SÜKÛN

(السكون)

Arap dilinde ve tecvidde bir terim.

Sözlükte “dinmek, durmak; kımıldamamak; ruhî rahatlık, huzur, sakinlik” gibi anlamlara gelen sükûn Arap gramerinde ve tecvid ilminde bir harfin harekesizlik halini ifade eder; sükûn halindeki harfe sâkin denir. Sâkin harfin üzerine okumada kolaylık sağlamak için cezm denilen küçük yuvarlak bir işaret (ْ) konur. İbnü’l-Cezerî sâkini “lâzım” ve “ârız” şeklinde ikiye ayırmış, bunları da “müdgam” ve “gayr-i müdgam” olarak iki kısımda incelemiştir (en-Neşr, I, 314).

Tecvid ilminde sâkinle ilgili bazı esaslar şöyle belirlenmiştir: 1. a) Vakıf halinde iki veya üç sâkin yanyana bulunabilir: “جانّ - والعصر - القلم” gibi. Birbirine vasledilecek iki kelimeden birincisinin sonu ile diğerinin okunan ilk harfi sâkin ise birinci kelimenin sonundaki sâkin harfe kesre konur: “امِ ارتابوا - خذِ العفو”. Ancak on kıraat imamından Nâfi‘ b. Abdurrahman, Ebû Ma‘bed İbn Kesîr, İbn Âmir, Ali b. Hamza el-Kisâî, Ebû Ca‘fer el-Kārî ve Halef b. Hişâm sâkinden


önce hemze-i vasl ile başlayan kelimelerde hemze-i vaslı ıskat edip önceki sâkin kelimenin sonunu zamme ile okumuşlardır: “ولقد استهزىء - فمن اضطّر - ان احكم”. “من” kelimesi fetha ile (منَ الله), cem‘ “mîm”leri (همُ المفلحون) ve kendinden önceki harf fethalı olan cem‘ “vâv”ları zamme ile (ولا تنسوُا الفضل), mütekellim zamiri olan “yâ”lar fetha ile (يا عباديّ الذين) harekelenir. Harf-i medler ise kendilerinden sonraki sâkin harfe vasledildiklerinde okunmaz: “قومنا اتخذوا - الذي استوقد - اقيموا الصلوة”. b) Vakıf ve vasıl halinde sabit olan sükûna sükûn-i lâzım, aslında bulunmadığı halde vakıf sebebiyle ortaya çıkan sükûna sükûn-i ârız denir. Her iki sükûn çeşidi med sebeplerindendir. Lâzım sükûn, cezm veya şedde ile gösterilir. Bir kelimede harf-i medden sonra sükûn-i lâzım bulunursa medd-i lâzım gerçekleşir ve dört elif miktarı uzatılarak okunur: “الحاقّة - آلآن”. Med harfinden sonra ârız sükûn bulunursa medd-i ârız olur ve tûl, tavassut, kasr vecihlerinden biriyle okunabilir (العالمين - يوم الدين - نستعين). Asıl harekesi kesre ve zamme olan ârız sükûnlarda revm ve işmam vecihleri de câizdir. Harf-i lînden sonra sükûn gelince medd-i lîn meydana gelir. Sükûn-i ârızda (والطير - والصيف - ولا نوم) kelime medd-i ârızdaki vecihlerden, sükûn-i lâzımda ise (كهيعص - حم عسق ayn lafızları) tûl ve tavassut vecihlerinden biriyle okunabilir (bk. MED). c) Yan yana gelen mütemâsil, mütecânis ve mütekārib harflerden birincisi sâkin, ikincisi harekeli olursa birinci harf ikinciye idgam edilerek okunur:” قد دخلوا قدّ خلوا“,”ما عبدتم ما عبتّم“,”قل ربّ قرّبّ “ Ebû Amr b. Alâ sâkin “râ”yı harekeli “lâm”a da idgam eder:” فاغفر لنا فاغفلّنا“,” واصبر لحكم ربّك واصبلّحكم ربّك“

