ŞEVKİ BEY

(1860-1890)

Şarkı bestekârı ve hânende.

İstanbul Fatih’te Pirinççi Sinan mahallesinde doğdu. Babası tarakçı esnafından Ahmed Efendi’dir. Rüşdiye tahsilinin ardından Muzıka-i Hümâyun’a hânende olarak girdi. Bir süre sonra saray hayatından sıkıldığı için görevinden ayrıldı ve Rüsûmat Nezâreti’nde kâtipliğe başladı. Bu görevini Harbiye Nezâreti Evrak Kalemi’nde devam ettirdi. Rindâne bir hayat yaşadı. 2 Zilhicce 1307 (20 Temmuz 1890) tarihinde Beylerbeyi’nde arkadaşı Rahmi Bey’in evinde kalp krizinden öldü ve ertesi günü Kuzguncuk’ta Nakkaştepe Mezarlığı’na defnedildi. Yakın arkadaşı Mehmed Hafîd Bey ölümü için şu tarih beytini yazmıştır. “Çıktı bir târîh-pesendîde Hafîd/Hâke düştü bî-emel o verd-i nâz (1307).” İsmâil Safâ’nın tarihi de şöyledir: “Çıktı bir düm tek ile


işte Safâ târîhi/Göçtü hey hey diye hânende zavallı Şevkî (1307).” Kendine has tavrıyla devrin önemli hânendeleri arasında yer alan Şevki Bey asıl ününe şarkı bestekârlığıyla ulaşmıştır. İlk mûsiki bilgilerini Ticaret ve Nâfia Nezâreti kâtiplerinden Necmeddin Bey’den aldı ve ardından girdiği Muzıka-i Hümâyun’da kendini yetiştirdi, burada özellikle Hacı Ârif Bey’den faydalandı. Saray fasıllarının vazgeçilmez hânendelerinden olan Şevki Bey Hacı Ârif Bey, Medenî Aziz Efendi, Mehmet Suphi (Ezgi) ve şair Mehmed Hafîd gibi sanat-kârların bulunduğu meclislerdeki icralara çoğunlukla eşi kanunî Melek Hanım’la birlikte katılırdı.

Şevki Bey, Türk mûsikisinde klasik ekolün Hacı Ârif Bey’den sonra en önemli şarkı bestekârı kabul edilir. Güçlü bestekârlık yeteneğinin yanı sıra çabuk beste yapabilen ilhamı bol bir sanatkârdır. Şarkılarının çoğunu daha güfteyi okurken irticâlen bestelediği, bazan yarım saatte bir, bazan da günde sekiz on beste yaptığı söylenir. Bestelerini yirmi yaşından sonra yapmış, Hacı Ârif Bey’in açtığı şarkı çığırını geliştirerek devam ettirmiş, bu ekolün günümüze kadar gelmesinde en önemli rolü oynamıştır. Ruşen Ferit Kam onu şarkılarındaki özellikler sebebiyle modern “lied”in önemli ismi Schubert’e benzetir. Ölümüne yakın söylediği, “Arza lâyık değil ammâ hünerim/Nâçizâne bini buldu eserim” mısralarından anlaşılacağı üzere 1000’in üzerinde eser bestelemiş, ancak nota bilmediğinden şarkılarının çoğu kaybolmuştur. Aşk konusunun pek çok yönüyle işlendiği eserlerindeki kompozisyon tekniği özellikle geçkiler yönünden son derece gelişmiş olup şarkılarında sade bir üslûpla birlikte lirik, hüzünlü ifadeler görülür. Şarkı formunun dört mısralı (murabba) çeşidi yanında beş, altı, sekiz mısralı türlerinin de güzel örneklerini vermiştir. 200’den fazla uşşak şarkı bestelediği kaydedilir. Türk mûsikisinde uşşak makamını bu kadar ısrarla kullanan bir başka bestekâr bilinmemektedir. Zeki Ârif Ataergin’e bestelerinde uşşak makamını neden hiç kullanmadığı sorulduğunda, “Şevki Bey bu makamı o kadar güzel işlemiştir ki artık onun ardından söylenecek bir söz, yapılacak bir eser kalmamıştır; zira Şevki Bey uşşak kapısını kapatmıştır” cevabını vermiştir. Yılmaz Öztuna onun günümüze ulaşan 233 eserinin listesini (uşşak makamındaki bir beste ve yürük semâi dışındakilerin hepsi şarkıdır) yayımlamıştır (Şevki Bey, s. 42-51). Yetiştirdiği talebeler arasında Bimen Şen ve İsmail Fenni Ertuğrul en önemlileridir.

