SÎRETÜ BENÎ HİLÂL

(سيرة بني هلال)

Benî Hilâl adı verilen kabileler topluluğunun Arap yarımadasından Kuzey Afrika’ya ve Mağrib’e hicretlerini ve mücadelelerini anlatan göç destanı.

Benî Hilâl, Yemen’den göç ederek Arap yarımadasının Necid bölgesine yerleşmiş, kabilenin ünlü kadınlarından olup hikâye seyri içinde toplumsal barışın önemli öncüsü kabul edilen Câziye, burada baş gösteren kuraklık ve açlık sebebiyle kardeşi Emîr Hasan b. Sirhân’a bir elçi göndererek durumun çok vahim olduğunu bildirmiş, o da daha büyük tehlikelerle karşılaşmamak için öncü bir gruptan sonra Mısır’a ve Kuzey Afrika’ya göç etmeye karar vermiştir. Mısır’da 444 (1052) yılında baş gösteren ve birkaç yıl süren kıtlıkla Halife Müstansır-Billâh zamanında ekonomik sıkıntıdan doğan siyasî kriz Benî Hilâl’in Afrika’ya göç ettiği döneme rastlar (Benî Hilâl’in tarihçesi için bk. HİLÂL). Ortak nisbeleri Hilâl b. Âmir’e dayanan Benî Hilâl pek çok aşiret ve kabileyi içine almaktadır. Bu kabilelerin göçü, ister Fâtımîler’in Zîrîler Devleti’ni cezalandırmak için aldığı bir siyasî karardan sonra olsun, ister doğal bir göç olsun Kuzey Afrika’yı derin bir şekilde etkilemiştir.

Benî Hilâl kabileler topluluğunun Arap yarımadasından çıkıp Afrika’ya yayılması, Arap asıllı toplumların ve Arap kültürünün etkisinde kalan bölgelerde destanlaşarak asırlarca anlatılmış, sözlü Arap halk edebiyatının en önemli destanlarından biri olan Sîretü Benî Hilâl ülkelere göre farklılıklar arzederek Suriye, Filistin, Ürdün, Mısır, Tunus, Cezayir, Fas, Moritanya, Sudan, Çad, Nijer ve Nijerya’da dilden dile dolaşmış, birçok yerde hâlâ canlılığını koruyarak insanlık tarihinin başlıca kültür mirasları arasında yer almıştır. Kuzey Afrika’nın Araplaşmasında önemli etkileri bulunan destanın Berlin Kraliyet Kütüphanesi’nde 189 ayrı yazması bulunmaktadır.

Destanın muhtevası kısaca şöyledir: Benî Hilâl’in Yemen, Necid ve Kuzey Afrika’daki durumları, savaşları ve olayları nesiller halinde anlatılır. Atalar ve babalar nesli Hilâl b. Âmir ile başlayıp Sirhân, Rızk ve Gānim’le son bulur. Kahramanlar nesli Hasan (b. Sirhân), Ebû Zeyd (b. Rızk) ve Diyâb (b. Gānim) ile temsil edilir. Bunlardan sonra oğullar / yetimler nesliyle destan son bulur. Kahramanların babaları Benî Hilâl’in kolları olan Esbec, Riyâh ve Zuğbe’ye mensup emîrlerdir. Destanın en büyük kahramanı Ebû Zeyd el-Hilâlî’nin doğumundan önce atalar ve babalar neslinde Zîr Sâlim’in hikâyesi, Câbir ve Cübeyr’in kıssası, Ebû Zeyd’in annesi Hadrâ’nın hikâyesi bir giriş mahiyetinde anlatılır. Benî Hilâl’in emîri Rızk’ın on birinci eşi olan Mekke şerifinin kızı Hadrâ’dan ilk ve tek oğlu dünyaya gelir. Ancak anne hamile iken, bir su başında çevresindeki türlü renk ve cinsten pek çok kuşu yenen siyah bir kuş görerek Allah’tan siyah da olsa böyle yiğit bir erkek çocuk dilemesi üzerine bebeği siyah doğar. Başta amca Emîr Sirhân olmak üzere kabile ileri gelenlerinin böyle kuzgunî siyah bir çocuğun köle sınıfına mensup olabileceği, Emîr Rızk’a ve Benî Hilâl’e mensubiyetinin yüz karası olacağı iddiaları üzerine Emîr Rızk toplumdan kaçıp inzivaya çekilir. Çok sevdiği eşi Hadrâ ile çocuğu Mekke’ye babasının yanına gönderir. Yolda Benî Hilâl’in hasmı Benî Zahlân mevkiine ulaşınca Hadrâ, kafile kumandanı Emîr Fâyid’e yalvararak Mekke’ye vardığı takdirde babasının kendilerini öldüreceğini, bu sebeple burada kalmasına izin vermesini ister. İsteği kabul edilir ve Benî Zahlân reisi Fazl b. Beysân ona ve çocuğuna bakar. Burada Berekât adı verilen çocuk kısa zamanda büyüyüp gelişir ve Benî Hilâl düşmanlığı psikolojisiyle yetiştirilir. Tutulan özel hocalardan yedi dil, pek çok dinî meseleyi ve müsbet ilimleri öğrenir; av, atıcılık, binicilikte ve savaş taktiklerinde büyük maharetler kazanır. Neticede


