid bütünlüğü, İslâm hukukunda üzerinde ittifak edilmiş bulunan kabulün icaba uygun olması ilkesinin bir gereğidir. Buna göre karşı tarafın fiyatı ya da satılan malı bölme, azaltma veya çoğaltma şeklinde icabı değiştirerek kabul beyanında bulunması, yine taraflardan birinin birden fazla olması halinde birinin icap veya kabulüne diğerinin katılmaması icap-kabul uygunluğuna, dolayısıyla akdin oluşmasına engel olur. Bunun dışında bazı durumlarda akdin bölünmesi câiz görülmüştür. 1. Satışı câiz olanla olmayan şeylerin aynı akde konu olması. a) Sirke ile şarap, helâl et ile murdar et (meyte) gibi mütekavvim mal ile mütekavvim olmayanın birlikte sözleşmeye konu edilmesi. Bu durumda Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre akid bölünür ve satımı câiz olan kısım hakkında akid sahih, câiz olmayan hakkında ise bâtıl olur. Ebû Hanîfe ve Mâlikîler’e göre ise haramın helâle karışması ya da helâl kısmın fiyatının bilinememesi sebebiyle akid bütünüyle bâtıl olur. Ebû Yûsuf ve Muhammed’e göre pazarlık esnasında her birine ait fiyatın ayrı ayrı belirtilmesi durumunda her biri ayrı akid olacağı için akidlerden biri sahih, diğeri bâtıl olmak üzere bölünebilir. b) Satıcının kendi mülkiyetindeki mal ile başkasının mülkiyetindekini birlikte sözleşmeye konu etmesi. Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre başkasına ait bir malı izinsiz satmak bâtıl olduğu için akid bölünerek sadece câiz olan kısım bakımından sahih olur. Hanefî ve Mâlikîler’e göre ise akid satıcının kendi mülkiyetindeki kısım hakkında re’sen, diğerinin mülkiyetine denk gelen kısmında ise sahibinin iznine bağlı olarak sahihtir. c) Hayvanın, karnındaki yavruyla birlikte satılması gibi bilinenle bilinmeyenin birlikte akde konu edilmesi. Bu durumda akdin bölünmeyip bâtıl olacağı hususunda ittifak vardır. 2. Satışı câiz olan aynı ya da farklı şeylerin aynı akde konu olması. Bu durumda Mâlikî ve Hanbelîler’e göre sadece malın bir kısmının eksik, kusurlu ya da başkasına ait olduğunun ortaya çıkması halinde alıcı malın tamamını geri verebilir veya kalan kısmı -Mâlikîler’e göre yarıdan fazla olmak şartıyla- ona denk gelen bedelle kabul ederek akdi bölebilir. Şâfiîler’e göre malların fiyatlarının ayrı ayrı belirtilmiş olması şartıyla aynı sebeplerle akdin bölünmesi câizdir. Hanefîler’e gelince, Ebû Yûsuf ve Muhammed fiyatların ayrı ayrı belirtilmesi halinde sebepli veya sebepsiz akdin bölünebileceğini kabul ederken Ebû Hanîfe fiyatlarla birlikte ayrı ayrı satış ifadesinin de kullanılmış olmasını şart koşmuştur (Mecelle Ebû Hanîfe’nin görüşünü esas almıştır, md. 177-180). 3. Tarafların (satıcı-alıcı) birden çok olması. Şâfiî ve Hanbelîler’e göre malın bir kısmının kusurlu çıkması ya da alıcıların muhayyer olması halinde alıcı ve satıcılardan birine ait hisse reddedilerek akid bölünebilir. Sadece kusur sebebiyle akdin bölünmesini kabul eden Mâlikîler’e göre tarafların kendi aralarında ticaret ortaklığı bulunmaması şarttır. Hanefîler ise tarafların sayıca çok olmasını akdin bölünmesi için yeterli görmez (ayrıntılar için bk. Şirbînî, II, 40-42, 60; Buhûtî, III, 176-180; Muhammed b. Abdullah el-Haraşî, V, 147-149; Bilmen, VI, 32-36, 53, 75).

