SALUR

Oğuz boylarından biri.

Boyun adı Kâşgarlı Mahmud’un Dîvânü lugāti’t-Türk’ünde (XI. yüzyıl) Salgur diye yazılmış, XII ve XIII. yüzyıl kaynaklarında aynı imlâ ile, bazan da Şalgur şeklinde belirtilmiş, XIV. yüzyıldan itibaren bu ad Salur biçimini almıştır. Reşîdüddin’de Salur kelimesinin, “Nerede olsa kılıç ve topuzu iş görür” anlamına geldiği, Eymür (> Eymir), Alayuntlu ve Yüregir boyları ile ortak olan ülüşlerinin ucayla (koyunun kalça kısmı), yine ortak olan onkunlarının uc kuşu olduğu bildirilir. Bu “uc”un karakuş yani bir kartal türü olması muhtemeldir. Kâşgarlı’daki Salur damgası Yazıcıoğlu Ali’nin eserindekiyle aynıdır. Bu damga, Gaziantep yöresindeki Türkmenler’in aşı toprağı ile evlerinin duvarlarına yaptıkları süslemeler arasında ve diğer bazı yerlerde görülmüştür. Tarihî rivayetlere göre Salurlar, Oğuzeli’nin İslâmiyet’ten önceki tarihlerinde bazı boylar gibi bir hânedan çıkaramamıştır. Oğuz hükümdarlarından Dip Yarku’nun büyük beylerinden Ulaş ve oğlu Ulat, Salurlar’dan olduğu gibi İnal Han’ın veziri ve nâibi de bu boya mensuptu. Salurlar’ın İslâmiyet’ten sonraki rolleri daha önemli olmuştur. Bu boy, büyük kollar halinde Seyhun kıyılarından Adalar denizine kadar uzanan geniş sahada varlığını hissettirmiştir.

Dede Korkut destanlarındaki Oğuzeli’n-de hâkim boy Salurlar’dır. Salurlar’ın beyi olan Kazan Bey aynı zamanda Oğuzeli’nin güçlü ve saygın başbuğudur; yani Salur Kazan Bey sadece Üçok (İç Oğuz) beylerinin değil Bozoklar’ın (Taş Oğuz > Dış Oğuz) beylerinin de metbuudur. Salur Kazan Bey’in başında olduğu Oğuzeli’nin XI. yüzyılda veya XII. yüzyılın ilk yarısında Seyhun kıyılarındaki Karaçuk dağlarının bulunduğu yörede yaşadığı anlaşılmaktadır. Başka bir destanî hâtırada Karmış Bay’ın kızı, Mamaş Bey’in karısı Salur Barçın beylik süren yedi kadından biri idi. Aynı hâtırada Barçın Hatun’un mezarının Sir (Seyhun) suyunun kıyısında bulunduğu ve Özbekler’in ona “Barçın’ın kök kâşâne” dediği, bunun çinili güzel bir kümbet olduğu bildirilir. Anlaşıldığına göre Barçın Hatun XII. yüzyılda Seyhun kıyısında bir şehir kurmuş, Barçınlığkent adını alan bu şehir uzun zaman varlığını sürdürmüştür. Halk tarafından Kök Kesene denilen Barçın Hatun’un türbesinden bugüne herhangi bir iz kalmamıştır.

Batı İran’da Hemedan’ın batısında Şehrizor, Kirmanşah, Dînever şehir ve yörelerinden meydana gelen Kürdistan bölgesinde Salur beylerinden Karabelli (?) adlı veya lakaplı bir Salur beyinin Annâzoğulları’ndan Sürhâb b. Bedr b. Mühelhil’i yenerek bu yörenin önemli bir kısmını eline geçirdiği bilinmektedir (495/1101). Karabelli hakkında daha fazla bilgi yoktur; ancak oğul ve torunları uzun bir müddet adı


