ŞUAYB

(شعيب)

Kur’an’da Medyen halkına gönderildiği bildirilen peygamber.

Hz. Şuayb’ın soyu, adı, Hz. Mûsâ ile ilişkisi, peygamber olarak gönderildiği toplum ve âkıbeti konusunda farklı rivayetler nakledilir. İbn Sa‘d ile İbn Habîb, Hz. İbrâhim’in soyundan geldiğini belirterek adını Şuayb b. Yevbeb b. Ayfâ b. Medyen b. İbrâhim şeklinde verirler. İbn Sa‘d onun Hz. Sâlih’ten sonra, Hz. Mûsâ ve Hârûn’dan önce gönderildiğini nakleder (eŧ-Ŧabaķāt, I, 54-55; el-Muĥabber, s. 296, 389). Babasının adının Mîkâil veya Nevîl (Nüveyl) olduğuna dair görüşler de vardır (Taberî, Târîħ, I, 325; Mes‘ûdî, I, 54; II, 281; Sa‘lebî, s. 178). Bazıları da Şuayb’ın Hz. İbrâhim’e inanan ve kendisiyle Şam’a hicret eden birinin soyundan geldiğini veya Lût’un kızının oğlu yahut torunu olduğunu söyler (İbn Kuteybe, s. 41; Taberî, Târîħ, I, 325; Makdisî, III, 75; İbnü’l-Cevzî, I, 324). Şuayb isminin “şa‘b” (kabile, halk) veya “şi‘b” (vadi, yol) kelimesinin küçültme şekli (ism-i tasgīr) olduğuna dair görüşler bulunmakla birlikte (Kurtubî, VII, 248) peygamber isimlerinin küçültme formunda gelmesi uygun görülmediğinden ismin aslının bu olduğu görüşü tercih edilmiştir (Âlûsî, VIII, 175). İbn Kuteybe onun, “Allahım, beni milletim (şa‘bî) içinde mübarek kıl” diye dua ettiği için kendisine bu adın verildiğine dair bir rivayet nakleder (el-MaǾârif, s. 41). Nöldeke ise Şuayb isminin kuzeybatı Arap geleneğinden kaynaklanmış olabileceğini öne sürer (Encyclopaedia Biblica, III, 3081). İslâm öncesi isimlerin listesini hazırlayan Harding’in çalışmasında Şuayb ismine dair bir kayıt yer almaz (An Index, s. 349-350; ayrıca bk. Bosworth, s. 427-428).

Kitâb-ı Mukaddes’te Hz. Şuayb’ın adı geçmez. Ahd-i Atîk’te (Çıkış, 3/1) Mûsâ’nın yardım ettiği kızların babası Yithro diye isimlendirilir. Bazı İslâmî kaynaklarda Şuayb adının İbrânîce’de Yesrûn (İbnü’l-Cevzî, I, 324), Süryânîce’de Yetrûn (Sa‘lebî, s. 178; Kisâî, s. 191) şeklinde söylendiği kaydedilir. Bir kısım âlim, Kur’an’da Hz. Mûsâ’nın Medyen suyuna geldiğinde yardım ettiği kızların babasının Şuayb, bir kısmı ise bunun Şuayb’ın kardeşinin Yetrûn adlı oğlu olduğunu ifade eder (Taberî, Târîħ, I, 400; İbn Kesîr, Tefsîr, III, 330). Bu zata Yesrî veya Yesrûn adının verildiğini söyleyen İbn Abbas ve Hasan-ı Basrî onun Şuayb olamayacağını ve Şuayb’ın çok daha önce yaşadığını belirtirler (Hasan el-Basrî, II, 189; Taberî, Târîħ, I, 400; Mâtürîdî, XI, 32). Takıyyüddin İbn Teymiyye de bu yaşlı kişinin Ehl-i kitap tarafından ne Şuayb ne de peygamber olduğunun zikredildiğini, İbn Abbas’ın ve diğer sahâbenin de Hz. Mûsâ’nın kayınpederi olan bu zatın Şuayb olmadığını ifade ettiklerini söyler (Ķıśśatü ŞuǾayb, s. 61 vd.). İbn Teymiyye, Şuayb’ın Hûd ve Sâlih gibi Arap (bu konuda bir hadis için bk. İbn Kesîr, Ķıśaśü’l-enbiyâǿ, s. 199), Mûsâ’nın ise İbrânî soyundan geldiğini dolayısıyla Şuayb’ın dilini bilmediğini, Kur’an’daki anlatımdan onun Medyen’de karşılaştığı iki kızın ve babalarının kendisiyle tercümansız konuştuklarının anlaşıldığını, ayrıca Şuayb’ın kavminin ve beldelerinin yok edildiğini, Hz. Mûsâ Medyen’e geldiğinde ise bu beldenin mâmur durumda bulunduğunu belirtir. Bu yüzden söz konusu yaşlı kişinin ne Şuayb ne de onun kardeşinin oğlu olamayacağını ileri sürer (Ķıśśatü ŞuǾayb, I, 63-64).

