TÂLÛT

(طالوت)

İsrâiloğulları’nın Kur’an’da adı geçen ilk kralı.

Kur’ân-ı Kerîm’de (el-Bakara 2/246-251) İsrâiloğulları’nın kralı olarak kendisinden söz edilen Tâlût, Ahd-i Atîk’te Şaul (Saul) ismiyle anılır. Tefsirlerde Tâlût isminin İbrânîce kökenli olduğu, “uzun” mânasındaki “tûl”den geldiği, Süryânîce’de Şâ’ul şeklinde telaffuz edildiği, çok bilgili ve iri yapılı olmasından dolayı kendisine bu ismin verildiği biçiminde yorumlar vardır (Taberî, CâmiǾu’l-beyân, II, 602; Zemahşerî, I, 288). İbrânîce’de Şaul “istenen, talep edilen” mânasındadır. Ahd-i Atîk’te Şaul’ün Bünyamin kabilesinden gelen şeceresi zikredilmekte ve Kîs’in (Kiş) oğlu olduğu bildirilmektedir (I. Samuel, 9/1-2).

Kur’an’ın ifadesine göre İsrâiloğulları’nın ileri gelenleri Hz. Mûsâ’dan sonra gelen bir peygamberden Allah yolunda savaşmaları için kendilerine bir kral tayin etmesini isterler. Bu peygamber onlara Allah’ın kral olarak Tâlût’u seçtiğini haber verir. Fakat onlar bu göreve kendilerinin daha lâyık olduğunu ileri sürerek Tâlût’un krallığına karşı çıkarlar. Peygamber de onlara Allah’ın Tâlût’u üstün kıldığını, ona ilim ve beden gücü verdiğini söyler; ayrıca onun hükümdarlığının işareti olarak içerisinde “sekîne” ile Mûsâ ve Hârûn ailelerinden kalan eşyanın bulunduğu tabutun (ahid sandığı) geri verileceğini ve tabutu meleklerin taşıyacağını bildirir (el-Bakara 2/246-248). Sonunda Tâlût, Câlût’un (Golyat) ordusuyla savaşmak üzere yola çıkar; askerlerine Allah’ın kendilerini bir nehirle imtihan edeceğini söyler ve nehirden bir avuçtan fazla su içmemelerini ister. Ancak askerlerin çoğu nehrin suyundan bol miktarda içer ve Câlût’a karşı savaşma güçlerini yitirir. Tâlût’un uyarısını dikkate alanlar ise nehri geçip Câlût’un ordusuyla savaşır; Câlût’un karşısına çıkan Dâvûd isimli bir genç onu öldürür (el-Bakara 2/249-251).

Tefsirlerde Ahd-i Atîk’teki anlatımla benzerlik gösteren bazı açıklamalar yer almaktadır. Kur’an’da ismi zikredilmeyen ve Ahd-i Atîk’te Şimuel (Samuel) olarak geçen peygamber tefsirlerde Uşmuil b. Bâlî, Şem’ûn veya Yûşa‘ b. Nûn adıyla anılır. İsrâiloğulları ondan düşmanları olan Amâlikalılar’a karşı savaşmak için Allah’ın kendilerine bir kral göndermesini isterler. Bir rivayete göre Allah bu peygambere evinde bir boynuz içinde bir miktar yağ bulunduğunu, evine gidip beklemesini ve içeri biri girip de yağ damlamaya başlarsa o kişiyi bu yağla meshetmesini söyler. Tâlût peygamberin evine geldiğinde yağ damlamaya başlar, peygamber de onu kral olarak mesheder. Diğer bir rivayete göre ise peygambere uzun bir değnek verilir ve kral olacak kişinin boyunun bu uzunlukta olması gerektiği bildirilir. Peygamber, huzuruna gelen Tâlût’un bütün İsrâiloğulları’ndan daha uzun boylu olduğunu görünce İsrâiloğulları’na Allah’ın Tâlût’u kendilerine kral seçtiğini söyler. Ancak İsrâiloğulları’nın ileri gelenleri Tâlût’un kral soyu Yehûda’dan veya peygamber soyu Levi’den gelmediği, ayrıca bir sucu veya derici olduğu gerekçesiyle krallığına itiraz ederler. Peygamber krallık konusunda ilim ve kudretin soy ve zenginlikten daha önemli olduğunu, Tâlût’a da bu hususta üstünlük verildiğini belirtir. Âyette geçen “ilim ve bedence genişlik” ifadesi Tâlût’un özellikle askerî konularda çok bilgili, aynı zamanda heybetli ve yakışıklı olduğu şeklinde yorumlanmıştır. Fahreddin er-Râzî’ye göre bu ifadede liderliğin tevarüse değil liyakate bağlı olduğuna işaret vardır (Mefâtîĥu’l-ġayb, VI, 173).


