TAHİYYETÜ’l-MESCİD

(تحيّة المسجد)

Mescide girince kılınan nâfile namaz.

Sözlükte “selâm vermek, tâzimde bulunmak” anlamındaki tahiyye ile mescid kelimelerinden oluşan tahiyyetü’l-mescid terkibi mescide/camiye girildiğinde kılınan nâfile namazı ifade eder. Buna hakku’l-mescid de denilmiştir (İbn Receb, III, 274). Kur’ân-ı Kerîm’de bir eve giren kişinin ev halkına veya evde kimse yoksa kendisine selâm vermesinin istendiği (en-Nûr 24/27, 61) ve mescidlerin Allah’a ibadet edilen kutsal mekânlar olması sebebiyle Allah’ın evleri diye nitelendirildiği dikkate alındığında bu namazın bir anlamda mescidin sahibi olan Allah’ı saygıyla selâmlama olduğu söylenebilir. Selâm ve selâmlama mânasıyla tahiyye kelimesi ve türevleri birçok âyet ve hadiste geçmektedir (M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “ĥyy” md.; Wensinck, el-MuǾcem, “ĥyy” md.; diğer tahiyye türleri için bk. Bedreddin ez-Zerkeşî, I, 246-247).

Tahiyyetü’l-mescidin meşruiyeti sünnet ve icmâ ile sabittir (Nevevî, III, 34; Şevkânî, III, 84-85). Fıkıh âlimleri, “Sizden biriniz mescide girdiğinde oturmadan iki rek‘at namaz kılsın” meâlindeki hadiste (Buhârî, “Teheccüd”, 25; Müslim, “Śalâtü’l-müsâfirîn”, 11, 69) geçen emrin vücûba değil nedbe delâlet ettiğini, dolayısıyla tahiyyetü’l-mescidin mendup/müstehap olduğunu söylemiştir (Nevevî, II, 172). Aynı şekilde, “Sizden biriniz mescide girdiği vakit iki rek‘at namaz kılmadıkça oturmasın” hadisinde (Buhârî, “Śalât”, 60) yer alan nehyin de haramlığa değil kerâhete delâlet ettiğini ve özürsüz olarak bu namazı kılmadan oturmanın mekruh olduğunu belirtmişlerdir. Bazı kaynaklarda Zâhirîler’e göre tahiyyetü’l-mescidin vâcip/farz sayıldığı zikredilirse de (Şevkânî, III, 84), mezhebin önde gelen fakihlerinden İbn Hazm bunun farz değil nâfile/tatavvu türünden bir namaz olduğunu açıkça belirtir (el-Muĥallâ, II, 7; VI, 266). Tahiyyetü’l-mescid Hanefîler’e göre iki veya dört, Mâlikîler’e göre iki rek‘attır. Şâfiî ve Hanbelîler’e göre ise bu niyetle istendiği kadar namaz kılınabilir. İmâmiyye, Zeydiyye ve İbâzıyye mezheplerine göre de tahiyyetü’l-mescidin en azı iki rek‘attır.

Müezzin kāmet getirirken veya cemaatle namaza başlandığında mescide giren kişinin tahiyyetü’l-mescid kılmasının kerâ-heti hususunda fakihler görüş birliği içindedir. Hanefîler, Ahmed b. Hanbel ve Mâlikîler’den Sahnûn’a göre ezan okunduğu sırada mescide giren kimsenin de bu namazı kılması mekruhtur; Şâfiîler’e göre ise kılabilir. Hanefî, Mâlikî ve Hanbelîler tahiyyetü’l-mescidin nâfile namaz kılmanın mekruh sayıldığı vakitlerde kılınamayacağı kanaatindedir. Şâfiîler’e göre tahiyyetü’l-mescid mutlak değil sebebe bağlı nâfile namazlardan olduğu için bu vakitlerde de kılınabilir. Yine Şâfiîler dışındaki üç mezhebe göre mescide girince hemen kılınması daha faziletli sayılmakla birlikte oturduktan sonra da kılınabilir; Şâfiîler’e göre ise kişi bilerek oturmuşsa artık bu namazı kılamaz. Hanefî ve Mâlikîler cuma günü hatip minberde iken mescide giren kimsenin oturup hutbeyi dinlemesi gerektiğini ve tahiyyetü’l-mescid kılmasının mekruh olduğunu söylemiştir. Şâfiîler ve Hanbelîler’e göre ise uzatmamak ve iki rek‘atı geçirmemek şartıyla kılınmalıdır. Ayrıca bu iki mezhebe göre cuma namazı öncesinde imam tahiyye namazı kılmaz, onun tahiyyesi hutbe okumaktır. Hanbelîler’e göre bayram namazı için camiye giren kişinin tahiyye namazı kılması mekruhtur. Hanefîler, Mâlikîler ve Hanbelîler’in çoğunluğu günde birkaç defa mescide giren kişinin günde bir defa tahiyyetü’l-mescid kılmasının yeterli olacağı görüşündedir; Şâfiîler’in çoğunluğuna göre ise mescide her girişte kılınmalıdır. Mescide giren kişinin abdestsizlik, meşguliyet veya kerâhet vaktinin girmesi gibi sebeplerle bu namazı kılamaması durumunda, “Sübhânallāhi ve’l-hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallāhü va’llāhü ekber” demesi müstehaptır; bazı âlimler buna “ve lâ havle ve lâ kudrete illâ bi’llâhi’l-aliyyi’l-azîm” cümlesini de eklemiştir.