geçen bölgenin bir kısmını ellerinde tutmuşlardır. Bu aileden Şemseddin adlı bir bey, Zengîler Devleti’nin büyük kumandanlarından Esedüddin Şîrkûh el-Mansûr’un 1169 yılındaki üçüncü Mısır seferine katılmıştır. Şemseddin el-Karabelli, Mısır’dan Yemen’in fethine gönderilen emîrler arasında bulunmuş ve orada vuku bulan olaylarda önemli rol oynamıştır. Şemseddin Bey kaynaklarda Yemen’deki Eyyûbî ordusunda yer alan Türkler’in başı şeklinde zikredilir. Karabelli hânedanının yurdundan geçen, Dînever-Merâga arasındaki ana yol üzerinde bulunan önemli bir geçit de Moğol devrine kadar Derbend-i Karabelli adıyla anılmıştır.

XII. yüzyılda Seyhun boylarından gelen yeni bir Oğuz kümesi arasında kalabalık sayıda Avşar ve Salurlar vardı. Bunlardan Avşarlar, Hûzistan kasabasında yurt tutarken Salurlar Kendüman yazısından Kûhgîlûye düzlüğüne uzanan yörede yerleşmişti (1132-1138). Salurlar’ın başında bulunan Mevdûd Bey, Fars hâkimi âsi Emîr Bozaba’nın hizmetine girmişti. Bozaba’nın Hemedan civarında yapılan bir savaşta Selçuklu Sultan Mesud tarafından yenilgiye uğratılıp öldürülmesi üzerine (1147) Fars, Mesud’un yeğeni Melikşah’ın eline geçti. Bu sırada Mevdûd’un ölümüyle oğlu Sungur, Melikşah’ın atabegi oldu. Atabeg Sungur 543 (1148) yılında Şîraz’ı ele geçirerek İran’ın Fars bölgesinde 685 (1286) yılına kadar hüküm sürecek Salgurlular (Fars Atabegleri) adı verilen bir hânedanın temellerini attı.

Salurlar ayrıca Anadolu’daki Türk yerleşmesinde önemli rol oynamıştır. XIII. yüzyılda Divriği’den Mısır’a giderek Memlük sultanları katında büyük itibara sahip olan Salur boyundan Mustafa oğlu Muhammed fıkıh âlimi olup aynı zamanda üç dilde şiir yazıyordu. Yine aynı yüzyılda Denizli kesimindeki uç beyleri içinde Salur Bey adlı bir kişi vardı. Salur Bey’in, adını taşıdığı boya mensup bulunması kuvvetle muhtemeldir. Amasya, Sivas, Tokat kesiminde müstakil bir idare kuran Kadı Burhâneddin’in de bu boydan olduğu bilinmektedir. XVI. yüzyılda Anadolu’da Salur adını taşıyan elli bir yer adı tesbit edilmiştir. Bunlardan dokuzu Sivas, sekizi Konya, dördü Saruhan, üçü Hamîd-ili sancağında bulunmaktaydı. Bu elli bir Salur yer adından ancak yirmi ikisi bugüne ulaşabilmiştir.

Salur oymakları Trablusşam, Tarsus, Uluyörük ve diğer bazı yörelerde yaşamaktadır. Suriye’deki Trablusşam sancağında yaşayan Salurlar kaynaklarda Sallûriyye şeklinde anılmıştır. Bunlar, Çoğunlu (Coğuniyye) adlı diğer bir Türk oymağı ile birlikte Trablus dağlarında yaylamakta ve Tedmür vahasında kışlamaktaydı. Kanûnî Sultan Süleyman devrinde (1520-1566) Trablus Salurları’nın yirmi beş obadan meydana geldiği görülmektedir. II. Selim döneminde Salurlar’ın nüfusları artmıştır. Bu Salurlar’a ait son bilgiler, onların XVII. yüzyıl sonlarında Hama-Humus arasındaki topraklarda yerleştirilen Türkmen oymakları arasında bulunduğu yönündedir. Günümüzde Trablusşam’da mevcut Türkler’in çoğu Salur ve Çoğunlular’a mensuptur. XVI. yüzyılda Tarsus yöresinde yaşayan büyük oymaklardan Ulaş boyu kalabalık bir teşekkül olup 925 (1519) yılında Bayındır (kırk bir oba), Salur (on oba) Orhanbeyli gibi obalara ayrılmıştı. Ulaş boyuna bağlı Salur oymağı boyun diğer obaları gibi çiftçilik yapmakta ve yazın yaylalara gitmekteydi. Yine aynı tarihte Adana yöresindeki Karaisalı boyu arasında Salur (yirmi sekiz vergi evli), Hacılı yöresinde Şeyh Salur (kırk sekiz vergi nüfuslu) ve Kars (Kadirli) yöresinde bir adı Çörmük olan Salur oymağı görülür.

