SAVÂFÎ

(الصوافي)

Doğrudan devlet başkanının tasarrufunda bulunan sahipsiz topraklar ve işletmeler.

Sâfiye kelimesinin çoğulu olan savâfî, terim olarak “ganimetten beytülmâle ayrılan ve tasarruf hakkı devlet başkanına ait olan sahipsiz topraklar” anlamındadır. İslâm tarihindeki ilk savâfî malları, Benî Nadîr yahudilerinin Medine’den sürülmesinin ardından sahipsiz kalan topraklarla Fedek’ten ve Hayber’in fethinden sonra ele geçirilen bazı arazilerdir. Hz. Ömer’in aktardığına göre Resûlullah, savâfî gelirlerinden Benî Nadîr’inkini devlet başkanı sıfatıyla kendisinin âni ihtiyaçları için, Fedek’inkini misafir ve yolcular için elinde tutmuş, Hayber’inkinin üçte birini ailesinin geçimine tahsis edip üçte ikisini de müslümanlardan ihtiyaç sahiplerine vermiştir. Çünkü savâfî malları nazarî olarak ümmetin feyi kabul edildiği için devlet başkanının kendi harcamalarından artakalanı ümmetin maslahatını gözeterek sarfetmesi gerekmektedir. Hz. Peygamber’in vefatı ile bu hak düştüğünden mirası tartışılırken Hz. Âişe, Hayber ve Fedek’in Resulûllah’tan sonra gelen devlet başkanının tasarrufunda olduğunu söyleyerek bu malların savâfî oluşuna dikkat çekmiştir (Belâzürî, s. 42-48).

Hz. Ömer döneminde, fethedilen bölgelerdeki savaşta ölen veya kaçanlara ait toprakların durumu yapılan düzenlemeler sırasında ele alınırken savâfî konusu yeniden gündeme gelmiştir. Genellikle büyük şehirlerin çevresindeki verimli bölgelerde yer alan ve eskiden daha çok hânedan mensuplarının elinde bulunan bu araziler başlangıçta savaşanlara ganimet şeklinde dağıtılmak istenmişse de Hz. Ömer’in fethedilen sahipli toprakları eski sahiplerinin elinde bırakma kararından sonra özel bir yapıya kavuşturulmuştur. “Savâfi’l-esfâr” denilen bu topraklar için öncelikle yeni bir divan kurulmuş ve bu divanda gelirleri gazilere fey olarak dağıtılıp mülkiyetleri devlete ait kılınmak suretiyle satıştan menedilmiştir. Bu dönemde savâfi’l-esfârın yıllık geliri dokuz milyon dirhemi buluyor ve gaziler için önemli bir akar oluşturuyordu. Hz. Osman’ın garnizon şehirlere yerleşen Kureyş ileri gelenlerine elindeki arazilerle savâfîleri takas imkânı vermesi ve kalanları iktâ etmesi Kûfe, Basra ve Fustat gibi yerlerde yaşayan gazilerin ve fetihlere katılan kabile reislerinin tepkisini çekmiş, kendisine karşı girişilen isyanın sebeplerinden biri olmuştur.

Emevîler’le birlikte fey anlayışı çarpıtılarak savâfî toprakları hânedan mensupları tarafından ele geçirilmeye başlanmıştır. Bunlar arasında Fedek arazilerinin özel mülk haline getirilişi en dikkat çekenidir. Muâviye b. Ebû Süfyân savâfîlerden yılda 100 milyon dirhem gelir elde ediyordu. Ömer b. Abdülazîz, ümmetin feyi olan savâfîlerin yağmalanmasının önüne geçmek için eski durumlarına döndürmeye çalışmış ve bu siyasetine uygun biçimde Fedek arazilerini hânedan mensuplarından geri almıştır. II. Yezîd de özel mülkiyete dönüşen savâfîleri tekrar devlete kazandırmaya çalışmış, fakat daha önce evlâdiyelik vakfa çevrildikleri için başaramamıştır. Gerçekleşen fiilî durumdan dolayı Ebû Yûsuf bu toprakların artık özel mülk haline geldiğine hükmetmiştir. Ayrıca Emevî yöneticileri bedelini hazineden karşılayarak


ihya suretiyle çok geniş devlet çiftlikleri kurmuşlar ve buraları yine kendileri icâre ya da kabâle yoluyla işleterek büyük gelir sağlamışlardır.

