TAŞKENT

Özbekistan’ın başşehri.

Özbekistan’ın kuzeydoğusunda Siriderya’nın (Seyhun) sağ kollarından Çirçik suyu tarafından sulanan vahada kurulmuştur; tarihi milâttan önce II. binyıllarına


kadar iner. Şehrin yer aldığı bölgenin en eski adı Çâç olup Çin kaynaklarında Çö-çi, Çö-şi veya Şi olarak geçer. Bu isimler şehrin şimdiki adı gibi taş mânasıyla irtibatlıdır. Çâç, Arap kaynaklarına Şâş biçiminde bölgenin ve şehrin adı olarak kaydedilmiştir. İslâm coğrafyacıları bölgenin adını Şâş, merkezininkini Binkes diye belirtir. X. yüzyıla ait Ĥudûdü’l-Ǿâlem adlı eserde (s. 118) Şâş için, “Büyük, verimli bir bölge olup halkı cengâver ve zengindir. Burada yapılan ok ve yaylar meşhurdur. Şâş’ın başşehri olan Binkes çok gelişmiştir ve hükümdarın sarayı buradadır” denilmektedir. Taşkent adının XI. yüzyıldan itibaren kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bîrûnî el-Ķānûnü’l-MesǾûdî’de (II, 576) ilk defa bu ismi anarak Binkes’in Şâş bölgesinde bir şehir olduğunu ve buraya Türkçe Taşkent denildiğini yazar. Taĥķīķu mâ li’l-Hind adlı eserinde de (s. 149) Şâş adının Türkçe Taşkent’ten geldiğini söyler. Aynı yüzyılda Kâşgarlı Mahmud, Taşkent isminin yanında şehre Terken denildiğini de kaydeder (Dîvânü lugāti’t-Türk Tercümesi, I, 443). XIV-XVI. yüzyıl kaynaklarında şehir Çâç, Şâş ve Taşkent adları ile geçerken XVI. yüzyılın sonlarından itibaren Taşkent yaygınlık kazanmış ve eski isimler artık kullanılmamıştır.

Milâdî ilk asırlardan itibaren Çâç bölgesinin başkenti olan şehir özellikle VI-VIII. yüzyıllarda gelişti. Bu süreçte Türk hakanlığının egemenliğine girmesi, Karamazar dağlarındaki yer altı kaynaklarına yakınlığı, ayrıca Büyük İpek yolunun bölgeden geçmesi şehrin önemini daha da arttırdı. Taşkent’te üretilen madenî silâhlar, ev eşyaları, deri, pamuk ve yün dokuma ürünleri, seramik ve porselen kaplar iç ve dış ticarette kabul görmekteydi. Taşkent ve çevresindeki kazılarda batıda Bizans’tan başlayarak doğuda Çin’e kadar uzanan geniş coğrafyada kurulan devletlerin paralarının bulunması şehrin aynı zamanda önemli bir ticaret merkezi olduğunu göstermektedir. IV-VIII. yüzyıllarda Çâç’ta basılan paraların üzerinde Çâç hükümdarları ve hanımlarının resimleriyle kaplan figürleri yer almaktadır. Çâç’ta Mecûsîler’in ibadet yeri olan ateşkedeler de vardı.

