TAKTΑ

(التقطيع)

Şiiri tef‘ile, hece ve harflere göre bölümleme anlamında edebiyat terimi.

Sözlükte “kesmek” mânasındaki kat‘ kökünden türeyen taktî‘ “kesmek, parçalara ayırmak” demektir. Terim olarak bir şiiri yazıldığı veznin tef‘ilelerine uygun biçimde bölümlere, uzun ve kısa hecelere ayırmayı ifade eder. Taktî‘ işlemi, şiirin yazıldığı yahut söylendiği vezin ve bahri belirlemek ve şiirin bunlarla ne kadar uyum içinde bulunduğunu kontrol etmek için yapılır. Bu da lafzî yazının (beytin telaffuz edilen harflerinin) aruz yazısı denilen sembol diline aktarılarak gerçekleştirilir. Aruz hattında kısa heceler (u), “ve” (v) veya nokta (.) işareti, uzun heceler tire/keşîde ile (-) gösterilir. Harekesiz harfler sükûn/sıfır (o), harekeli harfler dikey veya eğik keşîde işaretiyle (/) belirtilir. Taktî‘ işlemi için şiirin bir beyti belirlenen üç şekilden biriyle kısımlara ayrılır. 1. Hece taktîi. Beyit uzun ve kısa hecelere bölünerek aruz hattıyla gösterilir. 2. Aruz erkânına (tef‘ileler) göre taktî‘. Beyit aruz tef‘ilelerine göre parçalara ayrılır. 3. Harf taktîi. Beytin her harfi aruz sembolleriyle gösterilir. Bu taktî‘ler şu örnek üzerinde görülebilir: قفاَ نْبِك من ذكْرى حبيب ومنزل

Taktî‘ türü قِفَانْب من ذكْرى حَبِيبْنِ وَمَنْزِلي

1. Hece taktîi -˘-˘ -˘ -˘ -˘

2. Tef‘ile taktîi فَعُوْلُنْ مَفَاْعِيلُنْ مَفَاْعِلُنْ

3. Harf taktîi o//o//o/o//o/o/o//o/o//

Arapça manzum metinlerin taktîinde Arap yazı sisteminden doğan bazı hususlar kaynaklarda ayrıntılı biçimde işlenmiştir. Taktî‘de kelimelerin yazılışına değil telaffuzuna ve gerçek değerdeki harflerine itibar edilir. İmlâ gereği yazılan, fakat telaffuz edilmeyen harfler değerlendirilmez. Buna göre taktî‘ esnasında bazan yazılmayan harflerin imlâda varmış gibi göz önüne alınması gerekir. Bu durumu şöylece göstermek mümkündür: 1. Şeddeli harfler birincisi sâkin, ikincisi harekeli iki harf diye kabul edilir: هَذْذَبَ <= هَذّبَ (˘˘-) gibi. 2. Medli harfler birincisi harekeli, diğeri sâkin iki harf olarak kabul edilir: أاَمُنٌ <= آثِمٌ (-˘-) gibi. 3. Tenvin sâkin bir nûn (نْ) kabul edilir ve aruz yazısında açık nun şeklinde gösterilir. Tenvinli harf uzun heceye tekabül eder: عَبْدُنْ <= عَبْدٌ (-) gibi. 4. İmlâda yazılmayan, fakat telaffuz edilen harfler taktî‘ esnasında değerlendirilir: هْاذْا <= هذا (-); لاْكِنْنَ <= لَكِنّ (˘-); أَرْرَحْمَانُ <= الرحمن (˘-); يَاسينَ <= يس (-) gibi. 5. Hû “ه” zamiri ötre (hû) veya esre (hî) harekesine göre vâv veya yâ med harfleriyle uzatıldığından uzun hece sayılır: آنْنَهُوْ <= أنّه (-˘-); بِهِيْ <= بِهِ (-˘) gibi. “هُمْ” ve “كُم” zamirleri vezni tamamlamak veya işbâ‘ için vâv med harfiyle uzatılabilir: كُمو، هُمو gibi. 6. Kafiye veya mısra sonundaki hareke işbâ‘ için uzun heceye dönüştürülebilir. Bu durumda harekeye uygun med harfi var olarak kabul edilir: يَلْعَبُو <= يَلْعَبُ (-˘-); يَلْعَبَا <= يَلْعَبَا (-˘-) gibi.