Abbâsîler’in iktidara gelmesiyle birlikte Emevî ailesinin ve yakınlarının elinde bulunan savâfîler müsadere edilmiş, idareleri için Halife Mansûr tarafından Dîvânü’d-dıyâ‘, Dîvânü’l-mehcûze ve Dîvânü’l-müsâdere adıyla divanlar kurulmuştu. Savâfî arazileriyle ilgili divanlarda 200 kâtibin çalıştığı dikkate alındığında bu tür çiftlik ve işletmelerin ne kadar geniş olduğu anlaşılmaktadır. Bundan dolayı Hârûnürreşîd Dîvânü’s-savâfî adıyla müstakil bir divan kurdurmuştu. El konulan Emevî mallarının büyük bir kısmı Abbâsî ailesinin mülkiyetine geçtiğinden bu mallarla (dıyâu’l-Abbâsiyye) savâfîleri (dıyâu’l-hilâfe) birbirinden ayırmak o dönemin en girift malî konularından birini oluşturmuştur. Aslında tamamen savâfîlerden gelen bu topraklar genellikle “day‘a” ve “katâi‘” kavramlarıyla ele alınmıştır. Köylülere icâre yoluyla verilenlere “savâfi’l-istân”, maktû bir bedelle işletilenlere ise “katîa” deniliyordu. Hânedan mensuplarının eline geçenler ikinci usulle işletildiğinden katîa diye adlandırılıyor ve Dîvânü’d-dıyâ‘a bağlanıyordu; gelirleri de beytülmâl-i hâssaya gidiyordu. Buna karşılık istân, day‘a veya dıyâu’l-âmme denilenler savâfîye dahildi ve gelirleri doğrudan beytülmâl-i âmmeye bağlı Dîvânü’l-harâc’a gitmekteydi (Hilâl b. Muhassin es-Sâbî, s. 182-183, 242). Bu mülklerden hânedan mensupları büyük servetler elde ediyordu. Meselâ Hârûnürreşîd’in annesi Hayzürân’ın şahsî çiftliklerinin yıllık geliri 160 milyon dirhemi buluyordu. Bu şekilde fetihler devrinde ortaya çıkan savâfî toprakları birkaç asır hânedana mensup fertlerin temel geçim kaynağını teşkil etmiştir. Zamanla müsâdereler, ilcâlar ve hazine eliyle yapılan ihyalarla savâfî niteliğindeki çiftlikler tedrîcî olarak genişletilmiştir. Bunlar hâssa, Furâtiyye, müstahdese, mürtecea gibi değişik adlarla anılıyordu.

Diğer taraftan mirasçı bırakmadan ölen kimselerin malları da (emvâl-i haşriyye) Savâfî statüsüne dahil edilerek hazineye devredildiğinden bu yolla da devletin eline büyük miktarlar geçmeye başladı. Yalnız bu sahipsiz kalmış mallar için Dîvânü mevârisi’l-haşriyye adıyla müstakil bir divan kurulmuştu. Mütevekkil-Alellah döneminde Basra civarındaki haşriyyelerden yılda 300.000 dinar gelir sağlanması bunların da yaygın olduğunu göstermektedir.

