SELÂMİ EFENDİ TEKKESİ

İstanbul Eyüp’te XVIII. yüzyıl sonunda inşa edilen tekke.

Kaynaklara göre kurucusunun adıyla anılan tekke, Nakşibendiyye’den İzmirli Şeyh Seyyid Mustafa Selâmi Efendi (ö. 1813) için Sadâret Kethüdâsı Arabacızâde İbrâhim Nesim Efendi tarafından 1213’te (1798) tesis edilmiştir. Tekkenin günümüze ulaşan yapıları, mimari ve süsleme özelliklerinden dolayı XIX. yüzyılın son çeyreğine veya XX. yüzyılın başlarına tarihlenebileceğini göstermektedir. Cumhuriyet döneminde harap olan tekkenin tevhidhâne-türbe ve selâmlık bölümleri 1985’lerde Vakıflar İdaresi’nce onarılarak kültür faaliyetlerine tahsis edilmiş, çok harap durumda bulunan harem binası ise kaderine terkedilmiştir.

Tekke, bânisinin vefatını müteakip posta geçen, Müştâkıyye kolunun kurucusu Bitlisli Şeyh Mehmed Mustafa Müştak Efendi’nin (ö. 1831) meşihatı boyunca Kādiriyye’ye bağlanmıştır. Müştak Efendi’den sonra burada Şeyh Mustafa Selâmi Efendi’nin oğlu Rifâî halifesi Seyyid Mehmed Bahâeddin Nâdî Efendi (ö. 1879) şeyh olmuş, kendisini oğlu Şeyh Seyyid Mustafa Selâmi Nâci Efendi (ö. 1909) izlemiştir. Son postnişin, Zâkir Şükrü Efendi’nin meşâyih listesinde adı geçmeyen ve büyük ihtimalle bâninin neslinden gelen Şeyh Ali Muhsin Efendi’dir. Şeyh Mehmed Bahâeddin Nâdî Efendi’nin 1831’de posta geçmesiyle meşihatın Rifâiyye’ye bağlandığı, sonuna kadar bu tarikata hizmet etmekle birlikte Nakşibendiyye’nin de burada yaşatıldığı


anlaşılmaktadır. Dahiliye Nezâreti’nin 1301 r. (1886) tarihli istatistik cetvelinde tekkede beş erkekle iki kadının oturmakta olduğu belirtilmiştir.

Şadırvan avlusunun güney ve doğu kenarlarında tevhidhâne-türbe ile selâmlığın yer aldığı esas kısım, batı kenarında ise harem ve mutfak bulunmaktadır. Kuzey kenarını sokaktan biraz içeri çekilmiş parmaklıklı bir duvar kuşatmaktadır. Ufak boyutlu hazîre haremin arkasında (batısında) yer alır. Basit bir bahçe kapısından geçilen Malta taşı döşeli avlunun ortasında küçük bir şadırvan vardır. Mermer haznesi sekizgen planlı olup köşeleri minyatür korint başlıklı sütunçelerle yumuşatılmıştır. Dört yüzde birer musluk, diğer dört yüzde birer maşrapa kaidesi bulunur. Muslukların üzerinde dört yüzde dörder mısradan toplam on altı mısralık manzum bir kitâbe yer alır. Bâninin adından başka son mısradaki “tekye-i dârüsselâm” terkibiyle yapının 1228’deki (1813) tarihini veren metin şair Râzî’ye aittir.

Tevhidhâne-türbe ile selâmlık “L” planlı bir kitle içinde toplanmıştır. Doğu-batı doğrultusunda uzanan kolda tevhidhâne-türbe, güney-kuzey doğrultusunda uzanan kolda selâmlık bulunmaktadır. Şadırvan avlusu kotundan biraz yüksekte olan ahşap duvarlı esas katın altına arsadaki eğimden yararlanılarak kâgir duvarlı bir bodrum yerleştirilmiştir. Tevhidhâne-türbede âyinlere ayrılmış olan 7,5 × 6 metrelik meydan güney yönünde dış duvara bitişmekte, batıda ve kuzeyde zemini bir seki ile yükseltilmiş “L” planlı mahfillerle, doğu yönünde mahfillerle aynı kota sahip türbe ile kuşatılmıştır. Kuzeydoğu ve kuzeybatı köşeleri çeyrek dairelerle kuşatılmış olan meydanla mahfillerin ve türbenin sınırında sekiz adet sekizgen kesitli ahşap sütun sıralanır. Bunların arasına ahşaptan (yalancı) yayvan kaş kemerler oturtulmuş, kuzeydeki geniş açıklığın köşelerine yarım kaş kemer biçiminde dolgular kondurulmuştur. Alt ve üst başlarında profilli çıtalarla donatılmış olan bu sütunlar mahfillerin üzerinde yer alan aynı şekilde “L” planlı kadınlar mahfilini taşımaktadır.