Bazan imlâda yazılan harfler yokmuş gibi değerlendirilir. Bu durumu da şöylece göstermek mümkündür: 1. Cümle içinde vasıl elifi ister isimlerde ister fiillerde olsun taktî‘ esnasında yok sayılır: قُلِعْمَلُوا <= قُلْ اعْمَلُوا (-˘-˘) gibi. 2. Kamerî harflerden biriyle başlayan kelimenin başında bulunan “ال” takısındaki elif (ا) harfi vasıl durumunda yok sayılır: طَلَعَ لْقَمَرَ <= طَلَعَ الْقَمَرُ (˘˘˘-˘˘) gibi. Şemsî harflerden biriyle başlayan kelimenin başında bulunan “ال” takısı tamamen yok sayılır, ancak onu izleyen ilk harf mükerrer olur: غَابَتِ شْشَمْسُ <= غَابَتِ الشَّمْسُ (˘-˘-) gibi. Eğer şemsî harflerden biriyle başlayan kelime cümlenin ilk kelimesiyse bu durumda başında bulunan “ال” takısının sadece lâm (ل) harfi yok sayılır ve ilk harf mükerrer olur: اَشْشَمْسُ <= الشِّمْسٌ (˘-) gibi.

3. İllet harfiyle sona eren cer harflerinden sonra sâkin bir harf gelirse, illet harfi yok sayılır: فِ لأرْضِ = فِي الأرْضِ (˘-) gibi. 4. Kendisinden sonra sâkin harf gelen elif-i maksûre, yâ-i menkûsa ve çoğul “vâv”ı ile bu “vâv”dan sonraki elif harfi aruz imlâsında yok kabul edilir: اَلْفَتَ لْجَمِيلُ <= اْلْفَتَى الْجَمِيلُ (˘-˘-˘-); قَاضِ لْقُضَةِ <= قَاضِي الْقُضَاةِ (˘-˘-); سَمِعُ لْلَغْوَ <= سَمِعُوا اللغْوَ (˘-˘˘) gibi. 5. Yine imlâda yazılıp telaffuz edilmeyen harfler aruz ve taktî‘ imlâsında yok sayılır: عمْروٌ ve أولئك kelimelerindeki vâv, لكِنّا، أنَا ve مِاَئَةٌ kelimelerindeki elif harfleri gibi.

Taktî‘ esnasında takip edilmesi gereken kurallar İmruülkays’ın, مِكَرٍّ مِفَرٍّ مُقْبِلٍ مُدْبِرٍ مَعاً كَجُلْمُودِ صَخْرٍ حَطَّهُ السَّيْلُ مِنْ عَلٍ şeklindeki beytinde şöylece uygulanabilir: Şiir beytinin telaffuz edildiği şekle göre yazılmasına aruz imlâsı denir. Buna göre beytin yazılışı şöyle olur:

مِكَرْرِنْ مِفَرْرِنْ مُقْبِلِنْ مُدْبِرِنْ مَعَنْ

كَجُلْمُودِ صَخْرِنْ حَطْطَهُ سْسَيْلُ مِنْ عَلِ

Bundan sonra yapılması gereken şey okunuşuna göre yazılan metni uzun (kapalı) ve kısa (açık) hecelerden oluşan tef‘ilelere ayırmak ve bu tef‘ileleri aruzdaki bahirler ve onun alt vezinlerine uygun düşecek biçimde karşılaştırmaktır. Bunu İmruülkays’ın beytinde şu şekilde uygulamak mümkündür:

