TABAKĀTÜ’l-MEMÂLİK

(طبقات الممالك)

Celâlzâde Mustafa Çelebi’nin (ö. 975/1567) Kanûnî Sultan Süleyman dönemine ait eseri.

Müellif eserinin adını Tabakātü’l-memâlik ve derecâtü’l-mesâlik olarak kaydetmekle birlikte daha sonraki bazı kaynaklarda Derecâtü’l-mesâlik fî tabakāti’l-memâlik şeklinde, Keşfü’ž-žunûn’da ise Târîh-i Âl-i Osmân diye geçer. Fakat Kâtib Çelebi müellifin eseri Tabakātü’l-memâlik diye adlandırdığını, baş tarafında otuz tabaka ile 350 dereceyi kapsayan bir fihrist verdiğini ve kitabın Süleymannâme’lerden biri olduğunu belirtir (I, 284). Nişancılık makamına yükselerek devlet bürokrasisinde önemli bir yere sahip olan Celâlzâde Mustafa Çelebi eserin telif sebebini hem padişahın hayır duasını almak hem de ölümünden sonra kendi adının beka bulmasını istemek şeklinde verirse de asıl niyetinin önceki tarihçilerin ihmal ettikleri hususları kaleme almak olduğu anlaşılır. Zira takdim kısmında devletin taşra yapısı, halkın durumu, ilmî ve askerî teşkilât, bahriye, devlet hazinesi ve madenlerden söz etmek istediğini kaydeder. Telif planını veren müellif, eserinin otuz bölümden (tabaka) ve her bölümün 375 alt başlıktan (derece) meydana geleceğini söyler. Bu arada eski tarihçileri “hakāyik-ı ahvâle vâkıf” olmayıp sadece duyduklarını yazdıkları için eleştirir. Eserine pek çok memâlik ve mesâlik ihtiva etmesinden, nice olaylar hakkında bilgi vermesinden dolayı bu adı koyduğunu belirtir.

Müellif eserinde devlet ve saltanat erkânından, eyalet ve sancaklardan, imparatorluk içindeki kalelerden, orduyu oluşturan askerî zümrelerden, donanma gemilerinden, her yönüyle İstanbul’un tarihinden; Rumeli, Kuzey Afrika, Eflak-Boğdan’dan; başta Macaristan olmak üzere Orta ve Batı Avrupa devletlerinden; Anadolu, Karaman, Sivas, Dulkadırlı, Erzurum, Diyarbekir, Van, Halep, Şam, Mısır, Haremeyn, Yemen, Bağdat, Basra gibi Osmanlı eyaletlerinden ve Kanûnî Sultan Süleyman devri olaylarından söz edeceğini kaydeder. Ancak eserin sadece otuzuncu bölümün konusunu teşkil eden Kanûnî Sultan Süleyman devri olaylarıyla ilgili tarih kısmı zamanımıza ulaşmıştır. Bu sebeple müellifin ilk yirmi dokuz bölümü yazmadığı veya yazdığı halde bugüne kadar


gelmediği düşünülebilirse de gerek çağdaşı Sehî Bey’in (ö. 955/1548), “Osmanlı kalelerinden 1001 kalenin evsafında inşa eyleyip kendinin icadı ve ihtirâından her bir kaleye bir nevi‘ elkāb yazıp birine yazdığı elkābı birine dahi yazmayıp bunda olan kudret ve miknet bir kimseye dahi müyesser, belki makdûr-ı nev‘-i beşer değildir” ifadesinden, gerekse oğlu Mahmud Çelebi tarafından istinsah edilen Hekimoğlu Ali Paşa nüshasında derkenarda yer alan bir nottan Celâlzâde’nin ilk yirmi dokuz bölümü kaleme aldığı düşünülebilir. Aynı şekilde 965’te (1558) Mekke emîrinin elçisi olarak İstanbul’a gelen Kutbüddin el-Mekkî ile yaptığı görüşmede Celâlzâde padişahın hükmü altındaki 1200 kale hakkında verdiği bilgilerden söz etmektedir. Bu durumda ya Sehî Bey, telifi birkaç merhalede gerçekleşen Tabakātü’l-memâlik’in ilk tertibini görmüş ve bu kısımlar daha sonra müellif tarafından çıkarılmıştır ya da eserin sadece planını görmüş ve eserle ilgili düşüncelerini buna dayanarak yazmıştır. Bu durumda Celâlzâde’nin ilk yirmi dokuz bölümü müsvedde halinde kaleme aldığı, fakat temize çekemediği hatıra gelir. Zira aynı zamanda birçok eserin müellifi ve mütercimi olan Celâlzâde, nişancılık gibi yoğun meşgaleleri yüzünden eserinin yalnız son bölümüne nihaî şeklini vermiş olabilir.

