SİLSİLETÜ’z-ZEHEB

(سلسلة الذهب)

En güvenilir isnad anlamında kullanılan bir hadis tabiri.

“Bir hadisi veya bir sözü ilk söyleyene nisbet etmek için senedinde yer alan râvilerin adlarını zikretmek” anlamındaki isnad hadis uydurma faaliyetlerine karşı geliştirilmiş en önemli tedbirdir (bk. İSNAD). Hadis âlimleri isnadda bulunan her râviyi araştırdıkları gibi isnadları da bir bütün olarak incelemişler, onları râvi sayısına göre “âlî” ve “nâzil”, güvenilir veya zayıf râvilerden meydana gelmesine göre “esahhu’l-esânîd” (isnadların en sahihi) ve “ehve’l-esânîd” (isnadların en zayıfı) şeklinde kısımlara ayırmışlardır. Tamamı güvenilir râvilerden meydana gelen isnad “silsiletü’z-zeheb” (altın zincir), “esahhu’l-esânîd”, “ecellü’l-esânîd” (isnadların en üstünü), “ecvedü’l-esânîd” (isnadların en güzeli), “esbetü’l-esânîd” (isnadların en sağlamı), “akve’l-esânîd” (isnadların en güçlüsü), “ercahu’l-esânîd” (isnadların en çok tercih edileni), “ahfezü’l-esânîd” (isnadların en sahihi), “ahsenü’l-esânîd” (isnadların en güzeli) tabirleriyle ifade edilmiştir. Ancak hadis âlimlerinin en sahih isnad olduğunda icmâ etmeleri ve isnadında Ahmed b. Hanbel, Şâfiî ile Mâlik olmak üzere üç imamın bulunması sebebiyle Abdülkāhir el-Bağdâdî’ye göre Ahmed b. Hanbel > İmam Şâfiî > İmam Mâlik > Nâfi‘ > Abdullah b. Ömer isnadı en sahih isnadlar arasında silsiletü’z-zeheb


sayılmıştır (Şemseddin es-Sehâvî, I, 20-21). Tamamı hadis uydurmacısı veya zayıf râvilerden oluşan isnadlar için “silsiletü’l-kezib” (yalan zinciri) ve “evhe’l-esânîd” tabirleri kullanılmıştır.

Hadis âlimlerinin râviler hakkındaki farklı değerlendirmeleri sebebiyle en sahih isnadın hangisi olduğu hususunda değişik görüşler ileri sürülmüştür. Ali b. Medînî, Yahyâ b. Maîn, Ebû Bekir b. Ebû Şeybe, İshak b. Râhûye, Ahmed b. Hanbel, Fellâs, Buhârî ve diğer hadis âlimleri tarafından tesbit edilen en sahih isnadlardan bir kısmı şunlardır: İbn Şihâb ez-Zührî > Sâlim b. Abdullah > Abdullah b. Ömer; Muhammed b. Sîrîn > Abîde es-Selmânî > Ali b. Ebû Tâlib (bazı âlimler Muhammed b. Sîrîn yerine Eyyûb es-Sahtiyânî veya Abdullah b. Avn’ı kabul ederler); A‘meş > İbrâhim en-Nehaî > Alkame b. Kays > Abdullah b. Mes‘ûd; İbn Şihâb ez-Zührî > Ali b. Hüseyin > babası Hüseyin b. Ali > Ali b. Ebû Tâlib; İmam Mâlik > Nâfi‘ > Abdullah b. Ömer; İmam Şâfiî > İmam Mâlik > Nâfi‘ > Abdullah b. Ömer; Abdurrahman b. Kāsım > babası Kāsım b. Muhammed > Hz. Âişe; Ebü’z-Zinâd > Abdurrahman b. Hürmüz el-A‘rec > Ebû Hüreyre. Hadis âlimleri en zayıf isnadları da tesbit etmişlerdir. Serî b. İsmâil > Dâvûd b. Yezîd el-Evdî > babası Yezîd b. Abdurrahman el-Evdî> Ebû Hüreyre; Şerîk > Ebû Fezâre > Ebû Zeyd > Abdullah b. Mes‘ûd; Hafs b. Ömer el-Adenî > Hakem b. Ebân > İkrime > Abdullah b. Abbas en zayıf isnadın örneklerinden birkaçıdır. Muhammed b. Mervân es-Süddî es-Sagīr > Muhammed b. Sâib el-Kelbî > Ebû Sâlih > Abdullah b. Abbas ve Kâşgarî > Ahmed b. Ya‘kūb b. İbrâhim et-Tîbî el-Esedî > Mûsâ b. Mücellâ isnadları ise “silsiletü’l-kezib” olarak nitelendirilmiştir.

