TÂHİR

(طاهر)

Türk mûsikisinde bir makamın adı.

Türk mûsikisinin en eski makamlarından olup önceki dönemlerde ismi babatâhirdir. Abdülbâki Nâsır Dede’nin “tâhir-i kebîr” ve “tâhir-i sagīr” diye ikiye ayırdığı makam zamanla kısaltılarak tâhir şeklini almıştır. Basit makamlar sınıfına dahil olan tâhir makamı dügâh (la) perdesinde karar eden ve inici bir yapıda olan makamlardandır ve nevâ makamının inici şekli olduğundan basit makamlar arasında sıra numarası verilmemiştir. Makamın dizisi, nevâ makamı gibi dügâhtaki yani yerindeki uşşak dörtlüsüne nevâ perdesinde bir rast beşlisinin eklenmesiyle meydana gelmiştir.

Tâhir makamı inici bir makam olduğu için tiz durak muhayyer perdesi civarından seyre başlanacaktır. Bu sebeple muhayyer perdesi üzerinde bir seyir alanına ihtiyaç vardır. Bu da dügâh üzerinde yer alan uşşak dörtlüsünün simetrik olarak tiz durak muhayyer perdesi üzerine aynen göçürülmesiyle elde edilir. Bu suretle hem makamın genişlemesi yapılmış hem de makamın tabii seyir alanı elde edilmiş olur.

Tiz durak muhayyer perdesi civarından seyre başlanacak olan makamın birinci mertebe güçlüsü muhayyer perdesidir ve bu perdede uşşak çeşnisiyle makamın yarım kararı yapılır. İkinci mertebe güçlü ise ana dizinin ek yerindeki nevâ perdesi olup bu perdede rast çeşnisiyle asma karar yapılır. Bununla beraber çok nâdir şekilde nevânın birinci, muhayyerin ikinci mertebe güçlü olarak kullanıldığı bazı eserler de görülmektedir. Tâhir makamının ana dizisinde nevâ perdesi üzerindeki rast beşlisinde yer alan eviç perdesi yerine bazan inici nağmelerde iniş cazibesiyle acem kullanılabilir. Bu durumda nevâ perdesi üzerinde bûselik, çârgâh perdesi üzerinde çârgâh çeşnileri meydana gelir ki bu perdelerde adı geçen çeşnilerle asma kararlar yapılabilir. Aynı zamanda eviç perdesinde eksik segâh çeşnili asma karar imkânı


mevcut olduğu gibi segâh perdesinde de segâhlı asma karar yapılabilir.

Tâhir makamında muhayyer makamına benzeyebilir endişesiyle hüseynî perdesinde asma karar yapılmaz. Donanımında si için koma bemolü, fa için bakiye diyezi kullanılan tâhir makamının ana dizisini meydana getiren sesler pestten tize doğru dügâh, segâh, çârgâh, nevâ, eviç, gerdâniye ve muhayyerdir. Tiz taraftaki genişlemiş kısmın sesleri ise muhayyer tiz segâh, tiz çârgâh ve tiz nevâdır. Makamın yedeni portenin ikinci çizgisindeki sol (rast) perdesidir.

Genişleme, -yukarıda ifade edildiği gibi- yerindeki uşşak dörtlüsünün simetrik olarak tiz durak muhayyer perdesi üzerine göçürülmesiyle yapılır. Ancak makamın giriş seyrinde kesinlikle kullanılmayıp seyrin ortalarında kullanıldıktan sonra tekrar asıl diziyle karar verilebilen bir ikinci genişleme şekli daha vardır. Bu ikinci genişleme, nevâ perdesindeki rast beşlisine muhayyer perdesinde bir bûselik dörtlüsünün ilâvesiyle yapılır. Bu durumda tiz taraftaki segâh perdesi yerine tiz bûselik perdesi kullanıldığından nevâda bir acemli rast dizisi meydana gelir. Fakat bu tarz genişlemede muhayyer perdesinde bûselik çeşnisiyle kalış yapılamaz; bazan nağmeler nevâ perdesine doğru inerken veya muhayyer perdesi “üst oya” (broderie) yaptığı zaman tiz bûselik perdesi kullanılabilir.

Makamın seyrine tiz durak muhayyer perdesi civarından başlanarak bu bölgede muhayyer perdesinin iki tarafındaki çeşnilerde, yani uşşak ve rast çeşnilerinde karışık olarak gezinildikten sonra muhayyer perdesinde uşşak çeşnisiyle yarım karar yapılır. Ardından yine karışık gezinilerek inilir ve ikinci mertebe güçlü olan nevâ perdesinde rast çeşnisiyle asma karar yapılır. Bu arada gerekli yerlerde gerekli asma kararlar gösterildikten sonra dügâh perdesinde uşşak çeşnisiyle tam karar yapılır.

Zekâi Dede’nin remel usulünde, “Dil düştü yine şevk ile bir dilber-i nâze”, Seyyid Nuh’un aynı usulde, “Meyletti gönül bir meh-i hurşîd-i tirâze” mısralarıyla başlayan besteleri; Zekâi Dede’nin, “Dirîğ etmez mey-i cevri sunar her lahza cânânım” mısraıyla başlayan ağır semâisi; Seyyid Nuh’un, “Ne hevâ-yı bâğ-ı ruhsâr men esîr-i zülf-i yârem” mısraıyla başlayan yürük semâisi; Sultan II. Mahmud’un, “Bulsun ikbâl devletin günden güne olsun küşâd”, Dellâlzâde İsmâil Efendi’nin, “Ben sana mecbûr olmuşam gel yavrucağım”, Kadızâde Mustafa Çavuş’un, “Hiç uyutmaz beni derdim” mısralarıyla başlayan aksak usulündeki şarkılarıyla Muallim İsmâil Hakkı Bey’in, “Ehl-i aşka bir belâ zindanıdır bu mâsivâ”, Hacı Ârif Bey’in, “Kat‘ edip gerden-i gerdûndan emel zencîrin” mısralarıyla başlayan evsat usulündeki ilâhileri tâhir makamının örnekleri arasındadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Kantemiroğlu, Kitâbü İlmi’l-mûsîkî alâ vechi’l-hurûfât: Mûsikîyi Harflerle Tesbît ve İcrâ İlminin Kitabı (nşr. Yalçın Tura), İstanbul 2001, I, 108-109; Abdülbâki Nâsır Dede, Tedkîk ü Tahkîk (nşr. Yalçın Tura), İstanbul 2006, s. 45-46; Hâşim Bey, Mûsikî Mecmuası, İstanbul 1280, s. 33; Tanbûrî Cemil Bey, Rehber-i Mûsikî, İstanbul 1321, s. 98; Suphi Ezgi, Nazarî-Amelî Türk Musikisi, İstanbul 1933, I, 105-106; Hüseyin Sâdeddin Arel, Türk Mûsıkîsi Nazariyatı Dersleri (haz. Onur Akdoğu), Ankara 1991, s. 52; İsmail Hakkı Özkan, Türk Musikîsi Nazariyatı ve Usûlleri Kudüm Velveleleri, İstanbul 2006, s. 195-198.

İsmail Hakkı Özkan