Yine tefsirlerde Tâlût’un askerlerinin 70 veya 80.000 kişiden oluştuğu, bunlardan ancak 4000’inin veya 313’ünün nehirden karşıya geçtiği ve Câlût’un ordusuyla savaştığı, nehrin suyundan içtikten sonra uykusuzluk ve yorgunluk hissedenlerin geride kaldıkları nakledilir. Ahd-i Atîk’teki anlatımla paralellik gösteren bir diğer rivayete göre savaşta Amâlikalılar’ın lideri Câlût meydan okuyunca Tâlût onunla çarpışacak olana mülkünün yarısını, ayrıca kızını vermeyi vaad eder. Çobanlık yapan ve kardeşlerini görmek için ordunun bulunduğu yere gelen Dâvûd, Câlût’un karşısına çıkar ve onu sapan taşıyla vurup öldürür. Savaşta Tâlût ve ordusu büyük bir başarı kazanır. Fakat Tâlût vaadinde durmadığı gibi Dâvûd’u çekemez ve onu ülkeden çıkarır. Bir diğer rivayete göre ise düşman askerlerinden 200 veya 300 kişinin başını getirmesi şartıyla kızını ona vereceğini bildirir. Dâvûd istenileni yapar ve Tâlût’un kızıyla evlenir. Halk başarısından dolayı Dâvûd’a meyletmeye başlayınca bunu kıskanan Tâlût onu öldürme girişiminde bulunur (krş. I. Samuel, 17-20).

Ahd-i Atîk’teki anlatıma göre İsrâiloğulları’nın ileri gelenleri Peygamber Şimuel’den diğer milletler gibi yönetilmek için bir kral tayin etmesini isterler. Şimuel bu istekten rahatsızlık duyar. Ancak Tanrı bunun Şimuel’i değil Tanrı’nın krallığını reddetmek anlamına geldiğini söyler ve İsrâiloğulları’nın isteklerini kabul etmesini emreder. İsrâiloğulları’nın ısrarı üzerine Tanrı, Şimuel’e Şaul’ü kral seçtiğini bildirir. Şaul, İsrâiloğulları’nın önünde çekilen kura neticesinde kral ilân edilir (I. Samuel, 8-10). Şaul’ün krallık dönemi İsrâiloğulları’nın düşmanlarına karşı mücadeleleriyle geçer. Her iki gelenekte de Tâlût’un sonu acıklıdır. İslâm kaynaklarına göre Tâlût yaptıklarından pişmanlık duyar ve tövbe etmek ister. Her gece kabristana gidip ağlar. Kendisine Peygamber Uşmuil’in (Şimuel) kabrinde ona danışması söylenir. Kral kabrin yanına gelip seslendiğinde Uşmuil topraktan başını çıkarıp Tâlût’la konuşur. Krala tövbesinin kabulünün Allah yolunda savaşıp oğullarıyla birlikte ölmesiyle mümkün olacağını söyler. Kırk yıl krallık yaptığı söylenen Tâlût (Resullerin İşleri, 13/21) çeşitli kavimlerle savaşır ve son olarak Filistîliler’le olan savaşta oğullarıyla birlikte öldürülür (krş. I. Samuel, 15/3-28; 31/1-6).

BİBLİYOGRAFYA:

Taberî, CâmiǾu’l-beyân, II, 595-624; a.mlf., Târîħ (Ebü’l-Fazl), I, 467-475; Zemahşerî, el-Keşşâf (nşr. M. Abdüsselâm Şâhin), Beyrut 1424/2003, I, 287-291; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîĥu’l-ġayb, VI, 170-191; Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, XIV, 36-53; H. Lesetre, “Saul”, DB, V/II, s. 1500-1507; Nelson’s Illustrated Bible Dictionary (ed. H. Lockyer), New York 1986, s. 954-955; M. Hüseyin Tabâtabâî, el-Mîzân, Beyrut 1991, II, 610-645; Sâbir Tuayme, Benû İsrâǿîl fî mîzâni’l-Ķurǿâni’l-Kerîm, Beyrut, ts. (Dârü’l-cîl), s. 226-231; D. M. Gunn, “Saul”, The Oxford Companion to the Bible (ed. B. M. Metzger - M. D. Coogan), New York 1993, s. 679-681; J. Neusner - A. J. Avery-Peck, The Routledge Dictionary of Judaism, New York 2004, s. 139-140; Bernhard Heller, “Tâlût”, İA, XI, 697-698; R. Firestone, “Ŧālūt”, EI² (İng.), X, 168-169; B. Oded, “Saul”, Encyclopaedia Judaica, Detroit 2007, XVIII, 78-80; L. Takim, “Saul”, Encyclopaedia of Qur’ān (ed. J. D. McAuliffe), Leiden 2004, IV, 536-537.

Ali Osman Kurt