مكررن مفررن مق بلن مد برن معن

كجلمو دصخرن حط طه سي ل من علي

-˘-˘ -˘ -˘ -˘

فعولن مفاعيلن فعولن مفاعلن

Tablodan da anlaşılacağı gibi beyit tavîl bahrindendir. Bu hususun kolayca halledilebilmesi için Halîl b. Ahmed tarafından on beş olarak belirlenen, daha sonra Ahfeş el-Evsat’ın ilâvesiyle on altıya çıkarılan ve “bahr” adı verilen aruz vezinlerinin iyi bilinmesi şarttır. Burada değinilmesi gereken hususlardan biri de içerdiği zihaf ve illetler sebebiyle bazı tef‘ilelerin birbirine çok benzemesi, bu sebeple taktî‘ yapan kişinin bulduğu vezinden emin olmak için şiirin birkaç beytinin aynı anda taktîini yapması gerektiğidir. Şiirde taktî‘ işlemi eskiden genellikle kulak yoluyla, yani pratiğe dayalı olarak uygulanırdı. Bu esasen vezinle şiir okumanın ilk merhalesidir. Şair, şiir zevkine sahip bir kimse veya aruzda belli başlı kullanımları öğrenen kişi bunları tabii bir seyir içinde yapar. Bazı bahirlerin ve bunlardaki bazı vezin şekillerinin bir taraftan mûsiki, diğer taraftan nazım şekli ve muhteva ile yakından ilişkili olduğu göz önüne alınırsa müziğe duyarlı bir kulağa sahip olunması, şiirin aruz imlâsına göre okunuşu sırasında elle diz üstüne ya da ayakla yere ritmik bir şekilde vurulması, öte yandan Arap şiirinde daha çok


hangi bahirlerin sıkça kullanıldığının bilinmesi gibi hususlar da taktî‘ yapan kişiye kolaylık sağlar. Taktî‘ neticesinde çıkan sonucu iyi değerlendirip bahri/vezni doğru tesbit edebilmek için bazı tef‘ilelerin değişime uğradığının bilinmesi gerekir. Bunlar şöylece özetlenebilir: Feûlün (˘-) → feûlü (˘-˘); mefâîlün (˘-) → mefâilün (˘-˘-); müfâaletün (˘-˘˘-) → müfâaltün (˘-); fâilâtün (-˘-) → fa‘lâtün (-)/fâilâ (-˘-)/fâlâtün (-); müstef‘ilün (-˘-) → mütef‘ilün (˘-˘-)/müsteilün (-˘˘-); mütefâilün (˘˘-˘-) → mütfâilün (-˘-); mef‘ûlâtü (-˘) → mef‘ulâtü (-˘-˘).

BİBLİYOGRAFYA:

Tehânevî, Keşşâf (Dahrûc), I, 499; Zemahşerî, el-Ķusŧâs (nşr. Fahreddin Kabâve), Beyrut 1410/1989, s. 53-58; İbnü’s-Serrâc eş-Şenterînî, el-MiǾyâr fî evzâni’l-eşǾâr (nşr. M. Rıdvân ed-Dâye), Beyrut 1968, s. 8-39; Ali Şîr Nevâî, Mîzânü’l-evzân (nşr. Kemal Erarslan), Ankara 1993, s. 195; Mustafa el-Galâyînî, eŝ-Ŝüreyye’l-muđıyye, Sayda 1319/1901, s. 12-14; Zehrâ-yi Hânlerî [Kiyâ], Ferheng-i Edebiyyât-ı Fârsî, Tahran 1348 hş., s. 144; Safâ Hulûsî, Fennü’t-taķŧîǾi’ş-şiǾrî ve’l-ķāfiye, Bağdad 1397/1977, s. 26-42; Celâl el-Hanefî, el-ǾArûż, Bağdad 1398/1978, s. 45-50; Abdülazîz Atîk, Ǿİlmü’l-Ǿarûż, Beyrut 1405/1985, s. 23-24; Mahmûd Ali es-Semmân, el-ǾArûżü’l-ķadîm, Kahire 1986, s. 12-23; M. Ali el-Hâşimî, el-ǾArûżü’l-vâżıĥ, Beyrut 1415/1995, s. 17-19; Abbaspûr, “TaķŧîǾ”, Ferhengnâme-i Edebî-i Fârsî (nşr. Hasan Enûşe), Tahran 1381 hş., II, 397-399.

