TASARRUF

(التصرّف)

Sözlükte “ileri geri hareket etme, bir durumdan başka bir duruma geçme; kazanmak için çaba harcama” anlamlarındaki tasarruf fıkıhta daha çok hukukî işlemleri belirten bir terimdir. Fıkıh literatüründe bu çerçeveyi aşan kullanımlarının bulunduğu, hatta bazan ibadetler ve cezaya konu eylemlerin bu kelimeyle ifade edildiği dikkate alındığında tasarrufun, mümeyyiz kişiden irade ile sâdır olup kendisine fıkhî sonuç bağlanan bütün fiilleri kapsayacak genişlikte bir kavram olduğu söylenebilir. Gerek fıkıhta gerekse Türk hukuk dilinde bu kelimeyle tamlama şeklinde yapılan veya aynı kökten türetilen birçok terim bulunmaktadır. Taahhütlerin (iltizam) ifası niteliği taşıyan veya mâmelekin aktifinde eksilme meydana getiren muamelelere “tasarruf işlemleri”, icâreteynli vakıf sahiplerinin zilyetliğini ifade etmek üzere “mutasarrıf”, mahfuz hisse sahibi mirasçısı olan mûrisin malları üzerinde ölüme bağlı tasarruf yapabileceği nisbeti belirtmek için “tasarruf nisabı” denmesi gibi. Türkçe’de tasarruf ayrıca “harcamadan kısıntı yapmak” anlamına geldiği için kişilerin koruma veya değerlendirme amacıyla bir yere ayırdığı yahut emanet ettiği parasal birikimler tasarruf diye anılmış ve buna bağlı olarak “tasarruf hesabı, tasarruf sandığı” gibi tabirler ortaya çıkmıştır.

Daha çok iki iradenin uyuşmasıyla meydana gelen hukukî işlemleri (sözleşme) ifade eden akid terimi fıkıh literatüründe vasiyet, talâk ve yemin gibi tek taraflı iradeye dayalı şer‘î (dinî-hukukî) sonuç doğuran işlemleri de kapsayacak biçimde kullanılmıştır. Tasarruf öncelikle -gerek vasiyet gibi tek taraflı gerekse satım sözleşmesi gibi iki taraflı- hukukî sonuç doğurmaya yönelik irade beyanlarını (hukukî muamele) düşündürür. Hukukî işlem niteliğinde olmayan insan fiillerini belirtmek için kullanıldığında ise daha çok ceza dışında sonuçların bağlandığı fiiller söz konusudur. Fıkıhta tasarruflar genellikle yapısı bakımından ayırıma tâbi tutularak söz şeklinde olanlar “et-tasarrufâtü’l-kavliyye” ve eylem şeklinde olanlar “et-tasarrufâtü’l-fi‘liyye” diye adlandırılmıştır. Eylem şeklinde olanlar içinde günümüz hukuk terminolojisinde haksız fiil diye bilinenler ağırlıklı yer tuttuğu ve özellikle klasik eserlerde cinayet ve gasbın fiilî tasarruf olarak nitelendiği dikkate alınarak (CâmiǾu’l-fuśûleyn’den naklen İbn Âbidîn, IV, 479) bir kısım çağdaş yazarlar tarafından “et-tasarrufâtü’l-fi‘liyye” kavramı doğrudan haksız fiilleri ifade etmek için kullanılmaktadır (Mahmesânî, I, 165; II, 7-8). Tasarrufun yer yer in‘ikād ve türevleriyle de irtibatlandırılarak “hukukî işlem” anlamında kullanımına erken dönem fıkıh ve usul eserlerinde rastlanır (meselâ bk. Müzenî, s. 89; Cessâs, II, 341; III, 129, 130, 446; Debûsî, s. 429; İbn Abdülber, s. 343, 392, 488; Şîrâzî, I, 257, 259, 260; Serahsî, el-Mebsûŧ, III, 38, 49; IV, 130, 218; el-Uśûl, II, 350). Yine bazı fıkıh kitaplarında ehliyet, velâyet gibi kelimelerle isim tamlaması yapılarak tasarruf merkezli kavramların kullanıldığı görülür (meselâ bk. Zeylaî, III, 46, 98, 248, 323).

