TEMRÎZ

(التمريض)

Hadis metninde bir kelimenin yanlışlığına veya bir rivayetin zayıflığına işaret etmek için kullanılan terim.

Sözlükte “hastalanmak” anlamındaki maraz kökünden türeyen temrîz “birine hastalık nisbet etmek, onu zayıf saymak” demektir. Kelime hadis terimi olarak iki mânaya işaret etmek üzere kullanılır. İlk kullanım şekli hocadan alındığı gibi nakledilmekle birlikte söz konusu rivayette lafız veya anlam bakımından yanlış yahut eksik olduğu düşünülen kelime veya cümlenin üzerine başı sâd harfine benzeyen, ancak kuyruğu kapatılmayıp düz bir çizgi şeklinde uzatılan bir işaret konulmasıdır. Râvinin kelimedeki yanlışlığın farkına vardığını, ancak hocasından bu şekilde duyduğu için rivayeti olduğu gibi muhafaza ettiğini gösteren bu işarete “temrîz alâmeti” veya “dabbe” denir (bk. DABBE). Temrîzin ikinci kullanım şekli ise râvinin veya haberin zayıf olduğunu söylemektir ki buna taz‘îf adı da verilir. Temrîz için bazan maraz kökünün tef‘îl kalıbının mâzi ve


muzârisi kullanılmıştır (Ahmed b. Hanbel, II, 156; İbn Hibbân, eŝ-Ŝiķāt, VI, 131-132). Ancak özellikle bir haberin zayıflığına vurgu yapmak istendiğinde temrîz ifadelerinden herhangi biri kullanılabilir. Temrîz sîgaları diye adlandırılan bu ifadeler, hadisin hocadan muteber bir yolla alındığını kesin biçimde göstermeyen “beleganî” (bana ulaşan habere göre), “an” (falandan naklen), “verade anhü” (ondan haber geldi), “câe anhü” (ondan haber geldi), “ravâ ba‘duhüm” (biri/bazıları rivayet etti), “nakale ba‘duhüm” (biri/bazıları nakletti) gibi kelime veya tabirlerle “ruviye/yurvâ” (rivayet edildi/edilir), “hukiye” (anlatıldı), “yuhkâ”, “zükira” (bahsedildi), “yüzkeru”, “kīle” (denildi), “yukālü” gibi edilgen fiil kalıplarıdır. Zayıf hadisler temrîz sîgasıyla rivayet edildiğinden isnadsız nakledilen zayıf hadislerle sıhhati hakkında kesin kanaat bulunmayan rivayetlerde “kāle Resûlullah” gibi haberi kaynağına nisbet eden kesin lafızlar kullanılmaması gerekir. Temrîz sîgası haberin zayıflığına işaret sayılmakla birlikte bunlarla nakledilen her rivayetin zayıf olduğunu düşünmek doğru değildir. Çünkü temrîz sîgaları zaman zaman istisnaî şekilde sahih hadislerin rivayetinde de kullanılabilir (Emîr es-San‘ânî, I, 139-140). Bir haber mutlak şekilde zayıf sayılmadığı halde hadiste ihtisar yapılması veya mâna ile rivayet edilmesi gibi bir sebepten dolayı temrîz sîgasıyla nakledilmiş de olabilir.

Temrîz sîgalarıyla nakledilen ve hadis usulünde en çok tartışma konusu yapılan rivayetler Śaĥîĥayn’da ve özellikle Buhârî’nin el-CâmiǾu’ś-śaĥîĥ’inde yer alan örneklerdir. Buhârî eserinde muallak olarak, mâna ile veya ihtisar ederek rivayet ettiği hadislerde bu tür sîgaları sıkça kullanmıştır. Onun bab başlıklarında muallak olarak ve temrîz sîgasıyla zikrettiği rivayetlerin el-CâmiǾu’ś-śaĥîĥ’teki hadisler kadar güvenilir sayılmadığı açıksa da, bu son derece muteber olan eserin niteliğinden dolayı bunların itibara alınmayacak derecede zayıf rivayetler olduğu da söylenemez. Bu rivayetlerin bazısı el-CâmiǾu’ś-śaĥîĥ’in başka yerlerinde muttasıl olarak veya lafzen rivayet edilmekte, bazısı başka bir müellifin sıhhat şartlarına uymakta, bazısı da diğer bir sahih rivayet üzerine ilâve bilgi içermektedir. Bir kısmı tek başına zayıf sayılmakla birlikte diğer rivayetlerin desteği sayesinde “hasen li-gayrihî” derecesine çıkmaktadır. İbn Hacer el-Askalânî’ye göre Buhârî’nin temrîz sîgasıyla naklettiği halde ihticâc ve istişhâd için kullandığı rivayetler ya sahih veya hasen yahut zayıflığı telâfi edilmiş hadislerdir; onun reddetmek ve karşı çıkmak amacıyla zikrettiği rivayetler ise zayıftır (en-Nüket, I, 342). Diğer taraftan Buhârî, bir konuda sahih olan ve olmayan iki rivayeti cemettiğinde ihtiyaten bunları temrîz sîgasıyla rivayet etmiştir (Zeynüddin el-Irâkī, s. 25). Temrîz sîgası bazan rivayetin sıhhat veya zaafına işaret maksadı güdülmeksizin sadece haberin kaynağını belirtmek için de kullanılabilir (meselâ bk. Tirmizî, “Śavm”, 81; “Ĥac”, 77; “Siyer”, 15).

BİBLİYOGRAFYA:

Ahmed b. Hanbel, el-İlel (Koçyiğit), II, 156; İbn Hibbân, eŝ-Ŝiķāt, VI, 131-132; a.mlf., el-Mecrûĥîn, I, 103, 374; II, 54, 57; İbnü’s-Salâh, ǾUlûmü’l-ĥadîŝ, s. 25, 103-104; Zeynüddin el-Irâkī, et-Taķyîd ve’l-îżâĥ (nşr. M. Abdullah Şâhin), Beyrut 1417/1996, s. 25, 30-36, 169-170; İbn Hacer el-Askalânî, en-Nüket Ǿalâ Kitâbi İbni’ś-Śalâĥ (nşr. Rebî‘ b. Hâdî Umeyr), Riyad 1408/1988, I, 325-326, 330, 333 vd., 342, 343, 359; II, 565; Şemseddin es-Sehâvî, Fetĥu’l-muġīŝ, Beyrut 1403/1983, I, 50-58; II, 199-202; Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî (nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Medine 1379/1959, s. 60-63, 298-302; Ali el-Kārî, Şerĥu Şerĥi Nuħbeti’l-fiker (nşr. M. Nizâr Temîm - Heysem Nizâr Temîm), Beyrut, ts. (Dârü’l-Erkam), s. 391, 392, 398; Emîr es-San‘ânî, Tavżîĥu’l-efkâr (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Medine, ts. (el-Mektebetü’s-selefiyye), I, 134-143, 294; II, 108-109, 367; Tecrid Tercemesi, Mukaddime, I, 159, 233, 481.

Erdinç Ahatlı