Taşkent, VIII. yüzyıl başlarında Emevîler’in Horasan valisi Kuteybe b. Müslim tarafından ele geçirilip (94/713) tahrip edildi (Taberî, VI, 484). Mahallî Türk hükümdarlarının yönettiği şehir bir süre sonra Çinliler’in hâkimiyeti altına girdi. 133’te (751) Çin Valisi Kau Seinçi, Şâş’ın Türk hükümdarını öldürdü. Hükümdarın oğlu Araplar’dan yardım isteyince Ebû Müslim-i Horasânî, Ziyâd b. Sâlih’i bölgeye gönderdi. Zilhicce 133 (Temmuz 751) tarihinde Talas nehri kenarında yapılan savaşta Türkler Araplar’ın desteğiyle Çinliler’i mağlûp ettiler. Kau Sein-çi savaşta öldürüldü, çok sayıda Çinli esir alındı. Bu zaferle İslâmiyet Orta Asya’ya hâkim oldu. Abbâsîler devrinde Şâş bölgesi Türkler’e karşı bir müdafaa hattı teşkil ediyordu. Göçebe Türkler’in saldırılarını önlemek için Taşkent’in etrafı 159 (776) yılında Horasan Valisi Abdullah b. Humeyd b. Kahtabe tarafından surlarla çevrildi. Şehir 191’de (807) Karluk Türkleri’nin hâkimiyetine girdi. Ardından tekrar Abbâsî hâkimiyetine geçen Şâş’ı Halife Me’mûn, Sâmânîler’den Yahyâ b. Esed’e verdi (204/819). Bu dönemde Şâş’ın uzunca bir süredir kumla dolmuş olan su kanalı ıslah edildi. Halife Mu‘tasım-Billâh kanalın ıslahı için 2 milyon dirhem yardımda bulundu (Taberî, IX, 121). Sâmânîler zamanında şehir birbirinden surlarla ayrılmış dört kısımdan (şehristan, kale, iç ve dış mahalleler) meydana gelmekteydi. Şâş’ın eni ve boyu birer fersah (5-6 km.) uzunlukta olup şehir hâkiminin sarayı, hapishane ve darphâne kalenin içindeydi. Şehrin etrafı bağ ve bahçelerle çevriliydi ve su kanalları vasıtasıyla bol su sağlanmaktaydı. Abbâsîler’in ilk döneminden itibaren burada basılan paraların üzerinde Şâş, bazan da onunla birlikte Binkes adına yer verilmiştir.

IV. (X.) yüzyılın sonlarında Karahanlı Hükümdarı Ebü’l-Hasan Ali Arslan Han’ın Sâmânîler’in Horasan valisi Ebû Ali Simcûrî ile yaptığı anlaşmaya göre Sâmânî toprakları Ceyhun nehri sınır kabul edilerek paylaşılınca Taşkent Karahanlı hâkimiyetine girmiş oldu. VII. (XIII.) yüzyılın başlarında Hârizmşahlar’ın eline geçen şehir 1220’de Cengiz Han tarafından istilâ edildi. Moğol hâkimiyeti devrinde burada basılan paralarda Taşkent adının kullanıldığı görülmektedir. Çağatay Hanlığı’nın Mâverâünnehir bölgesinde hâkimiyet kurmasıyla


şehir önce bu hanlığın idaresine, ardından onların yerine bölgeye hâkim olan Timur’un ve haleflerinin idaresine girdi; 1410’da Mirza Uluğbey’e mülk şeklinde verildi. Bu yıllarda şehir genişledi; ziraat, zanaat, ticaret ve mimari açıdan gelişti.

Timurlular arasında başlayan taht mücadelesi neticesinde Taşkent ve çevresi Yûnus Han’ın idaresine girdi (890/1485). Yûnus Han iki yıl sonra vefat edince yerine oğlu Mahmud Han geçti. 908’de (1503) Taşkent’i Özbek Şeybânî Han aldı ve yönetimini amcaları Suyunçhocahan ve Köçkincihan’a verdi. XI. (XVII.) yüzyıldan itibaren Özbek ve Kazak sultanları arasında el değiştiren şehir 1135’te (1723) Kalmuklar’ın eline geçti, ancak şehri onlar adına Kazaklar yönetmeye devam etti. XII. (XVIII.) yüzyıl ortalarında Taşkent dört ana bölgeye ayrılmıştı ve her bölgenin yöneticisi ayrıydı. Bunlar Şeyhantahur, Kaffâl eş-Şâşî (Sibzar), Şeyh Zeynüddin (Kökçe) ve Zengiata (Beşağaç) bölgeleriydi. 1784’te Şeyhantahur hâkimi Yûnus Hoca diğer üç bölgenin yönetimini de eline alarak bağımsız Taşkent Devleti’ni kurdu. Kazaklar’a karşı büyük mücadele veren Yûnus Hoca, Hokand Hanı Âlim Han’ın orduları karşısında ağır bir yenilgiye uğradı. Taşkent, Yûnus Hoca’nın ölümünden sonra yerine geçen oğlu Sultan Hoca döneminde Hokand Hanlığı’nın egemenliğine girdi (1809). Muhammed Ali Han zamanında şehir gelişti ve Beylerbeyi Medresesi başta olmak üzere birçok medrese inşa edildi. Sulama sistemi geliştirilerek büyük kanallar açıldı. Şehirde özellikle 1847 ve 1863 yıllarında Hokand Hanlığı yönetimine karşı büyük ayaklanmalar meydana geldi.