Kenan Demirayak




TÜRK EDEBİYATI. Taktî‘, aruzla yazılmış bir şiirin veznini bulmak için mısraları tef‘ilelere (cüz) göre bölmek veya şiiri bu bölümleri esas alarak okumaktır. Bu okumaya taktî‘ etmek denir. Bu işlem şiiri güzel okumak için öğretici birer usuldür. Vezni doğru bildikten sonra şiiri veznin gereklerini ve diğer kuralları dikkate alarak güzel okumaya da inşâd etmek denir. Taktîin en basit şekli bir mısradaki açık ve kapalı heceleri tesbit etmektir. Taktî‘de dikkat edilecek başlıca hususlar şunlardır: Ünlüyle biten hece açık, ünsüzle biten hece kapalıdır. Arapça ve Farsça’dan Türkçe’ye girmiş kelimelerdeki uzun ünlüyle biten hecelerle mısra sonlarındaki açık heceler de kapalı sayılır. Türk aruzunda tef‘ileleri etkileyen imâle, med, zihaf ve vasıl gibi ârızalar çok defa tek mısrada veznin bulunmasını güçleştirebilir. Bu durumda şiirdeki diğer mısralar üzerinde de aynı işlem yapılarak ortak bir şema bulunabilir. İmâle, Türkçe bir kelimede açık hecenin vezin gereği uzatılarak okunmak suretiyle kapalı hece sayılmasıdır; “Allah ãdın zikredêlim evvelâ” (-˘-/-˘-/-˘-) mısraında ã ve ê ünlüleri gibi. Anadolu sahasında başlangıçta çok sık rastlanan imâle yakın dönemlere geldikçe azalmış ve terkedilmiştir. Med, ünsüzle biten ve kapalı olan bir hecedeki ünlünün uzun olması durumunda ünlüyü biraz daha uzun okuyarak bir açık hecenin ortaya çıkmasıdır; Abdülhak Hâmid’in, “Eyvâh ne yer ne yâr kaldı” (-˘/˘-˘-/˘-) mısraında “vâh” ve “yâr” heceleri böyledir. Sonu iki ünsüzle biten hecelerde de med yapılır. Fuzûlî’nin, “Dôst bî-pervâ felek bîrahm devran bîsükûn” mısraında “dôst” ve “rahm” hecelerinde med vardır. Meddin gerektirdiği yerde yapılmaması birçoklarınca zihaf telakki edilmiştir. Ancak meddin makbul olanı, sadece vezin icabı değil bu mübalağalı uzatmayı gerektirecek vurgulu (feryat, acı, hitabet vb.) bir mâna taşımasıdır. Uzun okunması gereken Arapça yahut Farsça bir ünlünün yine vezin gereği kısa okunması olan zihaf ise ciddi bir hatadır ve pek az örneği bulunmaktadır; Nef‘î’nin, “Hâbgâh eyler gazâle pehlu-yı şîr-i neri” (-˘-/-˘-/-˘-/-˘-) mısraında “pehlû” okunması gerekirken kısalan hecede olduğu gibi. Vasl ise (ulama) ünlü ile biten bir kelimeden sonra ünsüzle başlayan bir kelime geldiğinde önceki hecenin ünsüzü ile sonraki hecenin ünlüsünü birleştirerek kapalı hecenin açık hale getirilmesidir; Ahmed Hâşim’in, “Eğilmiş ↔↔arza kanar muttasıl kanar güller” (˘-˘-/˘˘-/˘-˘-/-) mısraında ilk iki kelimenin eğilmişarza şeklinde okunması gibi. Tef‘ileleri ayırarak ve vezni hissettirerek okumada kelimeler bölünüp bazı heceleri bir tef‘ilede, bazı heceleri diğer tef‘ilede kalabilir. Böyle bir okumada İstiklâl Marşı’nın ilk mısraı şöyle olur: “Kork-ma-sön-mez/bu-şa-fak-lar/da-yü-zen-al/san-cak” (-˘-/˘˘-/˘˘-/-).