“Emel-i meyl-i vefâ sende de var bende de var” mısraıyla başlayan bayatî; “Ülfet etsem yâr ile ağyâre ne” mısraıyla başlayan hümâyun; “Hicran oku sînem deler” ve, “Nedir bu hâletin ey meh-cemâlim” mısralarıyla başlayan hüseynî; “Küşâde tâliim hem bahtım uygun” mısraıyla başlayan hüzzam; “Ol gonca-dehen bir gül-i handân olacaktır” mısraıyla başlayan muhayyer; “Nedir bu dil-i zârın figānı” mısraıyla başlayan rast; “Gülzâra nazar kıldım vîrâne-misâl olmuş”, “Kimseler gelmez senin feryâd-ı ateş-bârına” ve, “Zeybeklerle gezer dağlar başında” mısralarıyla başlayan uşşak; “Affeyle suçum ey gül-i ter başıma kakma” ve, “Dil yâresini andıracak yâre bulunmaz” mısralarıyla başlayan uzzâl şarkıları onun çok sevilen eserlerinden bazılarıdır.

Aynı zamanda bir ud ve lavta icracısı olan Şevki Bey birçok şarkısının sözlerini Recâizâde Mahmud Ekrem, Muallim Nâ-ci, Mehmed Sâdi Bey, Mehmed Hafîd Efendi, Reşad Paşa gibi şairlerden seçmiştir. Recâizâde Mahmud Ekrem’in yazıp Rahmi Bey’in bayatî makamında bestelediği, “Gül hazin sünbül perîşan bâğzârın şevki yok” mısraıyla başlayan şarkının Şevki Bey’in ölümü üzerine bestelendiği söylenir. Mehmed Hafîd Bey, onun vefatından sonra 308 şarkısının güftesini Yâdigâr-ı Şevk yahut Mahsûl-i Tabîat adıyla neşretmiştir (İstanbul 1308, 1322). Yılmaz Öztuna, Mehmet Suphi Ezgi’nin Şevki Bey’in eserlerini bir külliyat halinde hazırlamaya başladığını, 120 şarkısının notasını yazmasına rağmen bu çalışmasını tamamlayamadığını ifade eder (BTMA, II, 356). Musiki Mecmuası’nın 387-388. sayısı (İstanbul 1982) “Şevki Bey Uşşak Şarkıları” başlığıyla bir özel sayı niteliğinde hazırlanmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Suphi Ezgi, Nazarî-Amelî Türk Musikisi, İstanbul 1933, I, 101; İbnülemin, Hoş Sadâ, s. 276-278; Baki Süha Ediboğlu, Ünlü Türk Bestekârları, İstanbul 1962, s. 127-135; Yılmaz Öztuna, Hacı Ârif Bey, Ankara 1986, s. 57-59; a.mlf., Şevki Bey, Ankara 1988; a.mlf., BTMA, II, 355-359; Sadi Yaver Ataman, Mehmet Sadi Bey, Ankara 1988, s. 7, 31-34; Sadun Aksüt, Türk Mûsikîsinin 100 Bestekârı, İstanbul 1993, s. 205-207; Özalp, Türk Mûsikîsi Tarihi, I, 611-615; Tercümân-ı Hakîkat, 4 Zilhicce 1307; Ruşen Ferit Kam, “Şevki Bey”, Radyo, sy. 28, Ankara 1944, s. 8; Etem Üngör, “Âdil Haybat, Şevki Bey’in Oğlu Değildir”, MM, sy. 228 (1967), s. 21-27; Hayri Yenigün, “Bir Büyük Bestekâr: Şevki Bey”, Musiki ve Nota, sy. 6, İstanbul 1970, s. 20-21; Mehmet Güntekin, DBİst.A, VII, 164-165.

Nuri Özcan