Haziran 1865’te Çarlık Rusyası orduları tarafından işgal edilen Taşkent’in tarihinde yeni bir dönem başladı. Şehir 1867’de kurulan Türkistan Genel Gubernatörlüğü’nün merkezi yapıldı. 1885-1900 yılları arasında Taşkent’te elli üç sanayi işletmesi kuruldu. Bunlar arasında madencilik, çırçır fabrikası, bira fabrikası, demir döküm makine sanayii ve diğer işletmeler vardı. 1899’da Hazar denizi ötesi ve 1906’da Orenburg demir yollarının yapılmasıyla şehrin ekonomik imkânları daha da arttı. Eskiden sadece doğu-batı eksenli kervan yolları üzerinde bir merkez durumunda iken Orta Asya’nın en önemli demiryolları kavşağında bir ticaret merkezine dönüştü. Ticaret firmaları yanında yönetim ve eğitim müesseselerinin kuruluşu hız kazandı. 1901’de Türkistan halk kütüphanesi açıldı, birçok kurs ve dernek faaliyet göstermeye başladı. Kitap ve gazete yayını arttı, ilmî müesseseler kuruldu, hastahaneler açıldı.

1917 Bolşevik İhtilâli’nin ardından Sovyetler Birliği yönetimine giren Taşkent ertesi yıl Türkistan Otonom Cumhuriyeti’nin başşehri oldu. 1920’de Taşkent Üniversitesi açıldı. Şehir bu yıllarda Türkistan bölgesindeki rejim karşıtlarının merkezi haline geldi. 1924’te Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti topraklarına katılan Taşkent 1930 yılında bu cumhuriyetin başşehri yapıldı. Bu dönemde şehirde tarım işletmeleri, otomobil fabrikası, dokumacılık kombinaları kuruldu. Taşkent Üniversitesi’ne bağlı çok sayıda yüksek öğretim kurumu açıldı. Taşkent, Orta Asya’nın en büyük sanayi, bilim ve kültür merkezlerinden biri durumuna geldi. 1939’da şehrin nüfusu 550.000’e ulaştı. 1941-1945 yıllarında şehirdeki sanayi ve zanaat işletmeleri savaş şartlarına uygun hale getirildi, silâh üretimine başlandı. Rusya’nın batı kesimlerinden elliyi aşkın sanayi işletmesi Taşkent’e taşındı. Yirmi hastahane kuruldu. Taşkent halkı II. Dünya Savaşı yıllarında 300.000 kişiyi, bunun yanı sıra yaklaşık 100.000 çocuğu bağrına bastı. Bu yıllarda Taşkent tarım, savaş sanayii, ilim ve medeniyetin bütün alanlarında eleman yetiştiren bir merkez durumundaydı. 1943’te Özbekistan İlimler Akademisi ve yirmi üç ilmî araştırma kurumu faaliyete geçti. On tiyatro açıldı. Birçok bilim, sanat ve kültür adamı Taşkent’e gelerek faaliyetlerine burada devam etti. 26 Nisan 1966’da meydana gelen depremde büyük zarar gören şehir birkaç yıl içinde yeniden inşa edildi. 1983 yılı eylül ayında UNESCO kararıyla Taşkent’in


2000. kuruluş yıldönümü kutlandı. Barış yılı etkinliklerine aktif biçimde katıldığı için 1989’da Birleşmiş Milletler kararıyla şehre barış elçisi fahrî unvanı verildi. Taşkent 31 Ağustos 1991’de kurulan bağımsız Özbekistan Cumhuriyeti’nin başşehri oldu.