İslâm hukukçuları hukukî işlem anlamıyla tasarrufları değişik açılardan tasnif etmişlerdir. İşlevi bakımından tasarruflar temlîkât, teberruât, takyîdât, ıtlâkāt, ıskātât, iltizâmât kısımlarına ayrılmıştır. Temlîkât bir malın veya menfaatin mülkiyetini intikal ettiren, temlik sonucunu doğuran hukukî işlemlerdir; satım ve kira akdi gibi. Bu tür işlemlerde malların veya malla bedelin karşılıklı temlik ve teslimi esastır. Teberruât karşılıksız kazandırma teşkil eden hukukî işlemlerdir; hibe ve vasiyet gibi. Takyîdât verilen veya var olan yetkiyi geri alan veya kısıtlayan işlemlerdir; vekili azil, tasarrufuna izin verilen kimseyi hacir altına aldırma gibi. Itlâkāt yetki veya izin veren hukukî işlemlerdir; vekâlet gibi. Iskātât hak sahibinin kendi hakkını ortadan kaldırması sonucunu doğuran tek taraflı hukukî işlemlerdir; boşama, köle âzat etme, ibrâ gibi. İltizâmât taraflardan her ikisinin veya sadece birinin istediği an feshedebildiği işlemlerdir; vedîa, âriyet, rehin, kefalet gibi. Hukukî işlemlerin şarta bağlanıp bağlanamaması açısından da bu ayırım özel bir öneme sahiptir (ayrıca bk. MUAMELE; ŞART; TEMLİK).

BİBLİYOGRAFYA:

Türk Hukuk Lûgatı, Ankara 1998, s. 323-324; Müzenî, el-Muħtaśar (nşr. M. Zührî en-Neccâr), Beyrut 1393/1973, s. 89; Cessâs, Muħtaśaru iħtilâfi’l-Ǿulemâǿ (nşr. Abdullah Nezîr Ahmed), Beyrut 1416/1995, II, 341; III, 129, 130, 446; Debûsî, Taķvîmü’l-edille (nşr. Halîl Muhyiddin el-Meys), Beyrut 1421/2001, s. 429; İbn Abdülber en-Nemerî, el-Kâfî fî fıķhi ehli’l-Medîneti’l-Mâlikî, Beyrut 1407/1987, s. 343, 392, 488; Ebû İshak eş-Şîrâzî, el-Müheźźeb, Beyrut, ts. (Dârü’l-fikr), I, 257, 259, 260; Serahsî, el-Mebsûŧ, III, 38, 49; IV, 130, 218; a.mlf., el-Uśûl (nşr. Ebü’l-Vefâ el-Efgānî),


Haydarâbâd 1372 → Beyrut 1393/1973, II, 350; Muvaffakuddin İbn Kudâme, el-Muġnî, Beyrut 1405, I, 152; II, 291, 300; Osman b. Ali ez-Zeylaî, Tebyînü’l-ĥaķāǿiķ, Bulak 1313, III, 46, 98, 248, 323; İbn Âbidîn, Reddü’l-muĥtâr, IV, 479; Subhî Mahmesânî, en-Nažariyyetü’l-Ǿâmme li’l-mûcebât ve’l-Ǿuķūd, Beyrut 1948, I, 165; II, 7-8; Mustafa Ahmed ez-Zerkā, el-Fıķhü’l-İslâmî fî ŝevbihi’l-cedîd, Dımaşk 1967-68, I, 288-291, 370-374; II, 644-649, 663-664, 682, 742-743, 762-769, 830; M. Ebû Zehre, el-Milkiyye ve nažariyyetü’l-Ǿaķd fi’ş-şerîǾati’l-İslâmiyye, Kahire 1977, s. 202-204, 262-264; M. Mustafa Şelebî, el-Medħal fi’l-fıķhi’l-İslâmî, Beyrut 1405/1985, s. 412-415; Bilal Aybakan, “Fürû‘ Fıkıh Sistematiği Üzerine”, MÜİFD, sy. 31 (2006), s. 13-14; “Taśarruf”, Mv.F, XII, 71-73.

İbrahim Kâfi Dönmez