SİCİLMÂSE

(سجلماسة)

Fas’ta tarihî bir şehir.

Günümüzde harabeleri geniş bir alana yayılan Sicilmâse Fas’ın güneydoğusunda Vâdîzîz’in kıyısında kurulmuştu. Coğrafî konumu bakımından, İslâm dünyasını altın ülkesi Bilâdüssûdan’a bağlayan tarihî kervan yolunun Sahrâ’ya açılan kapısı özelliğini taşıyan bir noktadadır. Sicilmâse’nin Roma döneminde veya İslâmî dönemde kurulduğuna dair farklı rivayetler aktarılmıştır. Hasan el-Vezzân şehrin Büyük İskender veya Romalı bir kumandan tarafından kurulduğunu söyler. Sicilmâse’yi 83 (702) yılında Emevî kumandanı Mûsâ b. Nusayr’ın fethettiği bildirilmektedir. Ancak araştırmacılar, daha ziyade şehrin İslâmî dönemde kurulduğunu söyleyen Bekrî’nin görüşünü tercih etmiştir. Buna göre Sicilmâse’nin temellerini 140 (757) yılında Tâfîlâlt (Selemiye) bölgesine gelen, Hâricî-Sufrî mezhebine mensup Berberî Midrârîler’in reisi Ebü’l-Kāsım b. Semkû atmış, şehir sonraki emîrler tarafından tamamlanmış ve surlarla çevrilmiştir. Şehrin kuruluşuyla ilgili rivayetlere bağlı olarak adının Roma döneminden kalma Arapça veya Berberîce olduğu görüşleri vardır.

Sicilmâse’yi yönetim merkezi yapan ve batıda altın ticareti güzergâhında bulunan, tarım ve maden bakımından zengin Der‘a vadisine kadar uzanan geniş bir alanı kontrol altına alan Midrârîler, hâkimiyetlerini diğer devletlerin egemenliğinde kaldıkları dönemler dahil 366 (976) yılına kadar sürdürdüler. Emîrlerin en güçlüsü sayılan I. Elyesa‘ surları yeniletti ve yeni mahalleler kurdurarak şehri genişletti. Bir ulucami ile köşkler ve idarî binaların yapıldığı bu dönemde Sicilmâse, İslâm mimarisinin önemli merkezlerinden biri haline geldi. Ayrıca Batı Afrikalı hac kafilelerinin uğrak yeri oldu.

Midrârî Hükümdarı II. Elyesa‘, Fâtımîler’in kuruluşundan az önce Sicilmâse’de bulunan Ubeydullah el-Mehdî’yi Abbâsî halifesinin isteğiyle tutuklatmıştı. Bunun üzerine bölgede İsmâilî davetini yürüten Ebû Abdullah eş-Şiî harekete geçti ve Sicilmâse’yi işgal ederek Ubeydullah el-Mehdî’yi hapisten çıkarıp bütün yetkilerini ona devretti (6 Zilhicce 296 / 26 Ağustos 909). Şiî Fâtımîler’in ilk halifesi olan Ubeydullah el-Mehdî bir vali tayin edip Sicilmâse’den ayrıldı. Ancak Midrârî liderleri, Fâtımî ordusunun ayrılmasından elli gün sonra Fâtımî valisini ve muhafızlarını öldürüp şehri tekrar ele geçirdiler. Midrârî liderleriyle baş edemeyen Fâtımî halifeleri, üçüncü işgallerinin ardından Sicilmâse’ye Midrârî ailesinden valiler tayin etmeye başladılar. Bu valilerden Ebü’l-Müntasır döneminde güney ticaret yollarının ele geçirilmesiyle İfrîkıye, Fas, Endülüs, Sûs, Ağmât ve diğer merkezlerle Batı Sudan ülkeleri arasında Sicilmâse üzerinden gerçekleştirilen ticaretten elde edilen gelirlerde büyük artış oldu.

IV. (X.) yüzyılın ortalarında bölgede Fâtımîler ile Endülüs Emevîleri arasındaki nüfuz mücadelesi şiddetlendi. Fâtımî hâkimiyetinden kurtulmak isteyen Midrârî emîrleri Endülüs Emevîleri ile dostane ilişkiler kurdu. Onlardan İbn Vâsûl, Hâricîliği terkedip Mâlikî mezhebine girdi ve hutbeyi Abbâsî halifesi adına okuttu. On yıl sonra da Şâkir-Billâh unvanıyla halifeliğini ilân etti (342/953). Onun zamanında gelişerek parlak bir dönem yaşayan Sicilmâse, Fâtımî kumandanı Cevher es-Sıkıllî’nin işgaliyle tekrar Fâtımî hâkimiyeti altına girdi. Ancak Endülüs Emevî halifesi adına hareket eden Mağrâve Emîri Hazrûn b. Fülfûl, Fâtımî egemenliğini tanıyan Midrârî emîrini öldürüp bu hânedana son verdi (366/976).