Taşkent 2 milyonu aşan nüfusuyla (2010’da 2.194.272 nüfus) günümüzde Orta Asya’nın en büyük şehri, önemli ticaret, sanayi ve kültür merkezidir. Şehir birbirinden farklı iki kısımdan meydana gelir. Bunlardan birincisi dar sokaklı, kerpiç alçak evlerden oluşan eski şehir; diğeri modern cadde ve binaların, Çirçik suyundan ayrılan kanalların çevresindeki yeşil alanlarıyla dikkati çeken yeni Taşkent’tir. Hz. Osman’ın Kûfe’ye gönderdiği Kur’an nüshasından istinsah edilen mushaf-ı şerif Taşkent’te dinî idareye ait kütüphanede muhafaza edilmekte ve ziyaretçilere açık bulunmaktadır. Taşkent’te Zengi Ata, Cuma (Hâce Ahrâr Velî), Tilya Şeyh camileri; Yûnus Han, Kaffâl eş-Şâşî (Hz. İmam), Şeyh Hâvend-i Tahûr, Kaldirkâçbi, Zeynüddin Baba türbeleri; Kükeltaş, Ebü’l-Kāsım ve Barakhan medreseleri gibi mimari âbideler bulunmaktadır. Heysem b. Küleyb eş-Şâşî, Ebû Ali eş-Şâşî, Muhammed b. Ali el-Kaffâl (Kaffâl eş-Şâşî), Muhammed b. Ahmed eş-Şâşî, Ubeydullah Ahrâr, Muhammed Mîrek Taşkendî Nakşibendî, Edib Ahmed Yüknekî, Abdülgaffar Taşkendî, Muhammed Kādî Taşkendî, Taşkent ve civarında yetişmiş önemli şahsiyetler arasındadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Dîvânü lugāti’t-Türk Tercümesi, I, 443; III, 150; Hz. Osman’a Nisbet Edilen Mushaf-ı Şerîf (Kahire el-Meşhedü’l-Hüseynî Nüshası) (inceleme ve neşir Tayyar Altıkulaç), İstanbul 1430/2009, inceleme bölümü: I, 82-90; Belâzürî, Fütûh (Fayda), s. 613, 614, 615, 628, 629; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), VI, 484; VII, 323; IX, 121; ayrıca bk. tür.yer.; İbn Havkal, Śûretü’l-arż, s. 507-509; Ĥudûdü’l-Ǿâlem (Minorsky), s. 118, 357; Makdisî, Aĥsenü’t-teķāsîm, s. 264, 276; Bîrûnî, Taĥķīķu mâ li’l-Hind (nşr. C. E. Sachau), London 1887 → Frankfurt 1993, s. 149; a.mlf., el-Ķānûnü’l-MesǾûdî (nşr. Seyyid Hasan Bârânî), Haydarâbâd 1374/1955, II, 576; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, V, 449; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân (Cündî), I, 593; Mirza Haydar Duğlat, Tarih-i Reşidî (trc. Osman Karatay), İstanbul 2006, s. 276, 278, ayrıca bk. İndeks; G. le Strange, The Lands of the Eastern Caliphate, Cambridge 1905, s. 480-483; J. Beanjeu-Garnier - G. Chabot, Traité de géographie urbaine, Paris 1963, s. 68-69; E. A. Allworth, The Modern Uzbeks from the Fourteenth Century to the Present: A Cultural History, Stanford 1990, bk. İndeks; V. V. Barthold, Moğol İstilâsına Kadar Türkistan (haz. Hakkı Dursun Yıldız), Ankara 1990, s. 183, 185, 211, ayrıca bk. İndeks; a.mlf. - [Nazif Hoca], “Taşkent”, İA, XII/1, s. 38-41; a.mlf. - [C. E. Bosworth] - Catherine Poujol, “Taѕћkent”, EI² (İng.), X, 348-351; Mehmet Saray, Özbek Türkleri Tarihi, İstanbul 1993, s. 10, 14, 24; Süleyman Merdanoğlu - Nasriddin Muhammediev, Özbekistan Kılavuzu, Ankara 1997, s. 58-60, 134, 145, 151, 170-172; Nadir Devlet, Rusya Türklerinin Millî Mücadele Tarihi (1905-1917), Ankara 1999, bk. İndeks; H. A. R. Gibb, Orta Asya’da Arap Fetihleri (trc. Hasan Kurt), Ankara 2005, s. 61, 66, 68, 82, 107, 113, 114; Hülya Arslan, Avrasya Ülkeleri, İstanbul 2009, s. 72; D. S. M. Williams, “The City of Tashkent, Past and Present”, JRCAS, LIV/1 (1967), s. 33-43.

Abdullah Muhammedcanov