TAYYİB

(الطيّب)

Temiz ve yararlı olduğu için insan tabiatına hoş gelen, aklın ve dinin benimsediği şeyler hakkında kullanılan bir Kur’an tabiri.

Sözlükte “hoş ve lezzetli olmak” anlamındaki tîb (tâb) kökünden türeyen tayyib duyuların ve nefsin haz aldığı, güzel, hoş ve lezzetli bulduğu şeyleri ifade eder. Buradan hareketle kelime “güzel söz, verimli temiz toprak, iffetli kadın, güvenli şehir, güzel koku, lezzetli yemek, temiz su, asil aile, meşrû kazanç” vb. anlamlarda kullanılmıştır (Lisânü’l-ǾArab, “ŧyb” md.). Karşıtı habîstir (kötü, pis, iğrenç ve zararlı şey). Râgıb el-İsfahânî dinî anlamıyla “tayyib yiyecek”i “meşrû yollarla elde edilen ve cevaz sınırları içinde kalınarak tüketilen yiyecek”, mecazi olarak da “bilgisizlik ve fâsıklıktan, çirkin fiillerden arınıp bilgi, iman ve erdemli davranışlarla bezenen kişi” diye tarif eder (el-Müfredât, “ŧyb” md.). Tayyib kelimesi Allah’a sıfat olursa “noksanlıklardan münezzeh, ayıplardan berî”, kula sıfat olursa “kötü ahlâk ve çirkin davranışlardan arınmış, iyi davranışlarda bulunan kişi”, mala sıfat olursa “en iyi cinsten helâl mal” anlamına gelir (Tehânevî, II, 1143). Kur’ân-ı Kerîm’de elli yerde geçen tîb kökünden türevlerin kırk altısı tayyib, tayyibe ve bunların çoğulları şeklinde olup (M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “ŧyb” md.) bağlamlarına veya sıfat yapıldıkları kelimelere ya da izâfe edildikleri yan cümleciklere göre farklı anlamlarda kullanıldığı görülmektedir. Bu mânaların başlıcaları şunlardır: Kıymetli mal (en-Nisâ 4/2), verimli toprak (el-A‘râf 7/58), temiz toprak (en-Nisâ 4/43; el-Mâide 5/6), güvenli şehir (Sebe’ 34/15), helâl veya temiz lezzetli şeyler (el-Bakara 2/57, 168, 172, 267; el-Mâide 5/87, 88; el-A‘râf 7/32), şer‘î usullere göre boğazlanmış eti helâl hayvanlar (el-Mâide 5/4, 5), maddî ve mânevî imkânlar ya da zevk ve eğlenceler (el-Ahkāf 46/20), görkemli konutlar (et-Tevbe 9/72; es-Saf 61/12), yelkenli gemileri yürüten hafif rüzgâr (Yûnus 10/22), mümin veya doğru inanç ve iyi işler (Âl-i İmrân 3/179; el-Mâide 5/100), edepli ve saygılı evlât (Âl-i İmrân 3/38), güzel söz (el-Hac 22/24; el-Fâtır 35/10), ferahlık veren selâm (en-Nûr 24/61), huzurlu ve mutlu hayat (en-Nahl 16/97). Hadislerde de benzer anlamlarda geçen tayyib kelimesi (Wensinck, el-MuǾcem, “ŧyb” md.) daha çok helâl, temiz ve meşrû kazançlar için kullanılmıştır. Çoğul sîgasıyla (tayyibât) yer aldığı Tahiyyât’ta “samimi dua, ibadet ve güzel söz” mânasına gelir (İbnü’l-Esîr, III, 148-149).