2. a) Sâkin “nûn”dan sonra on beş ihfâ harfinden biri bulunursa nûn ihfâ ile, altı izhar harfinden biri gelirse izhar ile, “يرملون” lafzındaki harflerden biri geldiğinde idgam ile, “ب” harfi geldiğinde iklâb ile okunur (bk. İDGAM; İHFÂ, İKLÂB; İZHAR). b) Sâkin “mîm”den sonra harekeli “م” gelirse sâkin mîm idgam yapılarak, “ب” harfi gelirse ihfâ ile, bu iki harften başkası gelirse izhar ile okunur. c) “قطب جد” lafzındaki harfler kelimenin ortasında veya sonunda sâkin olarak bulunursa kalkale yapılır. d) “ال” takısındaki sâkin “lâm”dan sonra kamerî harflerden biri (ابغ حجك وخف عقيمه) bulunursa sâkin lâm izhar edilerek (المؤمن - القمر)şemsî harflerden biri bulunursa bu harfe idgam edilerek okunur:”التوبة - الشمس “e) Sâkin “râ”dan önce fetha veya zamme varsa -bazı istisnalarla- râ kalın (ترميهم - يرضونكم), kesre varsa ince (واصبر) okunur. f) Bazı kıraatlerde “قد - إذ - بل - هل” kelimeleriyle te’nis “tâ”sı kendilerinden sonra gelen bazı harflere idgam edilerek okunabilmektedir:” هل ثوّب هثّوّب“,”كذّبّت ثمود كذبثّمود“,”قد سمع قسّمع“,”واذ جعلنا واجّعلنا “,”بل طبع بطّبع“

3. a) Verş, Sûsî ve Ebû Ca‘fer’e göre sâkin hemze -bazı istisnalarla- bir önceki harfin harekesine uygun med harfine ibdâl edilir: ”يؤمن يومن” ,“بئس بيس” , “ يأمر يامر”. b) Verş sâkin harften sonra gelen hemzenin harekesini bu sâkin harfe nakleder: “من استبرق من استبرق”, “من آمن منامن”. c) Hamza b. Habîb -bazı istisnalarla- hemzeden önce gelen sâkin harf üzerinde sekte yapar. d) Kālûn, İbn Kesîr ve Ebû Ca‘fer, cem‘ zamirlerinin “mîm”lerine zamme verip uzatan vav takdir ederek (sıla ile) okurlar: “ هم همُو”, “كم كمُو”. e) Ebû Amr b. Alâ, Hallâd b. Hâlid ve Kisâî, sâkin bâ ile harekeli fâ yan yana gelince “bâ”yı “fâ”ya idgam ederler: “أو يغلب فسوف، ومن لم يتب فأولئك” gibi. Ayrıca Kisâî bunun zıddı durumda olan sâkin “fâ”yı “bâ”ya idgam etmiştir: “نخسف بهم” gibi. f) Hamza b. Habîb, Kisâî, Ruveys ve Halef b. Hişâm kendisinden sonra harekeli dâl gelen sâkin “sâd”ları işmâm ile okurlar: “يصدفون، أصدق”. g) Verş, sâkin durumdaki “ط - ص” ve “ظ” harflerinden sonra gelen fethalı “lâm”ları tağlîz ile (kalın) okur: “أظلم، مطلع، يصلون” gibi.

BİBLİYOGRAFYA:

Cevherî, eś-Śıĥâĥ (nşr. Ahmed Abdülgafûr Attâr), Beyrut 1399/1979, V, 2136; Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “skn” md.; Lisânü’l-ǾArab, “skn” md.; Tehânevî, Keşşâf, I, 700-702; Tâcü’l-Ǿarûs, “skn” md.; Kāmus Tercümesi, IV, 651; Dânî, et-Teysîr (nşr. O. Pretzl), İstanbul 1930, s. 34-45, 63-69; Fîrûzâbâdî, Beśâǿiru źevi’t-temyîz (nşr. M. Ali en-Neccâr), Beyrut, ts. (Mektebetü’l-ilmiyye), III, 237-242; İbnü’l-Cezerî, en-Neşr, I, 222-224, 278-304, 314-320, 390-395, 408-424; II, 19-29, 111-115, 120-123; Süyûtî, el-İtķān, Beyrut 1973, I, 89; Abdüssabûr Şâhin, Eŝerü’l-ķırâǿât fi’l-eśvât ve’n-naĥvi’l-ǾArabî, Kahire 1408/1987, s. 122-159, 318-416; Abdülfettâh Pâluvî, Zübdetü’l-Ǿirfân, İstanbul, ts. (Hilâl Yayınları), s. 8-11, 20-21, 27-28.

Abdurrahman Çetin