Benî Zahlân’ın hâmisi ve şövalyesi olur. Benî Hilâl diyarında kuraklık ve kıtlık baş gösterince başlarında Emîr Sirhân bulunmak üzere bir kısım Hilâlîler Benî Zahlân diyarına saldırır. Bazıları da Emîr Rızk ile kendi diyarlarında kalırlar. Ebû Zeyd Berekât baskın yapanları yener, bir kısmını kılıçtan geçirir. Amcası Emîr Sirhân’ı mübârezede yenip esir alır. Onlara yardıma gelen babası Emîr Rızk’ı da yener ve esir alır. Onu ettiği yemin gereği intikamını alması için perişan bir vaziyette annesi Hadrâ’nın yanına götürür. Annesi oğlundan babasını affetmesini rica eder. Ebû Zeyd, Emîr Rızk’ı Benî Zahlân reisine götürür, o da kendisini affeder ve başta babası Emîr Rızk olmak üzere herkes Ebû Zeyd’in nesebini tanır. Böylece iki hasım kabile bu kahraman sayesinde birleşerek Kuzey Afrika topraklarına göç etmeye karar verirler. Tunus’a doğru ilerleyen topluluğa öncülük görevini Ebû Zeyd üstlenir. Kendisine Yahyâ, Mer‘î ve Yûnus adlı üç genç yardım eder. Benî Hilâl’in en ünlü kadınlarından olan Câziye eşini ve çocuklarını bırakarak göç eden gruba katılır, birliği sağlamaya ve cesaret vermeye çalışır. Kafile Saîdü Mısır’a varınca güçlü şövalye Mâzî b. Mukarrib, geçme müsaadesi karşılığında Câziye ile evlenmek ve Diyâb b. Gānim’in atını almak ister, kafile de bunu kabul etmek zorunda kalır. Câziye zifaf gecesi Şehrâzâd gibi anlattığı hikâyelerle emîri uyutur, kaçarak kafileye yetişir, at da onu sırtından atarak sahibine döner. Bu sırada Ebû Zeyd ve yardımcısı olan gençler Tunus’a giden yolun durumunu, kaleleri ve muhtemel düşmanları olacak Tunus’un sahibi Halîfe ez-Zenâtî’nin gücünü keşfetmiştir. Yapılan savaşta Hilâlî toplulukları fazla kayıp verince Ebû Zeyd kokular ve hediyelik eşya satan bir bedevî kadın kılığında muhkem kaleye girer ve Benî Hilâl’in muzaffer olmasına imkân hazırlar. Bu zaferde öncü gençlerden birine âşık olması sebebiyle Benî Hilâl’e yardım eden Halîfe ez-Zenâtî’nin kızı Su‘dâ’nın da payı olmuştur.