Fıkıh âlimleri Hz. Peygamber’in, “Mescidlerin hakkını veriniz” sözü üzerine hakkının ne olduğu sorulunca, “Oturmadan önce iki rek‘at namaz kılmanızdır” şeklindeki cevabına (Şevkânî, III, 84) ve konuyla ilgili başka hadislere dayanarak herhangi bir namazı kılmak veya farz namazı cemaatle kılmak suretiyle de mescidin hakkının verileceğini, dolayısıyla secdeli ve rükûlu en az iki rek‘at farz veya nâfile namazı kılmak niyetiyle mescide giren kişinin kıldığı bu namazın niyet etmese bile tahiyyetü’l-mescid yerine geçeceğini ve onun sevabını da kazanacağını belirtmişlerdir. Mescid-i Harâm’ın tahiyyesi Kâbe’yi tavaf etmektir; oraya giren hemen tavafa başlamalı, tavaf niyeti olmaksızın girerse tahiyyetü’l-mescid kılmalıdır.

BİBLİYOGRAFYA:

Şâfiî, el-Üm, I, 172; İbn Hazm, el-Muĥallâ, II, 7; VI, 266; Serahsî, el-Mebsûŧ, I, 151-153; II, 29-30; Kâsânî, BedâǿiǾ, I, 190, 263-264, 295-296; Muvaffakuddin İbn Kudâme, el-Muġnî, [baskı yeri ve tarihi yok] (Dâru ihyâi’t-türâsi’l-Arabî), II, 83-84; Nevevî, Şerĥu Müslim, II, 172; III, 34,182, 256; İbn Receb, Fetĥu’l-bârî Şerĥu’ś-Śaĥîĥi’l-Buħârî (nşr. Mahmûd b. Şa‘bân b. Abdülmaksûd v.dğr.), Kahire 1417/1996, III, 270-278; Bedreddin ez-Zerkeşî, el-Menŝûr fi’l-ķavâǾid (nşr. Teysîr Fâik Ahmed Mahmûd), Küveyt 1402/1982, I, 246-247; İbnü’l-Murtazâ, el-Baĥrü’z-zeħħâr, San‘a 1366/1947, II, 40; İbn Hacer, Fetĥu’l-bârî (Sa‘d), III, 105; Mevvâk, et-Tâc ve’l-iklîl, Beyrut, ts. (Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye), II, 374-375; Şemseddin er-Remlî, Nihâyetü’l-muĥtâc, Beyrut 1404/1984, II, 116-121; Buhûtî, Keşşâfü’l-ķınâǾ, I, 426; II, 46-47; Muhammed b. Abdullah el-Haraşî, Şerĥu Muħtaśarı Ħalîl, Beyrut, ts. (Dâru Sâdır), II, 5-6; Şevkânî, Neylü’l-evŧâr, III, 84-85; İbn Âbidîn, Reddü’l-muĥtâr, II, 18-19; Ettafeyyiş, Şerĥu Kitâbi’n-Nîl ve şifâǿi’l-Ǿalîl, Beyrut 1392/1972, IV, 145, 417; “Taĥiyyetü’l-mescid”, Mv.F, X, 304-307; Beşir Gözübenli, “Nafile Namazlar”, İslâm’da İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi (ed. İbrahim Kâfi Dönmez), İstanbul 2006, III, 1497-1498.

Fahrettin Atar