Tabakātü’l-memâlik’in günümüze on yedi nüshası ulaşmış olup bunlardan dokuzu Türkiye’de, sekizi yurt dışındaki kütüphanelerde kayıtlıdır. Hammer’in koleksiyonundan Viyana Millî Kütüphanesi’ne intikal eden yazma 982 (1574) yılında Solnok’ta istinsah edilmiştir. Eserin üç telif merhalesi geçirdiği anlaşılmaktadır. İlk tertibi 1534’te tamamlanmış, son şeklini ise 1561 yılında müellifin ilk emekliliği döneminde almıştır. Kitabın tıpkıbasımını yayımlayan Petra Kappert çalışmasında bu aşamalara giren nüshaların listesini vermiştir. Onun kaydettiği nüshalar dışında eserin Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde (Bağdat, nr. 299) otuz yedi varaklık bir fihristi bulunmaktadır. Tabakātü’l-memâlik’in bazı bölümlerinin Fetihnâme-i Rodos, Fetihnâme-i Karaboğdan, Mohaçnâme adı altında müstakil eser kabul edildiği ve kütüphane kataloglarına girdiği görülmektedir. Nitekim Hacı Selim Ağa Kütüphanesi’nde kayıtlı (nr. 757) Fetihnâme-i Cezîre-i Rodos yanında Nuruosmaniye Kütüphanesi’ndeki bir yazmada (nr. 3170/3) 144-181. varaklar arasındaki risâlelerle Millet (Ali Emîrî Efendi, Tarih, nr. 289) ve İstanbul Üniversitesi (TY, nr. 501) kütüphanelerinde kayıtlı nüshalar da Tabakātü’l-memâlik’in Rodos’un fethine dair kısmıdır. Aynı şekilde İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde kayıtlı (nr. 2623) Mohaçnâme eserin Macaristan’ın fethine dair bölümüdür. Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki (Ayasofya, nr. 3319) Gazavât-ı Sultan Süleyman ile aynı kütüphanede (Esad Efendi, nr. 2315) kayıtlı yazmalar ise Kanûnî Sultan Süleyman’ın Kara Boğdan seferiyle ilgili Tabakātü’l-memâlik parçalarıdır.

Eser Kanûnî Sultan Süleyman’ın cülûsu ile başlamakta, 962 (1555) yılında Süleymaniye Camii’nin inşası ve müellifin oğlu Mahmud Çelebi’nin bu münasebetle söylediği tarih beytiyle sona ermektedir. Tabakātü’l-memâlik’te doğrudan Celâlzâde’nin yaşadığı dönemin olayları anlatıldığından müellif muhtemelen herhangi bir yazılı kaynak kullanmamış, kendi gözlemlerini ve duyduklarını aktarmıştır. Celâlzâde olayları sıralarken Türkçe başlıklarla hadiseleri nakletmiş ve bu başlıklara derece demiştir. Ayrıca kronolojiye dikkat edip olayların vuku tarihlerini ay ve gün belirterek vermiştir. Hadiseleri sarayın ve bürokrasinin gözüyle anlatmış, dolayısıyla tenkidî bir üslûp benimsememiştir. Süslü ve münşiyâne ifadeleri olayların ayrıntılarına girerken bazı kısımlarda oldukça sade bir şekle de bürünür. Eser bu özellikleriyle standart bir vekāyi‘nâme özelliği gösterir. Tabakātü’l-memâlik daha sonraki müellifler tarafından kaynak olarak kullanılmıştır. Başta Âlî Mustafa Efendi, Hasanbeyzâde Ahmed Paşa, Peçuylu İbrâhim ve Hasanbeyzâde Târihi’nden naklen Solakzâde Mehmed Hemdemî bu eserden faydalanmıştır. Tabakātü’l-memâlik’ten J. F. von Hammer-Purgstall de istifade etmiş ve 1532 yılına kadar eseri özetleyerek Almanca’ya çevirmiştir (Fundgruben des Orients [Wien 1811], II, 143-154). Genel olarak ifade ve üslûbu ağır olan eser yer yer manzumelerle süslenmiştir. Nitekim Peçuylu İbrâhim Tabakātü’l-memâlik’i “nazım ve nesirle şehnâme” diye nitelerken (Târih, I, 43-44), Sehî Bey, “Fesâhat ve belâgat onda hatmolmuş” ifadesini kullanır (Tezkire, s. 137). Gerçekten aynı zamanda münşî olan Celâlzâde, gerek kalelerin gerekse resmigeçitlerin ve savaşların tavsifinde çok parlak ve renkli ifadeler kullanmış, bu tavsifler bazan olayların iç yüzünü gölgeleyecek kadar mübalağalı olmuştur. Latîfî de, “Güzel ibare ve istiarelerle süslü inşâ örnekleri görmek isteyen Tabakātü’l-memâlik’i gözden geçirsin” derken (Tezkiretü’ş-şuarâ, s. 531) bu gerçeği ifade eder. Kınalızâde Hasan ile Beyânî ise Celâlzâde’nin üslûbunu beğenmezler.


