TEMSİL

(التمثيل)

Tikelden tikele giden akıl yürütme yöntemi için kullanılan mantık terimi.

En genel ifadesiyle temsîl, “iki şey arasında belli noktalardaki benzerlik veya uyuşmadan hareketle bunların başka noktalarda da benzer oldukları sonucunu çıkarmak” diye tanımlanır (et-TaǾrîfât, “temŝîl” md.; Tehânevî, II, 1344; Öner, s. 161). Meselâ plastiğin mobilya yapılan tahtaya birçok nitelikte benzerliği dikkate alınarak plastikten de mobilya yapılabileceği neticesi çıkarılır. Bu tür benzerliklerin tabiat olaylarından sosyal olaylara, dinî meselelerden matematiğe kadar çeşitli konularda geçerli olduğu görülür. Mantık açısından temsil tikelden (cüzi) tikele doğru bir akıl yürütme (istidlâl) yöntemi, dolayısıyla bir zihin işlemidir. Bu işlemde zihin iki şey arasındaki benzerlikten hareketle biri hakkında bilinen bir hükmün diğeri hakkında da geçerli olduğuna karar vermektedir. Örnek: Yer gezegeninin atmosferi vardır ve üzerinde canlılar yaşar; Merih gezegeninde de atmosfer vardır, o halde Merih’te de canlıların bulunması mümkündür.

Batı dillerinde analoji (Fr. analogie) terimiyle karşılanan temsil İslâm mantık literatüründe birbirine yakın ifadelerle tanımlanmıştır: “Hükmün sebebindeki ortaklıklarından dolayı bir tikelin durumunu diğer bir tikelin durumuna delil getirmek.” Meselâ hurmadan yapılan şarap da üzümden yapılan şarap gibi haramdır. Çünkü


her ikisinin haram olma sebebi sarhoş edici olmasıdır. Sarhoş etme burada haram olma hükmünün ortak sebebidir. İbn Sînâ, Gazzâlî, Cürcânî gibi birçok müslüman düşünürün temsil tanımları birbirine oldukça yakındır. Buna göre temsil, “aralarındaki benzerlik veya ortak illetten dolayı bir tikelde sabit olan bir hükmü diğer bir tikel için geçerli saymak” demektir. Meselâ, “Gökyüzü hâdistir (sonradan yaratılmıştır), çünkü cisimdir. Bu hüküm hayvanlar ve bitkiler için de geçerlidir, çünkü bu cisimlerin hâdis oldukları görülmektedir”. Ancak Gazzâlî’ye göre bu bilgiyi belli bir forma, ifade kalıbına sokmak gerekir, aksi takdirde temsil doğru ve geçerli olmaz. Gazzâlî bu örneğe göre temsilin şeklini şöyle anlatır: “Bitki hâdistir, çünkü cisimdir” hükmü sabit olunca, “Hayvan da hâdistir, çünkü her cisim hâdistir” hükmü de doğru olur (bu temsilde cisim oluş hâdis olmanın sebebi, dolayısıyla orta terim, varılan sonuç ise bir tümel hükümdür). Bundan da birinci şekilden şöyle bir kıyas düzenlenir: “Her cisim hâdistir, sema cisimdir, öyleyse sema da hâdistir.” Görüldüğü gibi temsil sonuçta kıyasa irca edilmektedir. Bu sebeple gerek İslâm gerekse Batı mantıkçıları temsilin tek başına bir akıl yürütme yolu olup olmadığını tartışmışlar ve temsil yoluyla yapılan bir akıl yürütmede hem ta‘lîlin (dedüksiyon) hem istikrânın (endüksiyon) bulunduğunu ileri sürmüşlerdir. Esasen temsilde aklın iki türlü hareket ettiği görülür. Meselâ, “Ahmet lutufkârlıkta Ali’ye benzer, çünkü ikisi de aynı beldedendir” ifadesi temsil yoluyla yapılan bir akıl yürütme olduğu halde hem istikrâyı hem ta‘lîli kapsar. Buradaki istikrâ şöyle düzenlenir: Ali lutufkârdır, o A beldesindendir, öyleyse A beldesinin sakinleri aynı şekilde lutufkârdır. Ta‘lîl açısından şöyle düzenlenir: A beldesinin sâkinleri lutufkârdır, Ahmet de A beldesindendir, öyleyse Ahmet de lutufkârdır. Temsil istikrâya dayanan bir ta‘lîldir. Ancak bu ta‘lîlin dayandığı düşünce ispat edilmemiş fakat varsayılmış bir düşüncedir. Şu halde temsilî kıyasın sonucu zorunlu değil daima muhtemeldir. Bununla beraber temsili kat‘î ve gayr-i kat‘î diye ikiye ayırıp bunlardan birincisinin kesinlik (yakīn), ikincisinin zan ifade ettiğini ileri süren mantıkçılar da vardır.

Temsilde dört unsur bulunur: 1. Kendisine benzetilen (müşebbehün bih). Buna “asl” da denir, çünkü bu, temsilde kendisinden hüküm nakledilen asıl unsurdur. 2. Benzetilen (müşebbeh). Buna fer‘ adı da verilir, çünkü üzerine hüküm nakledilen unsurdur ve asıl değildir. 3. Bu ikisi arasında bulunan ortak anlam. Temsilin sebebi olan bu unsura “illet-i câmia” da denir. 4. Benzetme (teşbih). Buna da “zâhire” (hüküm) adı verilir. Temsil yoluyla akıl yürütmeyi ilk kullananlardan biri Eflâtun’dur. Aristo bunu devam ettirmiş, daha sonra İslâm ve hıristiyan Ortaçağ’ında onların bu yönteminden faydalanılmıştır. Temsile kıyas adını veren fıkıhçılar dinî hükümlerin istinbatında temsilden geniş ölçüde yararlanmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Tehânevî, Keşşâf, II, 1344-1345; İbn Sînâ, en-Necât (nşr. M. Takī Dânişpejûh), Tahran 1364 hş./1985, s. 107-108; Gazzâlî, MiǾyârü’l-Ǿilm (nşr. Süleyman Dünyâ), Kahire 1960 → Beyrut, ts. (Dârü’l-Endelüs), s. 119-130; Seyfeddin el-Âmidî, el-Mübîn (nşr. Hasan Mahmûd eş-Şâfiî), Kahire 1403/1983, s. 88; Ali Sedat, Mîzânü’l-ukūl fi’l-mantık ve’l-usûl, İstanbul 1303, s. 92; Muhammed Hâlis, Mîzânü’l-ezhân, İstanbul 1324, s. 65; Mustafa Namık Çankı, Büyük Felsefe Lûgatı, İstanbul 1954, I, 133-134; R. Virieux-Reymond, La logique formelle, Paris 1967, s. 15; Necati Öner, Klasik Mantık, Ankara 1974, s. 161-162; Bedia Akarsu, Felsefe Terimleri Sözlüğü, Ankara 1975, s. 28; Cemîl Salîbâ, el-MuǾcemü’l-felsefî, Beyrut 1982, I, 343-344.

Abdülkuddüs Bingöl