Abbâsîler’in merkezî otoritesinin zayıfladığı ikinci döneminde savâfîler iktidara hâkim olan Türk kumandanlarıyla vezir ve kâtiplerin eline geçmeye başladığından yolsuzlukların kaynağını oluşturmuştur. Hazinenin 317 (929) yılında iflâsı üzerine çok hızlı bir şekilde bu tür çiftliklerin satılmasına başlanmıştır. Bir kâtip, bir günü akşama kadar satılan çiftliklerin satış belgelerini imzalamakla geçirdiğini söyler. Büveyhîler’in gelişinden (334/945) önce bu malların çoğu satılarak 2.900.000 dinar gelir sağlanmıştı (İbn Miskeveyh, I, 200, 226, 245, 260). Ancak yine de bazı bölgelerdeki savâfîlerden toplanan gelirler haraç vergilerine eşitti. Büveyhîler’in yönetime hâkim olması ile kalan savâfîler bu hânedanın eline geçmiş ve onlar da iktidarlarını güçlendirmek amacıyla bunları iktâ etmişlerdir (ayrıca bk. İKTÂ).

BİBLİYOGRAFYA:

Lisânü’l-ǾArab, “śfv” md.; Ebû Yûsuf, Kitâbü’l-Ħarâc, Beyrut 1399/1979, s. 57-58; Yahyâ b. Âdem, Kitâbü’l-Ħarâc (nşr. Ahmed M. Şâkir, MevsûǾatü’l-ħarâc içinde), Beyrut 1399/ 1979, s. 21-22, 36-37, 59-60, 64, 89; Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emvâl (nşr. M. Halîl Herrâs), Beyrut 1986, s. 296; İbn Zencûye, Kitâbü’l-Emvâl (nşr. Şâkîr Zîb Feyyâz), Riyad 1406/ 1986, II, 634; Belâzürî, Fütûĥ (nşr. Abdullah Enîs Tabbâ‘ - Ömer Enîs Tabbâ‘), Beyrut 1407/1987, s. 42-48, 205-206, 216, 235-237, 247, 380, 411, 413; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), III, 586-587; IV, 31-33, 38; V, 231; VII, 142-143, 194, 201, 237, 471, 603; VIII, 81, 86, 89, 296, 420; IX, 86, 158-159, 161, 259, 271-273; Cehşiyârî, el-Vüzerâǿ ve’l-küttâb, s. 26, 83, 89-90, 96, 99-100, 110, 113, 134, 156, 162, 242, 277; Kudâme b. Ca‘fer, el-Menziletü’l-ħâmise min Kitâbi’l-Ħarâc ve śınâǾati’l-kitâbe (nşr. Talâl Cemîl Rifâî), Mekke 1407/1987, s. 217, 245; Mes‘ûdî, Mürûcü’ź-źeheb (nşr. Abdülemîr Mühennâ), Beyrut 1991, III, 369-370; İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 55, 152, 200, 226, 245, 260; II, 245; Hilâl b. Muhassin es-Sâbî, el-Vüzerâǿ (nşr. Abdüssettâr Ahmed Ferrâc), Kahire 1958, s. 37, 182-183, 234, 242, 268-270, 323; İbn Receb, el-İstiħrâc li-aĥkâmi’l-ħarâc (MevsûǾatü’l-ħarâc içinde), s. 48; A. Christensen, l’Iran sous les sassanids, Copenhagen 1944, s. 118-119; A. Noth, “Some Remarks on the Nationalization of Conquered Lands at the time of the Umayyads”, Land Tenure and Social Transformation in the Middle East (ed. Tarif Khalidi), Beirut 1984, s. 223-228; A. Abdülmehdî Mısrî, Arżu’ś-śavâfî, Amman 1988; Mustafa Fayda, Hz. Ömer Zamanında Gayr-ı Müslimler, İstanbul 1989, s. 36-40; Gaydâ’ Hazne Kâtibî, el-Ħarâc münźü’l-fetĥi’l-İslâmî ĥattâ evâśıti’l-ķarni’ŝ-ŝâliŝi’l-hicrî, Beyrut 1994, s. 291-332; Y. Mûsâ Zeytûn, Arâżi’ś-śavâfî ve’l-mevât (yüksek lisans tezi, 1997), el-Câmiatü’l-Ürdüniyye, s. 118-119, 121-126; Mustafa Demirci, İslam’ın İlk Üç Asrında Toprak Sistemi, İstanbul 2003, s. 85-118; A. K. S. Lambton, “Śafī”, EI² (İng.), VIII, 798-800.

Mustafa Demirci