SENİYYETÜLVEDÂ

(ثنيّة الوداع)

Medine’de yolcuların karşılanıp uğurlandığı iki tepe.

Sözlükte seniyye “geçit, patika, dağ yolu, küçük tepe” gibi anlamlara gelir. Seniyyetü’l-vedâ‘ ise şehrin kuzey ve güney tarafında Medine’ye gelenlerin karşılandığı ve ayrılanların uğurlandığı iki tepenin adıdır. İslâmî dönemde Seniyyetülvedâ adının ilk defa Hz. Peygamber’in hicreti esnasında Mekke-Medine yolunda bulunan bir tepe için kullanıldığına dair bir rivayet nakledilmiştir. Buna göre Resûl-i Ekrem’in Mekke’den yola çıktığını haber alan Medineliler kendisini büyük bir heyecan içinde beklemişler, Seniyyetülvedâ’da onu karşıladıkları sırada Medineli hanımlar sevinçlerini, “Seniyyetülvedâ’dan yükselen dolunay üzerimize doğdu” anlamındaki meşhur şiiri okuyarak dile getirmişlerdir (İbn Kesîr, III, 195; Semhûdî, I, 451). Medine’nin güneybatısında Mekke yolu üzerinde Bi’riurve’de yer alan ve harrelerin (bazalttan oluşan volkanik alan) ortasında kalan Seniyyetülvedâ, Akīk vadisine bakıyordu (Abdülkuddûs el-Ensârî, s. 156). Resûlullah hicret esnasında Medine’ye buradan girmişti. Semhûdî burasının sonradan Müderrec adıyla anıldığını kaydeder (Vefâǿü’l-vefâ, IV, 461).

Medine’nin kuzeyinde Suriye yolu üzerinde Sel‘ dağının doğu eteğinde bulunan ve Câhiliye döneminde de bilinen diğer bir Seniyyetülvedâ’nın adı kaynaklarda daha çok geçmektedir. Rivayete göre İslâmiyet öncesinde Yesrib’de yaşayan yahudiler, Suriye tarafından gelenlerin şehre Seniyyetülvedâ tepesinden girmedikleri takdirde ölümle sonuçlanacak bazı hastalıklara uğrayacaklarına inanıyorlardı. Ancak Urve b. Verd el-Absî, Yesrib’e başka bir yoldan girdiği halde başına bir kötülük gelmeyince insanlar diğer girişleri de kullanmaya başlamıştır (İbn Şebbe, I, 269).

Medine’nin kuzeyinde yer alan Seniyyetülvedâ, başta gazve ve seriyyelerle ilgili olmak üzere Hz. Peygamber ve ashabının faaliyetleri içerisinde yoğun biçimde yer almıştır. Resûl-i Ekrem, Tebük Seferi’nde olduğu gibi bazı gazvelere çıkışında ilk karargâhını burada kurar, son hazırlıklarını yaparak buradan yola çıkar, sefer dönüşü burada karşılanırdı. Hendek Gazvesi’nde hendekler şehrin kuzeyindeki Mezâd’da Seniyyetülvedâ’yı içine alıp Sel‘ dağına kadar uzanmış ve diğer küçük tepeler gibi oraya da gözcü birlikleri yerleştirilmişti (Vâkıdî, II, 445). 6 (627) yılında düzenlenen Gābe Gazvesi öncesinde Seleme b. Ekva‘, müşriklerin Medine’ye yönelik bir faaliyetlerinin olup olmadığını Seniyyetülvedâ’dan gözlemiştir (a.g.e., II, 539). Hz. Peygamber, Mûte Savaşı’nda olduğu gibi bizzat katılmadığı askerî birliklerini uğurlamak için Seniyyetülvedâ’ya kadar yürür, orada kumandanlarına seferleri esnasında uymaları gereken kuralları hatırlatırdı (a.g.e., II, 758).

Mescid-i Nebevî’ye yaklaşık 1100 m. uzaklıkta olan bu Seniyyetülvedâ’nın Resûl-i Ekrem zamanında eğitilen atlar için Hafyâ’dan başlayan parkurun bitiş, eğitilmeyen atlar için ise Benî Züreyķ Mescidi’n-de sona eren yarış parkurunun başlangıç noktası olarak kullanıldığı da bilinmektedir (Buhârî, “Cihâd”, 58, 196; “Meġāzî”, 82). Abbâsîler döneminde Halife Mansûr’a karşı isyan eden Hz. Ali evlâdından, en-Nefsüzzekiyye diye de anılan Muhammed b. Abdullah el-Mehdî burada şehid edilmiş ve Seniyyetülvedâ ile Ömer b. Abdülazîz’in evi arasında bir yere (Meşhedü’n-Nefsizzekiyye) defnedilmiştir (Taberî, VII, 587, 600). 1214’te (1799-1800) Cidde Valisi Yûsuf Paşa, Seniyyetülvedâ’nın yolunu düzelttirip doğu tarafına üç kubbeli bir köşk yaptırmıştır (Mir’âtü’l-Haremeyn, I, 1185). Meşhur Osmanlı kışlası da burası olmalıdır (Abdülkuddûs el-Ensârî, s. 156). Medine’deki oduncular çarşısının yakınında kalan Seniyyetülvedâ zamanla Medine’nin önemli bölümlerinden biri haline gelmiştir. Yerleşime açılmayan batı tarafı gezi alanı olarak kullanılmakta, Medine-Suriye yolu Seniyyetülvedâ’dan geçmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Müsned, I, 170; III, 449; Buhârî, “Feżâǿilü aśĥâbi’n-nebî”, 9; Vâkıdî, el-Meġāzî, II, 445, 539, 638, 758; III, 992, 995, 996; İbn Şebbe, Târîħu’l-Medîneti’l-münevvere, I, 269-270; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), III, 103; V, 482; VII, 587, 600; İbn Kayyim el-Cevziyye, Zâdü’l-meǾâd, III, 551; İbn Kesîr, el-Bidâye, III, 193, 195-201; VII, 354; Fîrûzâbâdî, el-Meġānimü’l-müŧâbe fî meǾâlimi Ŧâbe (nşr. Hamed el-Câsir), Riyad 1389/1969,


s. 80-81, 245, 372; Semhûdî, Vefâǿü’l-vefâ bi-aħbâri dâri’l-Muśŧafâ (nşr. Kāsım es-Sâmerrâî), Beyrut 1422/2001, I, 451; IV, 195,198, 461; Evliya Çelebi, Seyahatnâme (Dağlı), IX, 306; Mir’âtü’l-Haremeyn, I, 1184-1185; Hamîdullah, İslâm Peygamberi, I, 166; II, 830; Abdülkuddûs el-Ensârî, Âŝârü’l-Medîneti’l-münevvere, Medine 1406/ 1985, s. 155-158; Abdülazîz Kâ‘kî, el-MecmûǾatü’l-muśavvere li-eşheri meǾâlimi’l-Medîneti’l-münevvere: The Pictorial Collection of the Most Peculiar Places in Almadinah Almunawwarah (trc. M. Yahyâ Haccâc), Medine 1420/1999, I, 57.

Mustafa Sabri Küçükaşcı