ŞÎRKÛH el-MANSÛR

(شيركوه المنصور)

Ebü’l-Hâris el-Melikü’l-Mansûr Emîrü’l-cüyûş Esedüddîn Şîrkûh b. Şâdî b. Mervân (ö. 564/1169)

Nûreddin Mahmud Zengî dönemi devlet adamı ve kumandan, Fâtımî veziri.

Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin amcasıdır. Eyyûbî ailesi önceleri Duvîn’de Şeddâdîler’in hizmetinde bulunuyordu. Bağdat şahnesi Bihrûz el-Hâdim’in yakın dostu olan Şâdî, oğulları Necmeddin Eyyûb ve Şîrkûh’la beraber onun hizmetine girdi. Bihrûz’un Tikrît’e vali tayin ettiği Şâdî’nin ölümünün ardından bu göreve oğlu Eyyûb getirildi. Şîrkûh da ağabeyine yardımcı olarak onunla birlikte kaldı. Bir müddet sonra Bihrûz’la araları bozulan iki kardeş 532 (1137) yılında Musul’a gidip İmâdüddin Zengî’nin hizmetine girdi ve onun Haçlılar’la mücadelesinde aktif rol oynadı. İmâdüddin Zengî’nin öldürülmesinin ardından (541/1146) Halep’te yönetimi ele geçiren Nûreddin Mahmud Zengî’nin en büyük yardımcısı Şîrkûh oldu. İmâdüddin Zengî’nin ölüm haberini alan Urfa Kontu II. Joscelin’in iç kale dışında Urfa’yı zaptetmesi üzerine Nûreddin Mahmud ve Emîr Savar ile Şîrkûh Urfa’ya gidip şehri kurtardılar. Receb 543’te (Kasım 1148) Antakya yakınlarındaki Yağra’da ve Safer 544’te (Haziran 1149) Azâz yakınlarındaki İnnib’de (İnab) Haçlılar’ı ve İsmâilîler’i mağlûp ettiler. Gösterdiği kahramanlıktan dolayı Nûreddin Mahmud, Artah Kalesi’ni Şîrkûh’a verdi.

Nûreddin Mahmud Zengî, Suriye’de İslâm birliğinin sağlanması açısından önemli bir konumda olan Dımaşk’ı muhasara ettiğinde Dımaşklılar adına Necmeddin Eyyûb, Nûreddin Mahmud’u temsilen de Şîrkûh görüşmelere katıldı. Ancak Dımaşklılar yapılan anlaşmaya bağlı kalmayınca Şîrkûh ağabeyi Necmeddin Eyyûb ile temasa geçerek Dımaşk’ın ele geçirilmesini sağladı (549/1154). Bu olaydan sonra Nûreddin Mahmud Zengî, Şîrkûh’u ordu kumandanlığına ve Eyyûb’u Dımaşk valiliğine tayin etti. Şîrkûh, Nûreddin’in ağır bir hastalığa yakalandığı esnada yönetimi ele geçirmeye çalışan kardeşi Nusretüddin’e engel oldu. 555’te (1160) Dımaşk-Teymâ-Hayber üzerinden hacca gitti.

Dırgām b. Âmir ile girdiği mücadeleyi kaybederek azledilen Fâtımî Veziri Şâver b. Mücîr, Nûreddin Mahmud’a sığındı ve ondan yardım istedi (558/1163).


Nûreddin’e, Mısır’ı ele geçirmesine yardım etmesi karşılığında kendisini metbû tanıyacağına, askerlerine iktâlar bağışlayacağına ve Mısır gelirinin üçte birini göndereceğine dair söz verdi. Bunun üzerine Nûreddin Mahmud, Şîrkûh’u Mısır’a gönderdi. Bilbîs’te Dırgām’ın ordusunu yenen Şîrkûh ve Şâver, Kahire’ye girerek Mısır’a hâkim oldular. Dırgām yakalanıp öldürüldü ve Şâver tekrar vezirliğe getirildi (559/1164). Ancak Şâver, Nûreddin Mahmud’a verdiği sözü tutmadığı gibi Şîrkûh’tan Mısır’ı terketmesini istedi. Şîrkûh, Mısır’da kalmakta ısrar edince Şâver, Kudüs Haçlı Kralı I. Amaury’den yardım talep etti ve karşılığında Haçlılar’a büyük miktarda para vereceğini söyledi. Haçlılar’la birleşen Şâver’in ordusu Bilbîs’te bulunan Şîrkûh’u kuşattı. Ancak Nûreddin’in, Şâver’e yardıma giden Haçlılar’ı engellemek için Suriye’deki Hârim Kalesi’ni fethedip (559/1164) Banyas’a yürümesi üzerine Şîrkûh’la anlaşan Haçlılar kuşatmayı kaldırdılar. Şîrkûh da Dımaşk’a döndü.