Hilâlî toplulukları Ebû Zeyd, Diyâb b. Gānim ve Hasan b. Sirhân adındaki destan kahramanlarının yönetiminde topraklarını işgale yeltenen çeşitli ırktan milletlerle savaştıkları gibi çeşitli dinlere ve din mensuplarına karşı da mücadele vermiş, bunların hepsi İslâm’ın zaferiyle sonuçlanmıştır. Ancak Hilâlî toplulukları Halîfe ez-Zenâtî ile savaşa yönelince anılan dinî topluluklar eski güçlerine dönmüştür. Benî Hilâl’in reisi Sultan Hasan b. Sirhân’ı suikastla öldüren Diyâb b. Gānim cezadan kurtulmak için Habeşistan ve Sudan’a kaçar. Ebû Zeyd, toplulukların birliğini sağlamak amacıyla güçlü emîr ve şövalye olan Diyâb’ı affederek geri gelmesini temin eder. Ebû Zeyd’i ortadan kaldırarak yerine geçmeyi planlayan Diyâb bir av partisinde onu öldürür. Ebû Zeyd’in intikamını almak için Benî Hilâl’den kendisine karşı gelenlerin de çoğunu ortadan kaldırır. Câziye, Diyâb’ın babalarını öldürdüğü çocukları (oğullar / yetimler nesli) çöllere ve tenha yerlere kaçırarak canlarını kurtarmalarını başarır, onları büyütüp yetiştirdikten sonra Benî Hilâl’e dönmelerini, Diyâb’ı öldürerek babalarının intikamını almalarını sağlar. Ancak bu yetim çocuklar da çöllere dağılmış, yitip gitmiştir. Destanın yok oluşla son bulması muhteva ve kurgulama açısından başarısız görülmüştür.

Benî Hilâl destanı uzun yıllar tarihçiler ve edipler tarafından ihmal edilmiş ancak İbn Haldûn el-Ǿİber’inde (VI, 11-57) ve Muķaddime’sinde (I, 472) Benî Hilâl hakkında bazı metinleri bir araya getirmiştir. Fransa’nın Mısır’a girişinden sonra ilim adamları Benî Hilâl’le ilgilenmeye başlamış, İngiliz şarkiyatçısı Edward W. Lane, Aħlâķu ve Ǿâdâtü’l-Mıśriyyîn el-muǾâśırîn (The Manners and Custonas of the Modern Egyptians, London 1836) adlı eserinde Benî Hilâl hakkında önemli bilgiler vermiştir. Fransız René Basset 1885’te İbn Haldûn’dan yararlanarak konuyla ilgili bir fasıl yazmış, 1895’te Alman Wilhelm Ahlwardt, hazırladığı Berlin Kraliyet Kütüphanesi katalogunun (Verzeichnis der arabischen Handschriften, Berlin 1887-1899) on dokuzuncu bölümünde Benî Hilâl sîretiyle ilgili 174 yazmayı içerikleriyle birlikte tanıtmış ve bu suretle sonraki araştırmacılara öncülük etmiştir. 1898’de Alman Richard Hartmann, “Sîretü Benî Hilâl” başlıklı araştırmasında Ahlwardt’tan ve İbnü’l-Esîr’in el-Kâmil’inden yararlanarak Benî Hilâl destanındaki vak‘aların tarihî gerçekliğini, özellikle iki önemli halkası olan “Riyâdet” (öncülük) ve “Taġribe” (Kuzeybatı Afrika’ya göç) kısımlarını açıklamıştır. Fransız Alfred Octave Bel, “La Djazya (el-Câziye) Chanson arabe” adlı bir dizi makalesinde destanın sözel Mağrib metniyle Benî Şecrân lehçesini karşılaştırmış, İngiliz Wilfrid Scawen Blunt, destanın kahramanı Ebû Zeyd’in eşi Âliye ile tanışma bölümünü İngilizce’ye nazmen tercüme etmiştir. Araştırmacılar, Sîretü Benî Hilâl’in destan yönüyle ilgilenmeyip Arap halk hikâyesi oluşu üzerinde durmuş, I ve II. Dünya savaşları arasında çeşitli milletlerin destanlarını toplayan Batılı araştırmacılar Benî Hilâl öyküsünü Arap halkını temsil eden bir destan olarak kabul etmiştir. Sîretü Benî Hilâl aslında, Yunanlılar’ın İlyada ve Odessa’sı gibi kendiliğinden doğan ve Arap halkının kahramanlıklarını hikâye eden bir destandır. Arap körfezinden Atlas Okyanusu’na kadar uzanan farklı lehçelerde önemini koruyan destan Fâtımîler’in sonundan beri günümüze kadar anlatılagelmiş, sîretü Seyf b. Zîyezen, Zîr Sâlim, Antere b. Şeddâd gibi destanlar arasında en uzun ömürlüsü olmuştur. Sîretü Benî Hilâl’in Arap halkı arasında büyük ilgi görmesi Benî Hilâl’in bedevî tabiatlı olarak yaşaması, sîrette geçen olayların Arap dünyasının büyük bir bölümünü ilgilendirmesi, güneyden kuzeye, Mısır’a, buradan Afrika’nın batısına kadar uzanması, olayların münferit kahramanlık değil kabilesiyle iç içe hareket eden birçok kahraman etrafında şekillendiği toplumsal kahramanlık olarak görülmesi gibi sebeplere dayanır. Benî Hilâl destanında Ortaçağ’dan itibaren yaygınlık kazanan diğer milletlerin destanlarından farklı olarak erkek-kadın arasında evlilik dışında bir aşktan bahsedilmez. Destanda aşk ahlâkî değerlerin önemsendiği erkeğin eşine olan aşkıdır. Câziye’nin kocasına olan saf aşkı Leylâ’nın aşkından bile üstün tutulur.

