TELÂZÜM

(التلازم)

İki şeyin karşılıklı olarak birbirini gerektirmesi anlamında mantık terimi.

Sözlükte “gerekmek; gerektirmek” anlamındaki lüzûm kökünden türeyen telâzüm mantıkta “iki şeyin karşılıklı olarak birbirini gerektirmesi” mânasına gelmektedir. Buna göre bir şey başka bir şeyi zorunlu biçimde çağrıştırıyorsa aralarındaki ilişkiye lüzum, bu iki şeyden gerektirene melzûm, gerekli olana lâzım denir. Meselâ baba kavramı evlâdı, evlât da babayı zorunlu olarak gerekli kılar. Eğer iki şeyden her biri diğerini gerektiriyorsa bu ilişkiye telâzüm adı verilir. Telâzüm ilişkisinde iki şeyden her biri diğerinin lâzımı durumundadır. Karşılıklı gerektirmenin bulunduğu hallerde gereken ve gerektiren sabit olabileceği gibi yer değiştirmesi de mümkündür. Meselâ baba-evlât ilişkisinde her biri gereken ve gerektiren olabilir. Öte yandan insan ve hayret kavramları arasında telâzüm bulunmakla birlikte insan daima gerektiren, hayret ise gerekendir. Birincilere ters telâzüm, ikincilere telâzüm denilir (Tehânevî, II, 1405-1406).

Mantıkçılar, gereklilik ilişkisinin zihindeki tasavvuru ile onun dış dünyada gerçekleşmesi arasında fark olduğuna dikkat çekmişlerdir. Meselâ bir kavramın tasavvuru zihnin bir başka kavramı tasavvur etmesini gerektiriyorsa bu iki kavram arasındaki gereklilik ilişkisine “zihnî lüzum” adı verilir. Delâlet türlerinden biri olan iltizam veya lüzum delâletinde bu gereklilik dikkate alınır. Bu bakımdan gerektirenle gerekenin zorunlu şekilde birbirini çağrıştırması halinde buna lüzum denilir (İbn Sînâ, Kitâbü’ş-Şifâ: Mantığa Giriş, s. 35-36; Kutbüddin er-Râzî, s. 30; Seyyid Şerîf el-Cürcânî, Ĥâşiye Ǿalâ LevâmiǾi’l-esrâr, s. 90-91). Bu durumda lafzın anlamı akla geldiğinde onun gerektirdiği diğer anlam da herhangi bir çaba harcanmadan akla gelir. Meselâ güneş akla gelince ışık da kendiliğinden akla gelir. Eğer bir şeyin dışta gerçekleşmesi başka bir şeyin de gerçekleşmesini gerektiriyorsa bu iki şey arasındaki gereklilik ilişkisine “hâricî lüzum” adı verilir. Meselâ güneşin doğması gündüz olmasını gerektirir. Güneşle gündüz kavramları arasında zihnî bir lüzum yoksa da güneşin doğuşu ile gündüzün varlığı arasında hâricî lüzum vardır (et-TaǾrîfât, “el-lüzûmü’z-zihnî, el-lüzûmü’l-hâricî”).

Telâzüm kavramı münazara ilminde “iki önermeden birinin diğerini gerektirmesi” anlamında kullanılır. Meselâ, “Güneş doğmuştur” önermesi, “Gündüz vardır” önermesini gerektirir. Münazaracılara göre telâzüm ilişkisi kavramlar arasında değil önermeler arasındadır. Ayrıca mülâzemet ve istilzam kavramları münazara ilminde telâzümle aynı mânada kullanılır (Tehânevî, II, 1405-1406). Gerektiren ile gereken arasındaki ilişkinin doğası sebebiyle gerektirene dair bilgi onun gereğini de bilkuvve içerir. Ancak bunun için gerektiren gerekenin konusu olmalı veya gereken gerektirene yüklenmelidir. Meselâ insan bilindiğinde gülen veya yazan nitelikleri de bilkuvve bilinmiş olur (İbn Sînâ, Kitâbü’ş-Şifâ: İkinci Analitikler, s. 10).

BİBLİYOGRAFYA:

Tehânevî, Keşşâf (Dahrûc), II, 1405-1407; İbn Sînâ, Kitâbü’ş-Şifâ: Mantığa Giriş, Medhal (trc. Ömer Türker), İstanbul 2006, s. 35-36; a.mlf., Kitâbü’ş-Şifâ: II. Analitikler (trc. Ömer Türker), İstanbul 2006, s. 10; Kutbüddin er-Râzî, LevâmiǾu’l-esrâr fî şerĥi MeŧâliǾi’l-envâr, İstanbul 1303, s. 30; Seyyid Şerîf el-Cürcânî, Ĥâşiye Ǿalâ LevâmiǾi’l-esrâr fî şerĥi MeŧâliǾi’l-envâr, İstanbul 1303, s. 90-91; a.mlf., Ĥâşiye Ǿalâ Şerĥi’ş-Şemsiyye, İstanbul 1314, s. 31.

Ömer Türker