Kuzey Afrika ülkeleri Batı Sudan ile sıkı ticarî ilişkiler kurmuştu. Sudan’dan külçe altın, gümüş, deri, yün ve deve getiren kervanlar oraya buğday ve pamuk götürüyordu. Batı Sudan’a giden kervanların uğramak zorunda olduğu ticarî merkezlerden biri olan Sicilmâse bu ticaretten büyük gelir sağlıyordu. 340 (951-52) yılında Sicilmâse’yi ziyaret eden İbn Havkal şehrin güzelliğini ve halkının zenginliğini hayranlıkla anlatır. Avdagost şehrinde karşılaştığı bir tüccarın elinde Sicilmâseli bir tüccar tarafından verilmiş 42.000 dinarlık bir senet gördüğünü, bunun doğu İslâm dünyasında imkânsız olduğunu söyler (Śûretü’l-arż, s. 99-100).

Bu önemli ticaret yoluna hâkim olmak isteyen Murâbıtlar 445’te (1053) Sicilmâse’yi ele geçirdiler ve şehri Mağrib-i Aksâ’nın fethini tamamlamak için askerî üs olarak kullandılar. Onların zamanında ülkenin ortasında kalan ve önemli gelişme gösteren şehirde hıristiyan dünyası dahil Akdeniz havzasındaki bütün ülkelerde tercih edilen altın sikkelerin basıldığı darphâneler bulunuyordu. Sicilmâse’nin gelişmesi Murâbıtlar’ın yerini alan Muvahhidler’in son dönemlerine kadar devam etti. Bu dönemde Merînîler’le Muvahhidler arasındaki çatışmalara sahne olan ve bir ara Abdülvâdîler’in eline geçen şehir 673 (1274-75) yılında kesin biçimde Merînî hâkimiyeti altına girdi. Ancak bu defa Ma‘kıl Arapları’nın tehdidine mâruz kaldı ve yapılan savaşlar yüzünden tahribata uğradı. Ardından şehrin başşehre uzaklığından faydalanmaya kalkışan hânedan mensubu valilerin isyanlarına sahne oldu. Ebû Saîd II. Osman’ın Sicilmâse valiliğine getirdiği oğlu Ömer, babasına karşı başlattığı bağımsızlık


mücadelesini kardeşi Ebü’l-Hasan tarafından bertaraf edilinceye kadar sürdürdü. Ebû Sâlim el-Müstaîn-Billâh devrinde şehirde istikrar kayboldu. Ma‘kıl Arapları’nın desteklediği Abdülvâdîler müdahalede bulunmaya başladılar. Onların yardımıyla, Merînî tahtını aklî dengesi bozuk olan amcası Ebû Âmir Tâşfîn b. Ali el-Müvesves’in elinden almak için harekete geçen ve Merînî ileri gelenlerince desteklenen Abdülhalim ve kardeşi Abdülmü’min Sicilmâse’yi ele geçirdiler. Abdülhalim’in Sicilmâse Emirliği’nin tanınması şartıyla iki taraf arasında barış sağlandı (763/1362). Böylece müstakil emirlik haline gelen Sicilmâse’de onun ölümünden sonra Ma‘kıl Arapları’nın kolları arasında çıkan çatışmalar yüzünden istikrar yine kayboldu ve şehir büyük tahribata uğradı. Ayrıca bölgede ticaret kervanları için yol güvenliği kalmadı, kervanlara saldırılar arttı. Şehrin çevresiyle ilişkileri hem idarî hem ticarî bakımdan koptu, bu yüzden şehir çökmeye yüz tuttu. 796’da (1394) Sicilmâse’de çıkan halk ayaklanması sırasında şehrin surları ve pek çok mimari eser tahrip edildi.