Kuzey duvarının ekseninde avluya açılan tevhidhâne-türbe kapısı ile yanlarda iki pencere yer alır. Batı duvarı boyunca devam eden maksûrenin arkasında üç adet pencerenin yanı sıra kuzeybatı köşesinde kadınlar girişine açılan kapı ile buna bitişik ahşap kapaklı servis penceresi sıralanır. Güney duvarının ortasında avluya açılan kapının ekseninde mihrap, yanlarda birer pencere bulunur. İçeriden yarım daire, dışarıdan yarım sekizgen planlı mihrap nişi ahşap pervazlarla çerçevelenmiş, yuvarlak bir kemerle taçlandırılmıştır. Tevhidhânenin kuzeybatı köşesindeki dikdörtgen planlı kanattan bir merdivenle şadırvan avlusuna açılan bir kapısı ve penceresi bulunan kadınlar mahfiline çıkılır. Tevhidhâne harimine bakan yüzü ise alçak bir parapet duvarı üzerine oturan kare kesitli sütunlar ve bunların arasında yer alan ve tavana kadar yükselen kafeslerle kapatılmıştır.

Güney-kuzey doğrultusunda uzanan, 9 × 4,25 m. ölçüsündeki türbe güneyde ve kuzeyde yapının dış duvarlarına dayanır. Batısında sütun ve korkuluk dizisi arkasında tevhidhâne, doğusunda aynı hizada yer alan iki sütunun arkasında selâmlıkla bağlantılı, dikdörtgen planlı (6,5 × 3,8 m.) bir tür ziyaret mahalli yer alır. Burada mevcut Şeyh Selâmi Efendi ile aile efradına ait ahşap sandukalar son onarımda kaldırılmıştır. Türbenin güney duvarında dışarı açılan iki pencere, kuzey duvarında da şadırvan avlusuna açılan niyaz penceresi vardır. Ziyaret mahallinin doğu duvarında selâmlık sofasına açılan bir kapı, kuzey duvarında şerbethâne olduğu anlaşılan 3,8 × 2,25 m. boyutlarındaki mekâna açılan servis penceresi, güney duvarında dışarı açılan iki pencere sıralanır. Tevhidhâne-türbe kanadının esas katındaki bütün tavanlar çubuklu olup bazılarında iç içe iki kareden ibaret çok basit göbekler yer alır. Tevhidhâne-türbenin bodrum katındaki yan yana iki mekândan türbenin altına isabet eden doğudaki mekân (8 × 7,85 m.) Şeyh Selâmi Efendi ile yakınlarına ait kabirleri barındırmaktadır. Selâmlık kanadının şadırvan avlusu ile hemzemin olan üst katında kapılı bir camekânla birbirinden ayrılmış “T” şeklinde dikdörtgen planlı iki sofa ile bunların çevresinde çeşitli mekânlar (şeyh odası, meydan odası, abdestlik-helâ birimleri, derviş hücreleri vb.) bulunmakta, doğu-batı doğrultusunda gelişen sofada bodruma inen merdiven yer almaktadır. Bodrum katında merdivenli giriş sofasından başka iki helâ ve beş oda mevcuttur.