Şîrkûh 560 (1165) yılında Suriye’de bazı müstahkem mevkileri Haçlılar’dan geri aldı. Nûreddin Mahmud’u Mısır’a sefer yapma hususunda sürekli teşvik ederek onayını aldı ve yeğeni Selâhaddîn-i Eyyûbî ile Mısır’a yürüdü (562/1167). Durumdan haberdar olan Şâver, yine Haçlılar’dan yardım istedi. Bu sırada Şîrkûh, Nil’in karşı kıyısında Cîze’de karargâh kurdu. Şîrkûh’un Haçlılar’a karşı birleşme teklifini reddeden Şâver onu Mısır’dan çıkarmak için I. Amaury ile anlaştı. Ancak Bâbeyn’de yapılan savaşta mağlûp olan Şâver ile I. Amaury Kahire’ye kaçtı (562/1167). Yanında yeterli sayıda asker bulamadığı için Şîrkûh, Kahire’ye saldırmaktan çekinerek İskenderiye’ye yöneldi ve şehri teslim aldı. Bu sırada ordularını tekrar toparlayan Şâver ile I. Amaury, İskenderiye önlerine gelip şehri kuşattılar. Üç ay süren kuşatma esnasında Nûreddin’in Haçlılar’a ait pek çok kaleyi fethetmesi üzerine Haçlılar anlaşma yoluna gitti. Şîrkûh ile I. Amaury, Şâver’den alacakları savaş tazminatı karşılığında aynı anda Mısır’ı terkettiler (562/1167).

Mısır’ın işgali için yeniden harekete geçen Haçlılar’ın 1 Safer 564’te (4 Kasım 1168) Bilbîs’i alarak Kahire’yi kuşatmaları karşısında zor durumda kalan Fâtımî Halifesi Âdıd-Lidînillâh ve Şâver, Nûreddin Mahmud’dan yardım isteyince Şîrkûh tekrar Mısır’a gönderildi. Kahire’yi ele geçiremeyen I. Amaury, Şîrkûh’un geldiğini öğrenip geri çekildi. Şîrkûh Kahire’ye girdi ve Şâver’in yerine Fâtımî veziri tayin edildi (17 Rebîülâhir 564/18 Ocak 1169). Halife Âdıd-Lidînillâh, Şîrkûh’a “el-Melikü’l-mansûr Emîrü’l-cüyûş” lakabını verdi. Şîrkûh vezir tayin edildikten yaklaşık iki ay sonra 22 Cemâziyelâhir 564’te (23 Mart 1169) Kahire’de vefat etti. Yerine yeğeni Selâhaddîn-i Eyyûbî vezir oldu. Şîrkûh’un naaşı önce Kahire’ye defnedildi, 579 (1183-84) yılında Medine’ye nakledildi. Akıllı, cesur, tedbirli, vakur bir devlet adamı olan Şîrkûh, Halep ve Dımaşk’ta birer medrese, Dımaşk’ta bir ribât, bir hankah ve bir mescid yaptırmış, kendisine izâfeten Esediyye adı verilen memlük birliği ölümünden sonra Eyyûbî tarihinde önemli rol oynamıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Umâre el-Yemenî, en-Nüketü’l-Ǿaśriyye fî aħbâri’l-vüzerâǿi’l-Mıśriyye (nşr. H. Derenbourg), Kahire 1411/1991, bk. İndeks; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, XI, 298-304, 324-327, 335-342; Bündârî, Sene’l-Berķı’ş-Şâmî (nşr. Ramazan Şeşen), Beyrut 1971, I, 60-81; Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mirǿâtü’z-zamân, II/1, s. 250, 268-271, 275-279; İbnü’l-Adîm, Zübdetü’l-ĥaleb (nşr. Halîl Mansûr), Beyrut 1417/1996, s. 340-341, 344-351; Ebû Şâme, Kitâbü’r-Ravżateyn (nşr. İbrâhim ez-Zeybek), Beyrut 1418/1997, I, 341, 372, 390, 403-414; II, 5-69; İbn Hallikân, Vefeyât, II, 479-481; İzzeddin İbn Şeddâd, el-AǾlâķu’l-ħaŧîre fî źikri ümerâǿi’ş-Şâm ve’l-Cezîre (nşr. Sâmî ed-Dehhân), Dımaşk 1375/1956, II, 193, 196, 262, 294; İbn Vâsıl, Müferricü’l-kürûb, I, 8-10, 118-120, 137-141, 148-152, 155-168; Makrîzî, el-Ħıŧaŧ, I, 174-175, 286, 338-339, 358-359; a.mlf., İttiǾâžü’l-ĥunefâǿ (nşr. Cemâleddin eş-Şeyyâl - M. Hilmî Ahmed), Kahire 1416/1996, III, 265-307; İzzeddin el-Askalânî, Şifâǿü’l-ķulûb (nşr. Medîha Şerkāvî), Port Said 1996, s. 59-75; Nuaymî, ed-Dâris fî târîħi’l-medâris (nşr. Ca‘fer el-Hasenî), Kahire 1988, I, 92, 152-153; II, 139, 194, 358; N. Elisséeff, Nūr ad-Dīn, Damas 1967, II, 395-397, 427, 435, 508-509, 517-519, 571-635; Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, II, 272-273, 285, 306-320; Ramazan Şeşen, Salâhaddin Eyyûbi ve Devri, İstanbul 2000, s. 23-42; G. Wiet, “Şîrkûh”, İA, XI, 570-571; D. S. Richards, “Ѕћīrkūh”, EI² (İng.), IX, 486-487.

Mustafa Kılıç