XVI. yüzyılda Konya Ereğlisi’nin kuzeyindeki dağ yöresinde Güneli ile Salur oymaklarının bulunduğuna dair kayıtlar mevcuttur. II. Bayezid devrinde bu oymakların vergi nüfusu 428 idi ve başlarında sipahizâdelerden olan Keremoğulları vardı. Karacadağ’a yakın Yavaş Karahisarı’nda (şimdi Yeşilhisar) Salurlar’dan bir oymak mevcuttu. XVI. yüzyılda üç Salur köyünün yer aldığı Hamîd-ili’nde 130 vergi nüfuslu bir başka oymak daha yaşıyordu. Büyük bir kesimini bugünkü Yozgat vilâyetinin meydana getirdiği Bozok sancağındaki Sevgülen boyu arasında da küçük bir Salur oymağının varlığı dikkati çeker. Fakat Sivas-Kırşehir arasında geniş bölgede yaşayan Uluyörük içindeki Salur oymağı en kalabalık gruptu. Bu Salurlar, Ak Salur adını taşıyordu. Ak Salurlar, Amasya’nın güneyindeki Uluyörük’ün Orta Pâre koluna mensuptu. Yavuz Sultan Selim devrinde (1512-1520) Mehmed Kethüdâ (doksan beş vergi nüfuslu), Hacı Kaya (yirmi yedi vergi nüfuslu), Ala Bozlu yahut İl Degin (?) Kethüdâ (otuz üç vergi nüfuslu) kollarına ayrılmıştı. 982’de (1574) Ak Salurlar’ın vergi nüfusu 803 hâne idi.

Anadolu dışında Hazar ötesi (Türkmenistan) Türkmenler’inin önemli bir kısmının Salur boyundan geldiği bilinmektedir. Salurlar eski zamanlardan beri Mangışlak’ta oturmaktaydı. Buraya Şah Melik’in bozguna uğraması ve Oğuzlar’ın dağılışı üzerine Eymür, Döğer, Çavuldur ve Karkın boylarına mensup büyük kollarla geldikleri rivayet edilir. Fakat Salurlar’ın ve diğerlerinin X. yüzyılın başlarında Oğuzeli içinde çıkan bir iç çekişme sonucunda bu yarımadaya gelmiş olmaları ihtimali daha güçlüdür. XVI. yüzyılda Salurlar, Mangışlak’ta kalabalık bir halde yaşamaktaydı. Bu Salurlar İçki (İç) Salur ve Taşkı (Dış) Salur olmak üzere iki kola ayrılmıştı. Salurlar aynı yüzyılın sonlarına doğru Mangıtlar (Nogaylar) tarafından buradan çıkarıldı. Bunun sonucunda Salurlar’ın bir kısmı Etrek ve Gürgen çayları bölgesinde, ana kol da Horasan’da yurt tuttu. Etrek ve Gürgen çayları arasına gelen Salur kolu Ohlu (< Oklu) ve Eymürler ile birlikte yaşıyordu. Bunlar 1007’de (1598-99) Şah Abbas’ın Esterâbâd yöresine yaptığı bir sefer sonucunda Sayın Hanlu’nun (Yaka Türkmenleri) diğer oymakları gibi Şah Abbas’ın katına gelerek bağlılıklarını bildirmişlerdi.

