SİYAVUŞ PAŞA, Köprülü Damadı

(ö. 1099/1688)

Osmanlı vezîriâzamı.

Vezîriâzam Köprülü Mehmed Paşa’nın kölelerinden olup Abaza asıllıdır. “Köprülü Damadı” veya “Hacı” lakaplarıyla da anılır. Bir süre Köprülü Mehmed Paşa’nın hizmetinde (miftâh gulâmı) bulundu ve onun kızı Ayşe Hatun ile evlendi. Sadrazamın 1072’de (1661) vefatından sonra büyük oğlu Vezîriâzam Köprülü Fâzıl Ahmed Paşa’ya kapıcılar kethüdâsı oldu. Fâzıl Ahmed Paşa’nın sadâreti yıllarında 1663’ten itibaren çıkılan Uyvar, Girit ve Kamaniçe seferlerine katıldı. Bu seferler sırasında Şeyh Vanî Efendi’ye çadır vb. eşyanın alımı gibi vazifelerine dair birkaç belge günümüze ulaşmıştır (BA, İbnülemin-Askeriye, nr. 6/481). Vezîriâzam Ahmed Paşa’nın 1087’de (1676) vefatının ardından hacca giden rikâb-ı hümâyun kapıcılar kethüdâsının vekâletini üstlendi ve ertesi yıl kendisi de hacı oldu.

Merzifonlu Mustafa Paşa’nın 1089’da (1678) Çehrin seferi sırasında mîrâhur-ı sânî görevinde bulunduğu anlaşılan Hacı Siyavuş Ağa vezîriâzamın teklifiyle bu vazifesini bırakıp zeâmetiyle sefere katıldı. 1092’de (1681) orduda silâhdar ağalığı yaptı. II. Viyana Kuşatması sürerken yaralanan cebecibaşının yerine getirildi (16 Şâban 1094 / 10 Ağustos 1683). Merzifonlu Mustafa Paşa’nın 24 Zilhicce 1094’te (14 Aralık 1683) azli ve idamıyla başlayan Köprülüler’e karşı tasfiye hareketiyle birlikte 16 Muharrem 1095’te (4 Ocak 1684) Edirne’de zeâmeti alınmadan vazifeden uzaklaştırıldı. Ancak 16 Cemâziyelâhir 1095’te (31 Mayıs 1684) sipâhîler ağası, 18 Şâban’da (31 Temmuz) vezirlikle birlikte Diyarbekir valisi oldu. Malatya ve Antep sancakları kendisine has tayin edildiği gibi hazineden 100.000 kuruş “harçlık” verildi, Macaristan serdarı Bekrî Mustafa Paşa’nın yanına gönderildi.

Siyavuş Paşa, kuşatılan Budin Kalesi önlerindeki çarpışmalarda gösterdiği üstün cesaretiyle ün kazandı. Başında bulunduğu yardım kuvvetlerinin yaklaşık üçte ikisini kaybetmesine rağmen 1000’e yakın askeri muhasara altındaki Budin Kalesi’ne sokmayı başardı. Siyavuş Paşa’nın Bosna beylerbeyiliğine tayini, muhtelemen Abdurrahman Abdi Paşa’nın 6 Muharrem 1097’de (3 Aralık 1685) yeni Macar seferi serdarı olmasıyla birliktedir. Budin Kalesi önlerinde birden fazla çarpışmaya katılan Siyavuş Paşa’ya kalenin 15 Şevval 1097’de (4 Eylül 1686) düşmesinin ardından üç koldan gelmekte olan Avusturyalılar’a karşı hazırlıklı olması, kale / palanga tamiri ve erzak temini gibi konularda peş peşe birçok hüküm gönderildi. Bu sırada en geç 27 Muharrem 1098’de (13 Aralık 1686) Halep valiliğine getirildi ve askerleriyle birlikte Mitrofça ve Banaluka’da kışlaması, baharda emrine verilen Sivas ve Diyarbekir askerleriyle birlikte “baş ve buğ” olarak Avusturya kuvvetlerini karşılaması, özellikle âcil olarak Ösek Kalesi’ni korumaya gitmesi bildirilmişti.

