ŞEYH MÜŞTÂK

(ö. 1247/1831-32)

Kādiriyye tarikatının Müştâkıyye kolunun kurucusu, şair.

1172 (1758-59) yılında Bitlis’te doğdu. Adı Mehmed Mustafa, mahlası Müştâk’tır. Şeyh Müştâk veya Müştâk Baba diye tanınır. Âsârü’l-Müştâk adlı eserinden bu mahlasın kendisine Hoca Neş’et Efendi tarafından verildiği anlaşılmaktadır. 1051’de (1641) Hakkâri’den Bitlis’e göç eden bir aileye mensuptur. Soyu Kādiriyye tarikatının pîri Abdülkādir-i Geylânî’ye ulaşır. On yaşında iken babası Molla İbrâhim ölünce, Kādirî şeyhi olan dedesi Molla Süleyman’ın yanında başladığı tahsilini amcası Şems-i Bitlisî gözetiminde sürdürdü. On beş yaşında amcası onu tahsil için yakın dostu Şeyh Hacı Hasan Şirvânî’nin yanına gönderdi. Hüseyin Vassâf, Hacı Hasan Şirvânî’nin Şirvanlı değil Hakkâri civarındaki Şirveli olduğunu kaydeder. Bu durumda onun Bitlis’ten Hakkâri’ye gittiği söylenebilir. Müştâk’ın burada ne kadar kaldığı bilinmemektedir. Ancak hilâfet aldıktan sonra Bağdat’a gidip Abdülkādir-i Geylânî’nin kabrini ziyaret ettiği kaydedilmekte, bir şiirinden bu olayın 1198 (1784) yılında gerçekleştiği öğrenilmektedir. Bağdat’ta Nakîbüleşraf Şeyh Hasan’la görüşüp sohbetlerine katılan ve kendisinden feyiz alan Müştâk refakatine verilen kırk dervişle birlikte Bağdat’tan ayrıldı. Hindistan’a doğru seyahate çıkıp Hz. Âdem’in kabrinin bulunduğuna inanılan Serendîb (Seylan) adasına kadar vardı. Dönüşte hac farîzasını ifa ederek Bitlis’e geldi. Bu dönemde evlendi; iki kızı ve kendisinden sonra tarikatı sürdüren Edhem adlı bir oğlu oldu.

Erzurum, Trabzon, Ankara yoluyla muhtemelen 1203’te (1789) İstanbul’a gidip uzun yıllar burada kalan Şeyh Müştâk şehrin kültür çevreleriyle yakın dostluklar kurdu. Âkif Paşa ve Hoca Neş’et Efendi gibi şahsiyetlerle tanıştı. Hoca Neş’et’ten Meŝ-nevî okudu. II. Mahmud’un teveccühlerini kazanıp has nedimleri arasında yer aldı. Konya’ya geçerek Çelebi Efendi’den sikke giydi. Bir süre Eyüp’te Selâmi Efendi Tekkesi şeyhliğine vekâlet etti. Daha sonra Erzurum’a yerleşip buradaki konağında ve memleketi Bitlis’te açtığı dergâhta irşad faaliyetini sürdürdü. 1810 ve 1814 yıllarında tekrar İstanbul’a gittiği kaydedilmektedir. Fransızlar’ın Mısır’a saldırması üzerine Sadrazam Yûsuf Ziyâeddin Paşa’nın ordusuna katılarak Mısır’a gitti. Bu sırada Şam ve Kudüs’ü ziyaret etti. 1247 (1831-32) yılında İstanbul dönüşü Bitlis’e giderken Muş’ta uğradığı bir saldırı sonucu ölen Şeyh Müştâk burada defnedildi. “Zevk-i tâm” ibaresini vefatına tarih düşüren Hüseyin Vassâf onun Erzurum, Bitlis ve Muş çevresinde 200.000’e yakın dervişi olduğunu, şöhretini kıskanan Yezîdîler tarafından öldürüldüğünü söyler. Bu konuda başka rivayetler de vardır. Hüseyin Vassâf Risâle-i Müştâkıyye adıyla menâkıbnâme türü bir eser kaleme almıştır.

Şeyh Müştâk’ın şeyhi Hacı Hasan Şirvânî, XIX. yüzyılın büyük sûfî şairi ve Kādiriyye’nin Şemsiyye kolunun pîri Osman Şems Efendi’nin mürşidi Abdürrahim Ünyevî’nin de şeyhidir. Şeyh Müştâk doğu illerinde çok sayıda mürid yetiştirmiş, oğlu Edhem Baba’nın yanı sıra İstanbul Etyemez’de Gümüş Baba Dergâhı şeyhi Seyyid Sadullah Efendi, Haseki’de Paşmak-ı Şerif Dergâhı şeyhi Musullu Baba Efendi, Mehmed Cemal ve Ahmed Cemal Paşa ile Erzurum’da İbrâhim Efendi’ye hilâfet vermiştir. Tarikatı İstanbul’da oğlu Edhem Baba ve halifeleri Saçlı İbrâhim Efendi, Hoca Rahim Efendi, Bitlisli İbrâhim Efendi, Keşfî Osman Efendi Dergâhı şeyhi Mehmed Müştâk Efendi, Cebbarzâde Süleyman Neyyir Bey tarafından sürdürülmüştür. Aşk ve cezbe sahibi bir sûfî olarak tanınan Edhem Baba 3 Ocak 1887 tarihinde vefat etmiş, Karagümrük’teki Kabakulak Kādirî Dergâhı’na defnedilmiştir.

