SÂM

(سام)

Hz. Nûh’un oğlu.

Kelimenin menşei bilinmemekte, İbrânîce’de (şem) “isim, şöhret”, Akkadca’da (šumu) “isim, oğul” anlamlarına gelmektedir (Gesenius, s. 1028; EJd., XIV, 1368). Tevrat’ta genellikle Hâm ve Yâfes’ten önce zikredilmesinden hareketle (Tekvîn, 5/ 32; 6/10; 10/1; krş. 10/21) Sâm’ı Nûh’un en büyük oğlu kabul edenler olmuşsa da yahudi geleneğinde kardeşleri arasında hikmet sahibi ve en dürüstü olmakla beraber yaşça en küçükleri olduğu görüşü yaygındır (Sanhedrin, 69b; Genesis Rabbah, 26/ 3; 37/7). Hz. Nûh’un 500 yaşını geçmesinden sonra doğan Sâm (Tekvîn, 5/32) tûfanda diğer kardeşleri gibi eşiyle birlikte gemiye binmiş (Tekvîn, 7/13) ve Tanrı’nın Nûh ile gerçekleştirdiği ahde kardeşleriyle katılmıştır (Tekvîn, 9/8). Tevrat’ın bir yerinde tûfandan iki yıl sonra Sâm 100 yaşında iken Arpakşad (Erfahşed) adında bir oğlunun doğduğu, sonraki beş yüzyıllık hayatında başka oğul ve kızlarının da olduğu belirtilmekte (Tekvîn, 11/10-11), bir başka yerde oğulları Elâm, Aşur, Arpakşad, Lud ve Aram (İrem) şeklinde sıralanmaktadır (Tekvîn, 10/ 22). Ahd-i Atîk’in I. Tarihler kitabında ise (1/17) oğullarının isimleri Elâm, Aşur, Arpakşad, Lud, Aram, Us, Hul, Geter ve Meşek olarak verilmektedir. Tevrat’ta Nûh’un oğullarının şeceresi zikredilirken “Eber’in bütün çocuklarının atası” nitelemesiyle Sâm’ınki sona bırakılmış (Tekvîn, 10/21), Tekvîn kitabının 11. babında ise Eber ve Hz. İbrâhim’i de kapsayan şeceresinde onun İbrânîler dahil Sâmîler’in atası olduğu vurgulanmıştır (bk. SÂMÎLER). Tevrat’taki bilgilere göre tûfandan sonra üzüm yetiştiren ve şarap imal eden Nûh bir gün sarhoş olup çadırında çıplak vaziyette kalmış, babasını o halde gören Hâm üstünü örtmek yerine babasını o durumdayken kardeşlerine de göstermiş, bunun üzerine Sâm ile Yâfes bir elbise getirerek babalarına giydirmişlerdir. Sarhoşluğun etkisinden kurtulan Nûh, Hâm’ın tavrından dolayı Ken‘ân’ı lânetlemiş, Sâm ile Yâfes’i kutsamış ve Ken‘ân halkının onlara kul / köle olmasını dilemiştir (Tekvîn, 9/20-27; bk. HÂM). Ahd-i Atîk’te Tevrat dışında sadece I. Tarihler kitabında (1/4, 17) zikredilen Sâm, Ahd-i Cedîd’in Luka İncili’nde (3/ 36) Hz. Îsâ’nın atası şeklinde takdim edilmiştir.

Rabbinik literatürde sünnetli doğması (Genesis Rabbah, 26/3) ve İsrâiloğulları’nın atası olması sebebiyle Sâm’a önem verilmiş, Nûh’un onu kutsaması İsrâiloğulları’nın kutsanması olarak görülmüştür. Nûh’un Ken‘ân’ı lânetlemesi, “Kölenin sahip olduğu şeyler efendisine aittir” prensibinden hareketle (Sanhedrin, 91a) İsrâiloğulları’nın Ken‘ân topraklarını istilâsına gerekçe diye gösterilmiştir (EJd., XIV, 1369). Nûh tûfandan sonra dünyayı oğulları arasında taksim etmiş, vaad edilen toprakların da dahil olduğu kısmı Sâm’a vermiştir (Genesis Rabbah, 1/2). Babasının üstünü örtmekte önce davranmış olması sebebiyle Tanrı’nın tecellisinin (şekina) sadece Sâm’ın çadırına gerçekleştiği belirtilmiş ve zürriyetinden erkeklerin sabah duasında “tallit” isimli bir örtü kullanması da söz konusu fiiliyle alâkalandırılmıştır (Yoma, 10a; Genesis Rabbah, 36/6; 26/3; JE, XI, 261).