Tabakātü’l-memâlik’i Sadettin Tokdemir Osmanlı İmparatorluğunun Yükselme Devrinde Türk Ordusunun Savaşları ve Devletin Kurumu, İç ve Dış Siyasası adıyla kısaltarak sadeleştirmişse de (İstanbul 1937) bunun ciddi bir çalışma olduğu söylenemez. Ayrıca eserin aslında olmayan bilgiler de aralara serpiştirilmiştir. Tabakātü’l-memâlik Petra Kappert tarafından Berlin nüshası esas alınıp Viyana, Süleymaniye (Ayasofya, nr. 3319; Fâtih, nr. 4423) ve İstanbul Üniversitesi (TY, nr. 5997) kütüphanelerinde kayıtlı yazmalardaki farklar gösterilerek bir giriş ve indeks ilâvesiyle tıpkıbasım halinde yayımlanmıştır (Wiesbaden 1981).

BİBLİYOGRAFYA:

Celâlzâde Mustafa Çelebi, Ŧabaķātü’l-memâlik (nşr. P. Kappert), Wiesbaden 1981; Sehî, Tezkire (Kut), s. 137; Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-şuarâ, s. 134a-135a; Latîfî, Tezkiretü’ş-şu’arâ ve tabsıratü’n-nuzamâ (haz. Rıdvan Canım), Ankara 2000, s. 531; Beyânî, Tezkire (haz. İbrahim Kutluk), Ankara 1997, s. 294; Kınalızâde, Tezkire, II, 990; Atâî, Zeyl-i Şekāik, s. 114; Hasanbeyzâde Ahmed, Târih (haz. Şevki Nezihi Aykut), Ankara 2004, tür.yer., ayrıca bk. hazırlayanın girişi, s. CLXXXIII vd.; Peçuylu İbrâhim, Târih, I, 43-44, 185, 229-230, 233, 260, 263-264, 277, 344; Keşfü’ž-žunûn, I, 284; Solakzâde Târihi (s. nşr. Vahid Çabuk), Ankara 1989, II, 163, 205; Şem‘dânîzâde, Müri’t-tevârîh, Beyazıt Devlet Ktp., nr. 5144, vr. 192a; Sefînetü’r-rüesâ, s. 3; Müstakimzâde, Tuhfe, s. 525; Karslızâde Cemâleddin Mehmed, Osmanlı Târih ve Müverrihleri: Âyîne-i Zurefâ, İstanbul 1314, s. 27; Hammer (Atâ Bey), V, 3; Sicill-i Osmânî, IV, 375-376; Osmanlı Müellifleri, III, 38; Levend, Gazavatnâmeler, s. 4, 42-43, 48, 51, 63-64, 167, 172; P. Kappert, “Mustafa b. Celals Tabakatü’l-memalik als Quelle für die Osmanische Geschichte des 16. Jahrhunderts”, Studi Preottomani e Ottomani: Atti del Convegno di Napoli 1974, Napoli 1976, s. 135-141; Babinger (Üçok), s. 113-115; Abdülkadir Özcan, “Kanuni Sultan Süleyman Dönemi Tarih Yazıcılığı ve Literatürü”, Prof. Dr. Mübahat S. Kütükoğlu’na Armağan (haz. Zeynep Tarım Ertuğ), İstanbul 2006, s. 125-126; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Onaltıncı Asır Ortalarında Yaşamış Olan İki Büyük Şahsiyet: Tosyalı Celâlzâde Mustafa ve Salih Çelebiler”, TTK Belleten, XXII/87 (1958), s. 404-409; Tayyib Gökbilgin, “Celâlzâde”, İA, III, 62; V. L. Ménage, “Ғјalālzāde Muśŧafa Celebi”, EI² (Fr.), II, 410.

Abdülkadir Özcan