Ana bina ile aynı malzeme ve inşaat özelliklerini taşıyan üç katlı harem girişi doğu cephesinin eksenindedir. Her an çökme tehlikesine mâruz olan binada merkezde “zülvecheyn” sofalarla bunlara bağlanan simetrik mekânların bulunduğu anlaşılmaktadır. Mutfak haremin kuzeybatı köşesinde yer alır. Tuğla kemerli büyük ocağın mâil-i inhidâm olan uzun bacası sokak üzerindeki istinat duvarına yaslanarak ayakta durabilmektedir. Yapı, bütün aksamı ile günümüze ulaşabilmiş tipik bir geç dönem İstanbul tekkesi olarak dikkati çeker. Özellikle ahşap tekkelerde gözlendiği üzere burada da tarikat mimarisi-sivil mimari bağlantısı çok güçlüdür. Tevhidhânenin çevreden algılanmayan arka (güney) cephesindeki mihrap çıkıntısı ile avludaki küçük şadırvan dışında yapının dış görünüşünü herhangi bir ahşap meskenden farklı kılan hiçbir şey yoktur. Bu tekkenin tarikat mimarisinden öte Anadolu Türk mimarisi açısından en ilginç yanı kriptalı kümbet geleneğine bağlanan türbesidir. İçinde yer aldığı ahşap kitle ile tamamen kaynaşmış ve gerek malzeme gerekse mimari anlayış açısından kâgir kümbetlerle görünürde hiçbir ilişkisi kalmamış olan bu türbede kabirlerin yer aldığı bodrum katı ile ahşap sandukaların bulunduğu ziyaret katı yüzyıllar ötesinden erken tarihli kümbetlerin gömü ve ziyaret geleneklerini yaşatmaktadır.


BİBLİYOGRAFYA:

İstanbul Tekkeleri Listesi, İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Osman Ergin, nr. 1825, sıra nr. 83; İstanbul Tekkeleri Listesi, Süleymaniye Ktp., Zühdü Bey, nr. 489, vr. 7b; Bandırmalızâde, Mecmûa-i Tekâyâ, İstanbul 1307, s. 7; Melekpaşazâde Kadri Bey, Hankahnâme, Süleymaniye Ktp., Nuri Arlasez, nr. 36, vr. 4a; Âsitâne Tekkeleri, s. 6, 7; Bâb-ı Âlî Nezâret-i Umûr-ı Dâhiliye Sicil Nüfus İdâre-i Umûmiyyesi Dersaâdet ve Bilâd-ı Selâse Nüfûs-ı Millîsine Mahsus İstatistik Cetvelidir, İstanbul 1301, s. 52; Mecmûa-i Cevâmi‘, II, 6-7; 1329 Senesi İstanbul Beldesi İhsâiyât Mecmuası, İstanbul 1330, s. 20; Osmanlı Müellifleri, I, 188-189; Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ (nşr. Mehmet Akkuş - Ali Yılmaz), İstanbul 2006, II, 299-300; Tekâyâ ve Zevâyâya Mahsus Defter, İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü Arşivi, nr. 309, sıra nr. 152; Zâkir Şükrü, Mecmûa-i Tekâyâ (Tayşi), s. 53-54; a.e.: İstanbul Hankahları Meşâyihi (nşr. Turgut Kut), Harvard 1995, s. 53; Mehmet Nermin Haskan, Eyüp Tarihi, İstanbul 1993, s. 137-140; Mustafa Özdamar, Dersaâdet Dergâhları, İstanbul 1994, s. 40-41; Mahmut Erol Kılıç, “Yedi Tepeli Şehrin Tekkeleri ve Muhyiddîn Efendi’nin Tomâr-ı Tekâyâ’sı”, İstanbul Armağanı: Gündelik Hayatın Renkleri, İstanbul 1997, III, 270; M. Baha Tanman, “Eyüpsultan’da Tarikat Yapıları”, 1. Eyüpsultan Sempozyumu: Tebliğler, İstanbul 1997, s. 110-113; a.mlf., “Şeyh Selamî Efendi Tekkesi”, DBİst.A, VII, 170-172; Şinâsi Akbatu, “Derûn-i İslâmbol’daki Hânikahların Silsile-i Meşâyihidir”, İslâm Medeniyeti Mecmuası, V/1, İstanbul 1981, s. 94; Metin Keskin, “Selami Efendi Tekkesi Haremi”, Arkitekt, sy. 445, İstanbul 1997, s. 42-47.

M. Baha Tanman