Bir şiiri taktî‘ ile okumak güzel okumak demek değildir. Bütün bu işlemler şiiri güzel okumak için vezni bulma, onun için de taktî‘ yapma maksadını taşır. İnşâd etmek, güzel okumak ise vezinle beraber şiirin anlamını, içeriğini ve diğer diksiyon kurallarını dikkate alıp okumaktır. Şiirde vezin ve muhteva mûsikide tempo ve melodi gibidir. İnşâd etmede vezni arka planda hissettirerek onu muhtevanın iskelesi gibi kullanmak gerekir. Usta şairlerin şiirleri okumada veznin hissedilmemesi için kelimeler, vurgular, duraklar tef‘ilelere tâbi olmadan kaynaşır. Bununla beraber daha özel bir ses unsuru arayan şairlerde durakların ve tef‘ilelerin bilinçli şekilde çakıştığı örnekler de vardır. Özellikle Edebiyât-ı Cedîde şairlerinin bu yolu denedikleri görülmektedir. Tevfik Fikret’in, “Sabah Ezanında” şiirinde, “Allāhü ekber ... Allāhü ekber .../Bir samt-ı ulvî: Gûyâ tabîat/Hâmûş hâmûş eyler ibâdet” (-˘/-/-˘/-) mısraları taktî‘ ile okunduğunda bir ezan sesini ve temposunu verir. İsmail Habip Sevük, taktî‘de usul olarak açık heceyle biten tef‘ilelerde bölünmenin devamındaki kapalı hecede olması gerektiğini ifade eder. Buna göre mef‘ûlü ile başlayan vezinlerin taktîi şu şekilde olacaktır: Mef‘ûlü mefâ/îlü mefâ/îlü feûlün; Mef‘ûlü mefâ/ilün feûlün; Mef‘ûlü fâ/ilâtü mefâ/îlü fâilün. Şiiri taktî‘ etmenin diğer bir faydası da özellikle divan nüshalarının karşılaştırılmasında veya yanlış yazılmış, yıpranmış, eksik kalmış metinlerde doğru olanın bulunmasında yardımcı olmasıdır. Ali Nihad Tarlan’ın Metin Tamiri adlı çalışmasında bunun örnekleri yer almaktadır. Daha çok bir aruz terimi olan taktîin hece vezniyle yazılmış şiirlerde de söz konusu edildiği görülmektedir. Bu durumda aruz vezninde olduğu gibi kelimelerin bölünmesi değil durakların vurgulanarak okunması şeklinde bir taktî‘ düşünülmelidir.

BİBLİYOGRAFYA:

Kāmûs-ı Türkî, s. 326; Muallim Nâci, Lugat-ı Nâcî, İstanbul, ts. (Asır Matbaası), s. 268; İlyas Mâcid, İnşâd ve Hitabet, İstanbul 1330, s. 8, 48, 50, 62; İsmail Habip [Sevük], Edebiyat Bilgileri, İstanbul 1942, s. 62, 63-78, 203-205 (müellif eserinin aruza ayırdığı 19-88 sayfaları arasında değişik vezinlerin ele alınışı vesilesiyle taktî‘ üzerinde çeşitli örneklerle durmuştur); Tâhirülmevlevî, Edebiyat Lügatı, İstanbul 1973, s. 144; İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, İstanbul 1999, s. 380-381; “Takti‘”, TDEA, VIII, 204.

Mustafa Uzun