Tayyib Kur’an’da bazı nesnelerin tabiatındaki temizliği, güzelliği ve hoşluğu anlattığı gibi mecazen doğru inancı, güzel sözleri ve iyi işleri dolayısıyla erdemli insanları da ifade eder. Bir âyette, “Güzel sözler/erdemli davranışlar edepli insanlara, edepli insanlar da güzel sözlere/erdemli davranışlara yakışır” buyurulmuştur (en-Nûr 24/26). Âyet sebebin özelliği dikkate alınarak, “İyi ve iffetli kadınlar iyi ve namuslu erkeklere, iyi erkekler de iyi kadınlara lâyıktır” şeklinde de yorumlanmıştır (Taberî, XVIII, 107-108). Yine, “Allah ... sonunda kötüyü (habîs) iyiden ayıracaktır” (Âl-i İmrân 3/179); “Kötünün çokluğu seni şaşırtsa da kötü ile iyi asla bir olmaz” (el-Mâide 5/100) gibi âyetlerde tayyib samimi mümin veya onun sahip olduğu bilgi, doğru inanç, doğruluk ve iyilik gibi değerleri; habîs de münafık ve kâfirleri yahut bilgisizlik, inkâr, yanlış inanç, bozgunculuk ve isyan gibi kötülükleri ifade eder. Ayrıca doğru bilgiden (vahiy) feyiz alıp erdemli davranışlar ortaya koyan ihlâs sahibi mümin yağmuru alınca canlanıp faydalı ürünler veren verimli toprağa, kâfir ve münafık da ancak çer çöp bitiren çorak toprağa benzetilirken tayyib ve habîs kelimeleri kullanılır (el-A‘râf 7/58). “Kelime-i tayyibe” ile ifade edilen ve müminin kalbinde kök salıp erdemli davranışlar halinde dışa vuran kelime-i tevhid görünüşü, kokusu, meyvesinin tadı ve faydası bakımından kökleri yerin derinliklerine uzanan, dalları ise göklere yayılan ve her mevsim meyve veren faydalı ağaca benzetilir (İbrâhîm 14/24). Kelime-i tayyibe tesbih, tekbir ve hamd gibi sözler; Kur’an tilâveti, dua, zikir ve niyaz, iyiliği emredip kötülükten sakındırma, insana mutluluk vererek onu ruhî bakımdan rahatlatan her türlü söz olarak da açıklanmış, Kur’an’da güzel sözün Allah katında karşılık göreceği belirtilmiştir (el-Fâtır 35/10). Yine Kur’an’da kişiye esenlik dileği içermesi bakımından tayyibe şeklinde nitelendirilen selâmlaşma teşvik edilir (en-Nûr 24/61). Bu da sosyal hayatta kin, düşmanlık ve kıskançlık gibi duygular yerine sevgi, kardeşlik ve yardımlaşma ruhunun yerleşmesinin arzu edildiğini gösterir. Bu bağlamda, yalnız mutlulukların yaşanacağı ve güzelliklerin bulunacağı esenlik yurdu cennette çirkin söz ve davranışlara yer olmadığı, cennet ehlinin birbirine hep esenlik dileyip bu


mutlu hayat için rablerine şükredeceği belirtilir (el-Hac 22/24).

“O Peygamber … temiz olan şeyleri helâl, pis olan şeyleri haram kılar” âyetinde (el-A‘râf 7/157) yer alan tayyibât ve habâis kelimeleri nesnelerin doğasındaki temizlik ve kirliliğe işaret eder. Bu âyet, bir taraftan Resûlullah’ın dinen temiz veya pis sayılan şeyleri belirlemede yetkili kılındığına işaret ederken (İbn Emîru Hâc, III, 193) diğer taraftan İslâm’da helâl kabul edilen yiyeceklerin aynı zamanda insan tabiatına uygun, zevkiselime uygun, temiz ve lezzetli olduğunu gösterir (Fahreddin er-Râzî, V, 4). Öte yandan peygamberlere ve müminlere temiz gıdalarla beslenip iyi işler yapmalarının emredilmesi (el-Bakara 2/172; el-Mü’minûn 23/51), ayrıca, “Biz insanları şerefli kıldık ... Kendilerini iyi ve temiz şeylerle rızıklandırdık” (el-İsrâ 17/70); “Allah size şekil verip şekillerinizi güzel kıldı, size temiz şeyleri rızık yaptı” (el-Mü’min 40/64) meâlindeki âyetler, insanın yaratılıştan sahip kılındığı mânevî üstünlük ve fiziksel güzellikleri koruyabilmesi için tabiatına uygun temiz yiyeceklerle beslenmesinin önemine işaret eder. Her konuda orta yolu temsil eden İslâmiyet, bir yiyeceğin dinen helâl sayılabilmesi için onun özü itibariyle temiz ve zararsız olması yanında meşrû yollarla elde edilmesi ve hazırlanmasında şer‘î usullere riayet edilmesini de şart görür (el-Mâide 5/3-5).