Vezîriâzam Sarı Süleyman Paşa’nın mevzi değiştirirken bozguna uğradığı 3 Şevval 1098 (12 Ağustos 1687) tarihli Şikloş savaşı, Siyavuş Paşa’nın vezîriâzam olmasıyla sonuçlanan büyük bir isyan ve kargaşa döneminin başlangıcı oldu. Bazı Batılı tarihçilerin II. Mohaç Muharebesi adını verdikleri


çarpışmaya Siyavuş Paşa da katılmıştı. Varadin’e çekilen vezîriâzamın ordunun Eğri Kalesi’nin savunmasına gitmesi hakkında emri erzak yetersizliği iddia edilerek ve sancak-ı şerifle kendisinin de gelmesi lâzım geldiği cevaplarıyla dinlenmedi. Süleyman Paşa’nın ordudaki yeni düzenlemelerinden ve ulûfe yoklaması yaptırmasından rahatsız olan asker, 23 Şevval’de (1 Eylül) isyan ederek ertesi günü Halep Valisi Siyavuş Paşa’yı “İhtiyar vezirdir” sözleriyle ordu kaymakamı seçti. Gelişmelerden haberdar olan IV. Mehmed hemen Siyavuş Paşa’ya seraskerlik verdi ve kaymakamlığı da sefer mühimmesine kaydedildi (BA, Atîk Şikâyet Defterleri, nr. 10 [=Mühimme Defteri], s. 238/1-247/1). Bu sırada 27 Şevval’de (5 Eylül) bazı kumandanlar ve sancak-ı şerif yanında bulunduğu halde Belgrad’a kaçmak zorunda kalan Süleyman Paşa Tokat, Sivas, Teke ve Amasya kethüdâları, Yeğen Osman Paşa, bir yeniçeri subayı ve bir neferden oluşan isyancı elebaşılarını yakalatmak için emir çıkartmıştı. Bazı Batılı kaynaklara göre yediler komitesi veya konseyi olarak tanımlanan bu isyancılar serasker Siyavuş Paşa ile anlaşıp bütün gelişmelerin anlatıldığı imzalı mahzar hazırlayarak pâyitahta göndermişlerdi. Bu sırada Belgrad’a ulaşmış olan ordunun burada kışlaması tembihiyle birlikte Siyavuş Paşa’ya 16 Zilkade 1098’de (23 Eylül 1687) vezîriâzamlık verilmiş ve her türlü talebinin karşılanacağı da taahhüt edilmişti. Serasker olarak Belgrad’dan hareket eden Siyavuş Paşa’ya sadâret mührü ve sancak-ı şerif 21 Zilkade’de (28 Eylül) Niş menzilinde teslim edildi. Yeni sadrazam ilk iş olarak Gelibolu’daki eski turnacıbaşıyı İstanbul’a sekbanbaşı sıfatıyla gönderdi ve kendisi daha Varadin’de iken âsi ocak ağalarının adıyla Şeyhülislâm Ankaravî Mehmed Emin Efendi’ye gizlice mektup yollatmış ve padişahın hal‘i için ordunun hareket halinde olduğunu bildirmişti. Şeyhülislâm da yine gizli olarak ulemâyı toplayıp gelen yazıyı göstermiş, burada alınan kararda IV. Mehmed’in hal‘i uygun görülmüş ve âsilerle İstanbul halkına ilişmemek şartıyla anlaşma sağlanmıştı. 5 kıst ulûfe alacakları olduğunu tekrarlayan isyancılar, ordudaki muhaliflerini temizlerken bir süre sonra eski sadrazam ve kaymakam idam edildi, vefat eden şeyhülislâmın yerine de Debbâğzâde Mehmed Efendi getirildi. İsyancılara karşı bir tedbir olması düşüncesiyle vezîriâzamın kayınbiraderi Köprülüzâde Fâzıl Mustafa Paşa’yı 30 Zilkade 1098’de (7 Ekim 1687) ikinci vezir ve rikâb kaymakamı tayin ederek acele İstanbul’a çağıran IV. Mehmed’in bütün girişimleri ordudaki kararlılığı değiştirmedi.

Aralarındaki anlaşmazlıklarla birlikte İstanbul’a doğru yürüyüşüne devam eden ordu padişahın tahttan indirilmesini yazılı ve sözlü olarak dile getirmeyi sürdürdü. Ordunun Edirne’de kışlamasını kabul eden ve burada ayak sürüyen vezîriâzam harekete zorlandı ve Silivri’ye ulaşıldı. Siyavuş Paşa’nın bu son durumda her iki tarafı da idare etmeye çalıştığı üzerinde durulur. Daha sonra, 1 Muharrem 1099 (7 Kasım 1687) tarihli ordu mahzarının ulaştırıldığı kaymakam Köprülüzâde Mustafa öncülüğünde ileri gelen ilmiye mensuplarının da katıldığı Ayasofya Camii’ndeki meşveret sonucunda aynı gün IV. Mehmed tahttan uzaklaştırıldı ve II. Süleyman tahtı devraldı (2 Muharrem 1099/8 Kasım 1687: BA, Nâme-i Hümâyun Defterleri, nr. 5, s. 1-2). “Minareli yere” girme âdetlerinin olmadığını söyleyen âsilerden Yeğen Osman Paşa, Çırpıcı çayırında kaldı. Vezîriâzam Siyavuş Paşa’nın İstanbul’a alayla girişi ise 5 Muharrem’de (11 Kasım) gerçekleşebildi.

