TÂZİYE

(التعزية)

Yakını vefat eden bir kimseyi ziyaret ederek baş sağlığı dileme, tesellide bulunma anlamında bir terim.

Sözlükte “birine sabır telkin etmek” anlamındaki ta‘ziye terim olarak yakını vefat eden kimseleri sabır ve metanet göstermeye teşvik etmeyi, baş sağlığı dilemeyi, onları teselli edip acılarını paylaşmayı ifade eder (Lisânü’l-ǾArab, “Ǿazy” md.; Kāmus Tercümesi, IV, 1074; Ahmed b. Muhammed el-Feyyûmî, s. 155). Tâziye kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de geçmemekle birlikte her canlı için ölümün kaçınılmaz olduğunu ve sonunda herkesin Allah’ın huzuruna varacağını bildiren âyetler (Âl-i İmrân 3/185; el-Enbiyâ 21/35; el-Ankebût 29/57) insanların ölüm gerçeği karşısında düzgün bir hayat yaşamalarının, ayrıca ölümü normal karşılamanın gerekliliğine işaret etmektedir. Bakara sûresinin 154-156. âyetlerinde Allah’ın insanları çeşitli sıkıntı ve kayıplarla imtihan ettiği, ölümün de bunlardan biri olduğu belirtildikten sonra bunları sabır ve metanetle karşılayanlar Allah’ın rahmet ve hidayetiyle müjdelenmekte, bu âyetler ölümle ilgileri dolayısıyla tâziye sırasında okunmaktadır. Dünyadaki bütün varlıkların fâni ve yalnız Allah’ın bâki olduğunu bildiren âyetler de (er-Rahmân 55/26-27) kapsamlı bir tâziye örneği olup klişeleşmiş tâziye cümlelerine ilham kaynağı teşkil etmiştir.

Tâziye kavramı bazı hadislerde geçmektedir. Abdullah b. Mes‘ûd’un rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber, “Başına bir musibet gelene tâziye ziyaretinde bulunan kimseye musibete uğrayanın sevabı kadar sevap verilir” buyurmuştur (İbn Mâce, “Cenâǿiz”, 56; Tirmizî, “Cenâǿiz”, 71). Kaynaklarda bu hadisin bilhassa cenazeyle ilgili olarak ele alınması hadisteki musibet kelimesinden ölümün anlaşıldığını göstermektedir. Diğer bir hadiste, yaşadığı bir ölüm acısından dolayı mümin kardeşine tâziyede bulunan kimseyi Allah’ın kıyamet gününde herkesin gıpta edeceği güzellikte bir elbiseyle donatacağı bildirilir (Hatîb, VII, 397). Bazı hadislerde Hz. Peygamber’den tâziye örnekleri yer almaktadır. Meselâ oğlu vefat etmek üzere olduğu için büyük acı çeken kızı Zeyneb’i, “Veren de alan da Allah’tır; O’nun katında her şeyin belli bir vakti vardır” şeklinde teselli etmiştir (Buhârî, “Cenâǿiz”, 33; Müslim, “Cenâǿiz”, 11). Bu ifadelerin sonraki dönemlerde müslümanlar arasında yaygınlaşan tâziye sözlerine örnek teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Çocuğu ölen Muâz b. Cebel’e Resûl-i Ekrem’in yazdığı rivayet edilen bir mektuptaki ifadeler de Kalkaşendî’ye göre en anlamlı tâziye örneğidir (Śubĥu’l-aǾşâ, IX, 82-83). Mektupta canlarımız, mallarımız ve aile fertlerimizin Allah tarafından bize bağışlanmış tatlı hediyeler, geçici bir süre için yanımıza bıraktığı emanetler olduğu belirtilir ve Allah’ın evlât vererek kulunu sevindirmesi gibi onu


geri alması halinde kulunu mükâfatlandıracağı, böyle durumlarda Allah’ın rahmetine, mağfiret ve hidayetine erişmek için sabretmek gerektiği, ağlayıp sızlamanın gideni geri getirmeyeceği ifade edilir (Hâkim, III, 273). İslâm âlimleri, bu tür rivayetlere dayanarak tâziyenin hem erkekler hem kadınlar için sünnet veya müstehap olduğunu kaydetmiştir. Kadının, kocası dışındaki bir yakınının ölümü halinde üç günden fazla yas tutmasının câiz görülmediğini ifade eden hadisi delil gösterip (Müsned, VI, 37, 249, 286; Buhârî, “Cenâǿiz”, 31; Ebû Dâvûd, “Ŧalâķ”, 43) tâziye süresinin üç gün olduğu söylenmişse de bazı âlimler tâziyeyi bir süreyle sınırlamayı isabetsiz bulmuşlardır. Ağırlıklı görüşe göre tâziyenin definden sonra ve cenaze yakınlarının evinde yapılması münasiptir, nitekim uygulama da bu yönde gelişmiştir. Camide tâziyede bulunulması mekruh sayılmıştır. Baş sağlığı için birçok kişinin gelebileceği dikkate alınarak tâziye yerinde fazla kalınmaması tavsiye edilir. Ca‘fer b. Ebû Tâlib şehid olduğunda Resûlullah etrafındakilere Ca‘fer’in ailesinin üzüntüleri sebebiyle yemek hazırlayacak durumda bulunmadığını söylemiş ve onlara yemek yapmalarını öğütlemiştir (Tirmizî, “Cenâǿiz”, 21; İbn Mâce, “Cenâǿiz”, 59). İslâm âlimleri bu rivayetten hareketle cenaze evine yemek götürmenin sünnet olduğunu belirtmiştir. Uygulamada da ölü evinde tâziye süresince yemek pişirilmez; cenaze yakınlarına ve tâziye için gelenlere ikram edilmek üzere komşular cenaze evine yemek getirir.

