TANRI BUYRUĞU

Ömer Rıza Doğrul’un (ö. 1952) Türkçe Kur’an tercüme ve tefsiri.

Tam adı Tanrı Buyruğu Kur’ân-ı Kerîm’in Tercüme ve Tefsîr-i Şerîfi olup Latin harfleriyle basılan ilk Türkçe Kur’an tercümelerinden biridir. Ömer Rıza, kendi döneminde mevcut Kur’an tercümelerini asıl metnin ifade gücünü yansıtamaması, ilim, dil ve edebiyattan yoksun olması gibi sebeplerle eleştirir (Kur’ân Nedir, s. 93-96). Kur’an’ı tercüme ve tefsir edebilmek için İslâm ilimlerinde derinleşmenin, bunun için de bir ömür harcamanın gerekli olduğunu belirtir. Eserini hazırlarken Kur’an’la ilgili hemen her kaynağı ve eski mukaddes kitapları incelediğini, çalışmasının kırk yıllık birikim sonunda ortaya çıktığını söyler (SR, III/74 [1950], s. 376).

Ömer Rıza her sûrenin başında o sûrenin konusu ve tarihi hakkında kısa bilgiler aktarır, âyetler ve sûreler arasındaki münasebetlere dikkat çeker. Sûreleri bölümlere ayırır ve konularına göre bu bölümlere başlıklar koyar. Âyetlerin meâlleri verilirken kısa ilâveler metinde parantez içinde gösterilir, tefsirî mahiyetteki açıklamalara dipnotlarda yer verilir. Mütercim, bu açıklamalarda temel tefsir kaynaklarına atıfta bulunduğu gibi çağdaş Doğu ve Batı araştırmacılarının eserlerine de başvurur. Muhammed Abduh, Seyyid Ahmed Han, Abdülaziz Çâvîş, Mevlevî Muhammed Ali, Gulâm Yûsuf Ali, Singapur Kadısı Gulâm Server, Mustafa Abdürrezzak Paşa, Rodwell-Burckhardt, George Sale ve William Muir eserlerine atıf yaptığı âlimlerden bazılarıdır. Ömer Rıza, özellikle Ehl-i kitabın ve geçmiş toplumların kıssalarıyla ilgili âyetleri açıklarken Kitâb-ı Mukaddes’le mukayeseler yapar, onun tahrif edilen yerlerine dikkat çeker ve şarkiyatçıların Kur’an’a yönelttiği eleştirilere cevap verir. Eserin dipnotlarında yer alan açıklamalar bazan sayfalarca sürer.

Tercümede güzel bir Türkçe ve akıcı bir üslûp kullanılmış, Arapça tabirlere uygun karşılıklar bulmaya çalışılmıştır. Meselâ Kur’an’da çokça geçen amel-i sâlih, “yararlı işler” (el-Bakara 2/62), “doğru dürüst işler” (el-İsrâ 17/9); sübhâneke, “ulusun, yücesin, mukaddes ve münezzehsin” (el-Bakara 2/32); hâşiûn, “içi saygıyla ürperen kimseler” (el-Bakara 2/45); hanîf “dosdoğru yol üzere olan kimse” (el-Bakara 2/135) şeklinde tercüme edilir. Ömer Rıza eserde yer yer bilimsel açıklamalara yer verir. “Onlar ki ayakta iken, otururken, yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar; göklerle yerin yaratılışını düşünürler de Tanrımız, bunu boş yere yaratmadın! Münezzehsin. Bizi ateş azabından koru ...” meâlindeki âyeti açıklarken (Âl-i İmrân 3/191) göklerle yerin yaratılış hikmetleri üzerinde durarak göklerdeki ve yerdeki eşsiz sistemden bilimsel örnekler verir (I, 147-148, 88 nolu dipnot). Yer yer işârî yorumlar yapar. Meselâ Kehf sûresinde anlatılan kıssada herhangi bir olağan üstülüğün bulunmadığını belirttikten sonra kıssayı Hıristiyanlık tarihine uygular. Buna göre Ashâb-ı Kehf’in mağaraya sığınması Hıristiyanlık’taki ruhbanlığa, onların mağarada uykuya dalması Hıristiyanlığın duraklamasına ... işaret etmektedir (II, 477-481, 4-12 nolu dipnotlar). Ömer Rıza’nın dikkat çeken görüşlerinden biri de Kur’an âyetleri arasında neshi kabul etmemesidir. Nitekim âyetler arasında çelişki olmadığı ve herhangi bir âyetin neshedildiğine dair tek bir hadisin bulunmadığı kanaatindedir (Giriş, I, 49-54; I, 44-45, 99 nolu dipnot).

Mütercim Türkçe Tanrı kelimesinin Allah kelimesinin karşılığı olamayacağını, Tanrı kelimesinin mâbud ve ilâhın karşılığı sayılabileceğini belirtmesine rağmen (I, 10, 2 nolu dipnot) eserine Tanrı Buyruğu adını verdiği gibi meâlinde özellikle rab, ilâh kelimelerinin, bazan da Allah kelimesinin yerine Tanrı kelimesini kullanır. “Sizin mâbudunuz (ilâhüküm) O yegâne Tanrı’dır (ilâh) ki O’ndan başka Tanrı (ilâh) yoktur; rahmân O, rahîm O” (el-Bakara 2/163); “Bu, Tanrı (Allah) nezdinde daha dürüst, daha makbul ...” (el-Bakara 2/282); “Göklerin tanrısı (rab), arzın tanrısı, bütün âlemlerin tanrısı Allah’a hamdolsun” (el-Câsiye 45/36) şeklindeki çevirileri buna örnek gösterilebilir.