12 Muharrem’de (18 Kasım) yeniçerilere 5’er kıst, diğerlerine 3’er kıstlık birikmiş maaşları dağıtıldı. Ancak verilemeyen cülûs bahşişi yeniçerilerin ve sipahilerin çeşitli tepkilerine yol açtı. Hayli gecikmeli olarak yeni padişaha 21 Muharrem’de (27 Kasım) kılıç kuşandırıldı ve ertesi gün ilk cuma selâmlığına çıkarıldı. Zorbabaşı olan kethüdâlara (kethüdâ yerleri) voyvodalıklar, Yeğen Osman Paşa’ya Rumeli beylerbeyiliği verildi. Saraydan çıkarılan gümüş eşyalardan akçe temin edildi; imdâdiyye vergisinin tahsili için zorba ağalarına izin verilerek ulûfe, cülûs bahşişi ve terakkî talepleri bir ölçüde karşılandı. Karışıklıklar yüzünden ilk divan toplantısı 16 Safer 1099’da (22 Aralık 1687) yapılabildi. Siyavuş Paşa’nın seraskerliğinden itibaren vezîriâzamlığı süresini kapsayan aylarda kutsal ittifak akdederek Osmanlı Devleti’yle savaşmakta olan Avusturya, Lehistan ve Venedik’e karşı askerî başarısızlıklar sürmüş ve Ösek, Eğri, Varadin, Lipova, Sigetvar ve İstolni Belgrad gibi önemli kaleler elden çıkmıştı.

İkinci vezir Köprülüzâde Mustafa Paşa’nın nüfuzu altında olan Siyavuş Paşa’ya bir yolunu bularak zorbaları ortadan kaldırması telkin edilmeye başlandı. Bunun üzerine o da yeniçeri ağalığına getirdiği Harputlu Süleyman Ağa ile birlikte harekete geçti. Ancak isyancılar 10 Rebîülâhir’de (13 Şubat 1688) Mustafa Paşa’yı ve birkaç gün sonra Şeyhülislâm Debbâğzâde’yi görevlerinden uzaklaştırmayı temin ettiler. Zorbabaşılardan yeniçeri Fetvacı Ahmed Çavuş’un baskısıyla Vezîriâzam Siyavuş Paşa’nın Macaristan’a sefere çıkması istendi ve 18 Rebîülâhir’de (21 Şubat) vezîriâzam tuğları çıkarıldı. Yeniçeri Ağası Süleyman’ın vezîriâzamdan habersiz bir zamanlamayla zorbabaşı Fetvacı Ahmed Çavuş’u öldürtmesi sıranın kendilerine geleceğini gören diğer zorbaların karşı saldırısına yol açtı. Aynı gün Süleyman Ağa’yı ortadan kaldıran yeniçeriler padişahtan vezîriâzamın azlini sağlayıp yeni ağa olan Hacı Ali’nin kumandasında, daha sonra Ağakapısı’nın inşa edildiği mevkideki Siyavuş Paşa Sarayı’nı büyük bir kalabalıkla ve on beş-yirmi topla 27 Rebîülâhir’de (1 Mart) kuşatarak sadâret mührünü teslim etmesini istediler. Bu sırada yanında bulanan şeyhülislâma mührü teslim eden ve devlet ricâlini dışarıya gönderen Siyavuş Paşa yaklaşık elli kişiyle sarayı savunmaya başladı. Ancak ertesi gün sabah namazı vaktine kadar devam eden çarpışmada hayatını kaybetti (28 Rebîülâhir 1099 / 2 Mart 1688). Oğlu Hüseyin Paşa da çarpışmada öldürülmüştü. Eski vezîriâzamın cesedine, Köprülü Mehmed Paşa’nın kızı olan hanımına ve haremi üyelerine yapılan işkenceleri, sarayın öğleye kadar yağmalanmasını çağdaşı tarihçiler utanç ve lânet bildiren ifadelerle kaydederler. Birkaç gün sonra Sancak Vak‘ası’yla tamamı ortadan kaldırılan zorbaların talan ettiği eşya ve malların bir kısmı yeni vezîriâzam Nişancı İsmâil Paşa’nın sıkı takibiyle toplanmıştır.