Kur’ân-ı Kerîm’de Sâm’dan bahsedilmez. Bir hadiste Sâm Araplar’ın, Hâm Habeşler’in, Yâfes de Rumlar’ın atası olarak geçmekte (Tirmizî, “Tefsîr”, 37/3, 4; “Menâķıb”, 69; Heysemî, I, 93; Müttakī el-Hindî, XI, 512-513), diğer bir rivayette Acem ve Araplar Sâm’ın zürriyeti arasında zikredilmektedir (Taberî, XIX, 560). Kahtân ve Amâlika da Sâm’ın soyundan kabul edilmiştir. İslâm kaynaklarında yer alan Sâm’la ilgili bilgiler genelde yahudi geleneğindekilere benzemektedir. Taberî hem onun hem de Yâfes’in Nûh’un büyük oğlu olduğunu belirten farklı rivayetler aktarmaktadır (CâmiǾu’l-beyân, XII, 411-412). Kisâî, Nûh’un Sâm’a Hicaz, Yemen, Şam ve el-Cezîre’yi (Yukarı Mezopotamya) verdiğini kaydetmekte, Nûh’un vücudunun çıplaklığını sarhoşlukla değil uyku halinde iken esen rüzgârla izah etmekte ve onun bu duruma gülen Hâm’a kızdığını, üzerini örten Sâm’a da Allah’ın dünyada çirkinlik ve kusurlarını örtmesi, âhirette günahlarını bağışlaması için dua ettiğini, ayrıca zürriyetinden peygamberler gelmesini dilediğini nakletmektedir (Ķıśaśü’l-enbiyâǿ, s. 98-101). Sa‘lebî’ye göre Sâm tûfandan yetmiş sekiz yıl önce doğmuş, geminin inşasında babasına yardım etmiş ve tûfanda gemiye binmiştir. Nûh vefat etmek üzere iken onu çağırmış, şirk ve kibirden uzak durmasını ve Allah’ı zikretmesini vasiyet etmiş, kendisine halef tayin etmiştir. Sa‘lebî, Hz. Îsâ’nın havârilerin talebiyle mûcizevî bir şekilde Sâm’ı dirilterek tûfan hakkında bilgi aldığını anlatan bir rivayet aktarmaktadır (ǾArâǿisü’l-mecâlis, s. 56-60). Herevî de Havran (Suriye), San‘a (Yemen) ve el-Halîl (Filistin) şehirlerinde Sâm’a nisbet edilen türbelerin bulunduğunu, Harran ve San‘a şehirlerinin de Sâm tarafından kurulduğunu kaydetmektedir (Guide des lieux de pelerinage, s. 41, 142, 220; İA, X, 139).

BİBLİYOGRAFYA:

Ali b. Hamza el-Kisâî, Ķıśaśü’l-enbiyâǿ (nşr. I. Eisenberg), Leiden 1922, s. 98-102; Taberî, CâmiǾu’l-beyân (nşr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî), Riyad 1424/2003, XII, 411-412; XIX, 560; Sa‘lebî, ǾArâǿisü’l-mecâlis, Beyrut 1405/1985,


s. 56-60; Ali b. Ebû Bekir el-Herevî, Guide des lieux de pelerinage (trc. J. Sourdel-Thomine), Damas 1957, s. 41, 142, 220; Heysemî, MecmaǾu’z-zevâǿid, I, 93; Müttakī el-Hindî, Kenzü’l-Ǿummâl, XI, 512-513; Genesis Rabbah (ed. J. Neusner), Atlanta 1985, I, 8, 279-280; II, 31-32, 41-42; W. Gesenius, A Hebrew and English Lexicon of the Old Testament (trc. E. Robinson, ed. Fr. Brown v.dğr.), Oxford, ts. (Clarendon Press), s. 1028; W. Bacher - M. Seligsohn, “Shem”, JE, XI, 261; B. Joel, “Sâm”, İA, X, 139; A. Rippin, “Sām”, EI² (İng.), VIII, 1007; L. Hicks, “Shem”, IDB, IV, 321; Nahum M. Sarna, “Shem”, EJd., XIV, 1368; Moses Aberbach, “Shem”, a.e., XIV, 1369.

İsmail Taşpınar