Bir akid içinde iki akid yapılması Hz. Peygamber tarafından yasaklanmıştır (Müsned, I, 398; Tirmizî, “BüyûǾ”, 18). Bu hadiste yasaklanan akdin mahiyeti İslâm hukukçuları tarafından birkaç şekilde yorumlanmıştır. 1. Peşin ve veresiye fiyatı ya da farklı fiyatları bir arada söyleyip alıcının kabul ettiği fiyatı açıkça belirtmeden malı almayı kabul ettiği akid. Böyle bir akid içerdiği bilinmezlikten dolayı cumhura göre bâtıldır. Tâbiînden Tâvûs b. Keysân ve Hammâd b. Ebû Süleyman’a göre akdi takiben ödeme yapmadan ayrılan alıcı zımnen veresiye almayı kabul etmiş olacağı için bu tür bir akid yapmada sakınca yoktur (İbn Kudâme, IV, 314). 2. Satış, karz, kira, nikâh gibi farklı akidleri bir araya toplayan akid. a) Eğer biri diğerini gerektirecek şekilde şartlı olarak yapılmışsa faiz şüphesi veya ihtiyaç sahiplerini sömürmeye yol açabileceği gerekçesiyle çoğunluk tarafından câiz görülmez. b) Biri diğerinin şartı olmadan iki farklı akid bir arada yapılmışsa fakihlerin çoğunluğu bunu kural olarak câiz görür. 3. Vadeli satılan bir malın peşin para karşılığında daha düşük bir bedelle geri satın alınması. Bu tür sözleşmeler faiz şüphesi sebebiyle çoğunluk tarafından câiz görülmemiştir (bk. ÎNE).

Akdin bütünlüğünün korunması ve iki akdin bir arada yapılmasıyla ilgili hadisler ve İslâm hukukçularının bu konudaki


ihtiyatlı yaklaşımları incelendiğinde faizden, belirsizlikten, haksız kazançtan sakındırma ve zayıf tarafı korumanın amaçlandığı görülür. Bu sebeple söz konusu endişelerin bulunmadığı ya da uzak bir ihtimal olduğu durumlarda cevaz verme eğilimi güç kazanmıştır (ayrıca bk. AKİD; BEY‘).

BİBLİYOGRAFYA:

et-TaǾrîfât, “śfķ” md.; Lisânü’l-ǾArab, “śfķ” md.; Müsned, I, 398; Şâfiî, el-Üm, III, 61; IV, 24; VI, 196; Serahsî, el-Mebsûŧ, XIII, 3, 8, 54; XIV, 28; Kâsânî, BedâǿiǾ, V, 136-137, 145-146, 158, 286-289; Muvaffakuddin İbn Kudâme, el-Muġnî, Beyrut 1994, IV, 237, 308-317; Şirbînî, Muġni’l-muĥtâc, II, 6, 15, 31, 40-42, 60; Buhûtî, Keşşâfü’l-ķınâǾ, III, 176-180, 193, 218, 225-226; Muhammed b. Abdullah el-Haraşî, Şerĥu Muħtaśarı Ħalîl, Beyrut, ts. (Dâru Sâdır), V, 72-73, 81, 147-149; Şevkânî, Neylü’l-evŧâr, V, 151-153, 179-180; Mecelle, md. 55, 177-180, 222-229, 336-355; Bilmen, Kamus2, I, 273; VI, 19-20, 32-36, 53, 75, 86-87; M. Yûsuf Mûsâ, el-Emvâl ve nažariyyetü’l-Ǿaķd fi’l-fıķhi’l-İslâmî, [baskı yeri yok] 1987 (Dârü’l-fikri’l-Arabî), s. 256-257, 442, 447, 493-494; Burhan Erkuş, İslam Hukukunda Hukuki İşlemlerin Şarta Bağlılığı (doktora tezi, 2005), Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 150-198; Mawil Izzi Dien, “Śafķa”, EI² (İng.), VIII, 818; “BeyǾatâni fî beyǾa”, Mv.F, IX, 264-273; “Tefrîķ”, a.e., XIII, 86-92; “Śafķa”, a.e., XXVII, 42-44.

Osman Şahin