“Allah’ın size helâl kıldığı temiz ve lezzetli yiyecekleri kendinize haram kılmayın” âyetinde (el-Mâide 5/87) tayyibât kelimesiyle bazı yiyeceklerdeki tat ve lezzet verici özelliğe vurgu yapılmaktadır. Mâide sûresinin 82. âyetinde içlerinde keşişlerin ve ruhbanların bulunması sebebiyle hıristiyanları öven Allah aynı âyette ruhbanlığın bir yaşam tarzına dönüştürülmesini yasaklamış, bu anlayışı zulüm ve haddi aşma diye nitelendirmiştir (a.g.e., XII, 59-60). Âyet aynı zamanda dinen yasaklanmayan lezzetli yemekler yemenin, mubah zevk ve eğlencelerden yararlanmanın -bazı sûfîlerin düşündüğünün aksine- takvâ ve fazilete aykırı olmadığını gösterir. Nitekim Resûl-i Ekrem’in de her şeyin en iyisini ve en güzelini sevdiği (Müsned, I, 220, 276, 349), kendisine hediye edilen güzel, temiz ve lezzetli şeyleri zühd adına reddetmediği (Buhârî, “Hibe”, 9; “Libâs”, 80) belirtilmiştir. Öte yandan dünya hayatında inanan ve inanmayan herkesin faydalandığı lezzetlerden âhirette sadece müminlerin yararlanacağı (el-A‘râf 7/32), inkârcılara ise, “Siz güzel şeyleri dünyada iken tükettiniz, size verilen nimetlerin zevkini orada sürdünüz” denileceği (el-Ahkāf 46/20) beyan edilir. Kâfirlere hitap eden ikinci âyet, aynı zamanda dünyada nefsin arzuladığı zevklere gereğinden fazla ilgi göstermemeleri için müslümanlara bir uyarı niteliğindedir. Kur’an’da Bedir’de elde edilen ganimetlere işaret edilerek, “Artık elde ettiğiniz bu meşrû ve temiz kazançlarınızdan yiyiniz” meâlindeki âyetle (el-Enfâl 8/69) insanlar meşrû kazanca teşvik edildiği gibi, “Kazandıklarınızın iyilerinden ... harcayın” âyetiyle (el-Bakara 2/267) hayır için meşrû ve kıymetli şeylerden harcama yapılması emredilmiştir. Hz. Peygamber de, “Allah tayyibdir, ancak tayyib olan hayrı kabul eder” buyurmuştur (Müslim, “Zekât”, 64; Tirmizî, “Tefsîr”, 3).

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, III, 148-149; Tehânevî, Keşşâf (Dahrûc), II, 1143; Müsned, I, 220, 276, 349; Taberî, CâmiǾu’l-beyân, VIII, 164; IX, 84; XVIII, 107-108; Cessâs, Aĥkâmü’l-Ķurǿân (Kamhâvî), II, 341; III, 307; IV, 110; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîĥu’l-ġayb, V, 4; IX, 138; XI, 112, 113; XII, 59-60, 86; XV, 21; XVIII, 108; XIX, 92; XXII, 86; XXIII, 21; Kurtubî, el-CâmiǾ, I, 429; VII, 198-199; X, 295-296; XII, 211; İbnü’l-Cevzî, Nüzhetü’l-aǾyün, I, 418-419; İbn Emîru Hâc, et-Taķrîr ve’t-taĥbîr, Beyrut 1417/1996, III, 193; Âlûsî, Rûĥu’l-meǾânî, IV, 187-188; VII, 8-9; VIII, 111-112; XIV, 133; XVIII, 131-132; Toshihiko Izutsu, Kur’an’da Dinî ve Ahlâkî Kavramlar (trc. Selahattin Ayaz), İstanbul 1991, s. 308-310.

Adem Yerinde