Modern zamanlarda Sîretü Benî Hilâl’e dair çok sayıda çalışma ve yayın gerçekleştirilmiş olup bazıları şunlardır: Alfred Octave Bel, “La Djazya, chanson arabe” (JA, IX/19 [Paris 1902], s. 289-347; IX/20 [1902], s. 169-236; X/1 [1903], s. 311-316); Abdülhamîd Yûnus, el-Hilâliyye fi’t-târîħ ve’l-edebi’ş-şaǾbî (Kahire 1956); Hasan Cevher v.dğr., Sîretü Benî Hilâl, Ebû Zeyd el-Hilâlî (Kahire 1957); Abdurrahman Ka‘kā‘, Min Eķāśîśi Benî Hilâl (Tunus 1968, 1985); Taġrîbetü Benî Hilâl (Beyrut 1394/ 1974); Şevkī Abdülhakîm, Sîretü Benî Hilâl (Beyrut 1983); Elison Leyrîk, Rivâyât min taġrîbeti Benî Hilâl (Riyad 1404/ 1984); Seyyid Hanefî Avad, Benû Hilâl (Kahire 1985); Seyfeddin Duğfûs, es-Sîretü’l-Hilâliyye (Tunus 1987); Abdurrahman el-Abnûdî, Sîretü Benî Hilâl (Kahire 1988); H. T. Norris, “The Rediscovery of the Ancient Sagas of the Banū Hilāl” (BSOAS, LI/3 [1988], s. 462-481).

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Haldûn, el-Ǿİber, VI, 12-57; a.mlf., Mukaddime (trc. Süleyman Uludağ), İstanbul 1982, I, 472; Cl. Huart, Litterature arabe, Paris 1902, s. 398-401; Taġrîbetü Benî Hilâl, Beyrut 1397/1977; İbrâhim İshak İbrâhim, Hecerâtü’l-Hilâliyyîn, Riyad 1996; Râdî Dilfus, “el-ǾAvâmilü’l-iķtiśâdiyye li-hicreti Benî Hilâl ve Benî Süleym min Mıśr ilâ İfrîķıyâ”, el-Müǿerriħu’l-ǾArabî, XX, Bağdad 1401/ 1981, s. 13-45; H. Palva, “The Cultural Context of Arabic Epics and North Arabian Bedouin Poetry”, Orientalia Suecana, XXXVIII-XXXIX,


Uppsala 1989-90, s. 112-119; Abdülhamîd Yûnus, “Sîretü Benî Hilâl”, Tİ, I, 307-319; Rıdvân Mübârek, “Benî Hilâl”, MaǾlemetü’l-Maġrib, Rabat 1413/ 1992, V, 1581-1583; “el-Câziyetü’l-Hilâliyye”, Dâǿiretü’l-maǾârifi’t-Tûnisiyye, Kartâc 1992, III, 17-21.

Hüseyin Yazıcı