Siyavuş Paşa’nın kabri Üsküdar’da Tunusbağı’ndan Çiçekçi’ye giderken sağdaki mezarlıktadır. Kitâbesinde “Şehîd Hacı Siyâvuş Paşa” ibaresi vardır ve şâhideye kazınan şiir Sünbüliyye şeyhlerinden Nakşî İbrâhim Efendi (ö. 1114/1702) tarafından kaleme alınmıştır. Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhlerinden Seyyid Nesîb Yûsuf Dede’nin onun hocası olduğu belirtilir. Binicilikte


ve okçuluktaki mahareti, takvâsı, savaşlardaki şecaati hakkında görüş birliği bulunan Siyavuş Paşa’nın devlet siyasetinden habersiz ve öngörüsüz olduğu ifade edilir.

BİBLİYOGRAFYA:

TSMA, nr. D. 2248, s. 1 vd.; nr. D. 7676, s. 1 vd.; BA, KK, nr. 685, s. 18; nr. 2715, s. 1-17; nr. 3072, s. 14, 18-36; BA, MAD, nr. 2931, s. 82/1; nr. 3403, s. 16-39; nr. 6252, s. 31-38; BA, MD, nr. 180, s. 172/704, 196/805, 264/2-3; BA, Bâb-ı Âsafî, Atîk Şikâyet Defterleri, nr. 10, s. 5/1, 8/3, 23/ 2, 35-4, 39/3, 44/1, 48/2, 70/2, 71/3-4, 74/2, 4, 97/3, 104/23, 124/3, 128/3, 142/2, 163/3, 186/ 2, 209/4, 218/1, 220/3, 224/1, 230/1, 235/1, 238/1-252/1; BA, Atîk Şikâyet Defterleri, nr. 16, s. 180/849; BA, Ali Emîrî - II. Süleyman, nr. 2996, 2997, 3022, 3030, 3034; BA, İbnülemin-Askeriye, nr. 12/1141, 43/3842, 49/4472; BA, İbnülemin-Hariciye, nr. 413; Vakfiyeler, Köprülü Ktp., nr. 3/2446, vr. 46a; Vekāyi‘nâme, TSMK, Revan Köşkü, nr. 1310, vr. 61a-b; R. Knolles, The Turkish History (ed. P. Rycaut), London 1701, II, 313-318, 328-329; A. de La Motraye, La Motraye Seyahatnamesi (trc. Nedim Demirtaş), İstanbul 2007, s. 359-365; Târîh-i Mehmed Giray (1094-1115/1682-1703): Değerlendirme-Çeviri Metin (haz. Uğur Demir, yüksek lisans tezi, 2006), MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, vr. 14a-16b; Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekayiât (nşr. Abdülkadir Özcan), Ankara 1995, s. 186, 188, 217, 224, 231, 234-254, 265-277, 282; Silâhdar, Târih, II, 64, 122, 129, 132-135, 156-163, 201-202, 217, 277-344, 399-400; Hadîkatü’l-vüzerâ, I, 113; D. Kantemir, Osmanlı İmparatorluğu’nun Yükselişi ve Çöküşü Tarihi (trc. Özdemir Çobanoğlu), İstanbul 1998, II, 692-696, 700-720; Şeyhî, Vekāyiu’l-fuzalâ, II, 43-44; Râşid, Târih, I, 439-440, 456-457, 492, 509-532; II, 2-3, 15-28; Îsâzâde Târihi (haz. Ziya Yılmazer), İstanbul 1996, s. 188, 190, 199, 201-209, 212; İbrâhim Naîmeddin Tımışvârî, Hadîkatü’ş-şühedâ, Millet Ktp., Ali Emîrî, Tarih, nr. 273, vr. 24b-25a, 28a-32b; Nihâdî, Târih, TSMK, Bağdat Köşkü, nr. 219, vr. 230a-231a; M. de la Croix, Abbrégé chronologique de l’histoire ottomane, Paris 1768, II, 574-594, 600-602; Ayvansarâyî, Vefeyât-ı Selâtîn, s. 49-50; a.mlf., Mecmûa-i Tevârîh (haz. Fahri Ç. Derin - Vahid Çabuk), İstanbul 1985, s. 410-411; Mehmet Nermi Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, İstanbul 2001, I, 345; II, 843; N. Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (trc. Nilüfer Epçeli), İstanbul 2005, IV, 184, 189, 195-198; Ömer Faruk Akün, “Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ve Mîrâhur Sarı Süleyman Ağa Mücâdelesi İle İlgili Bir Konuşma Zabtı”, TM, XIX (1980), s. 35-50; Bekir Kütükoğlu, “Süleyman II”, İA, XI, 156-158; A. H. de Groot, “Siyāwush Paѕћa, Abāzā”, EI² (İng.), IX, 697-698.

Fikret Sarıcaoğlu