Hâkim en-Nîsâbûrî’nin bir isnad hakkında mutlak olarak en sahih veya en zayıf hükmünün verilemeyeceği, sahâbî râviyi veya bölgeleri esas alarak yapılacak tesbitin daha isabetli olacağı şeklindeki kanaati genelde kabul görmüştür. Dolayısıyla söz konusu isnadların sahâbe râvileri esas alınarak belirlendiği ve sözü edilen sahâbînin en sahih ve en zayıf isnadının zikredildiği kabul edilmiştir. Kaynaklarda Ehl-i beyt’in, en çok hadis rivayetiyle tanınan sahâbîlerin, Hz. Ebû Bekir ve Ömer’in, Abdullah b. Mes‘ûd gibi diğer sahâbîlerin, ayrıca Mekke, Medine, Kûfe, Yemen, Mısır, Şam, Horasan gibi bölgelerin en sahih ve en zayıf isnadları tesbit edilmiştir. Silsiletü’z-zeheb olarak kabul edilen Ahmed b. Hanbel > İmam Şâfiî > İmam Mâlik > Nâfi‘ > Abdullah b. Ömer isnadıyla rivayet edilen hadisler Hâzimî’nin günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmeyen Silsiletü’ź-źeheb fîmâ revâhü’l-İmâm Aĥmed b. Ĥanbel Ǿani’l-İmâm eş-ŞâfiǾî’si ile İbn Hacer el-Askalânî’nin Silsiletü’ź-źeheb fî-mâ revâhü’l-İmâm eş-ŞâfiǾî Ǿan Mâlik Ǿan NâfiǾ Ǿan İbn Ömer adlı eserinde bir araya getirilmiştir (bk. bibl.).

BİBLİYOGRAFYA:

Hâkim en-Nîsâbûrî, MaǾrifetü Ǿulûmi’l-ĥadîŝ (nşr. Ahmed b. Fâris es-Sellûm), Beyrut 1424/ 2003, s. 226-234; İbnü’s-Salâh, ǾUlûmü’l-ĥadîŝ (nşr. Âişe Abdurrahman), Kahire 1411/1990, s. 152-159; İbn Hacer el-Askalânî, en-Nüket Ǿalâ Kitâbi İbni’ś-Śalâĥ (nşr. Rebî’ b. Hâdî Umeyr), Riyad 1408/1988, I, 247-262, 266, 495-502; a.mlf., Silsiletü’ź-źeheb (nşr. Abdülmu‘tî Emîn Kal‘acî), Beyrut 1406/1986, neşredenin girişi, s. 8-31; a.mlf., Lisânü’l-Mîzân (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1423/2002, III, 459; Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî (nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Medine 1392/ 1972, I, 81-88, 180-181; Şemseddin es-Sehâvî, Fetĥu’l-muġīŝ (nşr. Ali Hüseyin Ali), Beyrut 1412/ 1992, I, 20-26; Tecrid Tercemesi, I, 210-215, 272-273; Selman Başaran, “Hâzimî”, DİA, XVII, 125.

Ahmet Yücel