Şecere-i Terâkime’ye göre Sakar, Azlar, Olam, Ürgençli oymağı, Yaycı, Cabı, Ersarı, Yomut, Kaltak, Terâkime-i Salur, Yemir-ili, Burkas-ili, Teke ve Sarıklar, Salur’dan gelmiştir. A. Vámbéry’nin listesinde (1863) Ersarı 50.000, Sarık 10.000, Yomut 40.000, Teke 60.000 çadır olarak belirtilir. Bunları meydana getirmiş olan Salur adını taşıyan oymak ise aynı müellife göre 8000 çadırdı. Bu Salurlar, Serahs yöresinde yaşıyordu. Salurlar’ı 1834’te ziyaret eden A. Burnes nüfuslarının 2000 aile olduğunu yazar ve Türkmenler’in en asili sayıldıklarını söyler. Vámbéry’ye göre Salurlar şu obalardan meydana gelmişti: Yalavaç (kolları: Yaz, Tizi, Sakar, Ordu Hoca), Karaman (Alam, Görcikli, Bey Böleği), Ana Böleği (Yadçı, Buhara, Bakaç, Töre, Timur).

BİBLİYOGRAFYA:

Dîvânü lugāti’t-Türk, I, 56; Dîvânü lugāti’t-Türk Tercümesi, I, 56; Fahreddin Mübârek Şah, Târîħ (nşr. E. D. Ross), London 1927, s. 47; Aħbârü’d-devleti’s-Selcûķıyye, s. 145-146, 153, 154-156, 170, 171; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X, 346-347; Reşîdüddin Fazlullāh-ı Hemedânî, CâmiǾu’t-tevârîħ, Târîħ-i Oğuz ve Türkân ve Ĥikâyât-ı Cihângîr-i Û, TSMK, Hazine, nr. 1653, vr. 385b (Türkçe trc. Zeki Velidî Togan, Oğuz Destanı: Reşideddin Oğuznamesi, Tercüme ve Tahlili, İstanbul 1972, s. 54-55); Ebû Hâmid Efdalüddin Ahmed el-Kirmânî, Târîħ-i Efđâl yâ BedâǿiǾu’l-ezmân fî veķāyiǾi Kirmân (nşr. Mehdî Beyânî), Tahran 1326 hş., bk. İndeks; a.mlf., el-Mužâf ilâ BedâǿiǾi’l-ezmân (nşr. Abbas İkbâl), Tahran 1331 hş., s. 29, 30, 32, 33, 44-48; Aksarâyî, Müsâmeretü’l-aħbâr, s. 71; Vassâf, Târîħ (nşr. Muhammed Mehdî), Tahran 1338 hş., s. 146-190; İbn Tağrîberdî, el-Menhelü’ś-śâfî, Nuruosmaniye Ktp., nr. 3429, vr. 385a; İskender Bey Münşî, Târîħ, I, 580, 583, 588; Ebülgazi Bahadır Han, Şecere-i Türk (nşr. L. Baron Desmaisons), Amsterdam 1940, s. 208, 209, 210; a.mlf.,


Şecere-i Terâkime (nşr. A. N. Kononov), Moskva-Leningrad 1952, s. 69-72; A. Vámbéry, Travels in Central Asia, London 1864, s. 304, 347-355; Ch. Marvin, Merv, The Queen of the World, London 1881, s. 49-57, 65-86; A. Burnes, Travels into Bukhara: Together with a Narrative of a Voyage on the Indus, London-New York 1973, s. 51-52; Faruk Sümer, Oğuzlar (Türkmenler), Tarihleri, Boy Teşkilâtı, Destanları, İstanbul 1980, s. 336-344; a.mlf., “Osmanlı Devrinde Anadolu’da Yaşayan Üçoklu Oğuz Boylarına Mensup Teşekküller”, İFM, XI/1-4 (1950), s. 453, 454-455, 486-487, 488.

Faruk Sümer