Kur’an’da Şuayb adı on bir yerde geçer (el-A‘râf 7/85, 88, 90, 92 [iki defa]; Hûd 11/84, 87, 91, 94; eş-Şuarâ 26/177; el-Ankebût 29/36); gönderildiği kavmin ismi Medyen (el-A‘râf 7/85; Hûd 11/84; el-Ankebût 29/36) ve Eyke (eş-Şuarâ 26/176) şeklinde zikredilir. İslâm kaynaklarında Hz. Şuayb’ın risâlet görevi yaptığı yerin Hûd ve Sâlih peygamberlerin yurdu gibi Kuzeybatı Arabistan ve Akabe körfezinin doğu kıyıları olduğu kabul edilir. Ahd-i Atîk’e göre de göçebe Midyânîler (Medyenliler) batıda Akabe’den Sînâ’ya (Sayılar, 10/29), kuzeyde Moab’a (Tekvîn, 36/35), Moab ve Ammon’un doğusundaki Suriye çölünün uzantılarına (Hâkimler, 7/25), Ürdün vadisinin doğusuna (Sayılar, 25/6-7) kadar yayılmışlardı (Strong, s. 677-678) (ayrıca bk. MEDYEN). Kur’ân-ı Kerîm’de Medyen’den genellikle bir kavim şeklinde bahsedilir. Müslüman âlimler de bunun Medyen b. İbrâhim soyundan gelen bir kavim olduğunu ve yaşadıkları yere de bu adın verildiğini belirtirler. Mes‘ûdî bunların Arapça konuştuğunu (Mürûcü’ź-źeheb, II, 281-282), İbnü’n-Nedîm de Medyen krallarının Arab-ı Âribe’den ve ilk Arapça yazan kimseler olduğunu söyler (el-Fihrist, s. 7).