Müslümanlar akraba, komşu ve tanıdıklarından birinin yakını vefat ettiğinde cenaze namazına katılmayı hem dinî hem insanî bir görev bilir. Defin işleminin ardından genellikle cenaze evine veya tâziye için belirlenmiş başka bir yere gidilerek ölenin yakınlarına tâziyede bulunulur. Bazı yörelerde definden sonra cenaze yakınları, mezarlığın uygun bir yerinde ya da cenaze evinin önünde bir araya gelip cenaze törenine katılanların tâziyesini kabul ederler. Ölü evi ziyaretçilere yetmediği takdirde komşulardan biri evini tâziye için açar. Tâziyeye gelenler bazan yanlarına bir okuyucu alarak ölünün ruhu için Kur’an’dan birkaç âyet (çoğunlukla Bakara sûresinin 153-157. âyetleri) okuturlar. Bazı yerlerde mahallenin imamı birkaç gün süreyle cenaze evine gelir ve Kur’an okuma görevini ifa eder. Kur’an okunduktan sonra “el-hükmü lillâh, innâ lillâh” gibi ifadelerle Allah’tan gelene razı olmak gerektiği belirtilir. Ölen hakkında, “Allah rahmet eylesin; mekânı cennet olsun; Allah gittiği yerde utandırmasın; Allah taksiratını affetsin” gibi sözlerle dua edilir. “Geride kalanların başı sağ olsun; Allah sabırlar versin; merhumun geride kalanlarına Allah hayırlı uzun ömürler versin; Allah başka acı göstermesin; ölenle ölünmez, er geç hepimiz öleceğiz, Allah iman nasip etsin” gibi cümlelerle ölenin yakınları teselli edilir. Yaşlı ve hatırlı kişiler, kendilerini kontrol edemeyecek derecede ağlayıp dövünen cenaze yakınlarını ölümden kurtuluş olmadığı, isyan etmemek gerektiği vb. sözlerle yatıştırmaya çalışır. Hz. Peygamber’in ölenler hakkında çirkin sözler söylemeyi yasaklayan, ölüleri iyilikle anmayı emreden hadislerine göre (Ebû Dâvûd, “Edeb”, 42; Tirmizî, “Cenâǿiz”, 34; Nesâî, “Ķasâme”, 22) tâziye için gelenler ölünün iyi taraflarından bahseder, güzel hâtıraları yâdeder. Bazı yörelerde ölümden sonraki ilk bayram yas bayramı sayılır; ölenin evinde cenaze yeni çıkmış gibi bir matem havası yaşanır, tâziye ziyaretleri yapılır.

Fıkıh kitaplarının cenaze namazına ayrılan bölümlerinde ve “ahkâmü’l-cenâze, ahkâmü’l-cenâiz” gibi başlıklarla yazılmış kitaplarda tâziyeyle ilgili konulara da yer verilir. Ebû Muhammed İbn Asâkir, TaǾziyetü’l-müslim Ǿan aħîhi başlıklı eserinde (nşr. Mecdî Fethî es-Seyyid, Cidde 1411/1991) ölüm acısı ve tâziye konularına dair rivayetleri derlemiştir. Ali b. Muhammed el-Medâinî, et-TeǾâzî adlı kitabında (nşr. Muhammed ed-Dîbâcî, Beyrut 1427/2006) Câhiliye dönemiyle Emevî ve Abbâsî edebiyatından manzum ve mensur tâziyelerle mersiyeleri toplamıştır. Kalkaşendî Śubĥu’l-aǾşâ’da tanınmış kişilerce erkek çocuğu, kız çocuğu, babası, annesi, kardeşi ve eşi vefat edenlere gönderilmiş tâziye mektupları ile bu tür mektuplara yazılmış cevaplardan örnekler vermiştir (IX, 82-101).

BİBLİYOGRAFYA:

Kāmus Tercümesi, IV, 1074; M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “mvt” md.; Wensinck, el-MuǾcem, “mvt”, “Ǿazy” md.leri; Müsned, VI, 37, 249, 286; Hâkim, el-Müstedrek, III, 273; Hatîb, Târîħu Baġdâd, VII, 397; Ahmed b. Muhammed el-Feyyûmî, el-Miśbâĥu’l-münîr, Beyrut 1985, s. 155; Kalkaşendî, Śubĥu’l-aǾşâ (Şemseddin), IX, 82-101; Ali Abbas Çınar, Muğla Çevresi Sözlü Kültürü ve Toplumsal Değerleri, Muğla 2007, s. 69-71; Lütfi Seven, Erzurum Folkloru, Erzurum 2007, s. 110-113; Ali Albayrak - İsmail Arıcı, “Elazığ’da Taziye Geleneği”, Fırat Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, XII/2, Elazığ 2007, s. 33-44; “TaǾziye”, Mv.F, XII, 287-290.

Mustafa Çağrıcı