Bölgede istikrarın kaybolduğu VIII. (XIV.) yüzyılın sonlarından itibaren kabile savaşları yüzünden tahribata uğrayan Sicilmâse gerilemeye başladı. Portekizliler’in Atlas Okyanusu sahillerine ayak basmasıyla şehirden geçen ticaret yolu önemini yitirmeye yüz tuttu ve Sicilmâse eksenli ticaret yolu Atlas Okyanusu’na kaydı. Kervanların yerini yelkenli karavelalar almaya başladı. Sudan altını artık Fas’a uğramadığı gibi Sudan’a satılan Fas ürünleri de yerini gemilerle taşınan Portekiz ürünlerine bıraktı. Sicilmâse, Merînîler’den sonra Sa‘dîler’in eline geçti. Ahmed el-Mansûr’un Sudan’ı istilâ etmesi sırasında (1000/1591) Sicilmâse bölgesinden katılan askerî birlikler önemli rol oynadı ve şehir Sudan’ın zaptıyla ticarî önemine yeniden kavuştu. Zengin altın yatakları Sa‘dîler’in eline geçmiş, altın ve köle ticareti Sahrâ politikasının belirleyici unsuru olmuştu. Ancak bu uzun sürmedi. Kendisine karşı isyan eden oğlu Me’mûn’u Sicilmâse valiliğine tayin eden (1011/1602) Ahmed el-Mansûr’un vefatından sonra başlayan taht kavgaları yüzünden istikrar tekrar bozuldu. Bu sırada bazı dinî liderler, bölgede emîrler ve kabileler arasında yaşanan iktidar mücadelesine son vermek için harekete geçti. Bunlardan Ebû Mahallî, Sicilmâse’yi hâkimiyeti altına aldı (1020/1611). Fakat ardından şehir Ebû Hassûn es-Simlâlî’nin eline geçti. VII. (XIII.) yüzyılın ortalarında Hicaz’dan Sicilmâse’ye gelen Filâlîler 1630’dan itibaren siyaset alanına çıktılar. Onların lideri Mevlây Muhammed b. Şerîf 1050’de (1640) Sicilmâse’yi Ebû Hassûn’dan aldı. Ancak şehir bu defa Filâlîler’le Dilâîler arasındaki mücadeleye sahne oldu. 1056’da (1646) Dilâîler’in eline geçtiyse de üç yıl sonra Filâlîler tarafından geri alındı.

Sicilmâse, iktisadî ve ticarî önemini yitirip mukaddes bir şehir olarak görüldüğü Filâlîler döneminde de sık sık hânedan mensuplarının isyanlarına sahne oldu ve çatışmalarda büyük zarar gördü. Mevlây Reşîd, Sicilmâse’de sultanlığını ilân eden yeğeninin üzerine giderek dokuz ay süren kuşatmadan sonra şehre girdi (1075/1665); Sicilmâse’den Muluya vadisine uzanan ve Akdeniz’i Sahrâ’ya bağlayan kervan yollarının kontrolünü ele geçirdi. Mevlây İsmâil şehirde isyan eden yeğeniyle on dört yıl boyunca mücadele etmek zorunda kaldı. Ardından haremine ve evlâtlarına ait olmak üzere Sicilmâse’de bir mahalle inşa ettiren İsmâil, yanında tutmak istemediği veya siyasî göreve getirmediği çocuklarını buraya yerleştirdi. Onlara mahsus mahallede 105 evin bulunduğu kaydedilmektedir. III. Mevlây Muhammed b. Abdullah, amcası Mevlây Hasan’ın bölgede çıkardığı isyanı bastırarak (1198/1784) devlet adamı ve tarihçi Ebü’l-Kāsım b. Ahmed ez-Zeyyânî’yi Sicilmâse valiliğiyle görevlendirdi. Mevlây Yezîd de Sûs ve Tâfîlâlt bölgesinde kardeşi Mevlây Abdurrahman’ın isyanıyla uğraştı. Onun ardından, gençliğini Sicilmâse’de ilim tahsiliyle geçirmiş olan Mevlây Süleyman bütün ülkede otoritesini sağlamayı başardı (1207/1793). 1819’da Tâfîlâlt’in bir kısmını kontrollerine alan Ait (Âyt) Atta Berberîleri’nin isyanı bastırıldıysa da Sicilmâse’yi yağmalayıp tahrip etmeleri önlenemedi. Bundan sonra şehir giderek bir harabeye döndü.

Ticaret kervanlarının konaklama yeri ve tüccarların mal değişim mekânı olan Sicilmâse altın çağını IV-VIII. (X-XIV.) yüzyıllar arasında yaşadı. Bunda şehrin Batı Sudan’dan gelip kuzeye giden kervan yollarının buluşma noktasında kurulmasının önemi büyüktü. O dönemde ticaret yollarına beş kalem mal hâkim olmuştu: Toz altın (tibr), zenci köleler, bakır, tuz ve kumaş. Sudan’dan toz altın, tuz, akamber, gom, abanoz, fildişi, zamk, buhur ve deri getirilir; buna karşılık Sicilmâse’den yünlü, pamuklu ve keten dokumalar, çanak çömlek, cam kaplar, mücevherat, silâh, kına, hububat, kuru meyveler ve hurma ihraç edilirdi. Yılda iki defa, sayıları binleri aşan develerle Sudan’a giden ticaret kervanlarının yaklaşık iki ay sürecek yolculuklarına Sicilmâseli Berberîler rehberlik ederdi. İdrîsî’nin bildirdiğine göre bağ ve bahçelerin çevreleyip süslediği şehrin iç kalesi yoktu, fakat birçok mâlikâneye ve kasra sahipti. Vadide nehir boyunca Nil havzasına benzer verimli araziler mevcuttu. Buğday üretimi ve hurma ağaçları önemli bir yer tutuyordu.