Ömer Rıza Doğrul masonlukla, Tanrı Buyruğu’nu masonluğun tesiri altında


yazmakla ve Kādiyânî mezhebine mensup olduğu ileri sürülen Mevlânâ Muhammed Ali Lâhûrî’nin etkisinde kalmakla suçlanmıştır. Bu tür iddialar karşısında Ömer Rıza, Muhammed Ali’nin Kādiyânîliği bıraktığını ve tamamen Ehl-i sünnet’i benimsediğini, onun Kādiyânî olmadığının bizzat Kādiyânî ileri gelenleri tarafından söylendiğini ve eserlerinde Kādiyânîlik inancına ya da Ehl-i sünnet akîdesini zedeleyen görüşlere rastlanmadığını açıkladıktan sonra kendisinin Muhammed Ali’nin etkisinde kalmadığını söyler (SR, III/74 [1950], s. 374-378). Ömer Rıza’nın çalışmalarından övgüyle bahseden ve Tanrı Buyruğu’nu “mason kitabı” diye nitelendirmenin doğru olmayacağını belirten M. Râif Ogan (a.g.e., III/72 [1950], s. 339-341), Muhammed Ali’nin Kādiyânîler’le münasebetinin bulunmadığı fikrine katılmadığını söyleyerek Ömer Rıza’nın, tefsirine Muhammed Ali’nin esasa dayanan bazı aykırı fikirlerini aldığını ileri sürer; Hz. Îsâ’nın doğumu (babasının Hz. Meryem’le evlenen Yûsuf Neccâr adlı bir kişi olduğu iddiası) ve beşikte konuşması gibi mûcizelere dair bu türden yorumları örnek olarak gösterir (a.g.e., III/75 [1950], s. 388-391). Kādiyânîlik tesirini dile getirenlerden biri olan Hasan Basri Çantay da Tanrı Buyruğu’nun Lahor’daki Ahmediyye-Kādiyâniyye mezhebi reisi Mevlânâ Muhammed Ali’nin İngilizce tefsirli Kur’an tercümesinin bir kopyası olduğuna dair Ahmet Hamdi Akseki’nin bir mektubunun elinde olduğunu söyler (Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, I, 7). Çantay’ın bu iddiasının uzak bir ihtimal olup ispat edilmesi gerektiğini söyleyen Salih Akdemir, Ömer Rıza’nın tercümesinin kendinden önceki tercümelere nisbetle büyük bir gelişme kaydettiğini, ancak birçok âyetin tercümesinde hataya düştüğünü ileri sürer ve tercümedeki bazı yanlışlara dikkat çeker (bk. bibl.). Ömer Rıza’nın çeşitli eleştirilere hedef olmasında ve özellikle Tanrı Buyruğu’nun geri plana atılmasında Mevlânâ Muhammed Ali’den bir ölçüde faydalanmasının yanı sıra kendisinin politikaya atılması, basın yayın işleriyle uğraşması, masonluğuna dair tartışmalar, eserlerinde Doğu ve Batı kaynaklarından yararlanmış olması ve yer yer geleneksel söyleme aykırı biçimde akılcı yaklaşımlarda bulunması gibi sebeplerin de etkili olduğu söylenebilir.

Tanrı Buyruğu’nun ilk baskısı İstanbul’da Kur’an metnine yer verilmeden yapılmıştır (1934). Mukaddimede Kur’an’ın tanımı, taksim ve tertibi, isimleri, sûreleri, âyetleriyle dinin esasları hakkında kısa bilgiler verilmiş, Hz. Peygamber’in sîretinin kronolojik tablosu kaydedilmiş, sonuna fihrist ve indeks eklenmiştir. Eserin daha sonraki iki baskısında Kur’an metnine de yer verilmiştir (İstanbul 1947, 1955). Kur’an metninin bulunmadığı, Ahmet Muhtar Büyükçınar ve Mustafa Uzun tarafından hazırlanan dördüncü baskıda (İstanbul 1980) bazı yazım hatalarının düzeltilmesi yanında kısmî sadeleştirmelere gidilmiş ve Mevlânâ Muhammed Ali’ye ait olduğu ileri sürülen bazı yerler çıkarılmıştır. Bu son baskı eserin orijinali üzerinde tahrifat yapıldığı gerekçesiyle eleştirilmiştir (Karabulut, III/1 [2000], s. 185-204). Tanrı Buyruğu’nun mukaddimesi Kur’ân ve İslâm Üzerine adıyla kitap halinde de basılmıştır (İstanbul 2006). Rukiye Öner (Kuloğlu) Ömer Rıza Doğrul’un Hayatı, Eserleri ve “Tanrı Buyruğu” Adlı Tefsiri başlıklı bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır (2000, AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü).

BİBLİYOGRAFYA:

Ömer Rıza Doğrul, Kur’ân Nedir, İstanbul 1345/1927, s. 93-96; a.mlf., Tanrı Buyruğu: Kur’ân-ı Kerîm’in Tercüme ve Tefsîr-i Şerîfi, İstanbul 1955; a.mlf., “Kadiyanîlikten Teberri Ediyoruz”, SR, III/74 (1950), s. 374-378; Hasan Basri Çantay, Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, İstanbul 1972, I, 7; Salih Akdemir, Cumhuriyet Dönemi Kur’ân Tercümeleri, Ankara 1989, s. 47-48, 87, 97, 114, 144, 150-152; M. Râif Ogan, “Pire İçin Yorgan Yakılmaz”, SR, III/72 (1950), s. 339-341; a.mlf., “Ömer Rıza Beyle Alâkalı Olmayan Noktalar”, a.e., III/75 (1950), s. 388-391; İlhami Karabulut, “Tanrı Buyruğu ya da Bir Tahrifin Anatomisi”, İslâmiyât, III/1, Ankara 2000, s. 185-204.

Ali Akpınar