XIX. yüzyılın mürettep divan sahibi birkaç sûfî şairinden biri olan Şeyh Müştâk, taşrada yetişmesine rağmen dili İstanbul’da yetişen dönemin şair ve edipleriyle aynı düzeydedir. Âsârü’l-Müştâk adlı kitabından ve divanındaki bazı şiirlerden mûsiki alanında da ileri derecede bilgi sahibi olduğu, bu alandaki bilgilerini mürşidi Hasan Şirvânî’den aldığı öğrenilmektedir. “Me’vâ-yı nâzenîne kim elf olursa efser/Lâbüd olur o me’vâ İslâmbol ile hemser” beytiyle başlayan beş beyitlik istihrâcnâme türündeki bir gazelinde birtakım remizler ve ebcedle 1341 (1923) yılında Ankara’nın başşehir olacağını keşfen bildirdiğine inanılır. Şiirdeki bu remizlerin Konya mebusu ve müfessir Mehmed Vehbi Efendi tarafından çözüldüğü kaydedilmektedir. Şeyh Müştâk’ın Kādirî tarikatına mensup sûfîlerin yanı sıra Hacı Bayrâm-ı Velî’ye özel bir muhabbet beslediği görülmektedir.

Şeyh Müştâk ile Âkif Paşa arasında yakın ilişki olduğu, Şeyh Müştâk’ın, “Olsa Âkif gibi şi‘r ile şehîr ey Müştâk/Şuarâ pâdişeh-i muhteşem olmaz da n’olur” beytinden


de anlaşılmaktadır. Bu bilgiye dayanarak Âkif Paşa’nın, “Şeyh Müştâk’a Cevabnâme” başlığını taşıyan ve muhatabına ağır ithamlarda bulunan mektubunun Şeyh Müştâk’a yazıldığı kabul edilmiştir. Ancak Hüseyin Vassâf, İbnülemin Mahmud Kemal’den naklen bu mektubun Müştâk adlı başka birine yazıldığını kaydeder. İbnülemin’in tesbitine göre mektup, Âkif Paşa’nın Pertev Paşa’nın ardından Dahiliye Nezâreti’ne tayininden kırk gün sonra 1837 yılında kaleme alınmıştır. Şeyh Müştâk 1832’de öldüğüne göre bu mektuptaki suçlamaların muhatabı olması mümkün değildir (mektubun metni için bk. Yeni Türk Edebiyatı Antolojisi, I, 418-421).

Eserleri. 1. Divan. Divan edebiyatı nazım şekillerinin hemen hepsini kullanan Şeyh Müştâk’ın divanında 251’i aşkın gazel, sekiz kaside, altı mesnevi, 246 müfred ve diğer nazım şekilleriyle birlikte 605 Türkçe, altmış civarında Farsça şiir bulunmaktadır. Divanda her harfin ilk şiirinin münâcât veya na‘t olması dikkat çekmektedir. Üç yazma nüshası tesbit edilen divan (Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, Manzum, nr. 403, 404; İÜ Ktp., TY, nr. 3821) basılmıştır (İstanbul 1264). Matbu divan 500 Türkçe, elli beş Farsça şiir ihtiva etmektedir. Divandaki Türkçe şiirler matbu nüsha esas alınarak Mehmed Kemal Gündoğdu tarafından yayımlanmıştır (Müştâk Baba, Divan, İstanbul 1997). Ahmet Doğan, Müştak Türkçe Şiirlerinde Divan ve Tasavvufî Unsurlar adlı bir doktora çalışması yapmıştır (1992, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü). 2. Âsârü’l-Müştâk esrârü’l-uşşâk. Bir çeşit aile tarihi veya hâtırat niteliğindeki eser (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 2421) M. Kemal Gündoğdu - Azmi Gündoğdu’nun Şems-i Bitlisî adlı çalışmalarında (Ankara 1992) özetlenmiştir. Şeyh Müştâk’ın Mektûbât-ı Kimyâ-yı Müştâk ve Farsça Bahârnâme adlı iki eseri daha bulunduğu kaydedilmekteyse de (Osmanlı Müellifleri, II, 420-421; Hüseyin Vassâf, Risâle-i Müştâkıyye, vr. 9a) bunların nüshalarına henüz rastlanmamıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Müştâk Baba, Divan (haz. Mehmed Kemal Gündoğdu), İstanbul 1997, hazırlayanın girişi, s. 7-75; Fatîn, Tezkire, s. 375-376; Osmanlı Müellifleri, II, 420-421; Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ (haz. Mehmet Akkuş - Ali Yılmaz), İstanbul 2006, I, 155-170; a.mlf., Risâle-i Müştâkıyye, Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 2320; Suphi Menteş, Dîvân-ı Müştâk Baba: Hayatı ve Eserleri (nşr. Mustafa Özkul), İstanbul 1972; Mâhir İz, Yılların İzi, İstanbul 1975, s. 136-137; Yeni Türk Edebiyatı Antolojisi (haz. Mehmet Kaplan v.dğr.), İstanbul 1977, I, 418-421; Halûk Nurbaki, Türkistan’dan Türkiye’ye Anadolu Mucizesi, İstanbul 1990, s. 68-69; Ahmet Doğan, Müştak Baba: Hayatı ve Edebî Şahsiyeti, Ankara 1995; Kemal Yavuz, “Müştak Baba ve Na‘tları”, İlmî Araştırmalar, sy. 5, İstanbul 1997, s. 259-277; Murat Bardakçı, “İthal Malı Nostradamus’u Bırak Yerli Malı Müştak Baba’ya Bak”, Hürriyet Gazetesi, İstanbul 17 Nisan 2005; Nihat Azamat, “Kādiriyye”, DİA, XXIV, 134.

Ahmet Doğan