Erfûd şehrinin yaklaşık 20 km. güneyinde Rîsânî beldesi civarındaki Sicilmâse harabeleri geniş bir alana yayılmıştır. Arkeolojik çalışmaların devam ettiği şehrin surlarının uzunluğu 3 km. civarındadır. Şehir kuzeyden Vâdişşürefâ, güneyden Kasrugirinfûd, batıdan Vâdîzîz, doğudan Rîsânî ile çevrilidir. On iki kapısının olduğu bildirilen şehrin doğuda Bâbüşşark, batıda Mevlây Abdülmü’min yakınında Bâbülgarb, güneyde Bâbüssahel ve kuzeyde Kasrü’l-Mansûriyye’nin güneyinde bulunan Bâbülfas kapıları çöküş öncesi sınırlarını göstermektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Kalkaşendî, Śubĥu’l-aǾşâ (Şemseddin), V, 158-159; İbn Havkal, Śûretü’l-arż, s. 99-100; İdrîsî, Śıfatü’l-Maġrib, II, 60, 69-70; Bekrî, el-Muġrib, s. 103-104, 148-149, 167; İbn Battûta, Tuĥfetü’n-nüžžâr, Beyrut 1975, II, 777; Hasan el-Vezzân, Vaśfü İfrîķıyye, II, 127-128; İfrenî, Nüzhetü’l-ĥâdî bi-aħbâri mülûki’l-ķarni’l-ĥâdî (nşr. Abdüllatîf eş-Şâdilî), Dârülbeyzâ 1419/1998, bk. İndeks; Kādirî, Neşrü’l-meŝânî, I, 100, 371; Zeyyânî, et-Tercümânetü’l-kübrâ fî aħbâri’l-maǾmûr berren ve baĥran


(nşr. Abdülkerîm el-Fîlâlî), Rabat 1412/1991, s. 16-17, 52-53, 97; Selâvî, el-İstiķśâ, II, 12; III,18; V, 16-18; VII, 28-31; VIII, 130-132; A. Cour, L’établissement des dynasties des chérifs au Maroc et leur revalité avec les turcs de la régence d’Alger, 1509-1830, Paris 1904, s. 48-49, 68-69, 81-82, 117-118, 150-151, 157, 173-179; H. Terrasse, Histoire du Maroc, Casablanca 1950; a.mlf., “Siғјilmāsa”, EI² (Fr.), IX, 566-568; Ahmed el-Alevî, Târîħu şürefâǿi Sicilmâse, Rabat, el-Hizânetü’l-Haseniyye, nr. 3034 Z; İbrâhim Harekât, el-Maġrib Ǿabre’t-târîħ, Dârülbeyzâ 1405/1984-85, I-III, tür.yer.; F. Braudel, la Méditerrannée et le monde méditerranéen à l’époque de Philippe II, Paris 1990, I, 314-315, 319-320; R. A. Messier, “Sijilmasa; l’intermédiaire entre la Méditerranée et l’ouest de l’Afrique”, l’Occident musulman et l’occident chrétien au moyen âge, Rabat 1995, s. 181-196; Hasan Hâfızî Alevî, Sicilmâse ve iķlîmühâ fi’l-ķarni’ŝ-ŝâmin el-hicrî/er-râbiǾ Ǿaşer el-mîlâdî, Rabat 1997; a.mlf., “Sicilmâse”, MaǾlemetü’l-Maġrib, Rabat 1423/2002, XV, 4929-4932; L. Mezzine, “Sur l’étymologie du toponyme Sigilmassa”, Hespéris Tamuda, XXIII, Rabat 1984, s. 19-25; el-Arabî er-Rabâtî, “Sicilmâse merkezü’l-ķavâfili’t-ticâriyye”, el-Mecelletü’l-ǾArabiyye li’ŝ-ŝeķāfe, XXIV/47, Tunus 1426/ 2005, s. 89-104; George S. Colin, “Sicilmâse”, İA, X, 587-588; Ahmed Bedr, “Sicilmâse”, el-MevsûǾatü’l-ǾArabiyye, Dımaşk 2004, X, 744-746.

İsmail Ceran