SİYÂVUŞ

(سياوش)

İran’ın millî destan kahramanlarından biri.

Mitolojik İran tarihinin ve millî İran destanının önemli simalarından olan Keyânîler hânedanından Keykâvus’un oğludur; Turanlı Gersîvez’in akrabası bir kadından dünyaya gelmiştir. Avesta’da adı Siyâverşen (siyah at sahibi) diye geçmektedir (Zebîhullah Safâ, s. 511; Yeşthâ, II, 227; İhsan Behrâmî, III, 1481). Pehlevî dilinde


Siyâvuhş veya Siyâvehş olarak telaffuz edilen bu isim daha sonra Siyâvuş ve Siyâvûş şekline dönüşmüş olup günümüz İran’ında Siyâveş biçiminde de söylenmektedir. Siyâvuş, Pehlevî metinlerinde Geng-dij, Siyâvuş-gird, Siyâvuş-kerd adı verilen bir kale inşa eden (Zebîhullah Safâ, s. 513; Hüseyin Şehîdî-yi Mâzenderânî, s. 422-423, 631-634) ve Keyânîler’e has kudrete sahip olan kutsal bir şehzade olarak anılır. Efsaneye göre bu kale Siyâvuş tarafından cinlerin başları üzerine inşa edilmiş, daha sonra Keyhusrev binayı yeryüzüne indirmiştir (Jâle Âmûzigâr, s. 64).

Siyâvuş hakkındaki efsanevî rivayetleri en geniş şekilde anlatan Firdevsî olmuştur. Şâhnâme’ye göre Siyâvuş destanı özetle şöyledir: Keyânî hânedanının kötü ahlâklı ve dirayetsiz hükümdarı Keykâvus yedi yaşındaki oğlu Siyâvuş’u yetiştirmek üzere Rüstem’e teslim eder. Çocuk yıllar sonra yiğit bir delikanlı olarak babasının sarayına geri döner. Bu sırada Hâmâverân şahının kızı, Keykâvus’un karısı ve Siyâvuş’un üvey annesi olan Sûdâbe gönlünü ona kaptırır. Ancak iffetli bir genç olan Siyâvuş onun bu arzusuna karşılık vermez. Bunun üzerine Sûdâbe, Siyâvuş’u kendisine göz koymakla suçlayarak babasının huzurunda ona iftira eder. O dönemin töresi gereğince Siyâvuş babasının ve saraylıların gözü önünde at üzerinde şiddetli bir ateşin ortasından geçerek iffetini ve mâsumiyetini ispatlar. Sûdâbe’nin tahriklerinden korunabilmek için gönüllü olarak Turan Padişahı Efrâsiyâb’a karşı savaşa gider. Siyâvuş’un cesaretini ve yiğitliğini gören Efrâsiyâb barış talebinde bulunur. Siyâvuş barış isteğini kabul edince babası Keykâvus ile arası açılır ve babasına kırılarak Efrâsiyâb’ın yanına gider. Efrâsiyâb kızı Ferengîs’i, Efrâsiyâb’ın kumandanı Pîrân da kızı Cerîre’yi ona eş olarak verir. Siyâvuş, Efrâsiyâb’ın izniyle Hoten’de Gengdij adında bir kale inşa eder. Yanındaki İranlılar’la birlikte oraya yerleşerek huzurlu bir hayat sürmeye başlar. Ancak Efrâsiyâb’ın Siyâvuş hakkında bilgi toplamak için Gengdij kalesine gönderdiği kardeşi Gersîvez, Siyâvuş’u kıskandığı için saraya ona karşı kışkırtıcı haberler yollayınca Efrâsiyâb, Siyâvuş’un katline ferman verir. Siyâvuş’un ölüm haberi bütün İran’ı şiddetle sarsar. Onu kendi çocuğu gibi yetiştiren Rüstem intikam almak için Sûdâbe’yi öldürür. Turan’a saldırarak her yeri yakıp yıkar. Keykâvus’un ilgisizilği yüzünden ülkede baş gösteren karmaşadan yararlanan Efrâsiyâb yeniden İran’a saldırır. Siyâvuş öldüğü sırada Ferengîs, Keyhusrev adı verilen bir oğlan doğurur. Doğan çocuk soyundan haberdar olmasın diye çobanlara teslim edilir. Bu arada Siyâvuş’un ölümünden sonra Soğd valisi olan Gûderz’in oğlu kumandan Gîv, Keyhusrev’i İran’a getirmek için gizlice Turan topraklarına girer, yedi yıl süren bir aramadan sonra Ferengîs ile Keyhusrev’i bulur. Siyâvuş’un zırhını ona giydirir. Onu yıllardır üzerine kimseyi bindirmediği babasının siyah atına bindirerek İran’a kaçırır. Keyhusrev sonunda Efrâsiyâb’ı yok ederek babasının intikamını alır (ayrıca bk. Firdevsî, II, 364-471; III, 1-114; Hüseyin Şehîdî-yi Mâzenderânî, s. 420-422).