Hz. Şuayb’ın Medyen kavmine gönderilmesinden bahseden âyetlerde (el-A‘râf 7/85; Hûd 11/84; el-Ankebût 29/36) Şuayb’dan “onların kardeşi” diye söz edilirken Eyke halkına gönderildiğine ilişkin yerde (eş-Şuarâ 26/177) böyle bir ifade kullanılmamasından, ayrıca Medyen kavminin şiddetli bir deprem ve sesle, Eyke halkının ise “gölge günü” azabıyla yok edildiği bilgisinden hareketle bazı âlimler Hz. Şuayb’ın Medyen kavmine ve Eyke halkına olmak üzere iki defa risâletle görevlendirildiğini ileri sürmüştür (Taberî, CâmiǾu’l-beyân, VII, 530; IX, 471; Makdisî, III, 76-77; Kurtubî, XIII, 135, 137, 270). Sa‘lebî, Ashâbü’l-Eyke ile Medyen’i aynı topluluk kabul eder (Ķıśaśü’l-enbiyâǿ, s. 178). Ebü’l-Leys es-Semerkandî, Ashâbü’l-Eyke’nin şiddetli sıcaktan dolayı ormana sığınan Medyen halkına verilen isim olduğunu (Tefsîr, I, 548; II, 168, 260), Kisâî, Medyen kavminin yaşadığı yere daha sonra Ashâbü’l-Eyke’nin geldiğini ve zamanla Medyenliler’le karıştıklarını ifade eder (Ķıśaśü’l-enbiyâǿ, s. 191). Beyzâvî de Ashâbü’l-Eyke’nin Medyen yakınındaki ormanda yaşayan bir kavim olup Hz. Şuayb’ın Medyen gibi onlara da gönderildiğini, ancak onların yabancı bir toplum sayıldığını belirtir (Envârü’t-tenzîl, II, 59). Mâtürîdî’ye göre Şuarâ sûresindeki âyette Hz. Şuayb’dan Eyke halkının kardeşi diye söz edilmemesi onların soyundan gelmediğine işaret etmez; zira Hz. Âdem’in çocukları olan bütün insanlar kardeş sayılır. Mâtürîdî, Medyen’in Eyke olup olmadığının bilinmediğini, bu durumda Hz. Şuayb’ın ya onların hepsine birden gönderildiğini veya iki topluluğun aynı topluluk olabileceğini söyler (Teǿvîlâtü’l-Ķurǿân, X, 332-333; krş. Ebü’l-Leys es-Semerkandî, II, 165). İbn Kesîr’e göre Hz. Şuayb’ın iki ayrı topluma gönderildiğine ilişkin İkrime’den aktarılan rivayet zayıf, Medyen ve Ashâbü’l-Eyke’nin iki ayrı toplum sayıldığına dair Abdullah b. Ömer’den nakledilen rivayet de garîb ve mevkuftur. Aslında bu iki toplum aynı kavim olup Kur’an’da her ikisinin aynı konularda uyarılması da bunu göstermektedir (Tefsîr, III, 297; ayrıca bk. Âlûsî, XIV, 75). Hz. Şuayb’ın iki halka gönderilmesinden bahseden âyetlerdeki ifadelerin benzerliğinden dolayı


Taberî’den itibaren pek çok müslüman âlim bu iki kavmi aynı kabul etmiştir.

Kur’an’da Hz. Şuayb’ın, kavmini Allah’tan başka tanrı olmadığına inanmaya, kendisinin peygamberliğini benimseyip sadece Allah’a kulluk etmeye (eş-Şuarâ 26/176-179; el-A‘râf 7/85), ölçü ve tartıyı doğru yapmaya, insanlar arasında adaleti gözetmeye, haksızlıkta bulunmamaya, bozgunculuk yaparak yeryüzünde karışıklık çıkarmamaya (el-A‘râf 7/85-86, 90; Hûd 11/84-86; eş-Şuarâ 26/181-183) davet ettiği; uyarıları dikkate almadıkları takdirde Nûh, Hûd, Sâlih ve Lût peygamberlerin kavimlerinin başına gelenlerin kendi başlarına da gelebileceği konusunda onları uyardığı, özellikle Lût kavminin kendilerine çok uzak olmadığını hatırlattığı (Hûd 11/89) haber verilir. Bazı kaynaklarda, Hz. Şuayb’ın Allah’ın emirlerini kavmine tebliğindeki tatlı üslûbu ve güzel anlatımından dolayı “hatîbü’l-enbiyâ” diye nitelendirildiği ifade edilir (Taberî, Târîħ, I, 327; İbn Ebû Hâtim, VIII, 2814; Kurtubî, VII, 248). Medyen kavminin Hz. Şuayb’ın yaptığı uyarıları dikkate almaması yüzünden şiddetli bir deprem (el-A‘râf 7/91; el-Ankebût 29/37), şiddetli bir ses (Hûd 11/94) ve “gölge günü” azabı ile (eş-Şuarâ 26/189) yok edildiği, bu cezadan sadece Şuayb’a inananların kurtulduğu bildirilir. Hz. Şuayb ve ona inananlar bazılarına göre Mekke’ye gitmişler ve orada ölmüşler, bazılarına göre ise aynı yerde yaşamaya devam etmişlerdir.

BİBLİYOGRAFYA:

Hasan el-Basrî, et-Tefsîr (nşr. Muhammed Abdürrahîm), Kahire 1992, II, 189; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, I, 47, 54-55; İbn Habîb, el-Muĥabber, s. 296, 389; İbn Kuteybe, el-MaǾârif (Ukkâşe), s. 41-42; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), I, 325-329, 396-400; a.mlf., CâmiǾu’l-beyân, Beyrut 1412/1992, V, 542-546; VI, 3-7; VII, 96-107, 530; IX, 471-475, 530; X, 139-140; İbn Ebû Hâtim, Tefsîrü’l-Ķurǿâni’l-Ǿažîm (nşr. Es‘ad Muhammed et-Tayyib), Mekke 1417/1997, V, 1519-1524; VI, 2070-2079; VII, 2270-2271; VIII, 2810-2817; IX, 2965-2966; Mâtürîdî, Teǿvîlâtü’l-Ķurǿân (nşr. Halil İbrahim Kaçar), İstanbul 2007, X, 332-335; XI (nşr. Ali Haydar Ulusoy), İstanbul 2008, s. 32, 120; Mes‘ûdî, Mürûcü’ź-źeheb (nşr. B. de Meynard - P. de Courteille), Beyrut 1966, I, 54; II, 281-282; Makdisî, el-Bedǿ ve’t-târîħ, Beyrut, ts. (Dâru Sâdır), III, 66, 75-77, 85; Ebü’l-Leys es-Semerkandî, Tefsîr (nşr. Mahmûd Mataracı), Beyrut, ts. (Dârü’l-Fikr), I, 546-549; II, 165-169, 260-261; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (nşr. Rızâ - Teceddüd), Tahran 1971, s. 7; Sa‘lebî, Ķıśaśü’l-enbiyâǿ, Kahire, ts. (Mektebetü’l-Cumhûriyyeti’l-Arabiyye), s. 178-179, 186-188; Muhammed b. Abdullah el-Kisâî, Ķıśaśü’l-enbiyâǿ (nşr. I. Eisenberg), Leiden 1922, s. 191-194; İbnü’l-Cevzî, el-Muntažam, I, 324-330; Kurtubî, el-CâmiǾ, VII, 247-252; XIII, 134-137, 267-279; Beyzâvî, Envârü’t-tenzîl ve esrârü’t-teǿvîl (nşr. H. O. Fleischer), Lipsiae 1846-48, II, 59; Takıyyüddin İbn Teymiyye, Ķıśśatü ŞuǾayb (nşr. M. Reşâd Sâlim, CâmiǾu’r-resâǿil içinde), Kahire 1389/1969, I, 61-66; Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ķurǿâni’l-Ǿažîm (nşr. Halîl el-Meys), Beyrut, ts., III, 297, 330; a.mlf., Ķıśaśü’l-enbiyâǿ (nşr. Seyyid el-Cümeylî), Kahire 1989, s. 197-209; Âlûsî, Rûĥu’l-meǾânî, VIII, 175-176; XIV, 75; G. L. Harding, An Index and Concordance of Pre-Islamic Arabian Names and Inscriptions, Toronto 1971, s. 349-350; C. E. Bosworth, “The Qur’anic Prophet Shu’aib and Ibn Taimiyya’s Epistle Concerning Him”, Medieval Arabic Culture and Administration, London 1982, s. 425-440; J. Strong, Strong’s Exhaustive Concordance of the Bible, Peabody, ts. (Hendrickson Publishers), s. 677-678; Nöldeke, “Midian”, Encyclopaedia Biblica, Toronto 1902, III, 3079-3081; Fr. Buhl, “Medyen Şuayb”, İA, VII, 473-474; A. Rippin, “Shu’ayb (A Prophet)”, Encyclopaedia of the Holy Qur’ân (ed. N. K. Singh - A. R. Agwan), Delhi 2000, IV, 1363-1365.

Mehmet Ümit