İran mitolojisinde Siyâvuş mazlumluk ve mâsumluk timsalidir. İnanışa göre her bahar, onun haksız yere dökülen kanından ırmak kenarlarında “per-i Siyâvuşân” veya “hûn-i Siyâvuşân” adı verilen bir çiçek açar (Mihrdâd-i Bahâr, s. 156; Jâle Âmûzigâr, s. 66; M. Ca‘fer-i Yâhakkī, s. 264). Yeşilliğin ve bitkilerin yeniden canlanışının da sembolü olan Siyâvuş’un acı ölümü aynı zamanda kış aylarının gelişine ve bitkilerin sararıp solmasına yol açar. Bu mit Bâbilli Temûz, Mısırlı Osiris ve Yunanlı Adonis hakkındaki mitlerle son derece benzeşmektedir.

Siyâvuş adına düzenlenen “Siyâvuşân” veya “Sevûşûn” adı verilen özel yas törenlerinin asırlar boyu sürdürülmüş olduğu, Nerşahî’nin Buhara halkının üç bin yıldan beri Siyâvuş’un ölümü için yas tuttuğu, bu yas törenlerinde “muğların ağlayışı” adı verilen ezgiler okuduğu şeklindeki ifadesinden anlaşılmaktadır (Târîħ-i Buħârâ, s. 24, 32-33). Seâlibî, Siyâvuş öldüğü zaman olağan üstü doğa olaylarının meydana geldiğini rivayet etmektedir (Ġureru aħbâri mülûki’l-Fürs, s. 96). İslâmî dönemde ortaya çıkan bazı yas törenlerinin ve özellikle 10 Muharrem’de yapılan ve “Şâm-ı garîbân” adı verilen törenin bu gelenekle ilgisi olduğu sanılmaktadır. Ayrıca Siyâvuş’un, üvey annesi Sûdâbe’nin ahlâksız teklifini reddederek suçsuzluğunu ispat için ateşten geçmesi Hz. Yûsuf ile Hz. İbrâhim kıssalarını da çağrıştırmaktadır.

Şâhnâme’nin önemli bir bölümünü teşkil eden Siyâvuş destanı Dick Davis tarafından manzum olarak İngilizce’ye çevrilmiş (The Legends of Seyavush, Harmondsworth 1992), eser İran’da Şâhnâme’den ayrı olarak da neşredilmiştir. Meryem Ali Haniyân’ın Dâstân-ı Siyâvuş (Tahran 1381 hş.), Muhammed Kāsımzâde’nin, Siyâvuş (Tahran 1386 hş.), Ferîdun Rehnümâ’nın Siyâvuş der Taħt-ı Cemşîd (Tahran 1383 hş.) ve Firdevsî’nin Dâstân-ı Siyâvuş u Sûdâbe (Tahran 1379 hş.) adlı eserleri bunlardan bazılarıdır.

BİBLİYOGRAFYA:

Nerşahî, Târîħ-i Buħârâ (trc. Ebû Nasr Ahmed el-Kubâvî, nşr. Müderris-i Razavî), Tahran 1351 hş., s. 23, 24, 32-33; Firdevsî, Şehnâme (trc. Necati Lugal), İstanbul 1994, II, 364-471; III, 1-114; Ebû Mansûr es-Seâlibî, Ġureru aħbâri mülûki’l-Fürs ve siyerihim (trc. Mahmûd İnâyet), Tahran 1338-39 hş., s. 96; Zebîhullah Safâ, Ĥamâse-serâyî der Îrân, Tahran 1333 hş., s. 510-515; Yeşthâ (nşr. İbrâhim Pûr-i Dâvûd), Tahran 1347 hş., II, 227; M. Ali İslâmî Nüdûşen, Zindegî vü Merg-i Pehlevânân der Şâhnâme, Tahran 1349 hş., s. 173-224; Şâhruh-i Miskûb, Sûg-i Siyâvuş, Tahran 1357 hş.; Mihrdâd-i Bahâr, Pejûheşî der Esâŧîr-i Îrân, Tahran 1362 hş., s. 156, 157; İhsan Behrâmî, Ferheng-i Vâjehâ-yi Avestâ, Tahran 1369 hş., III, 1481; Rahîm Afîfî, Esâŧîr ve Ferheng-i Îrânî, Tahran 1374 hş., s. 563-565; Jâle Âmûzigâr, Târîħ-i Esâŧîrî-yi Îrân, Tahran 1374 hş., s. 64, 66; M. Ca‘fer-i Yâhakkī, Ferheng-i Esâŧîr ve İşârât-ı Dâstânî der Edebiyyât-ı Fârsî, Tahran 1375 hş., s. 264; Hüseyin Şehîdî-yi Mâzenderânî, Ferheng-i Şâhnâme, Tahran 1377 hş., s. 420-423, 631-634; E. Yarshater, “Siyāwush”, EI² (İng.), IX, 696-697.

Derya Örs